"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve davalının temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Esenler Esnaf Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatifinin vekili sıfatıyla davalı ve arkadaşları hakkında 2009 yılında icra takibi yaptığını, ödeme yapılmaması üzerine davalıya ait minibüsün bağlatılarak dosya borcunun tahsil edildiğini, davalının bu nedenle seri şekilde haksız şikâyetlerde bulunarak baskı ve sindirme yoluyla diğer iki dosya üzerinde haciz yapılmasını engellemeye çalıştığını, davalı hakkındaki şikâyetleri üzerine Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/96 E. sayılı dosyası ile ceza davası açıldığını, davalının 2009 yılından itibaren ilgili mercilere şikâyet dilekçeleri verdiğini, mesleki onur ve şerefinin lekelendiğini, on altı yıldır Esenler’de aynı büroda avukatlık yaptığını, tüm ailesi ile iş çevresinin Esenler'de oturduğunu, güven ilişkisinin avukatlık mesleğinde önem arz ettiğini, davalının asılsız şikâyetleriyle mesleki itibarının zedelenip kişilik haklarının ihlal edildiğini, bu şekilde müvekkil kaybı da yaşadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL maddi, 40.000TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile kararın yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış, 15.02.2013 havale tarihli beyan dilekçesinde ise davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.06.2014 tarihli ve 2012/295 E., 2014/339 K. sayılı kararı ile; davacının İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olarak Esenler Esnaf Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifinin vekilliğini yaptığı, Kooperatif adına davalı hakkında icra takibi başlattığı ve hukukî prosedür uygulanarak dosya borcunu tahsil ettiği, bu nedenle davalının İstanbul ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına, Adalet Bakanlığına, İstanbul Barosu Başkanlığına, Türkiye Barolar Birliğine, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ve Esenler Vergi Dairesine farklı tarihlerde şikâyet dilekçesi vererek davacı avukat hakkında evrakta sahtecilik yapmak, tahsil ettiği paraları bankaya yatırmayarak haksız kazanç elde etmek, fatura kesmeyerek vergi kaçırmak, haksız yere esnafı soymak, yapılan tahsilatları icra dosyasına hiç bildirmeyerek veya eksik bildirerek devleti zarara uğratmak ve bu paraları zimmetine geçirmek gibi pek çok isnatlarda bulunduğu, davalının bu şikâyetleriyle ilgili olarak davacı hakkında herhangi bir ceza soruşturmasının bulunmadığı, dilekçe içeriklerinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde beyanlar içerdiği, davacıyı maddi ve manevi anlamda mağdur ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, her ne kadar şikâyet hakkı Anayasal bir hak ise de, bu hakkın kötüye kullanılmasının kanunen korunmadığı, davalının şikâyetlerine seri şekilde devam ettiği, dava açıldıktan sonra da bu şikayetlerini sürdürdüğü, davalının uzun yıllara dayalı olarak davacıyla ilgili pek çok kuruma ağır isnatlar içeren şikâyet dilekçeleri verdiği, kullandığı ifade ve isnatların ispat edilemediği, davacının bu şikâyetler nedeniyle 2010 yılında Esenler Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifiyle olan vekâlet ilişkisinin sona erdiği, TBK’nın 50/2. maddesine göre zararın tespit edilememesi durumunda hâkimin olayın özellikleri ve duruma göre davacının olası zararlarına hakkaniyet ilkesini gözeterek takdir edebileceği gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile 8.000TL manevi tazminat ile 5.000TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 06.10.2015 tarihli ve 2014/15374 E., 2015/10828 K. sayılı kararı ile;
“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazına gelince;
a) Dava, haksız şikâyet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminat ödetilmesini isteyebilir. Yargıç, manevi tazminatın tutarını belirlerken, saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Tutarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşulların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde nesnel (objektif) olarak göstermelidir. Çünkü yasanın takdir hakkı verdiği durumlarda yargıcın, hukuk ve adalete uygun karar vereceği Medeni Kanun'un 4. maddesinde belirtilmiştir. Takdir edilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Dava konusu olayda; olayın gelişimi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davacı yararına takdir olunan manevi tazminat miktarı fazladır. Davacı yararına daha alt düzeyde manevi tazminat takdiri için kararın bozulması gerekmiştir.
