"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalının Denizli 3. İcra Müdürlüğünün 2015/4524 E. sayılı dosyasıyla 02.07.2015 tarihinde müvekkilleri hakkında 31.06.2013 tanzim tarihli, 31.06.2015 vade tarihli 450.000TL bedelli senede istinaden icra takibi başlattığını, davalının icra takibine konu ettiği senedin teminat senedi olduğunu, müvekkillerinden ...'nin diğer müvekkili ...'nin oğlu olduğunu, müvekkili ... ile davalı arasında yaklaşık altı yıldır devam eden ticari ilişki bulunduğunu, müvekkilinin davalıdan ham demirin finansmanını almakta olup, aldığı demirleri işledikten sonra inşaat çivisi hâline getirerek kendi müşterilerine sattığını, başka bir deyişle müvekkilinin yaptığı işin hammaddesinin finansmanını davalıdan tedarik ettiğini, takip konusu senedin düzenlendiği tarih olan 31.06.2013 tarihinde tarafların sözleşme yaparak takip konusu senedin teminat olarak davalıya verildiğini kabul ettiklerini, taraflar arasında imzalanan sözleşme başlıklı 31.06.2013 tarihi belgede, davalı ...'nun alacaklı, ...'nin borçlu, ...'nin kefil olduğunu, 31.06.2015 vadeli 450.000TL bedelli senedin ...'nin ...'na borçlarına kefalet olarak ... tarafından verildiğini, ... tarafından ...'nin borçlarının kabul edileceğini ve ödeneceğini, ...'nin yapacağı ödemelerin senedin arkasına işleneceğini, senedin kısmen veya vade tarihinde ödenmezse davalı tarafından icra takibi başlatılacağının belirtildiğini, müvekkillerinin takip konusu senetten dolayı davalıya borçlarının olmadığını ve borçların ödendiğini, müvekkili ...'nin takip konusu senedin tanzim tarihinden sonra ... ve eşi Semra Ruşen Bursalıoğlu'nun T-Bank Turland Bank A.Ş.'de bulunan ortak hesabına ve davalının Halk Bankası Kaleiçi Şubesinde bulunan hesabına takip konusu senet bedelini yatırdığını, tüm makbuzların üzerinde müvekkili ...'nin imzasının bulunduğunu, dekontlardan görüleceği üzere müvekkilinin davalıya hiçbir borcu olmadığı gibi takip konusu senedin de vade tarihi olan 31.06.2015 tarihi sonrası için de 10.245TL avans ödemesi bulunduğunu, davalının müvekkili ... ile ticaretleri devam ederken 31.06.2011 tarihinde de müvekkili ve babası ...'den teminat senedi aldığını, 31.06.2011 tarihinde taraflar arasında sözleşme yapılmış, 31.06.2013 vade tarihli senet ödendikten sonra davalıdan teslim alındığını, taraflar arasında imzalanan 31.06.2011 tarihli sözleşmenin ve 31.06.2011 tanzim tarihli, 31.06.2013 vade tarihli 450.000TL bedelli senedin onaylı fotokopilerinin sunulduğunu, takip konusu senedin müvekkilleri tarafından teminat olarak davacıya verildiğinden teminat konusu olaydan bağımsız takip yapılamayacağını, kaldı ki takibe konu senet ödendiğinden teminat işlevinin de kalmadığını, müvekkillerinin 31.06.2011 tanzim, 31.06.2013 vade tarihli 450.000TL bedelli teminat senedini ödedikten sonra davalıdan teslim aldığını, 31.06.2011 tanzim, icra takibine konu 31.06.2013 tanzim, 31.06.2015 vade tarihli 450.000TL bedelli senedi davalıdan alacakken dava konusu senedin vade tarihinden bir gün sonra haksız olarak icra takibine konu edildiğini ileri sürerek müvekkillerinin Denizli 3. İcra Müdürlüğünün 2015/4524 E. sayılı icra dosyası kapsamında borçlu olmadıklarının tespitine, takibin ve senedin iptaline, haksız ve kötü niyetle yapılan icra takibi sebebiyle davalı aleyhine alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kendisine ait işyerinde balya teli imal etmekte olduğunu ve yıllardır aynı işi yaptığını, davacının da kiraladığı işyerinde çivi imalatı yapmakta olduğunu, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere altı yıl önce yani 2009 yılında her iki