Logo

Hukuk Genel Kurulu2017/2367 E. 2021/1495 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Anne tarafından kızına yapılan taşınmaz devrinin gerçek bir satış olup olmadığı ve davalı idarenin şuf'a hakkının kullanılıp kullanılamayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Akrabalar arasında yapılan taşınmaz devrinde, devrin miras hukukuna bağlı bir amaçla yapıldığı ve 27.03.1957 tarihli 12/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davalı idarenin şuf'a hakkının kullanılamayacağı değerlendirilerek direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tapu kaydının iptali, mümkün olmadığı takdirde gerçek değerinin tespiti ve davalı idareden tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı idare vekili ve ihbar olunan vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı idare vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesi ile; İstanbul ili, Çatalca ilçesi, Deliklikaya Köyü 814 parsel sayılı taşınmazın 21.08.2002 tarihinde miras taksimi sırasında sorun yaşanmaması açısından 1.000.000.000(eski)TL gibi gerçek değerinin altında bir satış bedeli gösterilerek malik ... tarafından kızı ...'a satış gösterildiğini, diğer kardeşlere de farklı taşınmazlar verilerek ileride gerçekleşebilecek miras taksimi anlaşmazlıkların engellenmek istendiğini, söz konusu taşınmazın tapu kaydı üzerinde 1164 sayılı Arsa Ofisi Kanunu’nun 10. maddesine göre 28.05.2002 tarihinde talep ile tapu kaydı üzerine şuf'a şerhinin işlendiğini, dava konusu taşınmazın 21.08.2002 tarihinde tapuda görülen satış bedeli ile gerçek bedeli arasında fahiş fark bulunduğunu, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değeri arasındaki farkın taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişkiden kaynaklandığını, satış tarihinde dava konusu taşınmazın 1.000.000.000eTL değerinde olduğunu kabul etmenin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini, davalı üzerine şuf’a şerhine dayalı olarak gerçekleşen mezkur taşınmazın tapu kaydının iptaline, bu mümkün olmadığı takdirde satış tarihi itibariyle gerçek değerinin müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı idare vekili cevap dilekçesi ile; dava konusu taşınmazın müvekkili idarenin şuf’a hakkını kullanması nedeniyle 18.09.2002 tarihli ve 4457 yevmiye ile müvekkili idare adına tescil edildiğini, kamulaştırma alan içerisinde bulunması itibariyle kamulaştırma amacına uygun olarak müvekkili idarece S.S ÖZ-AR Toplu İş Yeri Yapı Kooperatifine devredildiğini, dava konusu taşınmazın hâlen anılan kooperatif adına kayıtlı olduğunu, iş bu davanın S.S ÖZ-AR Toplu İş Yeri Yapı Kooperatifine ihbar edilmesini talep ettiğini, müvekkili idarenin şuf’a hakkının TMK’nın 732 ve devamı maddelerinden değil, 1164 sayılı Kanun’un 10. maddesinden kaynaklandığını, davacının dava konusu taşınmazın tapu kaydı üzerindeki şerhten haberdar olmamasının mümkün olmadığını, şuf’a hakkı şerhinin tapu kaydına 28.05.2002 tarihli ve 2333 yevmiye ile işlendiğini, taşınmazın davacıya satış işleminin 21.08.2002 tarihinde yani şerh konulmasından yaklaşık 2 ay sonra yapıldığını, davacının satın aldığı taşınmazın tapu kaydında bulunan şerhten haberdar olmadığı iddiasının hukukî bir anlamının bulunmadığını, dava konusu işlemin üzerinden yaklaşık 6 yıl geçmiş olup, davacı taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Kararı:

6. Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.03.2013 tarihli ve 2009/723 E. 2013/65 K. sayılı kararı ile; eski Çatalca, yeni Arnavutköy ilçesi, Deliklikaya Mahallesi 814 parsel sayılı, 238 m² miktarlı arsanın 26.03.1976 tarihinde tapulama iktisabından, Hikmet Paksoy adına tescil edildiği, Hikmet Paksoy'un taşınmazın tamamını 02.06.1976 tarihli ve 759 yevmiye ile ...'a sattığı, ...'ın da 21.08.2002 tarihli ve 3933 yevmiye ile ...'a sattığı, davalının şuf’a hakkını kullanması sebebiyle 814 parselin 18.09.2002 tarihli ve 4457 yevmiye ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü adına tescil edildiği, Arsa Ofisinin de taşınmazı 10.10.2003 tarihli ve 5785 yevmiye ile S.S. ÖZ-AR Toplu İş Yeri Yapı Kooperatifine sattığı, davacının tapu kaydına göre davaya konu taşınmazı 21.08.2012 (2002) tarihinde annesi ...'dan 1.000TL bedelle satın aldığı, davalının 1164 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca şuf’a hakkını kullanabilmesi için, satışın gerçek olmasının gerektiği, ...'ın anne olduğu, davacının ise kızı olduğu, 27.03.1957 tarihli ve 1956/12 E. ve 1957/2 K. sayılı İçtihatı Birleştirme Kararına göre; "Taşınmazın sahibi, taşınmazı karı veya kocaya evlada, veyahut akrabaya temlik ederse, şeklen satış şeklinde gösterilen bu aktin gerçekte satış olmayıp, miras hukukuna bağlı veya hibe gibi bir maksada yönelik işlem olduğu ve şuf’a hakkının ceryan etmeyeceğine" karar verildiği, tapudaki satış bedelinin düşüklüğünün de bu olayı doğruladığı, davacı vekili hukukî sebep yönünden davayı kamulaştırmasız el atma olarak ıslah ettiği, bilahare 28.02.2012 tarihinde de miktar yönünden davasını ıslah ettiği ve bedelini de yatırdığı gerekçesiyle ıslah edilen davanın kabulü ile, davacıya ait İstanbul ili, eski Çatalca yeni Arnavutköy ilçesi, Deliklikaya Mahallesi 814 parsel için 29.026TL el atma bedeli tayin ve takdirine, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesine, tescil konusunda taşınmaz üçüncü kişiye satılması nedeniyle karar ittihazına yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

7. Mahkemenin bu kararı süresi içinde davalı idare vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli ve 2014/29445 E. 2015/4526 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, davalı idare adına şufa şerhine dayalı olarak tescili gerçekleşen taşınmazın tapu kaydının iptaline, bu mümkün olmadığı takdirde satış tarihi itibariyle gerçek değerinin tespiti ve davalı idareden tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, taşınmazın 3.kişiye satılmış olduğu ve 3.kişinin iyiniyetli olması ve onun hakkında açılmış bir dava da bulunmaması nedeniyle tazminat talebinin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare ile ihbar olunan vekillerince temyiz edilmiştir.

Davada taraf olmayan ve aleyhine hüküm kurulmayan ihbar olunanın temyiz hakkı bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine karar verildikten sonra işin esasının incelenmesinde;

Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre, dava konusu taşınmaz üzerine 1164 sayılı Arsa Ofisi Kanununun 10.maddesine göre 28.05.2002 tarihinde şuf'a hakkı şerhinin konulduğu, taşınmazın önceki maliki ile miras taksimi sırasında sorun yaşanmaması açısından 21.08.2002 tarihinde önceki malik ... tarafından davacı ...'a satış yapıldığı, Tapu Müdürlüğü tarafından bu satışın Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü'ne bildirilmesi üzerine Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü'nce şuf'a hakkı kullanılarak taşınmazın Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü adına tescil edilmiş olduğu, sonrada ihbar olunan ...'ne satıldığı anlaşılmıştır.

