"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretim üyesi olduğunu, dava dışı ... ile birlikte Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/46 E. sayılı dosyasına hukukî mütalaa verdiklerini, davalının bu dosyada vekil olup, 30.06.2012 tarihli dilekçe ile mütalaanın hukuka aykırı olduğundan bahisle müvekkilini Yüksek Öğretim Kuruluna (YÖK), Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne, Hukuk Fakültesi Dekanlığına şikâyet ettiğini, şikâyet dilekçelerinde hakaret içerikli ifadeler kullandığını, davalı hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, dilekçe içerisindeki ifadelerin müvekkilinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini ileri sürerek 20.000TL manevi tazminatın 30.04.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının kötü niyetli olduğunu, eldeki dava açılmadan önce ilgili baroya bilgi verilmesi gerektiğini, Türkiye Barolar Birliği (TBB) meslek kurallarının 27/2. maddesinin ihlal edildiğini, Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinde sunulan mütalaa doğrultusunda değil aksine karar verildiğini, davacı ile dava dışı ...’in hazırladıkları mütalaanın usul ve yasaya aykırı olduğunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (HMK) göre bilimsel mütalaanın hâkimin yargılama görevi kapsamına giren konuları içermemesi gerektiğini, 2709 sayılı Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca hiç kimsenin mahkemelere tavsiye ve telkinde bulunamayacağını, müvekkilinin avukat olup davaya konu edilen sözlerin savunma sınırları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.06.2014 tarihli ve 2013/129 E., 2014/888 K. sayılı kararı ile; davalının Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada vekil olarak yer aldığı, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretim görevlisi olan davacının ise bu dosyaya hukukî mütalaa sunduğu, mahkemece bahsi geçen mütalaanın aksine karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek onandığı, davalının verdiği dilekçelerinde kullandığı ifadelerin davacının kişilik haklarını zedelediği, davalı tarafın beyanlarının savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 10.000TL manevi tazminatın 30.04.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17.12.2015 tarihli ve 2014/17625 E., 2015/14873 K. sayılı kararı ile;
“...Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davacının hazırladığı hukuki mütalaa nedeniyle davalı avukatın davacı hakkında şikayet dilekçeleri verdiği görülmektedir. Söz konusu şikâyet dilekçelerinde kullanılan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı içerdiği iddiasıyla davalı hakkında şikayette bulunulmuştur. Hakaret suçundan açılan kamu davası sonunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder nitelikte bir hüküm olmadığından hukuk yargıcı yönünden ortada bağlayıcı nitelikte bir ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır.
AİHM'nin 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir.
Somut olaya gelince, davalının avukat olarak takip ettiği bir dosyaya davacı öğretim üyesi tarafından hukuki mütalaa verildiği, dosyanın bu mütalaanın aksine karar çıktığı ve onandığı, davalı avukatın söz konusu mütalaayı hukuka aykırı görmesi nedeniyle davacı hakkında şikayette bulunduğu, söz konusu şikayet dilekçelerinde davalının sarf ettiği düşüncelerinin yukarıda değinildiği gibi hoşa gitmeyen, sarsıcı hatta rahatsız edici olanları dahi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi, Anayasa'nın 26. maddesi uyarınca ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında korunması gerektiği, kişisel değer yargısı niteliğindeki beyanların eleştiri sınırlarında kaldığının kabulü ile istemin tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir...” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.12.2016 tarihli ve 2016/174 E., 2016/859 K. sayılı kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının 30.04.2012 tarihli Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesi verdiği beyan dilekçesinde ve 30.06.2012 tarihli Yükseköğretim Kurumuna, Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne ve Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığına verdiği şikâyet dilekçelerinde kullanılan ifadelerin hak arama özgürlüğü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı sınırlarını aşıp aşmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı ve davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
17. Dava konusu dilekçelerin verildiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
19. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
20. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” ile “iddia ve savunma dokunulmazlığı” kavramlarına değinmekte fayda bulunmaktadır.
21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
22. Anayasa’nın 36. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” şeklindeki 128. maddesi ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
23. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir. Yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının Anayasa’nın 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19.02.2019, § 45-46).
24. Anayasa’nın ve TCK’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurular ile bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, başvuru veya dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak başvuru veya dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan iddialarda bulunulmasında veya yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış olur.
25. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/46 E. sayılı dosyasında davalının vekil sıfatıyla görev yaptığı, bu dosyaya davacı ile dava dışı ...’in hukukî mütalaa sundukları, davalı avukatın davacı ile dava dışı ...’in verdikleri mütalaanın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla farklı kurumlara şikâyet ettiği, Ceza Mahkemesince dilekçe içeriklerinde kullanılan ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğu sabit görürek davalı hakkında adli para cezasına hükmedildiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ayrıca davacı ile birlikte hukukî mütalaayı hazırlayan dava dışı ...’in aynı sebeplerden dolayı davalıya karşı açtığı manevi tazminat davasının Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.04.2016 tarihli ve 2015/382 E., 2016/463 K. sayılı kararıyla kısmen kabul edildiği ve kararın Özel Dairece onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
26. Bu durumda; davalı tarafından verilen dilekçelerde yer alan "…HMK ve mantık çerçevesi içinde ne olduğu belirsiz yazı, Adına hukuki mütalaa dedikleri yazı, ancak bu iki akademisyen bilim adamlarının da hukukun da, üniversitenin de, YÖK'ün de adını batırmış kendi itibarları ile birlikte akademiyanın da ve en önemlisi hukukun da adını batırmaya cüret etmişlerdir. …sorun artık bilim yuvalarının dahi hukuk bilmez ya da utanma bilmez ya da paraya tamah eden kişilere ünvan vermesinde, ...bu zatlar hangi kategoride onu da vicdanlara bırakıyoruz, …ve hukuk fakülteleri ve adalet adına utanç verici bir rapor, …haddini bilmez ve maaselef utanarak ifade ediyorum hukuk bilmez, ticaret hukukunda adının önünde ünvanı olan ve medeni usul hukukunda adının önünde ünvanı olan iki kişinin beyanları bu dosyaya girer, …bu yazıyı yazan titri (ünvanı) olan kişiler hukuk bilmediği gibi mahkeme kararını sonuna kadar okumaktan aciz ünvanlı kişilerdir, …gerek kendileri için gerekse de akademiya için gerekse adalet için utanç verici bu yazıyı kaleme almazlardı, …hukuk cinayeti işleyecek cüretkarlıktadırlar... ya aldıkları mütalaa (!) ücretinden ya da hatırdan ya da hiç hukuk bilmediklerinden bu cinayeti işlemişlerdir, …Dicle Üniversitesi Hukuk fakültesinde okuyan malum iki zatın öğrencileri dahi ünvanlı bu iki kişiden daha iyi bilir (İnşallah) hukuk bilmeyen bu zatlar, …kâr etmenin fakirleşmeye değil zenginleşmeye neden olduğunu anlayamayacak kapasitede olan…" şeklindeki ifadelerin davacıyı küçük düşürücü nitelikte olduğu, iddia ve savunma sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.
27. Hâl böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
28. Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin hükmedilen tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.12.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.