davacının davalı müvekkiline başvurarak davacı ...’nin ham demir finansmanı sağlanmasını talep ettiğini, baba ...'nin oğlu ...’ye sağlanacak ham demir finansmanına kefil olduğunu şifahi olarak müvekkiline taahhüt ettiğini, aradaki şifahi anlaşma uyarınca davacı ...’nin müvekkili tarafından sağlanan ham demir finansmanı ile temin ettiği demirden çivi imal ederek piyasaya sattıktan sonra aldığı çekleri getirip müvekkiline teslim ettiğini, vadesi gelen çekleri günü geldiğinde müvekkilinden istediğini ve çek bedelini tahsil ederek müvekkilinin banka hesabına yatırdığını, davacının müvekkilinden aldığı çekin ne zaman tahsil edildiğinin bankaya ne zaman yatırıldığının ve ne kadarının yatırıldığını bilmediklerini, zaman zaman tarafların bir araya gelerek alacak-borç durumunu müzakere edip ve mutabakat sağlandıktan sonra tasfiye ettiklerini, ticari ilişkinin bu şekilde 2011 yılı Haziran sonuna kadar devam ettiğini, 2011 Haziran sonunda yapılan hesaplaşmada davacı ...'nin bu ticari münasebet sebebiyle müvekkiline 450.000TL borcu kaldığı konusunda mutabık kalındığını, müvekkilinin borç ödenmeyince finansman sağlamaya devam etmesinin zor olacağını söylediğini, davacılar çalışarak bu borcu ödemeye gayret edeceklerini kendilerine iki sene daha finansman sağlamaya devam etmesini, finansman temin edilmemesi hâlinde borcu ödemelerinin mümkün olmayacağını ifade etmeleri üzerine müvekkillerinin sırf parasını kurtarmak için eskiden olduğu gibi finansman sağlamayı ve kalan borç için iki sene vade tanımayı kabul etmek zorunda kaldığını, 31.06.2013 vade tarihli ve 450.000TL bedelli senedin davacı ...’ye geri verilerek, bu bono yerine dava ve takip konusu bononun düzenlendiğini, takip konusu senedin teminat senedi olmadığını, senet teminat için alınmış ise bu durumun senet üzerine arkasına veya düzenlenen ek sözleşemeye mutlaka yazılması gerektiğini, davacının hileli yollara başvurduğunu, elinde bulunan ve işine gelen banka dekontlarını mahkemeye sunarak borcundan kurtulmaya çalıştığını, müvekkilinin kötü niyetli birisi olsaydı icra takibini kendi adına yapmayacağını ve bonoyu ciro ederek üçüncü kişi marifetiyle senedi kolayca tahsil edebileceğini, davacı tarafın senet bedelini ödemediği için müvekkilinin finansman desteğini çekmesi üzerine işyerinde çalışmayı durdurduğunu ve tasfiye aşamasına geldiğini belirterek haksız açılan davanın reddini savunmuş, davacıların kötü niyetli olduğunu ileri sürerek alacağın %20’si oranında inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.03.2016 tarihli ve 2015/814 E., 2016/243 K. sayılı kararı ile; dava ve takip konusu senedin davacı ...'nin davalı ... ile aralarında süregelen ticari ilişkiden kaynaklanan borçlarının teminatı amacıyla diğer davacı ...'nin kefaleti ile düzenlenerek davalıya verildiği, teminat senedine konu borçların davacılar tarafından ödendiği gerekçesiyle, davanın kabulüne; davaya konu Denizli 3. İcra Müdürlüğünün 2015/4524 E sayılı dosyasının dayanağını teşkil eden 450.000TL bedelli senetten dolayı davacıların davalıya borçlu olmadığının tespitine; davacılar tarafından dava konusu senet bedelinin ödenmesine rağmen davalı tarafından kötü niyetli olarak takibe konulduğu gerekçesiyle, icra takibine konu 450.000TL bedelli senedin %20’si olan 90.000TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Özel Dairece kararın onanmasına karar verilmiş, davalı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 20.09.2018 tarihli ve 2017/1208 E., 2018/4370 K. sayılı kararı ile;