Davacı, her ne kadar önceki malik ile arasında yapılan satışın miras taksimi sırasında sorun yaşanması nedeniyle yapıldığını ve gerçek değerin çok altında bir satış bedeli gösterilerek satışın muvazaalı olduğunu iddia etmiş ise de, davacı yapılan satış akdinin tarafı olduğundan, o akitteki bedelin muvazaalı olduğu, gösterilen bedelin gerçek satış bedeli olmadığı yolundaki savunması dinlenemez. Yerleşik Yargıtay İçtihatlarına göre aktin tarafı olan davacının kendi muvazaasından yararlanması mümkün değildir. Muvazaalı olduğu iddia edilen işlemin iptali sağlanmadığından, bu aşamada taşınmazı satın alan üçüncü kişinin TMK.'nin 1023. maddesi anlamında iyiniyetli olup olmadığı da tartışılamayacağı gibi, 1164 sayılı Arsa Ofisi Kanununun 10.maddesi uyarınca ve usulüne uygun bir şekilde, davalı idarenin yasal şufa hakkının kullandığı anlaşıldığından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 2016/17 E. 2016/233 K. sayılı kararı ile; 27.03.1957 tarihli ve 12/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulandığı gibi, paylı mülkiyet hâlindeki taşınmazın paydaşı, payını karı-kocaya, evlada veyahut akrabaya temlik ederse, şeklen satış olarak gösterilen bu akdin gerçekte satış olmayıp, miras hakkına bağlı veya hibe gibi maksada yönelik işlem olduğu iddia ve ispat edilirse bu yöndeki savunmanın tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanmasının mümkün olduğu, anılan İçtihadı Birleştirme Kararının sözleşmede taraf olan kişinin işlemde muvazaa savunmasında bulunamayacağı kuralının bir istisnası olduğu, mahkemece benimsenen hükme dayanak yapılan bilirkişi raporları ve tapu kayıtlarına göre; satışın gerçekte miras hukukuna bağlı maksat içerdiği, ...'ın anne, davacının ise kızı olduğu, dolayısıyla şuf’a hakkının söz konusu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı idare vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın anne tarafından kızına yapılan devrin gerçek satış niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı idarenin yasal şuf’a hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A- İhbar olunan vekilinin direnme kararına karşı temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece verilen ilk kararın davalı idare vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece ihbar olunan vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilerek davalı idare lehine bozma kararı verildiği, direnme kararının ise davalı idare vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, bozma öncesi kararı temyiz eden ve temyiz dilekçesi reddedilen ihbar olunan vekilinin, direnme kararını temyiz hakkı bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

13. Bilindiği üzere davada ihbar olunanın, taraf sıfatı bulunmamaktadır.

14. Öte yandan ihbar olunan aleyhine hüküm de kurulmamıştır.

15. O hâlde ihbar olunanın davada taraf olmaması ve aleyhine hüküm de kurulmaması nedeniyle temyiz hakkı bulunmadığından ihbar olunan vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmelidir.

B- Davalı idare vekilinin direnme kararına karşı temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

16. Uyuşmazlığın çözümünde, öncelikle önalım hakkı ve hukukî niteliğine ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

17. Bilindiği üzere paylı mülkiyette paydaşlar arasında ortak idare ve kullanma durumu söz konusu olduğundan paydaşların birbirlerini bilmeleri ve tanımaları önem taşımaktadır. Bu ihtiyacın gereği olarak paydaşlar arasına yabancı bir kişinin girişini engellemek, taşınmazın daha küçük parçalara ayrılmasını önleyebilmek, hisselerin mümkün olduğu kadar hissedar elinde toplanmasını temin etmek amacıyla paylı taşınmazlarda hissedarların temlik hakkı sınırlandırılarak yasal önalım hakkı tanınmıştır.

18. Önalım hakkı taşınmaz mal mülkiyetinin kanundan doğan takyitlerinden biri olup 26.12.1951 tarihli ve 1951/1 E. 1951/6 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yenilik doğuran bir hak olduğu belirtilmiştir.

19. Öte yandan 20.06.1951 tarihli ve 1949/13 E. 1951/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise önalım hakkının hukukî niteliği, “Şufa hakkı, mefşu hissenin üçüncü şahsa satılması ve satışa ıttıladan itibaren bir ay içinde kullanılmış olması gibi muayyen şartlar altında kullanılacak yenilik doğurucu bir haktır ki, şefinin bu hakkı kullandığı yolundaki tek taraflı irade beyanının müşteriye vasıl olmasıyla yeni bir hukuki vaziyet meydana getirilmesine yarar. Bu hakkın kullanılmasıyla şefi yeni bir akit yapmaya hacet kalmaksızın müşteriye hâlef olur” şeklinde açıklanmıştır.

