Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/436 E. 2022/322 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının yurt dışında ev kadını olarak geçirdiği sürelere ilişkin yaptığı borçlanmanın 5510 sayılı Kanun'un 4/1-a mı yoksa 4/1-b bendi kapsamında değerlendirileceği ve yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için gerekli olan kesin dönüş koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının borçlanma talebinde bulunduğu tarihte yürürlükte olan 3201 sayılı Kanun'un 5754 sayılı Kanun ile değişik 5. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, Türkiye'de 1 günlük sigortalılığı dahi olsa, borçlanmanın 5510 sayılı Kanun'un 4/1-a bendi kapsamında değerlendirilmesi ve ayrıca kesin dönüş koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 9. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair verdiği kararı taraf vekillerinin temyizi nedeniyle Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin sigortalılık başlangıcının 15.08.1991 tarihi olduğunu, emekli olabilmek için 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanma talebinde bulunduğunu, ancak dönem bordrosunda adı bulunmadığından bahisle sigortalılık başlangıcının Kurum tarafından kabul edilmediğini, bu nedenle yurt dışı borçlanmasının 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b bendi kapsamında kabul edildiğini, ödeme süresini kaçırıp mağdur olmamak için borçlanma bedelini 07.04.2016 tarihinde ödediğini belirterek 15.08.1991 tarihinin ilk işe girişi tarihi olduğunun tespiti ile 3201 sayılı Kanun kapsamında yapılan borçlanmanın 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a bendi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin ve yurt dışı borçlanmasını ödediği 07.04.2016 tarihini takip eden aybaşı itibarı ile yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) cevap dileçesinde; davacının çalışma olgusunu ispat etmesi gerektiğini, davanın kamu düzenine yönelik olduğunu, işe giriş bildirgesini Kuruma veren işverenin davaya dahil edilmesi gerektiğini, 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İzmir 9. İş Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 2016/242 E., 2016/540 K. sayılı kararı ile; dinlenen bordro tanıklarının beyanları, işyerinin dava konusu dönemde faal olduğu gözetildiğinde 15.08.1991 tarihinin davacının ilk işe giriş tarihi olduğunun kabulü ile bu kabule göre davacının 3210 sayılı Kanun kapsamında yaptığı 5530 gün borçlanmanın 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a bendi kapsamında yapıldığının tespiti gerektiği bu durumda da davacının 12.04.2016 tarihli tahsis talebi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması için aranan 20 yıllık sigortalılık süresi, 48 yaş ve 5525 gün prim ödeme koşullarını yerine getirdiğinden tahsis talep tarihini takip eden aybaşı olan 01.05.2016 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin Kararı:

7. İzmir 9. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 21.02.2017 tarihli ve 2017/188 E., 2017/180 K. sayılı kararı ile; 15.08.1991 tarihinin sigortalılık başlangıcı olduğuna yönelik mahkeme kararının yerinde olduğu ancak davacının borçlanma süresinin 3201 sayılı Kanun’un öngördüğü anlamda hizmet süresi olmayıp "ev kadını" konumunda geçen süreden oluştuğu, ev kadını konumunda geçen sürenin Türkiye'deki sigortalılık sistemi yönünden karşılığının ise 5510 sayılı Kanun’un 4/I-b bendi kapsamında değerlendirmeyi gerektirdiği ve bu tür bir sürenin, bağımlı çalışanlar için öngörülen düzenlemenin özü ve sözüne uygun olmayacağı yönleri de dikkate alınarak, davacının 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanması ile kazandığı hizmetlerin 5510 sayılı Kanun 4/1-a bendi kapsamında kabulünün isabetsiz olduğu; yurt dışında ev kadını olarak bulunan Türk vatandaşları bakımından yurda kesin dönüş koşulundan yerleşmek niyetiyle ve sosyal güvenliklerini de burada sağlamak üzere anavatana dönüş yapmaları, bir başka ifade ile ikametgahının Türkiye’ye nakli biçiminde anlaşılması gerektiği, davacının yurda kesin dönüş yaptığına ilişkin bilgi ve belge sunmadığı, Stuttgart Başkonsolosluğu tarafından verilen 26.11.2015 tarihli ikamet belgesinde ikamet adresinin .../... olduğunun belirtildiği, borçlanma belgesinde ve vekaletnamede de aynı adresin yer aldığı, 12.04.2016 tarihli tahsis talebinde ise davacının vekiline ait işyeri adresinin yazılı olduğu, yurda kesin dönüş koşulu gerçekleşmeyen davacının yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin talebinin reddi gerektiği belirtilerek davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden hüküm kurmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, davacının dava dışı işverene ait ... sicil numaralı işyerinde 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hizmet akdine tabi sigortalı olarak asgari ücretle çalıştığının ve malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında 15.08.1991 tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak tespitine, davacının 3201 sayılı Kanun kapsamında prim borcunu ödemiş olduğu 5530 günlük hizmetinin 5510 sayılı Kanun 4/1-b bendi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin tespiti ile davacının tahsis talep tarihi olan 12.04.2016 tarihinde yurda kesin dönüş koşulu gerçekleşmediğinden tahsis talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 29.05.2018 tarihli ve 2017/2184 E., 2018/5294 K. sayılı kararı ile; “..IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:

Davalı Kurum vekili, davanın tamamen reddine karar verilmesi gerekirken kabule hükmedilmesinin hatalı olduğunu beyanla kararın bozulmasını istemiştir.

Davacı vekili ise, aslen ilk derece mahkemesinin kabule dair verilen kararının usul ve yasaya uygun olup istinaf isteminin esastan reddine dair karar verilmesi gerektiğini beyanla, kararın bozulmasını istemiştir.

V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:

1-08.05.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3201 sayılı Yasa'nın 1. maddesinde "18 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarının yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri, bu çalışma süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ve yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, 2’nci maddede belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim, kesenek ve karşılık ödenmemiş olması ve istekleri halinde bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirileceği" aynı şekilde 3. maddesinde "1) Halen yurt dışında bulunanlar; a) Yurt dışına çıkmadan önce Türkiye'de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması olmayanlar Sosyal Sigortalar Kurumuna, b) Yurt dışına çıkmadan önce Türkiye'de son defa prim, kesenek ve karşılık ödenen sosyal güvenlik kuruluşuna, c) Ev kadınları Bağ-Kur'a, yazılı olarak müracaat etmek suretiyle borçlanabilirler." şeklinde düzenlenmiş iken, uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 5754 sayılı Kanun'un 79. maddesi ile 3201 sayılı Kanuna eklenen ve yine 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5. maddesinde "Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye'de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir." şeklinde düzenlenmiştir.

Bu maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, 15.08.1991 tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak belirlenmesine ilişkin kabul ve yaklaşım yerinde ise de, davacının ödemesinin 2016 yılında yapılmış olduğundan ve bu tarihte 5754 sayılı Kanun'un 79. maddesi ile değişik 3201 sayılı Kanun hükümleri yürürlükte olduğundan, Türkiye’de 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalılığı bulunan davacı hakkında 3201 Sayılı Yasa gereği borçlanmaya dair tahakkukun 5510 sayılı Yasa’nın 4/1-a bendi kapsamında yapılması gereğinin gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

2-Ülkemiz sosyal güvenlik mevzuatında malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde Türkiye’de geçmiş hizmet gibi değerlendirilmesini sağlamak amacıyla kabul edilen 3201 sayılı Kanun hükümleri uyarınca borçlandırılan sürelere dayalı olarak hangi şartlarda aylık bağlanacağı anılan Kanunun 6’ıncı maddesinde belirlenmiştir.

Tahsis yapılabilmesi için aranan koşullardan birisi de, yurda kesin dönülmüş olmasıdır. Çünkü bilindiği üzere 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinde yer alan, borçlanma isteminde bulunabilmek için yurda kesin dönüş yapılması gereğini öngören düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin 12.12.2002 günlü, 2000/36 E. 2002/198 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş, 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Yasanın 56’ıncı maddesiyle de, 3201 sayılı Yasanın 3’üncü maddesinde bu yönde gerekli düzenleme yapılmıştır. Sıralanan hukuksal çerçeve karşısında, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının borçlanabilmeleri için yurda kesin dönüş yapma koşulu ortadan kalkmış olmakla birlikte, 3201 sayılı Yasa gereğince borçlanan Türk vatandaşlarına yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için,