“…Borçlunun tahsilat makbuzunda veya havale dekontunda herhangi bir sebep belirtmeden yaptığı ödemeler mevcut bir borcun ifası için sayılır. Davalının elindeki 450.000 TL'lik bononun keşide tarihi 31/06/2013 vade tarihi 31/06/2015'tir. Davacının davalıya yaptığı ödemeler bilirkişi tarafından saptanmış ve toplamının 460.245 TL olduğu anlaşıldığından mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Halbuki bilirkişi raporunda sıralı davalı ödemelerinin 30/05/2013 – 03/06/2013 – 06/06/2013- 11/06/2013-14/06/2013-17/06/2013 tarihli olanların işbu bononun keşide tarihi olan 31/06/2013 tarihinden önce olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda bu tarihlerde yapılan ödemelerin ödeme tarihinde henüz keşide edilmemiş olan bonoya karşılık olduğu kabul edilemez. Mahkemece yapılacak iş davacının davalıya yaptığı ödemelerin dava konusu bononun tanzim tarihi olan 31/06/2013 tarihinden sonra olanların bu bonoya ait ödeme olduğu kabul edilerek oluşacak sonuca göre karar vermekten ibarettir. Bu itibarla davalının karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar düzeltme talebinin kabulüyle, onama kararı kaldırılarak karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.01.2019 tarihli ve 2018/1389 E., 2019/16 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davaya konu bononun keşide tarihinin 31.06.2013 olduğu dikkate alındığında, davacı tarafça keşide tarihinden önce yapılan ödemelerin bonoya karşılık olduğunun kabul edilip edilemeyeceği ve davacıların davalıya yaptığı ödemelerin dava konusu bononun tanzim tarihi olan 31.06.2013 tarihinden sonra olanların bu bonoya ait ödeme olduğunun kabul edilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 170/b maddesinin aynı Kanun’un 72. maddesine yaptığı yollama gereğince kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte de menfi tespit davası açılabileceği açıkça anlaşılmaktadır. İİK’nin 72/1 maddesi, “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir” hükmünü haizdir. Buna göre borçlu, henüz aleyhine başlatılmış bir icra takibi yokken alacaklıya karşı borçlu bulunmadığının tespiti için menfi tespit davası açabileceği gibi aleyhine icra takibine başlanmasından sonra da menfi tespit davası açması mümkündür.
14. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, eş söyleyişle bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s.370 ilâ 372).
15. Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde, şart olmamakla birlikte, genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Zira bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça TBK’nin 133/2 maddesi gereğince borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz; kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğu kabul edilir. Dolayısıyla bir borç hakkında kambiyo senedi düzenlendiği takdirde, taraflar arasında biri temel borç ilişkisi, diğeri kambiyo ilişkisi olmak üzere iki çeşit ilişki bulunur. Aynı durum, kambiyo senedinin tedavülü hâlinde de karşımıza çıkar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.
16. Borçlu, kambiyo senedi nedeniyle alacaklıya karşı, genel olarak, ya kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ya da temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunabilir. Başka bir deyişle borçlunun kambiyo senedi borcundan dolayı sorumlu olmaması, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan doğan nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, temel borç ilişkisine yönelik nedenlere de dayanabilir. Bununla birlikte borçlunun takas def’îni kullanması hâlinde ise, ne temel borç ilişkisine, ne de kambiyo senedi borcuna dayanılmakta, borçlu, kambiyo senedinden doğan borcu ile hamildeki alacağını takas etmektedir.