b) Mahkemece, davacının Esenler Esnaf ve Sanatkarları Kredi ve Kefalet Kooperatifi'yle olan vekalet ilişkisinin davalının baskısı ve şikayetleri nedeniyle 2010 yılı itibariyle sonlandırıldığı, bu kadar yoğun ve mükerrer ağır şikayetlere maruz kalan birinin psikolojisinin bozulması, işini gereği gibi yapamamasının da söz konusu olduğu, kaldı ki davalının aynı isnatları davacının işyerinin bulunduğu Esenler yöresinde de dile getirmesi, insanlar üzerinde baskı kurması nedeniyle de güven ilişkisine dayalı olarak kurulan vekalet ilişkisi yönünden davacı avukatın zarara uğrayacağı, zararın tam tespit edilemediği gerekçesi ile TBK'nın 50/2. fıkrası gereğince davacı yararına 5.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmiştir. Mahkemece TBK'nın 50/2. maddesince değerlendirme yapılarak maddi tazminata hükmedilmesi doğru ise de, davacının Esenler Esnaf ve Sanatkarları Kredi ve Kefalet Kooperatifi'yle olan vekalet ilişkisinin davalının baskısı ve şikayetleri nedeniyle sonladığı konusunda dosyada bir bilgi ya da belge yoktur, bu yöndeki iddia ispat edilememiştir, bu nedenle hüküm altına alınan maddi tazminat miktarı fazladır. Davacı yararına daha alt düzeyde maddi tazminata hükmedilmesi için de kararın bozulması gerekmiştir…’’gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.10.2016 tarihli ve 2016/283 E., 2016/475 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi ve davalı ile dava dışı kooperatif arasında kurulan ve güven unsuruna dayalı olan vekâlet ilişkisinin davalının baskısı ve şikâyetleri nedeniyle 2010 yılı içerisinde sonlandırıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece davacı yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının fazla olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre daha az miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A. Davacı vekilinin temyizi yönünden:
12. Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de gereken bir şarttır. Davacı vekili mahkemece verilen ilk kararı temyiz etmiş ise de karara yönelik bütün temyiz itirazları Özel Dairece reddedilerek bu husus kesinleşmiştir. Böyle olunca, direnme kararına yönelik temyiz isteminde hukukî yararı bulunmamaktadır.
13. O hâlde davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B. Davalının manevi tazminata yönelik temyizi yönünden:
14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
15. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
16. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m.26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m.158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m.47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (BK m.49, TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
17. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
18. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
19. Dava konusu dilekçelerin verildiği tarihte ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükümleri yer almaktadır.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
21. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
22. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. (6098 sayılı TBK’nın 58.) maddesi hükmüne göre takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
23. Hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır.
24. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır.
25. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü Kanun’un takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği TMK'nın 4. maddesinde belirtilmiştir.
26. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır.
27. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna dair bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
28. O hâlde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
29. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davalının davacı hakkında verdiği şikâyet dilekçelerinde hak arama özgürlüğü sınırlarının aşıldığı, Anayasal şikâyet hakkının kötüye kullanıldığı ve kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu hususunda mahkeme ile Özel Daire arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamakta olup ihtilaf hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı noktasındadır.
30. Davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarına bakıldığında ise olay tarihi, olayın gelişim biçimi, davalının davacı hakkında çok sayıda şikâyet dilekçesi vermesi ve dilekçelerde kullandığı ifadeler ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarı makul olup objektif ölçülere göre takdir edildiğinden fazla olmadığı anlaşılmaktadır.
31. Hâl böyle olunca mahkemenin manevi tazminatın miktarının fazla olmadığı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
C. Davalının maddi tazminata yönelik temyizi yönünden:
32. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle eldeki davada sorumluluğun kaynağını oluşturan haksız fiil ile ilgili yasal düzenlemelerin ve ilkelerin değerlendirilmesi uygun olacaktır.
33. Haksız fiilden doğan borçlar; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 ilâ 60., 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 49 ilâ 76. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
34. Olay tarihinde ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK);
“Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
“Zararın tayini” başlıklı 42. maddesinde;
“Zararı ispat etmek müddeiye düşer, zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder”
“Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinde ise;
“Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyler.
Zarar ve ziyan irad şeklinde tayin olunduğu takdirde borçludan icabeden teminat alınır.”
Hükümleri yer almaktadır.
35. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.
36. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
37. Haksız bir fiil sonucunda oluşan zararı ispat etme yükümlülüğü kural olarak iddia edene ait ise de, gerçek zararın ve miktarının ispat edilemediği durumlarda 818 sayılı BK’nın 42. maddesi gereğince hâkim bu zararı, hâlin olağan gelişimini ve zarar gören tarafın aldığı tedbirleri gözeterek takdir yetkisini kullanmak suretiyle belirler.
