"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 16. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı ... Genel Müdürlüğü (İdare) arasında imzalanan kira sözleşmesiyle, mülkiyeti davalı İdareye ait İstanbul ili Kadıköy ilçesi Caferağa Mah. Halis Efendi Sok. 14 (yeni 12) kapı nolu tarihi eser niteliğindeki taşınmazın müvekkili tarafından kiralandığını, mecur müvekkiline kiralandığında yıkık, dökük, kullanılamaz ve tamire muhtaç bir vaziyette olduğunu, yetkili kurullarca koruma altına alınmış eserin bakımsızlık ve ilgisizlikten kaderine terk edildiğini, kiralanan bu hâldeyken davalı İdare tarafından, bakım ve onarım şartıyla müvekkiline kiralandığını, müvekkilinin kiraladıktan sonra dört yıl boyunca mecurdan hiç yararlanmadan, projelerin oluşturulması, onaylattırılması, plan ve projelere göre bakım, tamir ve tadilat işleriyle uğraştığını, kiralananın tarihi eser niteliğine yakışır bir şekilde restore edildiğini, ancak kiralanan için harcadığı tüm mesai ve masraflarından dolayı maddi olarak dar boğaza düştüğünü, kira borcunu ödeyemez hâle geldiğinden davalı İdare tarafından önce temerrüde düşürüldüğünü, ardından hakkında tahliye davası açılarak tahliye kararı alındığını, Kadıköy 3. İcra Müdürlüğünün 2009/14047 E. sayılı dosyası ile 12.10.2011 tarihinde tahliye edilerek mecurun müvekkilinden geri alındığını, imar, restorasyon, rölve ve diğer tüm işler için toplam 1.500.000TL harcandığını, yapılan harcamalar sonucunda mecurun değerinin arttığını ve davalı İdare lehine haksız zenginleşme oluştuğunu, yapılan işlerin Kadıköy 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/328 D. İş sayılı dosyası ile tespit edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 13.03.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 619.509TL olarak artırmıştır.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın müvekkili İdare adına kayıtlı olduğunu, müvekkili İdare ile davacı Fısıltı Turizm Organizasyon Tic. Ltd. Şti. (eski unvanı Doğulular Tur. Dan. Org. İnş. Oto. ve Dış Tic. Ltd. Şti.) arasında Beyoğlu 21. Noterliğinin 03.07.2002 tarihli ve 16559 yevmiye numaralı kira sözleşmesi düzenlendiğini, davacı şirketin, kiralamış olduğu tamire muhtaç vaziyetteki ahşap ev vasıflı binayı tüm projeleri kendileri tarafından yapılmak üzere tamir etmek ve kafe-lokanta olarak kullanıma devam etmek için müvekkili idareye başvurduğunu, davacının bu talebi üzerine resmi kurumlarla yazışmalar yapılmakta iken davacı şirketin isim değişikliği yaptığını, bunun üzerine müvekkili İdare ile davacı şirket arasında aylık 1.000TL kira bedeli üzerinden 01.04.2004 başlangıç tarihli kira sözleşmesi imzalandığını, söz konusu sözleşmede herhangi bir onarım şartı bulunmamasına karşın her iki tarafın iradesi dahilinde 14.01.2005 tarihli bir protokol imzalandığını, kiracının bu protokol ile kiralanan ahşap evin 15.10.2003 tarihli ve 6697 sayılı koruma kurulu kararı doğrultusunda restorasyon yapılması işini üstlendiğini, davacı tarafından onarıma başlandığı ve 03.12.2007 tarihli dilekçe ile onarımın bittiği belirtilerek gerekli iskan ve ruhsatla ilgili işlemlerin yapılmasının talep edildiğini, yapılan başvurular sonucunda yapının onaylı restorasyon projesine uygun hâle getirilmesi koşuluyla iskan verilmesinin uygun olduğunun belirtildiğini, bu durumun davacıya bildirildiğini, Kadıköy Belediye Encümenin kararı ile, verilen süre içerisinde ruhsata aykırı imalatlar düzeltilmediği gerekçesiyle müvekkili İdareye 10.000TL idari para cezası verildiğini, dava konusu kira sözleşmesinin bakım ve onarım şartıyla yapılmadığını, davacının