"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili; müvekkili ...’nın 2000 yılından bu yana eşi... ve çocukları ile birlikte Mustafa Kemal Mahallesi Gediz/Buca adresinde ikamet ettiğini, 2001 yılının Ocak ayında davalı kurum yetkililerinin müvekkilinin eşi ... hakkında kaçak elektrik tutanağı düzenlediklerini, 2002 yılının Ekim ayında semtlerine elektrik verilmeye başlanması üzerine 23.10.2002 tarihinde müvekkili ...’nın abonelik sözleşmesini imzalaması suretiyle evlerine elektrik bağlandığını, 2002 yılında başlayan aboneliğin 2009 yılı başına kadar kesintisiz bir şekilde devam ettiğini, ... hakkında yapılan kaçak elektrik işlemi nedeniyle devam eden ceza davalarının sonuçsuz kalması üzerine, 29.01.2009 tarihinde müvekkilinin evinin elektriğinin kesildiğini, borcun bulunmaması nedeniyle işlemin iptali için açılan davanın kabul edilerek Yargıtay incelemesinden de geçmek suretiyle kesinleştiğini, iki yıl süren bu haksız durum nedeniyle özellikle o dönemde öğrenci olan müvekkilleri... ve ...’ın ağır zarara uğradıklarını ileri sürerek, ... için 4.000TL, ... için 6.000TL, ... için 10.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı vekili; davacılardan...’in eşi, diğer davacıların ise babası olan ... hakkında kaçak elektrik kullanımından doğan borç nedeniyle müvekkili kurum tarafından başlatılan icra takibinin kesinleşmesi üzerine elektriğinin kesildiğini, akabinde davacı ...’in abonelik aldığını ve o şekilde elektrik kullanmaya devam ettiklerini ancak imzalanan Perakende Satış Sözleşmesinin “Müşterinin kendi adına kayıtlı kayıtlı olduğu herhangi bir abonelikteki borcundan dolayı şirket ile yapılmış olan diğer aboneliklerin de elektriği kesilebilir” hükmü gereğince davacı ile eşinin aynı çatı altında yaşamalarından dolayı elektriklerinin kesildiğini, davacı ...’in kendisine ait borçları ödemesine rağmen ...'nın borcunun ödenmediğini, davacı ile eşinin bu şekilde hareket etmelerinin borçtan kurtulma ve ödememe kastı taşıdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 2. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından gerekçe ile hükmün çelişkili olduğu gerekçesiyle usulden bozulması üzerine Mahkemece bozmaya uyulmuş ve 25.12.2014 tarihli ve 2014/3350 E., 2014/3474 K. sayılı karar ile; davalı kurumun elektrik kesme işleminde kusurlu olduğunun kesinleşen mahkeme kararıyla belirlendiği, elektriğin kesilmesinden dolayı davacı ... ve çocukların zor durumda kaldıkları, kişilik hakları yönünden manevi zarara uğradıkları gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, davacılardan ... için 2.000TL, ... için 4.000TL, Ayfer için 5.000TL olmak üzere toplam 11.000TL manevi tazminatın 29.01.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 09.09.2015 tarihli ve 2015/7346 E., 2015/13841 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, davacı ...'in eşi ve diğer davacıların babası olan dava dışı ...'nın kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla davacı ...'in abone olduğu elektriğin kesilmesi nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü içermektedir. Ayrıca, “hiç kimsenin kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemeyeceği” ve “hak arama özgürlüğünün dürüstlük kuralına uygun kullanılma koşuluyla sınırlı olduğu, bir kişinin zarara kendi kusuru ile sebebiyet vermesi halinde zarara o kişinin kendisinin katlanması gerektiği” genel hukuk ilkelerindendir.
Bu durumda, yukarıda açıklamalar dikkate alınarak, hakkında kaçak elektrik kullanmaktan tutanaklar tutulan dava dışı ...'nın davacı ...'in eşi ve diğer davacıların babası olması, davacıların kaçak elektrik kullanımına konu edilen meskenden ayrı bir yerde yaşadıklarının iddia ve ispat edilmemesi karşısında; davacı ... ile davalı arasındaki abonelik sözleşmesinin 4.maddesindeki ''Abonenin kendi adına kayıtlı veya kullanıcı olduğu herhangi bir abonedeki borcundan dolayı, kendi adına kayıtlı veya kullanıcı olduğu diğer abonelerdeki elektriği kesilebilir.'' hükmü de göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yukarıdaki gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemenin 17.11.2016 tarihli ve 2016/743 E., 2016/905 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacıların yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle manevi tazminata hak kazanıp kazanamayacakları noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Davacılardan ... lehine hükmedilen 2.000TL manevi tazminatın karar tarihi (17.11.2016) itibariyle temyiz kesinlik sınırının (2.190TL) altında olması nedeniyle kesin mahiyette olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
13. Davacılar vekili, haksız elektrik kesintisi nedeniyle aynı evde yaşayan davacıların ayrı ayrı zarara uğradıkları iddiasıyla her bir davacı için ayrı miktarlarda manevi tazminat isteminde bulunmuş; Mahkemece de ... için 2.000TL, ... için 4.000TL, ... için 5.000TL manevi tazminata hükmedilmiş, ancak Özel Dairece davanın reddi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.