38. 818 sayılı BK’nın 42/2. maddesi hükmü zararın gerek miktarını ve gerekse varlığını kesinlikle ispat edecek deliller getirilemediği takdirde uygulanacaktır. Böyle hâllerde, dosyada mevcut deliller, olayların normal gidişine göre bir zararın vukuunu kabule elverişli görünüyorsa, zarar ispatlanmış sayılır. Buna karşı BK’nın 42/2. maddesi hükmünün uygulanabilmesi için bir zarar vukuunun sadece “muhtemel” görülmesi yeterli değildir.
39. Diğer taraftan, zarar miktarının BK’nın 42/2. maddesi çerçevesinde hâkim tarafından takdir edilebilmesi, davacının bir zarar doğduğunu somut delillerle ispat edememiş de olsa böyle bir zararın doğumunu kabule esas olan ve miktarının tespitini kolaylaştıran olayları ispat etmesine ihtiyaç gösterir (Tekinay,Akman/Burcuoğlu,Altop:Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 579).
40. Hâkimin takdir yetkisini kullanacağı olaylarda, hâlin mutad cereyanını ve mağdurun aldığı tedbirleri dikkate alacaktır. Hâlin mutad cereyanının dikkate alınmasından maksat davacının ortaya koyduğu delillere göre haksız fiilin işlendiği şartlarda, hayatın normal akışına göre meydana gelebilecek zararların hesaba katılmasıdır. Zarar görenin aldığı tedbirlerin dikkate alınmasından maksat, mahrum kalınacağı ileri sürülen kazançların elde edilmesini kuvvetli ihtimal dahiline sokan unsurlardır (Oğuzman, M. Kemal /Öz, M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, 6. Bası, s. 552).
41. Zararı böylece belirleyen hâkim, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın şeklini ve kapsamını tayin ve tespit eder. Kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukukî ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir.
42. Maddi tazminat ise, bir kimsenin mal varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmenin, eş söyleyişle maddi zararın, sorumlu olan kişi tarafından giderilmesidir.
43. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermekle yükümlüdür.
44. Zararın ispatı davacıya düşmekte ise de, hâkim gerçek zararın miktarının ispat edilip edilemediğini gözeterek, ispat edilememişse bu zararı kendisi yasada belirtilen koşullarla tespit edecek; ardından da bu zararın giderilebilmesi için tazminat miktarını yine kanunda aranan usul ve esaslar çerçevesinde belirleyecektir. Ancak hükmedilecek tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz (Turgut Uygur, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s. 549).
45. Tazminat miktarının belirlenmesinde, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunlu olup; burada ilke, zarar doğurucu eylem, zarar görenin mal varlığında gerçekten ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır.
46. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2019 tarihli ve 2019/4-85 E., 2019/314 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
47. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının Esenler Esnaf Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatifinin vekili olarak davalı hakkında icra takibi başlattığı ve dosya borcunu davalıdan tahsil ettiği, bunun üzerine davalının davacı hakkında birçok merciye farklı tarihlerde şikâyet dilekçesi verdiği, bu şikâyetler sonucunda davacı hakkında herhangi bir ceza soruşturması yapılmadığı ancak davacının kooperatif vekilliği sona erdiği gibi davalının şikâyetleri ile uğraşması sonucu emek ve zaman kaybı yaşadığı ve kendi işlerinin aksadığı anlaşılmaktadır.
48. Davacı, bu şikâyetler nedeniyle uzun yıllar psikolojisinin bozulduğunu, bundan dolayı iş alamadığını, zaman ve emek kaybı yaşadığını ileri sürerek uğradığı maddi zararın tazminini istemiştir.
49. Şu durumda, davacının maddi zararını kanıtlaması ve miktarının tam olarak tespiti mümkün değilse de, yerel mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler dikkate alınarak davacı lehine BK'nın 42/2. maddesi gereğince hükmedilen tazminat miktarına bakıldığında; olay tarihi, olayın gelişim biçimi, özellikle davalının farklı tarihlerde farklı kurumlara verdiği şikâyet dilekçeleri ile davacı açısından zaman ve emek kaybına neden olduğu dikkate alındığında hükmedilen maddi tazminat miktarı da makul olup objektif ölçülere göre takdir edildiğinden fazla olmadığı anlaşılmaktadır.
50. Hâl böyle olunca mahkemenin maddi tazminat miktarının fazla olmadığı gerekçesiyle verdiği direnme kararı da yerinde olup onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Davacı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2) Davalının maddi ve manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA (III-B ve C),
Aşağıda dökümü yazılı (665,99TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 02.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.