taşınmazı devir yoluyla kiraladığını ve kiraladığı zaman taşınmazın durumunu bildiğini, tamirat ve tadilatı tamamen kendi kullanımı için yaptığını, dava konusu taşınmazla ilgili restorasyonu ise müvekkili İdare ile imzaladığı 14.01.2005 tarihli protokol kapsamında yapmış olup, herhangi bir bedel isteme hakkının bulunmadığını, protokolün 9. maddesinde Vakıflar Genel Müdürlüğünden herhangi bir hak talep edilemeyeceğinin belirtildiğini, kira sözleşmesinin 21. maddesine (doğrusu 15. maddesine) göre de davacının yapacağı inşaat ve ilavelerin Vakfa bağış sayılacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul Anadolu 16. Sulh Hukuk Mahkemesinin 08.05.2014 tarihli ve 2012/901 E., 2014/143 K. sayılı kararı ile; kira sözleşmesine göre davaya konu taşınmazın tamire muhtaç ahşap ev vasfında olduğu, davacı şirketin 14.01.2005 onay tarihli protokol ile 15.10.2003 tarihli ve 6697 sayılı koruma kurulu kararı doğrultusunda restorasyonunu yapmayı üstlendiği, taşınmazın davacının kira bedellerini ödemede temerrüdü nedeniyle 12.10.2011 tarihinde tahliye edildiği, tahliyeden sonra davalı tarafça ibraz edilen 06.12.2011 başlangıç tarihli kira akdinden taşınmazın “4 katlı ahşap bina vasfı ile” kafeterya olarak aylık 4.800TL kira bedeli ile dava dışı Yusuf Kurtoğlu isimli kişiye kiralandığı, dosya içerisinde bulunan onarım sırasında ve önceye ait resimlerinden taşınmazın kullanılamaz ve harap bir hâlde bulunduğunun anlaşıldığı, restorasyon işleri neticesinde taşınmazın onarım yapılmaksızın kullanılabilir hâle getirilmek suretiyle yeniden kiraya verildiği, bilirkişi heyeti tarafından sunulan raporda, taşınmazda yapılan onarımın zorunlu ve faydalı onarım olduğunun ve eski esere tarihsel nitelik açısından yeni bir vasıf kazandırmamakla birlikte kullanım, konfor, ticarî, maliyet ve bina restorasyon değerleri açısından artı değer kattığının belirtildiği, davanın 18.06.2012 tarihinde açıldığı, davacı şirketin tahliye tarihi göz önüne alınarak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 321. maddesinin dava konusu olayda uygulanmasının mümkün bulunmadığı, 14.01.2005 tarihli protokolün 9. maddesi gereğince sözleşmeye dayanarak davacı tarafın yapmış olduğu harcamaları talep edemeyeceği anlaşılmışsa da, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 62. maddesi gereğince taşınmaz değerinde artış meydana getiren restorasyon ve onarıma ilişkin malzeme ve işçilik bedellerinin talep edilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 28.01.2016 tarihli ve 2015/7961 E., 2016/574 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasında 01.04.2004 başlangıç tarihli ve 31.12.2004 bitiş tarihli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede taşınmazın ahşap ve tamire muhtaç ev olduğu, lokanta olarak kiralandığı yazılmıştır. Kira sözleşmesi genel şartlar 21. maddesinde "idareden yazılı izin alarak kiracının yapacağı her türlü inşaat ve ilaveler vakfa bağışlanmış sayılır ve sökülemez. Bu inşaat ve ilaveler taşınmazın serbestçe yeniden kiraya verilmesine engel olabilecekse, kiracı bunları eski hale getirmekle yükümlüdür" düzenlemesi bulunmaktadır. Taraflar arasında imzalanan 14.01.2005 tarihli protokolün incelenmesinden konusunun davaya konu taşınmazda restorasyon yapılması olduğu, harcamaların karşılanması başlıklı 9. maddesinde "onarım işi veya iş için gerekli olan nakit, mal ve hizmet şeklindeki tüm harcamalar kiracıya aittir. Fiyatların, nakliye ve işçilik ücretlerinin artması gibi nedenlerle idareden herhangi bir bedel talep edilmeyecektir" şeklinde düzenleme olduğu anlaşılmaktadır.