a) Yurda kesin dönülmüş olması,

b) Tahakkuk ettirilen döviz borcunun tamamının ödenmiş olması,

c)Borcun tamamının ödenmesinden sonra yazılı istekte bulunulması koşullarının hepsinin birlikte gerçekleşmesi gerektiğine ilişkin aynı Kanunun 6’ıncı maddesi hükümleri Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiş olup ayaktadır. Anılan düzenleme, aylık bağlanması için “kesin dönüş” şartını aramakla birlikte, “kesin dönüş” konusunda açıklayıcı bir bilgi içermez.

Hukuk Genel Kurulu’nun 1997/10-588-857, 1998/10-645 1999-237 sayılı Kararlarında da belirtildiği üzere, yurda kesin dönüş yapmaktan söz edebilmek için yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının çalışma hayatına yönelik tüm ilişkilerini, gerek çalıştığı işyerleri ve gerekse ilgili olduğu tüm sosyal güvenlik kuruluşları yönünden sona erdirerek yerleşmek ve sosyal güvenliklerini de burada sağlamak üzere anavatana dönüş yapmaları gerekir. Başka bir anlatımla, yurt dışındaki işçi sıfatıyla, çalışma hayatıyla ilgili tüm bağlarını ve ilişkilerini bitirmeden ilgili ülkenin sosyal güvenlik kuruluşundan işsizlik, hastalık gibi yardım alarak geçici sürelerle yurda giriş yapmak “kesin dönüş” yapıldığı anlamını taşımaz. Yine yurt dışındaki işini kaybetmek de her zaman kesin dönüşe delalet etmez. Giderek kişi işsiz kalabilir ama işsizlik sigortasından yardım almayı yeterli görerek yurda kesin dönüş yapmayabilir.

Bu konuda çıkarılan, 06.11.2008 tarih 27046 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinde de “Kesin dönüş; Aylık tahsis talebinde bulunanların yurtdışındaki çalışmalarının sona ermesini, ikamete dayalı bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği almamaları durumunu” ifade edeceği öngörülmüştür. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarında; işsizlik sigortasından yardım almak kişinin yurt dışında oturduğuna ve yurda kesin dönüş yapmadığına kuvvetli bir delil ve karine oluşturur. Ancak bu karinenin aksi, somut olayın özellikleri içinde belirlenecek aynı güçteki delillerle de ispat olunabilir.

