"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın husumet nedeniyle reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 19.08.2009 tarihinde davalı piyade üst teğmen ...’ın eylemi nedeniyle Hakkari Çukurca bölgesinde görev yapan piyade teğmen ...in sakatlandığını ve uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini için ... aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açtığını, yapılan yargılama sonucunda 250.000TL maddi tazminat ile 40.000TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı idarece ödenmesine karar verildiğini, kesinleşen mahkeme kararı uyarınca dava dışı Naim Demirel vekili tarafından Ankara 7. İcra Müdürlüğünün 2012/11270 sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını ve icra dosyasına farklı tarihlerde toplam 398.413,78TL ödeme yapıldığını, yapılan ödeme nedeniyle oluşan idare zararından suç teşkil eden eylemiyle zarara yol açan ve Jandarma Genel Komutanlığı Van Askeri Mahkemesi kararı ile mahkumiyetine karar verilen davalı ...'ın sorumlu olduğunu, ancak kendisine tebliğ edilen ödeme yazısına rağmen davalının herhangi bir ödeme yapmadığını ileri sürerek, 398.413,78TL tutarın ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; dava konusu alacağın dayanağının ... aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan dava olduğunu, bu nedenle eldeki davanın ... tarafından açılması gerekirken İçişleri Bakanlığı tarafından açıldığını, oysa ki davacı İçişleri Bakanlığının dava konusu alacak üzerinde bir hakkı ve taraf sıfatının bulunmadığını belirterek, davanın husumet yokluğundan reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.03.2015 tarihli ve 2014/472 E., 2015/97 K. sayılı kararı ile; davada rücu hakkının Milli Savunma Bakanlığında olduğu konusunda bir çekişme bulunmadığı, davacı İçişleri Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığının iki ayrı tüzel kişilik olduğu, davanın yanlış Bakanlık tarafından açıldığı, davacı vekili tarafından davacı isminin düzeltilmesi talep edilmiş ise de yapılan hatanın ismin yanlış yazılması şeklindeki bir maddi hata ve tarafın kimliğinde makul nedene dayalı yanılma niteliğinde olmadığı, davada taraf değişikliği yapma hakkının ancak husumet ehliyeti bulunan tarafa ait olduğu, eldeki davada İçişleri Bakanlığının husumet ehliyeti bulunmadığından taraf değişikliği yapmasının mümkün olmadığı, hatalı davacı ismine dayanarak dava açan avukatın da taraf değil vekil olması nedeniyle HMK’nın 124. maddesinin uygulama imkânının bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin, 01.07.2015 tarihli ve 2015/8099 E., 2015/8923 K. sayılı kararı ile;
“...Dosya içeriğinden, dava dışı ...in ... aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde maddi ve manevi tazminat davası açtığı ve kabul edildiği, mahkeme kararına dayanarak ... aleyhine icra takibi yaptığı ve ödemenin anılan bakanlık tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı idare vekilinin 18.03.2015 tarihli ön inceleme duruşmasındaki beyanında davacı bakanlık isminin yanlış yazıldığı, ödemeyi yapan ve tahsilâtı talep edenin ... olduğu, davacı isminin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 124. maddesine göre düzeltilmesini istediği anlaşılmaktadır.
HMK'nun 124. maddenin 3. fıkrası uyarınca dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir.
Şu durumda hem ... hem de İçişleri Bakanlığı'nı hazine avukatlarının temsil etmesi, dosya içeriğinden de ...'nın ödemeyi yapan ve rücuen tazminat talebinde bulunan olduğunun anlaşılması karşısında mahkemece HMK'nun 124/3 maddesi gereği davacı adının maddi hata olarak kabul edilip işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.10.2015 tarihli ve 2015/573 E., 2015/474 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.06.2016 tarihli ve 2016/4-1259 E., 2016/948 K. sayılı kararıyla; direnmeye ilişkin kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrasının usul ve yasaya uygun bulunmadığı gerekçesiyle usulün öngördüğü niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması için karar bozulmuştur.
11. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2016 tarihli ve 2016/540 E., 2016/666 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen usulî eksiklik giderilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamına göre, davacı adının ... yerine İçişleri Bakanlığı olarak yazılmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)124/3. maddesi gereğince maddi hata olarak kabul edilip edilmeyeceği, burada varılacak sonuca göre eldeki davada taraf değişikliği yapmanın mümkün olup olmadığı ve mahkemece işin esasının incelenmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Bilindiği gibi taraf sıfatı, dava konusu yapılan sübjektif hakla davanın tarafları arasındaki ilişkiyi ifade etmekte olup, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilmiş kişilerin maddi hukuk bakımından gerçekten hak sahibi veya yükümlü konumunda bulunup bulunmadığına ilişkin bir kavramdır. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde kullanılmaktadır. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması, kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere yöneltilmesi gerekir.
15. Hukukumuzda taraflar bakımından şekli taraf teorisi kabul edildiğinden, dava dilekçesinde davacı veya davalı olarak gösterilen kişiler şekli anlamda taraf konumunu elde etmekte ise de bu kişiler hakkında esasa ilişkin olarak yargılama yapılabilmesi ancak davanın gerçek tarafı olmaları hâlinde mümkündür. Bu nedenle gerçek hasmın doğru şekilde tespit edilerek davanın o kişiye yöneltilmesi gerektiği gibi dava dilekçesinde davacının adı ya da unvanının da doğru şekilde gösterilmesi gerekir. Ancak bazı durumlarda hukukî veya fiili hata sonucunda davanın taraflarının yanlış ya da eksik gösterilmesi mümkündür. Bu gibi durumlarda, kanun koyucu tarafından usul ekonomisi ilkesi gözetilerek, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 124. maddesinde belli koşullar altında davada taraf değişikliği yapılmasına imkân tanınmıştır. Çünkü, açılmış olan bir davada yanlış taraf yerine gerçek tarafın geçerek davayı sürdürmesi ve eski tarafın yerini alması daha basit, daha ucuz ve daha pratik bir çözüm yoludur.
16. Taraf değişikliği, açılmış ve görülmekte olan bir davada, davanın taraflarından birinin davadan ayrılması ve onun yerini “üçüncü kişinin” almasıdır. Taraf değişikliğinin bu dar tanımının yanında, daha geniş anlamda, mevcut tarafların yanına yenilerinin eklenmesi (tarafın genişletilmesi diyebiliriz) de taraf değişikliği olarak kabul edilebilir. İkinci durumda, davanın bir tarafında taraf sayısında bir artış meydana gelmektedir (Hukuk Genel Kurulu, 06.02.2020 tarih ve 2017/20-1125 E., 2020/91 K.).
17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tarafta İradi Değişiklik” başlıklı 124. maddesi;
“(1)Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.
(2)Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
(3)Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.
(4)Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde olup, maddede taraf değişikliğinin şartları hüküm altına alınmıştır.
18. Bu düzenlemeye göre bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür (m.124/1). Ancak yasa koyucu bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümleri saklı tutarak (m.124/2) hâkimin izni ile taraf değişikliği yapılabilecek hâllere de yer vermiştir. Maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edileceği gibi, tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması durumunda da hâkimin izniyle taraf değişikliği yapılabilecektir (HMK m.124/3,4).
19. Madde gerekçesinde de, taraf değişikliğinde karşı tarafın rızasının arandığı belirtildikten sonra; bu kuralın çok katı uygulanmasının, hem şekli taraf teorisinin özünü zedeleyip, amacı dışında çok katı uygulanması sonucunu doğurarak adeta yargılama ilişkisini katı bir forma dönüştüreceği hem de yeni ve aslında gereksiz birtakım yargılamalara yol açarak usul ekonomisi ilkesini zedeleyeceği belirtilmiştir. Yargı kararlarında, bazen çerçevesi de geniş tutularak, temsilcide yanılma ya da maddî hatadan kaynaklanan yanılma olarak nitelenen durumlarda, karşı tarafın rızası aranmadan taraf değişikliğine izin verilerek, ortaya çıkan bu sakıncanın giderilmeye çalışıldığı, ancak bu içtihatların kanuni düzenleme karşısında sorunu tam olarak çözemediği ve sınırlı kaldığı, bazen de kanuni düzenlemeyi zorladığı, oysa taraflar gösterilirken bazen maddi hata sebebiyle bir yanılgının ortaya çıkabileceği; aslında muhatabı belli olan uyuşmazlığın bu hata sebebiyle mevcut olmayan ya da farklı kişiye karşı yürütülebileceği, böyle bir durumda, mutlaka karşı tarafın rızasını aramanın, yargılamanın kaderini gerçekte muhatap olmaması gereken bir kişinin rızasına bağlamak anlamına gelebileceği ve yargılamanın gereksiz yere uzayabileceği, hatta yeni dava açılması sonucunun ortaya çıkabileceği, bu sebeple maddi hatadan dolayı muhatabın yanlış gösterilmesi hâlinde, diğer tarafın rızası aranmadan taraf değişikliğinin kabul edildiği açıklanmıştır.