14. Talebin niteliğine göre, eldeki davada davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
15. Bilindiği üzere, davanın birden fazla kişi hakkında aynı sebepten doğması hâlinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilirler. İhtiyari dava arkadaşlığında her dava arkadaşının davası diğerlerinden bağımsız ise de, tahkikat safhası ortaktır. Yani dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır. Her bir dava arkadaşı hükme karşı ayrı ayrı kanun yoluna başvurabileceği gibi birlikte de başvurabilirler. Öte yandan gerek temyiz gerekse karar düzeltme incelemesi yapılabilmesi için gereken miktarların belirlenmesinde her bir davacının talebinin ayrı ayrı dikkate alınması gereklidir.
16. Temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 17.11.2016 tarihinde temyiz (kesinlik) sınırı 2.190TL’dir.
17. Somut olayda, direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiş ise de; ihtiyari dava arkadaşı olan davacılardan ... lehine hükmedilen manevi tazminatın miktarı temyiz incelemesi için gereken 2.190TL’lik değerin altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
18. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, dava konusu olayda tek bir haksız eylem bulunduğundan kararın miktar itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığının davalı aleyhine hükmedilen tazminat miktarının tamamına göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle işin esasına girilmesi ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiği, bu itibarla ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
19. Hâl böyle olunca, davacı ... yönünden oy çokluğu ile ön sorunun varlığı kabul edilerek davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz isteminin miktardan reddine karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
20. Davalı vekilinin diğer davacılar yönünden temyiz itirazlarının uyuşmazlık noktası çerçevesinde değerlendirilmesinde; konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) "Temel Hak ve Hürriyetlerin Niteliği" başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu, 17. maddesinde de; herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu düzenleme altına alınmıştır.
22. Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında ise “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz”, üçüncü fıkrasında da, “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek suçun ve cezanın kanuniliği esası benimsenmiş, yedinci fıkrasında ise ceza sorumluluğunun şahsî olduğu belirtilerek, herkesin kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının suç oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun evrensel ilkelerindendir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Dolayısıyla bu ilke kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesini de kapsamaktadır. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede de, ‘‘…fıkra, ceza sorumluluğunun ‘şahsî’ olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve ‘kusura dayanan ceza sorumluluğu’ ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuraldır.” denilmektedir (Anayasa Mahkemesinin 11.09.2014 tarihli ve 2014/52 E., 2014/139 sayılı kararı).
23. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince herkes haklarını kullanırken dürüst olmalıdır. Hak devletçe korunan yetkidir. Bir hakkın bireye verilmesinin en temel nedeni bireyin mutluluğudur. Haklar temel amaçlara uygun kullanılmalıdır. Bir hakkın kötüye kullanıldığının en açık ispatı dürüstlük kurallarına aykırı kullanılmasıdır. Hukuk sistemimizde tarafların dürüstlük kurallarına uygun davranması birbirlerinin kişilik ve mal varlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir.
24. Önemle vurgulamak gerekir ki, borçlunun ifa etmekle yükümlü olduğu borcunu yerine getirememesi durumunda borca aykırılık meydana gelmektedir. Borca aykırı davranan kişi, bu davranışı ile neden olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olup işbu yükümlülük neticesinde doğan sorumluluğa, borca aykırı davranıştan sorumluluk denilmektedir. Sorumluluk bu anlamıyla tazminat borcunun kaynağıdır (Oğuzman, Mustafa Kemal. / Öz, Turgut.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 14).