17. Borçlunun, kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ileri sürerek açtığı menfi tespit davası esasında maddi hukuk anlamında bir itiraz sebebine dayanılarak açılmaktadır. Bu kapsamda hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit davalarında, uyuşmazlık temel ilişkiden değil, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, kural olarak, davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgilerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmi ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur.
18. Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır.
19. Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir.
20. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’îni dermeyan etme hakkını vermektedir.
21. Kambiyo senedinin düzenlenmesinde en önemli unsur temel alacağın varlığıdır. Ancak temel alacağın senedin tanzimi anında mutlak surette varlığı gerekli değildir. Başka bir deyişle kambiyo senedinin metninde muayyen bir meblağın yazılması gerekli ise de bu husus temel alacağın da muayyen olmasını gerektirmez; temel alacak doğduğu anda, senette yazılı olan miktardan az ise, senet kısmi bedelsizliğe uğrar (İnan, s. 45). Bu itibarla taraflar arasında temel ilişkinin varlığına rağmen, temel alacağı doğmamış ancak doğması mümkün ya da şarta bağlanmış bir alacak için veyahut da cezai şarta ilişkin olarak kambiyo senedi düzenlenebilir. Bu şekildeki bir alacağa bağlı olarak düzenlenen senet, vadesi gelmesine rağmen alacak doğmamışsa, o an için bedelsizdir. Fakat bu bedelsizlik geçici bir süre için olup, alacak doğunca senedin bedelsizliği alacak miktarı kadar ortadan kalkacaktır (Ertekin, Erol/Karataş, İzzet: Uygulamada Ticari Senetler, Ankara, 1998, s. 693). Bu kapsamda kambiyo senedinin teminat amacıyla verildiği iddiası da temelinde bedelsizliğe dayalı bir iddiadır. Ancak kural olarak kambiyo senedinin teminat olarak verilmesi senedin doğrudan bedelsizliğine yol açmaz; teminat altına alınan borcun yerine getirilmesi ve teminat ihtiyacının ortadan kalkması ile senet bedelsiz hâle gelir.
22. Temel borç ilişkisindeki bir edimin teminatı olarak düzenlenen kambiyo senetlerinde, teminat ettikleri husus gerçekleşinceye kadar geçici bedelsizlik, gerçekleşince kesin bedelsizlik söz konusudur. Eğer teminat ettikleri husus gerçekleşmez ise senette bedelsizlik ortadan kalkacaktır. Bu itibarla kambiyo senedinin teminat amacıyla düzenlenmesi hâlinde borçlu, senet lehtarın elindeyse (ciro görmemişse), teminatı talep etme şartlarının oluşmadığını (riskin gerçekleşmediğini) ya da alacaklının senedin teminatını oluşturduğu borç miktarını aşan bir talepte bulunduğunu kişisel def’î olarak öne sürebilir. Senet ciro edilmişse hamil senedin teminat senedi olduğunu biliyor ve borçlunun zararına hareket ediyorsa, anılan def’înin hamile karşı da öne sürülmesi mümkündür.