Yukarıda belirtilen açıklamalar ve benimsenen ilkeler kapsamında, öncelikle davacının kesin dönüş yapıp yapmadığı hususunda ayrıntılı bir irdeleme yapılmalı, bu konuda Almanya’daki sigortalılık durumunun tamamını gösterir yeni tarihli TR 4 (yurtdışı çalışma) ve TR7 belgesi getirtilmesi ile sonucuna göre, davacı hakkında 5510 Sayılı Yasanın 4/1-a bendi kapsamında yapılması gereken tahakkuk ve ödeme ile tahsis şartları bakımından yeniden yapılacak irdeleme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı ve davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.” gerekçesiyle kararının bozulmasına dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 28.12.2018 tarihli ve 2018/2230 E., 2018/2050 K. sayılı kararı ile; ev kadını konumunda geçen sürenin Türkiye'deki sigortalılık sistemi yönünden karşılığının 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b bendi kapsamında değerlendirmeyi gerektirdiği, aksine durumun ev kadınlarının salt yurt dışında bulunma eylemlerinin, Türkiye'de maden ve sanayi kolundaki ağır işlerde çalışma ile eşit değere ulaşmasına yol açacağı, Türkiye'de yaşayan ev kadınları için geçmişe dönük borçlanma olanağı verilmeksizin tanınan 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b bendi kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılık olanaklarına karşın, yurt dışında ev kadını olarak geçirilen sürenin 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a bendi kapsamında değerlendirilme durumunun ağır bir eşitsizliğe yol açacağı, 3201 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 4. fıkrasında yer alan, "Yurt dışı hizmet borçlanmasına ait süreler” ifadesinin de, 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a bendi kapsamında değerlendirilme durumunun hizmet borçlanması için mümkün olduğunu, ev kadını olarak geçen süre yönünden böyle bir olanak bulunmadığı, aksi yöndeki yaklaşımların yurt dışındaki yaşamını çalışmadan geçiren kişilerin, Türkiye'de kısa süreli sigortalılık kaydı oluşturarak 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a bendi kapsamında borçlanma olanağı elde etmesi yönünde kanuna karşı hile uygulamalarına yol açacağı; davacının kesin dönüş koşulu yönünden çalışma yaşamına ilişkin unsurları içeren ve bozma ilamında yer verilen ölçütlere göre bir inceleme yapılması olanağı bulunmadığı gibi daha ileri gidildiğinde, belirtilen ve çalışma yaşamına ilişkin olan bu ölçütlerin kullanılması hâlinde davacının yurt dışında geçen süreyi borçlanma olanağının dahi bulunmadığı sonucuna varılabileceği, zira belirtilen konularda davacı yönünden çalışma yaşamına ilişkin kayıt elde edilmesi olanağı bulunmadığı, sürekli kalma ve yerleşme niyeti konusunda Türkiye'de ikamet iddiası ve buna ilişkin kayıt bulunmayan, mevzuat gereğince bu konuyu belgelendirmek zorunda olan davacının yurt dışında yaşadığına yönelik açık beyan ve iradesi karşısında kesin dönüş koşulunun gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının sigorta başlangıç tarihinin 15.08.1991 olduğu hususunda Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan eldeki davada; davacının 11.12.2015 tarihli ev kadınlığı sürelerine yönelik yurt dışı borçlanmasının 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a bendi mi 4/1-b bendi mi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ile davacı yönünden kesin dönüş koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğine yönelik araştırma yapılarak yaşlılık aylığı talebi hakkında karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Davalı Kurum vekilinin temyizi yönünden:

14. Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

15. Davalı Kurum vekilinin ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi üzerine istinaf yoluna başvurduğu, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince sigortalılık başlangıç tespiti yönünden ilk derece mahkemesince verilen karar hukuka uygun bulunarak diğer talepler yönünden istinaf isteminin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararını taraf vekillerinin temyiz ettiği, Özel Daire tarafından 15.08.1991 tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olarak belirlenmesine ilişkin kabul ve yaklaşımın yerinde olduğuna karar verildiği görülmekle, sigorta başlangıç tarihinin tespitine yönelik olarak davalı vekilinin direnme kararını temyiz isteminde hukukî yararı bulunmadığı açıktır.

16. O hâlde davalı Kurum vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Davacı vekilinin temyizi yönünden:

17. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve mevzuat hükümlerine kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.

18. 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Vatandaşların Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun (3201 sayılı Kanun), yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarına yurt dışında çalıştıkları süreleri döviz karşılığı borçlanma ve buna bağlı olarak yaşlılık sigortasından yararlanma hakkı tanımış ve bu kişilerin, yurt dışındaki ülke sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında sosyal güvenliklerine gerek kalmaksızın Türkiye'de sosyal güvenceye kavuşmalarına imkan sağlamıştır.

19. Hizmet borçlanması, sosyal güvenlik hakkı elde edilmesinde istisnai bir yöntem olarak primi ödenmediği için hizmet süresinden sayılmayan bazı sürelerin primlerinin borçlanılıp ödenmesi koşuluyla yaşlılık aylığına esas sigortalılık süresi ve prim gün sayısından sayılmasını sağlayan bir yapıyı ifade etmektedir.

20. Borçlanma başvurusunun hangi sosyal güvenlik kuruluşuna yapılması gerektiğine yönelik yasal düzenlemeler aynı zamanda borçlanmanın hangi sigortalılık statüsüne tabî olacağını da belirlemektedir. Borçlanmanın yapılacağı sosyal güvenlik kuruluşları, sigortalılık statülerine göre ayrı ayrı kurulduğundan, borçlanmanın hangi kuruluşa yapılması gerektiğinin belirlenmesi aslında borçlanmanın ve yaşlılık aylığınınn tabî olacağı sigortalılık statüsünün de belirlenmesi anlamına gelmektedir.

21. Bu nedenle öncelikle “Başvurulacak kuruluşlar” kenar başlıklı 3201 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 22.05.1985 tarihinden itibaren geçirdiği aşamaların anlatılmasında yarar bulunmaktadır.