20. Yasal önalım hakkı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun "Taşınmaz Mülkiyetinin İçeriği ve Kısıtlamaları" başlıklı ikinci ayrımında, “II. Devir hakkının kısıtlamaları 1. Yasal önalım hakkı” alt başlıkları altında 732 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup, 1164 sayılı Kanun’un 10. maddesinde de önalım hakkının özel bir düzenlemesi bulunmaktadır.

21. Anılan 10. madde “…(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 30.06.1994 RG NO: 21976 KHK NO: 542/6) Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü; konut, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm yatırımları ve kamu tesisleri için planlamayı öngördüğü ve tahdidini yaparak ilgili tapu idarelerine bildirmiş bulunduğu sahalardaki arsa ve arazinin satışlarında şuf'a hakkını haizdir.

Bu sahalardaki arsa ve arazinin satışları tapu daireleri tarafından 15 gün içinde Arsa Ofisine bildirilir.

Tapu dairelerine yapılacak bildiri üzerine Arsa Ofisi en geç 30 gün zarfında şüf'a hakkını kullanacağını bildirmediği ve bu süre içinde ödenmiş satış bedeli ile her türlü harç ve masrafları peşin olarak, malik adına yatırmadığı takdirde, şüf'a hakkının kullanılmasından vazgeçmiş sayılır.

30 günlük süre içinde ödenmiş satış bedeli ile her türlü harç ve masrafların yatırılmasını mütaakip, tapu dairelerince re'sen eski satışın iptali ile yeni maliki adına tescil işlemi yapılır.

Bu halde tapu idareleri re'sen şüf'a hakkındaki şerhi kaldırmaya yetkilidir…” şeklindedir. Dolayısıyla maddede konut, sanayi, turizm ve diğer kamu tesisleri için planlanan alanlarda Arsa Ofisinin kanuni şuf'a hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır.

22. Uyuşmazlığın çözümünde 27.03.1957 tarihli ve 1956/12 E. 1957/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamı ve amacı önem taşımakta olup değerlendirilmesi gerekmektedir.

23. 27.03.1957 tarihli ve 1956/12 E. 1957/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının bağlayıcı olan sonuç kısmında, “Müşterek mülkün hissedarı, hissesini karı ve kocaya evlada veyahut akrabaya temlik etmesi hâlinde şeklen satış akdi bulunsa bile hakikatte satıştan gayri miras hukukuna müteferri maksatların veya hibe gibi mülahazaların hâkim olduğu ahvalde Medeni Kanunun hakiki satışlarda kabul eylediği şufa hakkının cereyan etmeyeceğine” karar verildiği belirtilmiştir.

24. Anılan kararın açıklayıcı niteliğinde olan gerekçe kısmında, "… Ancak esas hukuk kaidelerine göre mülkiyet serbestisini ve tasarruf muhtariyetini ana prensip olarak nazara alan vazu kanun, hissedarın temlik hakkını tahdit ederken bu esas kaideyi de gözden uzak tutmamış ve bu tahdidi, mücerret satış akti ile mukayyet kılmıştır. Bu itibarladır ki, gerek nazariyat ve gerek içtihatlar hibe, trampa, sermaye vaz'ı gibi tasarruflarda şufa hakkının cereyan etmeyeceğini kabul etmiş bulunmaktadır. Binnetice gayesinde hibe veya buna mümasıl maksatlar, mündemiç bulunan akitlerde zahiren satış şekli bulunsa bile âkitin hakiki maksadı satış olmadığı hâlde satış hakkındaki hükümleri onlara teşmil ve tatbik etmek hem vazukanunun maksadına ve hem de esas hukuk prensiplerine aykırı olur.…miras hukukuna müteallik kaidelere tevkifan veya sair mülahazalarla kendi evladına veya akrabasına satış yapması hâlinde de şufa cereyan edip etmeyeceği noktasının…mülahaza olunmak icap eder. Bu gibi akrabaya satışta ortada satış akdinin bir unsuru olan bedel zikredilmiş olsa bile bunu mücerret bir satış olarak kabul etmeye imkân yoktur. Çünkü burada mümellikin maksadı malının bedelini almak değil, belki akrabalık münasebeti dolayısıyla onu tesahüp etmek ve yerine geçmektir. ..Ancak bu konuda mühim ve tespiti zaruri bulunan husus âkitin maksadını tayindir…” açıklamasına yer verilmiştir.

