Logo

Hukuk Genel Kurulu2017/2658 E. 2022/130 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı idarelerin köprü inşaatı sırasında davacının taşınmazlarına verdikleri zararın tazmini istemiyle açılan davanın idari yargıda mı yoksa adli yargıda mı görüleceği uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davanın, idarenin kamu hizmeti niteliğindeki eylemlerinden kaynaklanan zarara ilişkin olduğu ve idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “maddi tazminat ve müdahalenin men’i” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ile davalı ... (DSİ) Genel Müdürlüğü vekili ve davalı ... temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı DSİ Genel Müdürlüğü vekili ile davalı ... temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ....19 ada 1 parsel, Camicedit Mah. 204 ada 77 parsel ve 205 ada 2 parsel sayılı taşınmazların maliki olduğunu, Bilecik ili Osmaneli ilçesine ait yaklaşık 16 köyü ilçe merkezine bağlayan köprünün yıkılması üzerine DSİ tarafından ihale açıldığını ve köprü yapımına başlandığını, köprü inşaatı sırasında müvekkiline ait bahçelerin yüzey kısmının (yaklaşık 1 metre derinlikte) kazınarak Sakarya nehrine doldurulduğunu, taşınmazların büyük bir bölümünün tarıma elverişsiz hâle getirildiğini, tüm inşaat işleri ile şantiye çalışmalarının bu taşınmazlar üzerinde yapıldığını, gayrimenkullerin işgal edilmiş durumda olduğunu, arazilerin yüzeyinin inşaat atıkları ile dolup çöplük hâline geldiğini, tüm uyarılara rağmen sonuç alınamadığını, Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/8 D. İş sayılı kararı ile tespit yaptırıldığını ileri sürerek davalıların bu haksız tasarrufları neticesinde uğradıkları zararların tazmini ile gayrimenkullere vaki müdahalenin önlenmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalılar Cevabı:

5. Davalı DSİ Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede yapımı devam etmekte olan Bilecik Osmaneli Selçik Köprüsü inşaatının yer aldığını, bu inşaatın bulunduğu yer olan ve Köy Hizmetleri tarafından önceden inşa ettirilen kompozit tipi köprünün 2005 yılında yıkıldığını, yıkılan bu köprünün Osmaneli ilçesi ile Sakarya Nehrinin karşı tarafında yer alan 9 köyün bağlantısını sağladığını, inşaat ihalesinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında yapıldığını, Bilecik Valiliği ve Osmaneli Kaymakamlığınca bu bölgelerin inşaat safhasında kullanılabileceğinin ve kamulaştırma sorununun bulunmadığının şifahi olarak idarelerine bildirildiğini, bu nedenle Bilecik Valiliği İl Özel İdaresinin taraf olacağını belirterek davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

6. Dahili davalı ... İdaresi vekili cevap dilekçesinde; davanın 2007 tarihinde ... aleyhine açıldığını, 16.04.2009 tarihli dilekçe ile müvekkili idarenin dahili davalı olarak davaya dahil edilmesinin usul hükümlerine tamamen aykırı olduğunu, zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu durumlar haricinde davaya başka bir davalının ilave edilmesinin mümkün olmadığını, idarelere karşı hizmet kusuruna dayalı açılan davalarda görevli yargı yerinin idari yargı olduğunu, bu nedenle davanın idare mahkemesinde açılmasının gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Davada Davacı İstemi:

7. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin .... 204 ada 77 parsel ve 205 ada 2 parsel sayılı taşınmazların maliki olduğunu, Bilecik ili Osmaneli ilçesine ait yaklaşık 16 köyü ilçe merkezine bağlayan köprünün yıkılması üzerine Osmaneli merkeziyle ilişkinin kesildiğini, bunun üzerine geçici köprüye ait yol bağlantılarının müvekkiline ait taşınmazlardan yapıldığını, taşınmazların üzerine yaklaşık bir metre yüksekliğinde yol malzemesi döküldüğünü, bütün bu durumların Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/8 D. İş sayılı kararı ile tespit ettirildiğini ileri sürerek davalının gayrimenkullere vaki müdahalesinin önlenmesini ve 15.000TL eski hâle getirme bedeli ile 5000TL ecri misil tazminatı olmak üzere toplam 20.000TL tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

8. Davalı ... birleşen davaya cevap vermemiştir.

Mahkeme Kararı:

9. Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.09.2013 tarihli ve 2007/215 E., 2013/255 K. sayılı kararı ile; Osmaneli ilçe merkezini çevredeki köylere bağlayan köprünün yıkılması üzerine Bilecik Valiliği tarafından 1. Ordu Komutanlığına yapılan başvuru ile köylere geçici olarak ulaşım sağlayan panel köprü inşa edildiği, geçici köprü yapımı için çalışma sahası belirlendikten sonra ... tarafından İl Özel İdaresine (eski adı Köy Hizmetleri Birimi) yazılan yazı ile çalışma sahasının sınırlarının çizildiği, toprak yüzeyinin 40 cm kazınarak kenara konması ve zeminin stabilize kaplanması gerektiğinin belirtildiği, geçici köprüye bağlantı sağlayan stabilize yolların kaplanması konusunda İl Özel İdaresi ile DSİ’nin araçlarının kullanıldığı, tarıma elverişli toprak kazınarak tarıma elverişsiz hâle getirildiği, davalı ... Kaymakamlığının usulüne uygun bir kamulaştırma kararı almaksızın davacının arazisine yapmış olduğu müdahale neticesinde vermiş olduğu zararı tazminle sorumlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile 44.280TL eski hâle getirme ve 5.708,18TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı DSİ Genel Müdürlüğünden tahsiline ve men'î müdahale talebin reddine, birleşen dava yönünden ise 24.283,80TL eski hâle getirme ve 516,20TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ...'ndan tahsiline, davalı ... İdaresi açısından ise usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından davanın husumet yönünden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı ... vekili ve davalı ... temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.04.2014 tarihli ve 2014/4723 E., 2014/6746 K. sayılı kararı ile;

‘‘…Dava konusu olayda; davacı, davalı idarelerin gerekli önlemleri almaksızın yürüttüğü köprü inşaatları nedeni ile taşınmazlarına verilen zararın tazmini istemi ile dava açtığından, davacının isteminin hizmet kusuruna dayandığı sonucuna varılmaktadır.

Hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince idareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçe ile işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.10.2014 tarihli ve 2014/106 E., 2014/150 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak; davalı idarelerce köprü inşaatı sırasında davacıya ait bahçelerin yüzeyinin yaklaşık bir metre derinlikte kazınarak Sakarya Nehri’ne doldurulması, inşaat malzemeleri ile atıklarının davacının taşınmazlarına haksız olarak konulması suretiyle taşınmazlara zarar verildiği, eylemin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil niteliğinde olduğu, bu nedenle adli yargının görev alanında kaldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

13. Mahkemenin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davalı DSİ Genel Müdürlüğü vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli ve 2015/4-2152 E., 2015/2907 K. sayılı kararı ile; direnmeye ilişkin kısa kararın usulüne uygun şekilde kurulmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.

14. Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.08.2016 tarihli ve 2016/42 E., 2016/137 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde davalı DSİ Genel Müdürlüğü vekili ile ... temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı idarelerin gerekli önlemleri almaksızın yürüttüğü köprü inşaatları nedeni ile davacının taşınmazlarına verilen zararın tazmini istemli eldeki davanın idari yargıda mı yoksa adli yargıda mı görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle "hizmet kusuru" kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

18. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Yargı yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasında “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” hükmü yer almaktadır. Anılan maddenin son fıkrasında ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” düzenlemesi bulunmaktadır.

19. İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Bunlardan ilki idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu, diğeri ise idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.

20. İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru, idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde birtakım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (Sarıca, Ragıp: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Hizmet Kusuru ve Karakterleri, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; Atay, Ender Ethem: İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; Yıldırım, Turan: İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253).

21. Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bunlar; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.

22. Buna göre, idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, tazmin istemiyle görülecek davalara ilişkin olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır.

23. Bu maddeye göre idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardır. İdari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir.

24. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukukî ve maddi hayattaki görünümleridir.

25. Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları kapsamında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler.

26. Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu hâlde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.

27. Uyuşmazlık Mahkemesinin 06.12.1999 tarihli ve 1999/38 E., 1999/40 K. sayılı kararında; “İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu” vurgulandıktan sonra; “Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde ‘idari dava türleri’ arasında sayılan ‘idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası’ kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağına” işaret edilmiş ve idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

28. Zira bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp, o plan ve projeler gereğince işi görmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir.

29. Ayrıca 11.02.1959 tarihli ve 1958/17 E., 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı gibi, kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda plan ve projesine uygun olmak üzere tesisler yaptırmış olmaları, bu tesisleri kullanmaları veya bu tesislere bakmaları sebebiyle fertlerin uğramış oldukları zararların tazminine yönelik davalar tam yargı davası olarak idari yargı mercilerince çözümlenecektir. Öte yandan, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması hâlinde ortada idari kararın tatbikine ilişkin bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir dava olarak ele alınacaktır.

30. O hâlde, idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlâl edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka haksız müdahalede bulunulduğu, plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davalarının haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre çözümü ise adli yargı yerine ait olacaktır.

31. Nitekim aynı ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.10.2018 tarihli ve 2017/4-1458 E., 2018/1437 K. ve 17.12.2019 tarihli ve 2017/4-1688 E., 2019/1374 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

32. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı idarelerin gerekli önlemleri almaksızın yürüttüğü köprü inşaatı nedeni ile davacının taşınmazlarının zarar gördüğü ileri sürüldüğünden, dava hizmet kusuruna dayanmakta olup, tam yargı davası ile idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.