22. 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Vatandaşların Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’un 3. maddesinin ilk hâlinde “Bu Kanun’un yürürlüğe girdikten sonra yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş tarihinden itibaren;

a)Sosyal güvenlik kuruluşlarından hiç birine tabî bulunmamaları halinde, Sosyal Sigortalar Kurumuna

b) Ev kadınları Bağ-Kur`a,

c) Prim, kesenek ve karşılık ödediği sosyal güvenlik kuruluşuna,

Yazılı istekte bulunmak ve yurt dışında geçen sürelerin tamamını veya dilediği kadarını döviz olarak ödemek şartıyla borçlanabilir. Borçlanılan süreler ilgili sosyal güvenlik kanunlarındaki esaslar dahilinde değerlendirilir.

Yurda kesin dönüş yapmış olanların borçlanmayla ilgili yazılı isteklerini sosyal güvenlik kurumuna kesin dönüş tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde yapmaları gerekir.

Yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra iki yıllık müracaat süresi içerisinde ölenlerin hak sahipleri de ölüm tarihinden itibaren iki yıllık süre içerisinde ilgili sosyal güvenlik kurumuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.” düzenlemesi mevcut iken Anayasa Mahkemesinin 12.12.2002 tarihli ve 2000/36 E., 2002/198 K. sayılı kararı ile anılan maddenin 1. fıkrasında yer alan “... yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş ...” sözcükleri ile aynı maddede uygulama alanı kalmayan “...tarihinden itibaren” sözcükleri ile 2. fıkrası iptal edilmiş, iptal kararı 25.04.2003 tarihli ve 25089 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

23. Söz konusu maddenin bir bölümünün iptali üzerine 06.08.2003 tarihli ve 25191 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanun’un 56. maddesiyle;

“1)Halen yurt dışında bulunanlar;

a)Yurt dışına çıkmadan önce Türkiye`de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması olmayanlar Sosyal Sigortalar Kurumuna,

b)Yurt dışına çıkmadan önce Türkiye`de son defa prim, kesenek ve karşılık ödenen sosyal güvenlik kuruluşuna,

c)Ev kadınları Bağ-Kur`a, Yazılı olarak müracaat etmek suretiyle borçlanabilirler.

2)Türkiye`ye döndükten sonra yurtdışında geçen hizmetlerini borçlanmak isteyenler;

a)Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayanlar, Sosyal Sigortalar Kurumuna,

b)Müracaat tarihinde çalışmakta olanlar tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşuna,

c)Başvuru tarihinde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmamakla birlikte yurda dönüş tarihinden sonraki çalışmalarından dolayı son defa tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşuna,

d)Hizmetlerinden bir kısmı yurt dışında iken borçlananlardan kalan hizmetlerini yurda dönüş yaptıktan sonra borçlanmak isteyenler ilk borçlanmayı yapan sosyal güvenlik kuruluşuna,

Ev kadınları Bağ-Kur`a, Yazılı olarak müracaat etmek suretiyle borçlanabilirler.

3)Hak sahiplerinin borçlanması, yurt dışında çalışmakta iken veya yurda dönüş yaptıktan sonra ölenlerin hak sahipleri ilgili sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

24. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile (02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı KHK’nın 88. maddesi ile Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun olarak adı değiştirilen) sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında birleştirilmiş ve bu birleştirme sonrası 3201 sayılı Kanun’un 3. maddesi de 17.04.2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanun’un 79. maddesi ile yapılan değişikle “Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.

Sosyal güvenlik sözleşmeleri uygulanmak suretiyle kendilerine veya hak sahiplerine kısmi aylık bağlanmış olanların borçlanma işlemleri aylık aldıkları sosyal güvenlik kuruluşunca yapılır" biçiminde düzenlenmiştir.

25. Anılan madde 17.07.2019 tarihli ve 7186 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile “Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmek suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanırlar.

Sosyal güvenlik sözleşmeleri uygulanmak suretiyle kendilerine veya hak sahiplerine kısmi aylık bağlanmış olanların borçlanma işlemleri Sosyal Güvenlik Kurumunca yapılır” şeklinde son hâlini almıştır.