25. Öte yandan, anılan karar muvazaa iddiasının mevcudiyeti hâlinde yol gösterici olarak, bu hâlde akdin amacının tespitinin zorunlu olduğunu, “müşterinin, bayiin mirasçısı olması” hususunun akdin vasfını tayinde değerlendirilecek bir emare olduğunu belirtmiştir. Temlik işleminin taraflarının birbirlerine akraba olmasının ötesinde “mirasçı” olması hususu akdin amacının satış olup olmadığını tayinde bir emare olarak kabul edilmiş ve “mirasçı” kavramına bu noktada özel olarak yer verilmiştir.

26. Bu nedenlerle 27.03.1957 tarihli ve 1956/12 E., 1957/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, sözleşmede taraf olan kişinin işlemde muvazaa savunmasında bulunamayacağı ve bunu her türlü delille ispat edemeyeceği kuralının istisnası olduğu görülmektedir. Anılan kararın uygulanabilmesi için öncelikle satışın, satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçılar arasında yapılması gerekmeyip, temlikin taraflarının akraba olması yeterlidir. Temlikin akrabalar arasında satış şeklinde yapılmış olması hâlinde ise bu kez İçtihadı Birleştirme Kararının aradığı “hibe veya miras hukukuyla ilgili amacı”nın bulunup bulunmadığı hususunun, diğer bir ifade ile akrabalar arasında yapılan her temlikte somut uyuşmazlığın niteliğine göre temlikin hibe veya miras hukukuyla ilgili amaçlarla yapılmış olup olmadığının yöntemince ispatı aranmalı ve ispatı hâlinde önalım hakkının kullanılmasının mümkün olamayacağı kabul edilmelidir.

27. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; eski Çatalca, yeni Arnavutköy ilçesi, Deliklikaya Köyü 814 parsel sayılı, 238 m² miktarlı arsa 26.03.1976 tarihinde tapulama iktisabından Hikmet Paksoy adına tescil edilmiştir. Hikmet Paksoy tarafından taşınmazın tamamı 02.06.1976 tarihli ve 759 yevmiye ile ...'a tapuda satılmış olup, ... da 21.08.2002 tarihli ve 3933 yevmiye ile taşınmazı ...'a satış suretiyle devretmiştir. 21.08.2002 tarihli ve 3933 yevmiye numaralı satış işlemine ilişkin resmî senette Deliklikaya Köyü 814 parsel sayılı 238 m2 yüzölçümlü arsanın (eski) bir milyar liraya ...’a, dava dışı Sazlıbosna 3926 parsel sayılı taşınmazın ise (eski) bir milyar beşyüz milyon liraya Zümrüt Özkan’a temlik edildiği görülmektedir. Davalı idare tarafından 28.05.2002 tarihinde konulan şuf'a şerhine istinaden şuf'a hakkını kullanması sebebiyle 814 parsel sayılı taşınmaz 18.09.2002 tarihli ve 4457 yevmiye ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü adına tescil edilmiş, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü de taşınmazı 10.10.2003 tarihli ve 5785 yevmiye ile S.S. ÖZ-AR Toplu İş Yeri Yapı Kooperatifine satış suretiyle temlik etmiştir.

28. Hâl böyle olunca aynı resmî senette diğer kardeş olan Zümrüt Özkan’a da ... tarafından başka taşınmazın devredildiği, ... ile davacının anne-kız oldukları, resmî akitte gösterilen taşınmazın değeri ile gerçek değer arasında yaklaşık on katı kadar farkın bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, ...’ın miras hukukuna bağlı olarak temlik yaptığı ve 27.03.1957 tarihli ve 1956/12 E., 1957/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulanmasının gerektiği cihetle verilen direnme kararı yerindedir.

29. Ne var ki diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

I- A bendinde (§12-15) gösterilen gerekçelerle ihbar olunan vekilinin direnme kararına yönelik temyiz dilekçesinin REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

II- B bendinde (§16-29) gösterilen gerekçelerle direnme uygun olup, davalı idare vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 5. Hukuk Dairesıne gönderilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.