33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı idareler tarafından davacıya ait taşınmazlara haksız müdahalede bulunulduğu, plan ve projeye aykırı iş görüldüğü, davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi ve bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

34. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

35. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekili ile ... temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Somut olayda asıl dava, ... aleyhine açılmış olup; davacı dava dilekçesinde, üç ayrı taşınmazın maliki olduğunu, davalının açtığı ihale ile köprü yapımına başladığını ve inşaat sırasında kendisine ait taşınmazların yüzeyindeki tarıma elverişli toprağın yaklaşık bir metre derinlikte kürünerek Sakarya Nehrine doldurulduğunu bu şekilde taşınmazın tarıma elverişsiz hâle geldiğini, köprü yapımı sırasında taşınmazın şantiye hâline getirilerek işgal edildiğini taşınmaz üzerinin inşaat atıkları ile dolu olduğunu belirterek el atmanın önlenmesi, taşınmazın eski hâle etirilmesi bedelinin ödenmesi ayrıca ecrimisile hükmedilmesini talep etmiştir. Bu davada İl Özel İdaresi davaya dahil edilmiştir.

Birleşen dava ise ... aleyhine açılmış olup bu dava dilekçesinde asıl davada belirtilenlerden iki taşınmaz belirtilerek yıkılan köprü yerine geçici köprü yaptırılırken geçici köprü yol bağlantılarının kendisine ait olan taşınmazlardan yapıldığını ve bu taşınmazlara yol malzemesi (taş, kaya, mıcır) döküldüğünü belirterek yapılan yolun, yol yapım malzemelerinin kaldırılması, taşınmazların eski hâle getirilmesi, el atmanın önlenmesi ve taşınmazları kullanamamaktan doğan zararın tazmini talebinde bulunmuştur.

11.02.1959 tarih, 1958/17 Esas, 1959/15 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararına göre; kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda plan ve projelere uygun olarak tesisler yaptırmış olmaları ya da bu tesisleri kullanmaları yahut tesislere bakmaları nedeniyle kişilerin uğramış oldukları zararların ödetilmesine ilişkin davalar, idari nitelikte olup bu tür davalara bakmaya idari yargı görevlidir.

Bu kararın gerekçesinde hangi davaların idari nitelikte olduğu örneklerle açıklandıktan sonra idari yargının görev alanına girmeyen haksız fiilden doğan ve adli yargının görev alanına giren davalara ilişkin örneklere ve açıklamalara da yer verilmiştir.

Bu kapsamda kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan el atmanın önlenmesi veya tazminat davasının da Kanuna aykırı bir fiil olduğu için adli yargının görevli olduğu ayrıca kamu kuruluşu tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında devlet malı olmayan yerlerden toprak alınması veya böyle yerlere toprak veya moloz yığılması neticesinde meydana gelen zararların tazmini davasının da başkasının malına amme teşekkülünün dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan ve projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı cihetle, haksız fiilden doğan bir tazminat davası sayılacağı belirtilmiştir.

Somut olayda asıl davadaki talep bakımından projesine uygun olarak köprü yapımı sırasında taşınmaza el atıldığı, toprak örtüsünün kaldırılarak Sakarya nehrine doldurulduğu da iddia edilerek el atmanın önlenmesi, eski hâle getirme ve tazminat talep edilmiş olup davacı taşınmazı yönünden bir kamulaştırma işlemi veya kiralama işlemi yapılmamıştır.

Belirtilen fiiller idari bir karara dayanan köprü yapımı sırasında gerçekleşmiş olsa bile içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği üzere kamu kuruluşu tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında devlet malı olmayan yerlerden toprak alınması veya böyle yerlere inşaat artığı yığılması neticesinde meydana gelen zararların tazmini davasının da başkasının malına amme teşekkülünün dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan ve projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı cihetle, haksız fiilden doğan bir tazminat davası sayılacağı ve adli yargının görevli olacağı açıktır.

Geçici köprü yapımı ile ilgili olarak yapılmış bir ihale ve varlığı ileri sürülmüş bir proje bulunmamaktadır. İdarenin bir kamu hizmetini gerçekleştirmek için bir kamulaştırma veya kiralama işlemi olmaksızın başkasına ait taşınmazı kullanması, taşınmaza zarar vermesinin geçerli bir idari karara dayandığı ve Medeni Kanun kapsamında haksız fiil sayılamayacağı sonucuna varılamaz.

Davacının el atmanın önlenmesi, eski hâle getirme bedeli ve haksız işgal tazminatı (ecrimisil) isteklerinin tamamı mülkiyet hakkıyla ilgili ve haksız fiile dayalıdır. Bu hâliyle Medeni Kanun hükümlerine dayanmakla açılan asıl ve birleşen davaya bakmaya idari yargı değil adli yargı görevlidir.

Bu durumda idari yargının görevli olduğu belirtilen özel daire bozma kararına direnilmesi uygun bulunup, işin esası incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, idari yargının görevli olduğu ve özel daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.