26. Yine 3201 sayılı Kanun’un “Süre tespiti ve sigortalılığın başlangıcı” kenar başlıklı 5. maddesinin ilk hâli “Yurt dışındaki çalışılan sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerin, ev kadınlarının ise, pasaportundaki kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün hesaplanır. Sosyal güvenlik kanunlarına tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları ile ilgili hizmetlerine katılır. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarihtir.” şeklindeydi.

27. Anılan 5. madde 5754 ve 6552 sayılı Kanunlar ile; “Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün hesaplanır.

Sosyal güvenlik kanunlarına tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları ile ilgili hizmetlerine katılır. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür.

Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarihtir.

(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/79 md.) Yurtdışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.

(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/79 md.) Sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülkelerdeki hizmetlerini, bu Kanuna göre borçlananların, sözleşme yapılan ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak dikkate alınmaz. (Ek cümle: 10/09/2014-6552 S.K./29. md) Ancak, uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde Türk sigortasına girişinden önce âkit ülke sigortasına girdiği tarihin Türk sigortasına girdiği tarih olarak kabul edileceğine ilişkin özel hüküm bulunan ülkelerdeki sigortalılık sürelerini borçlananların âkit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

28. 17.07.2019 tarihli ve 7189 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile 5. maddenin 4. Fıkrası “Yurt dışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” şeklinde son hâlini almıştır.

29. Görüldüğü üzere 3201 sayılı Kanun Türkiye'de çalışması bulunmayıp yurt dışında geçen sürelerini borçlananların Sosyal Sigortalar Kurumuna müracaat etmek suretiyle borçlanabileceğini, diğer bir ifade ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında borçlanabileceğini öngörmekte iken, 3201 sayılı Kanun'un 5. maddesine; 17.04.2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanun'un 79. maddesi ile eklenen ve 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik ile borçlanılan sürelerin, Türkiye’de sigortalılıkları yoksa 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında (mülga 1479 sayılı Kanun kapsamında), Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edileceği şeklinde düzenleme yapılmıştır.

30. Sonuç olarak uyuşmazlığa konu dönemde yürürlükte bulunan 5754 sayılı Kanun ile 3201 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikler ve getirilen ek düzenlemelere birlikte bakıldığında; başvurulacak kuruluşların belirlenmesinde, mülga 3. maddede öngörülen değişik hâllerden tümüyle vazgeçilmiş ve sadece Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık hâline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği öngörülmüştür.

31. Hukuk Genel Kurulunun 09.11.2021 tarihli ve 2018/10(21)-1042 E., 2021/1365 K.; 14.12.2016 tarihli ve 2014/10-1794 E., 2016/2142 K. sayılı kararlarında da açıklanan hususlara değinilmiştir.

32. Gelinen bu aşamada kesin dönüş kavramına yönelik açıklamalar yapmakta fayda vardır.

33. 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Vatandaşların Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinde;

"A)Bu kanuna göre değerlendirilen sürelere istinaden aylık tahsisi yapılabilmesi için;

a)Yurda kesin dönülmüş olması,

b)Tahakkuk ettirilen (…) borcunun tamamının ödenmiş olması,

c)(…) borcunun tamamının ödenmesinden sonra yazılı istekte bulunulması, şarttır.

Yukarıdaki şartları yerine getirenlerden tahsise hak kazananların aylıkları, yazılı istek tarihini takip eden ay başından itibaren başlatılmak üzere 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi hükümlerine göre bağlanır.

B) Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan tekrar yurt dışında yabancı ülke mevzuatına tabi çalışanlar, ikamete dayalı bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği alanların aylıkları, tekrar çalışmaya başladıkları veya ikamete dayalı bir ödenek almaya başladıkları tarihten itibaren kesilir. Türkiye'de sigortalı olarak çalışmaya başlayanlar hakkında 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışılmasına ilişkin hükümleri uygulanır. Yurt içinde veya yurt dışında çalışması sona erenlerin veya ikamete dayalı bir ödenek alanlardan ödenekleri sona erenlerin, aylıklarının tekrar ödenmesi için yazılı talepte bulunmaları halinde, talep tarihini izleyen ay başından itibaren aylıkları tekrar ödenmeye başlanır.” hükmü bulunmakta olup 3201 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığının bağlanabilmesi için “kesin dönüş” koşulunun varlığı aranmaktadır.