Kural olarak kiracı tarafından kiralanana yapılan faydalı ve zorunlu imalat bedellerinin vekâletsiz işgörme (BK m. 414) ve sebepsiz zenginleşme (BK m. 61 vd.) hükümlerine göre kiraya verenden istenmesi mümkündür. Yerleşik uygulama, kiracının kiralanana yaptığı faydalı ve zorunlu masrafların yapıldığı tarih itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 527. maddesi (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun, 414. maddesi) kapsamında vekâletsiz iş görme hükümlerine göre davalı kiraya verenden isteme hakkı olduğu yönündedir. Kural olarak bu gibi zorunlu ve faydalı masrafların kira sözleşmesinin başlangıcında yapılmış olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle davacı kiracı kiralananda kalan ve kiraya veren tarafından benimsenen imalat için sebepsiz zenginleşilen oranda bedelin tazmini talep edilebilir. Ancak taraflar arasında imzalanan sözleşmenin genel şartlar 21. maddesi ve ek protokolün 9. maddesi uyarınca davacı kiracının taşınmaza yapmış olduğu imalat bedellerini talep edemeyeceğinin anlaşılmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 16. Sulh Hukuk Mahkemesinin 24.05.2016 tarihli ve 2016/196 E., 2016/375 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacı kiracının, taşınmaza yaptığı restorasyon ve onarım masraflarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle kira sözleşmesinin hukuksal niteliğinin açıklanmasında yarar vardır.
13. Kira sözleşmesi kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanılmasıyla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kira sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir sözleşmedir.
14. Başka bir anlatımla kira sözleşmesi, bir bedel karşılığında geçici bir süre için tarafa veya başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın veya bir hakkın kullanımını sağlayan sözleşmedir. Kira sözleşmesi karşılıklı iradelerin birleşmesi suretiyle oluşur. Kira sözleşmesinin tarafları, kiraya verilen maldan bedel karşılığı yararlanan kiracı ile yararlanmaya razı olan kiralayandır.
15. Kira sözleşmesinde kiracının asli edim yükümü, kira bedelinin ödenmesi; kiraya verenin asli edim yükümü ise, kiralananı kira süresince kiracının kullanımına hazır bulundurmasıdır. Kira sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 249. maddesine göre [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 301] “Mucir, mecuru akitten maksut olan kullanmağa salih bir hâlde müstecire teslim etmek ve icar müddeti zarfında bu hâlde bulundurmak ile mükelleftir.” Kiraya verenin teslim borcunu yerine getirmesi tek başına asli edim yükümlülüğünü yerine getirmesi anlamına gelmemekte olup sözleşme süresince de kiralananı kullanıma elverişli bir şekilde bulundurmakla yükümlüdür.
16. Kira sözleşmesine ilişkin bu açıklamalardan sonra sebepsiz zenginleşme kavramı ve hukukî niteliği üzerinde durulması yerinde olacaktır.
17. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, BK’nın 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler TBK’nın 77 ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. BK’nın 61. maddesi; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır.” hükmünü haizdir. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun illiyet bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir haklı sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.
18. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için diğer şartların yanında en önemlisi zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Zenginleşme bu olaylardan hangisinden kaynaklanırsa kaynaklansın mutlaka haklı bir sebebe dayanması gerekir. Aksi hâlde sebepsiz zenginleşme söz konusu olacaktır. Bu itibarla BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Buna göre kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut da “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.
19. Bu durumda sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olduğu ilk hâl; zenginleşmenin geçerli olmayan bir sebebe dayandığı hâldir. Buradaki “geçerli olmayan sebep” ifadesinden hukukî sebebin mevcut olmaması veya irade beyanlarının birbirine uygun bulunmaması ya da onay, izin, ehliyet, vb. geçerlilik ve etkinlik unsurlarından birinin mevcut olmaması sebebiyle zenginleşmeye esas teşkil eden hukukî işlemin kurulamaması, eksik kurulması ya da geçersiz kurulması sonucunu doğuran sebepler anlaşılmalıdır. Bu durumda zenginleşmeye esas teşkil eden hukukî işlemin geçersizliği nedeniyle ortadan kaldırılmasından sonra taraflar aldıklarını iade ile yükümlüdür (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 900).
20. Sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olduğu bir diğer hâl ise zenginleşmenin gerçekleşmemiş bir sebebe dayalı olmasıdır. Bir edimin ifası, gelecekteki bir olayın gerçekleşme ihtimaline binaen yapılmışsa ve bu ifadan sonra şart gerçekleşmezse edimi ifa eden aleyhine sebepsiz zenginleşme meydana gelmiş olur. Bu durum özellikle koşula bağlı sözleşmelerde karşımıza çıkmaktadır. Zira koşula bağlı alacağın koşul gerçekleşmeden önce ödenmesi durumunda koşul gerçekleşmezse fakirleşen zenginleşmenin iadesini isteyebilir (Eren, s. 901).
21. Hukukî sebebin ortadan kalkmış olması hâlinde de sebepsiz zenginleşme söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle başlangıçta mevcut olmakla birlikte sonradan ortadan kalkan hukukî bir sebep de kazandırmayı sebepsiz zenginleşmeye dönüştürebilir. Kazandırmanın yapıldığı zaman geçerli olan bir sebep bulunmasına rağmen sonradan bu sebep ortadan kalkarsa, ortada sebepsiz zenginleşme olduğundan iadesi istenebilir.