20. Maddi hatadan kaynaklanan taraf değişikliğinde, dava dilekçesinin hazırlanması sırasında, bir tarafın sehven yanlış gösterilmesi nedeniyle oluşan bu maddi hatanın, tarafın isim veya unvanında şekli bir düzeltme yapılarak giderilmesi söz konusudur. Taraflar dava dilekçesinde gösterildiği için davacı tarafta maddi hata yapılabileceği gibi davalı tarafta da yapılabilir. Ancak, maddi bir hatanın var olduğunun kabul edilebilmesi için maddi hata yaptığını iddia eden davacı tarafın, davasını aslında doğru kişi adına açtığı ya da doğru tarafa yönelttiği hususunun dava dilekçesinden anlaşılabilmesi gerekir.
21. Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; rücuen tazminat istemiyle açılan eldeki davaya ilişkin dava dilekçesinin başlık kısmında davacı olarak İçişleri Bakanlığı gösterilmiş ise de dilekçe içeriğinde açık bir şekilde dava dışı Naim Demirel tarafından ... aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan maddi ve manevi tazminat istemli tam yargı davasının kabul edilip kararın kesinleşmesi nedeniyle ödemenin ... tarafından yapıldığı belirtildiği gibi dayanılan delillerin tamamı da Milli Savunma Bakanlığının tarafı olduğu dava, takip ve ödemelerle ilgilidir. Hatta kamu zararının ödenmesi için davalıya tebliğ edilen ve bir sureti dosyaya delil olarak sunulan belgede de açık bir şekilde borcun ödeme yeri ... Saymanlık Müdürlüğü olarak gösterilmiştir. Bu durumda ... adına dava açılmak istendiği hâlde dava dilekçesinde yazım hatası sonucu İçişleri Bakanlığının davacı olarak gösterildiği açıktır.
22. Nitekim davacı idare vekili de 18.03.2015 tarihli ön inceleme duruşmasında; davacı Bakanlık isminin yanlış yazıldığını, ödemeyi yapan ve tahsilâtı talep edenin ... olduğunu belirtmek suretiyle davacı isminin HMK’nın 124. maddesine göre düzeltilmesini talep etmiştir.
23. Şu durumda; dava açıldığı tarihte tüm Bakanlıkları Hazine vekillerinin temsil ettiği de gözetildiğinde dava dilekçesinde davacının ... yerine İçişleri Bakanlığı şeklinde yazılması maddi hatadan kaynaklanmaktadır. Mahkemece davacı adındaki maddi hatadan kaynaklanan taraf değişikliği talebinin HMK’nın 124/3. maddesi gereğince kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın taraf sıfatı nedeniyle reddine karar verilmesi yerinde değildir.
24. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kısım üyelerce, davada İçişleri Bakanlığının husumet ehliyeti bulunmadığından taraf değişikliği yapmasının da mümkün olmadığı, davacı isminin yanlış gösterilmesinin maddi hata kabul edilemeyeceği, HMK’nın 124. maddesinin şartlarının oluşmadığı, bu nedenle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi isabetli olduğundan direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile yine bir kısım üyelerce, davacı Bakanlığın isminin yanlış yazılmasının maddi hatadan kaynaklı düzeltilebilir bir yanılgı olmadığı, HMK’nın 124/3. maddesinin şartlarının oluşmadığı, HMK 124/4. maddesine göre dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığı ve bu nedenle taraf değişikliğinin mümkün olduğu gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
26. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.