34. 06.11.2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmeliğin (Yönetmelik) “Aylığa hak kazanma ve aylığın başlama tarihi” başlıklı 13. maddesinin 1/a bendinde de aylık bağlanabilme koşulları arasında “Yurda kesin dönülmüş olması” sayılmıştır.

35. Aynı Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin 1/d bendinde; “Kesin dönüş: Aylık tahsis talebinde bulunanların yurtdışındaki çalışmalarının sona ermesini, ikamete dayalı bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği almamaları durumunu ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.

36. Kesin dönüşün tanımında yer alan “sosyal sigorta ödeneği” çalışma yaşamı süresince karşılaşılan hastalık, iş kazası, meslek hastalığı veya işsizlik gibi riskler nedeniyle iş göremezlik veya işsizlik gibi adlar altında yapılan ödemeleri ifade etmektedir.

37. Tanımda geçen “sosyal yardım ödeneği” de aynı Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin 1/i bendinde; “bulunulan ülke mevzuat kapsamında, geçimlerini sağlayacak hiçbir geliri olmayan veya mevcut gelirleriyle geçimlerini sağlamakta güçlük çeken kişilerin asgari geçim düzeyi ile sınırlı olmak üzere geçimlerinin sağlanması amacıyla kamu kurum ve kuruluşları tarafından muhtaçlık durumuna ve süresine göre ödenen ikamet şartına bağlı nakdi yardımları ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.

38. Bu nedenle, Yönetmelik hükümleri bir arada değerlendirildiğinde yurt dışı sürelerini borçlananlara aylık bağlanmasında aranan kesin dönüş için, öncelikle yurt dışındaki çalışmaları ve varsa ikamete dayalı sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneklerinin sona ermesi şartı aranacağı; kesin dönüş ifadesinden hiçbir şekilde mutlak anlamda yurt dışında bulunduğu ülkeden Türkiye’ye döndükten sonra tekrar yurtdışına çıkış yapmama şeklinde anlaşılmaması gerektiği sonucu çıkmaktadır.

39. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2021 tarihli ve 2020/10-714 E., 2021/165 K.; 29.03.2017 tarihli ve 2015/10-3543 E., 2017/578 K. sayılı kararlarında da açıklanan hususlara işaret edilmiştir.

40. Somut olayda; dava dışı işveren tarafından davacı adına 15.08.1991 tarihinde çalışmaya başladığı yönünde düzenlenen işe giriş bildirgesinin mevcut olduğu, davacının 11.02.2015 tarihinde yurt dışında ev kadını olarak geçen 5825 günü davalı Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmek suretiyle borçlandığı, tahakkuk eden borçlanma bedelinin 5530 güne takabül eden miktarını 07.04.2016 tarihinde ödeyerek 12.04.2016 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğu, dönem bordrolarında adının bulunmaması nedeniyle Kurum tarafından işe giriş bildirgesinin kabul edilmeyerek yurt dışı borçlanma talebinin 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b bendi kapsamında kabul edilmesi üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

41. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının sigortalılık başlangıcının 15.08.1991 tarihi olduğu konusunda Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmadığı, davacının 11.02.2015 tarihinde borçlanma talebinde bulunarak 07.04.2016 tarihinde borçlanma bedelini ödediği, uyuşmazlığa konu dönemde yürülükte bulunan 3201 sayılı Kanun’un 5754 sayılı Kanun ile değişik 5. maddesinin 4. fıkrası karşısında, davacının borçlandığı sürenin, borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık halinin 506 sayılı Kanun (5510 sayılı Kanun 4/1-a) kapsamında 1 günlük çalışmasının mevcut olduğu dikkate alınarak 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında geçmiş gibi değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

42. Ayrıca kesin dönüş koşuluna ilişkin yapılan açıklamalar da dikkate alınarak davacının kesin dönüş yapıp yapmadığı hususunda ayrıntılı bir irdeleme yapılarak yaşlılık aylığı tahsis talebi hakkında yapılacak araştırma ve inceleme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

43. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

44. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 15.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.