22. Görüleceği üzere, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekmektedir. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu malvarlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir.
23. Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade borcunun kapsamı ve yapılmış olan giderlerden hangilerinin geri istenebileceği zenginleşen kimsenin iyiniyetli ya da kötü niyetli oluşuna göre farklılık göstermekte ise de, geri alma hak ve borcunun doğumu için öncelikle malvarlıklarında birinin yararına diğerinin ise zararına olmak üzere karşılıklı zenginleşme ve fakirleşme olgusunun gerçekleşmesi aranır. Geri alma hakkı, bu zenginleşme ve fakirleşme sonucu doğmakta olup, bu olgu gerçekleşmeden geri alma söz konusu edilemeyeceği gibi iade borcunun kapsamı da anılan hak ve borcun doğduğu tarihten önce belirlenemez.
24. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait tarihi eser niteliğindeki dava konusu taşınmazla ilgili olarak davacı şirket ile davalı İdare arasında Beyoğlu 21. Noterliğinin 03.07.2002 tarihli ve 16559 yevmiye numaralı kira sözleşmesi düzenlendiği, davacı şirketin, kiralamış olduğu tamire muhtaç vaziyetteki ahşap ev vasıflı binayı restore etmek ve kafe-lokanta olarak kullanıma devam etmek için davalı İdareye başvurduğu, bu sırada davacı şirketin isim değişikliği yaptığı, bunun üzerine davalı İdare ile davacı şirket arasında 01.04.2004 başlangıç tarihli ve aylık 1.000TL bedelli kira sözleşmesi imzalandığı, daha sonra da 14.01.2005 tarihli bir protokol düzenlendiği, davacının bu protokol ile, kiralanan ahşap evin 15.10.2003 tarihli ve 6697 sayılı koruma kurulu kararı doğrultusunda restorasyon yapılması işini üstlendiği, plan ve projelere göre taşınmazı restore ettiği, bu arada davacı şirket kira bedellerini ödeyemediğinden davalı İdare tarafından temerrüde düşürüldüğü ve hakkında tahliye davası açılarak tahliye kararı alındığı, Kadıköy 3. İcra Müdürlüğünün 2009/14047 E. sayılı dosyası ile 12.10.2011 tarihinde tahliye edilerek taşınmazın davalı İdareye teslim edildiği anlaşılmaktadır.
25. Davacı vekili, imar, restorasyon, rölve ve diğer tüm işler için toplam 1.500.000TL harcandığını, yapılan harcamalar sonucunda mecurun değerinin arttığını ve davalı İdare lehine haksız zenginleşme oluştuğunu belirterek 619.509TL tazminat talebinde bulunmuştur.
26. Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesi incelendiğinde; sözleşmenin 15. maddesinde “İdareden yazılı izin alarak kiracının yapacağı her türlü inşaat ve ilaveler ile bağ, bahçe bostan gibi yerlerde ekilmiş, dikilmiş veya aşı yapılarak iyileştirilen ağaçlar vakfa bağışlanmış sayılır ve sökülemez. Ancak bu inşaat ve ilaveler taşınmaz malın başka bir yoldan kullanılmasına ve serbestçe kiraya verilmesine engel olabilecek şekilde ise kiraya verilen yeri kiracı eski durumuna getirmekle yükümlüdür.” hükmü, 14.01.2005 tarihli protokolün 9. maddesinde ise “Onarım işi veya iş için gerekli olan nakit, mal ve hizmet şeklindeki tüm harcamalar ilgiliye aittir. Fiyatların yükselmesi, nakliye ve işçi ücretlerinin artması gibi nedenlerle Vakıflar Bölge Müdürlüğünden herhangi bir hak ve bedel talep edilmeyecektir.” hükmü bulunmaktadır. Bu sözleşme hükümleri geçerli olup tarafları bağlar. Sözleşmenin 15. maddesinde açıkça, İdareden yazılı izin alarak kiracının yapacağı her türlü inşaat ve ilavelerin vakfa bağışlanmış sayılacağı, protokolün 9. maddesinde de onarım işi veya iş için gerekli olan nakit, mal ve hizmet şeklindeki tüm harcamaların kiracıya ait olacağı ve davalı İdareden herhangi bir hak ve bedel talep edilemeyeceği düzenlenmiştir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, davacının kiralanana yaptığı imalat nedeniyle tazminat isteyemeyeceğinin kabulü gerekir.
27. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı İdare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440/III-2. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.