23. Hemen belirtilmelidir ki, kambiyo senedinin üzerinde teminat kaydı var ise ancak neyin teminatı olduğu belirtilmemiş ise bu kayıt kambiyo senedinin mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Buna karşılık senet üzerinde asıl borç ilişkisine atıf yapan veya ödemeyi şarta bağlayan kayıtlar olması durumunda senedin mücerretlik vasfı ortadan kalkacağından böyle bir senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz. Başka bir deyişle kambiyo senedinin teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılması durumunda senedin mücerretlik vasfı ortadan kalkacağı için senet hükümsüzdür ve bu hükümsüzlük; borçlu tarafından, lehtara veya ciranta konumunda olan hamile karşı da ileri sürülebilir. Dolayısıyla senet metninden anlaşılan bu def’î mutlak def'î niteliğinde olup, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 29.04.2021 tarihli ve 2017/11-40 E., 2021/542 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
24. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava icra takibinden sonra bonoya dayalı olarak açılan bedelsizliğe dair menfi tespit istemine ilişkin olup, dava ve takip konusu bononun davacı ...'nin davalı ile aralarında süregelen ticari ilişkiden kaynaklanan borçlarının teminatı amacıyla diğer davacı ...'nin kefaleti ile düzenlenerek davalıya verildiği, teminat senedine konu borçların davacılar tarafından ödendiği gerekçesiyle davanın kabulü ile dava ve takip konusu senetten dolayı davacıların davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davaya konu 450.000TL bedelli senedin %20’si olan 90.000TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
25. Taraflar arasında imzalanan 31.06.2013 tarihli sözleşmede; davalı ...'nun alacaklı, ...'nin borçlu, ...'nin kefil sıfatının bulunduğu, arka sayfada fotokopisi bulunan 31.06.2015 vadeli 450.000TL tutarındaki senedin ...'nin ...'na borçlarına kefalet olarak ... tarafından verildiği, ... ve ...'nin borçlarını itirazsız kabul ettikleri, bu konuda ve senedin ödenmesi konusunda hiçbir itiraz haklarının bulunmadığı, adli mercilere gidemeyeceği, ...'nin yapacağı ara ödemelerin senedin arkasına işleneceği, ...'nin kalan bakiyeyi ödeyeceği ve bu konuda hiçbir şekilde itiraz edemeyeceği, senet kısmen veya tamamen vade sonuna kadar ödenmezse ...'nun icra takibi başlatabileceği kararlaştırılmıştır.
26. Bu sözleşmeden anlaşılacağı üzere; davacı ...'nin ...'na olan borçlarına karşılık diğer davacı ...'nin de kefaleti ile dava konusu senedin teminat amacıyla davalı ...'na verildiği belirlenmiştir.
27. Düzenlenen bilirkişi raporuna göre; sözleşmeye ve icra takibine konu bononun düzenlendiği tarihten sonra davacı ... tarafından davalıya yapılan toplam ödemenin 460.245TL olduğu tespit edilmiştir. Takip konusu senet miktarı 450.000TL olup, senedin miktarından fazla olarak davacı taraf 10.245TL fazla ödeme gerçekleştirmiştir. Davacı tarafın delil olarak dayandığı havale dekontlarında başka bir amaçla ya da başka borçların ödendiğine dair şerh bulunmadığından dava konusu senedin tanzim tarihinden sonra banka havalesi yoluyla davacı tarafça davalıya toplam 460.245TL ödeme yapılmış olduğuna göre, bu havalelerin dava konusu senede yönelik ödemelere ilişkin olduğuna karine teşkil etmektedir. Bu karinenin aksini ispat yükü davalıda olup, davalı tarafça bu ödemelerin başka bir borç için yapıldığına ilişkin dosyaya herhangi bir delil ve belge sunulmadığı gibi, açıkça yemin deliline de dayanılmamıştır.
28. Her ne kadar Özel Daire bozma kararında davalı ödemelerinin 30.05.2013-03.06.2013 -06.06.2013- 11.06.2013-14.06.2013-17.06.2013 tarihli olanların işbu bononun keşide tarihi olan 31.06.2013 tarihinden önce olduğu ve bu durumda bu tarihlerde yapılan ödemelerin ödeme tarihinde henüz keşide edilmemiş olan bonoya karşılık olduğunun kabul edilemeyeceği belirtilmiş ise de, bilirkişi tarafından yapılan bu ödemeler dava konusu bononun ödenmesinde dikkate alınmamış olup, bu ödemelerin taraflar arasında süregelen başka ticari ilişkilerin karşılığı olarak yapıldığının kabulü gerekir.
29. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan gerekçelerle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
30. Ne var ki, Özel Dairece hüküm altına alınan kötü niyet tazminatı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin hükmedilen kötü niyet tazminatına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.