25. Borçlar Kanunu’nda borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Akde aykırılık tek başına manevi tazminat gerektirmez ise de, özel hâl ve şartlarda davacının kişilik haklarının zedelenmesi hâlinde haksız fiilin neticelerini doğurmakta ve manevi tazminatı gerektirmektedir. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 98/2. maddesi uyarınca haksız fiillere müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de uygulanır. Borca aykırı herhangi bir davranışın, alacaklının kişilik haklarının zedelenmesine neden olması mümkündür. Uygulamada borcun zamanında, gereği gibi veya hiç yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen olaylarda duyulan acı, üzüntü ile borca aykırı davranışta bulunan borçlunun eylemi arasındaki nedensellik bağının nasıl kurulacağını tespit etmek tartışmalıdır. Zira kural olarak bir para borcunun ödenmemesi alacaklının bir kişilik hakkını ihlâl etmemektedir. Ancak bunun neticesinde gelişen olaylar bu hakkı ihlâl edebileceğinden nedensellik bağı burada kurulabilmektedir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.02.2020 tarihli ve 2017/3-960 E., 2020/187 K.; 07.02.2019 tarihli ve 2007/11-1976 E., 2019/81 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
26. Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi ile ilgili açıklamalarda bulunmadan önce 4721 sayılı TMK’nın 24. maddesine değinmekte yarar vardır. Bu maddede;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” hükmü yer almaktadır.
27. Dava konusu haksız elektrik kesintisinin gerçekleştiği ve bu kesintinin devam ettiği tarihe kadar yürürlükte bulunan mülga BK’nın “Şahsî Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
28. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde de BK’nın 49. maddedeki düzenlemeye paralel olarak:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
29. Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve BK’nın 49. (TBK, m. 58) maddeleri ile koruma altına alınan kişilik hakları, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru, sır alanı, mesleki itibarı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
30. Görüldüğü üzere, bu yasal düzenlemeler gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. BK’nın 49. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır.
31. Manevi tazminat isteminin temelinde, haksız eylem yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağının bulunmasıdır.
32. Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır.
33. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davacılardan ...’nın 23.10.2002 tarihinde elektrik abonesi olduğu, yaklaşık altı buçuk yıl bu suretle elektrik kullandığı hâlde eşi ...’nın aynı adreste 2001 yılında gerçekleştirdiği belirtilen kaçak elektrik kullanımından dolayı borcu olduğu gerekçesiyle 29.01.2009 tarihinde ...'nın aboneliğine ait elektriğin kesildiği tarafların kabulündedir.
34. Davacılardan ...’nın imzaladığı abonelik sözleşmesinin 4. maddesinde "Abonenin kendi adına kayıtlı veya kullanıcısı olduğu herhangi bir abonelikteki borcundan dolayı kendi adına kayıtlı veya kullanıcısı olduğu elektriği kesebilir" düzenlemesi bulunmakta ise de davacı ...’nın böyle bir borcu bulunmadığı gibi, eşi ... da elektrik abonesi olmadığından bu madde hükmünün eldeki davada uygulanması mümkün değildir.
Zira, davacı ...’nın İzmir 1. Tüketici Mahkemesinde açmış olduğu davada eşi ...’nın kaçak elektrik kullanımından dolayı davacı abonenin elektriğinin kesilemeyeceğine karar verilmiş ve hüküm kesinleşmiştir. Buna göre, mahkemece verilen ve kesinleşen karar ile davacı ...’nın elektrik aboneliğinde eşi ...’nın kullandığı kaçak elektrikten kaynaklı borç için ...’nın elektriğinin kesilmesinin hukuka aykırı olduğu belirlenmiştir.
35. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında ceza sorumluluğunun şahsî olduğu belirtilerek, herkesin kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının suç oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
36. Davacıların davalı tarafça gerçekleştirilen haksız elektrik kesme işlemi nedeniyle zarar gördükleri, sağlıklı beslenemedikleri, evde bulunan elektrikli ev aletlerini kullanamadıkları, yaşam standartlarında olumsuzluk oluştuğu, davacılardan ...’ın eğitiminin aksadığı anlaşılmaktadır.
Diğer yandan davalı tarafça gerçekleştirilen haksız elektrik kesintisi, Anayasa’nın 17. maddesinde belirtilen herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu düzenlemesine aykırılık oluşturduğu gibi davacıların sözleşmeye aykırılık (sözleşmenin gereğinin davalı tarafça yerine getirilmemesi) nedeniyle kişilik haklarının da saldırıya uğradığı açıktır.
37. Hâl böyle olunca, olayın vahameti ile tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre Yerel Mahkemece davacılar hakkında hükmedilen tazminat miktarları hakkaniyete uygun olup, direnme kararı yerindedir.
38. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davalının davacı ...’in imzalamış olduğu abonelik sözleşmesinin 4. maddesine uygun işlem yaptığı, buradan hareketle bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
39. Tüm bu nedenlerle, Yerel Mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, davacılar... ve ... yönünden, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı ... yönünden; davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin miktar itibariyle kesin olduğundan REDDİNE,
Davacı ... ve ... yönünden de; davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı harcın (426,94TL) temyiz edenden alınmasına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.12.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.