Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/515 E. 2022/285 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davaya konu parselde hissesi bulunmayan ancak taahhüt senedinde ve saha teslim tutanağında imzası bulunan davacının arazi tahsis bedeli talep etme hakkının bulunup bulunmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı ... Müdürlüğü ile davalı Belediye arasındaki uyuşmazlığın 3533 sayılı Umumî Mülhak ve Hususî Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete veya Belediye veya Hususî İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanun kapsamında zorunlu tahkime tabi olması ve mahkemenin görevsiz olması gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; Kanlıca Orman İşletme Müdürlüğü, Kartal Orman İşletme Şefliği 148-149 nolu bölümde kalan 37.848 m2'lik ormanlık alanda, Orman Bakanlığının 02.12.2005 tarihli ve 1326 sayılı oluru ile Akfırat Belediye Başkanlığı adına yirmi beş yıl süre ile Formula-1 yol geçiş izni verildiğini, hazırlanan taahhüt senedinin 25.05.2006 tarihinde Akfırat Belediye Başkanlığı tarafından imzalanmasıyla aynı tarihli saha teslim tutanağı ile yer teslimi yapıldığını, arazi tahsis bedellerinin 2008 yılına kadar ödendiğini ancak 5747 sayılı Kanun ile Akfırat Belediyesinin Tuzla Belediyesine bağlanmasından sonra ödenmediğini, bedel talebi hususunda ... ve ... ile yapılan yazışmalardan sonuç alınamadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 2008, 2009, 2010 ve 2011 yıllarına ait arazi tahsis bedelleri toplamı 40.673,79TL’nin gecikme zammı ve %18 KDV’si ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı ... vekili; davaya konu ana yolun Akfırat Belediyesi sorumluluğunda iken Belediyenin kapanması sonucu 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7. maddesinin (g) fıkrasına göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi sorumluluğunda kaldığını belirterek davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeniyle aksi hâlde sair nedenlerle reddini savunmuştur.

6. Davalı ... vekili, mülga Akfırat Belediye Başkanlığının uhdesinde olan tüm yasal sorumlulukların Tuzla Belediye Başkanlığına devredilmesi nedeniyle tahsis bedelinin de anılan Belediye tarafından ödenmesi gerektiğini, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tahsise konu taşınmaz üzerinde herhangi bir çalışması olmadığını belirterek davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeniyle aksi hâlde sair nedenlerle reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.10.2013 tarihli ve 2012/187 E., 2013/517 K. kararı ile; Orman İdaresi ile kapatılan Akfırat Belediye Başkanlığı arasında Formula-1 yolu için geçiş izni verilmiş ve bedel tespit edilerek Akfırat Belediyesince ödenmiş ise de, davaya konu yolun içinde kaldığı parselin tapuda hisseli olarak dava dışı şahıslar adına kayıtlı olduğu, hissesi bulunmayan davacı kurumun geçiş izni için bedel istemeye hakkının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 22.03.2016 tarihli ve 2015/40254 E., 2016/8358 K. sayılı kararı ile; “…Davacı tarafça imzalanan 2.12.2005 tarihli tahsis izni ile davaya konu yer Formula-1 geçiş izni talebi kapsamında 25 yıl süreyle dava dışı Akfırat Belediyesince kullanılmak üzere tahsis edilmiş, sonrasında 25.5.2006 tarihli saha teslim tutanağı taraflarca imzalanmıştır. Dava konusu yer, davacı adına kayıtlı olmasa bile; imzalanan sözleşme tarafları bağlar. Dava dışı Akfırat Belediyesinin kapatılarak aktif ve pasifiyle davalı ... Belediyesine devredildiği de sabittir. O halde mahkemece, tahsis belgeleri değerlendirilerek, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.11.2018 tarihli ve 2018/351 E., 2018/447 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, davacı ile kapatılan Akfırat Belediyesi arasındaki anlaşmanın Formula-1 pisti ve tesislerinin yapımı aşamasında yol ve inşaat işlerinin gecikmemesi ve engellenmemesi amacıyla yapıldığı, dava konusu yer çalılık, koru ve mera vasıflı olsa da tamamen özel şahıslar adına kayıtlı olması nedeniyle davacı ... Müdürlüğünün hissesinin bulunmadığı, dolayısıyla geçiş izni için bedel isteyemeyeceği, 2006 yılında zorunluluk sebebiyle imzalanan bir protokol sebebiyle davacıya hakkı olmadığı bir bedelin ödenmesinin hak ve adalet ilkeleri ile bağdaşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davaya konu parselde hissesi bulunmayan ancak taahhüt senedinde ve saha teslim tutanağında imzası bulunan davacının arazi tahsis bedeli talep etme hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce “dava şartı” ile ilgili açıklama yapılmasında fayda vardır.

14. Öncelikle vurgulamak gerekir ki, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.

15. Dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilmiş olup anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Taş Korkmaz, Hülya: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).

16. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).

17. Bu noktadan hareketle, görevli mahkeme kavramının açıklanması da gerekmektedir.

18. Genel anlamda bir mahkemenin görevi; belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.

19. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuştur ve özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.

20. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m. 20).

21. Eldeki davanın tarafları göz önünde bulundurulduğunda; 3533 sayılı Umumî Mülhak ve Hususî Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete veya Belediye veya Hususî İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanun’a (3533 sayılı Kanun) değinmek gerekir.

22. Anılan Kanun’un 1. maddesinde; “Umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere aid olan daire ve müesseseler arasında çıkan ihtilaflardan adliye mahkemelerinin vazifesi dahilinde bulunanlar bu kanunda yazılı tahkim usulüne göre halledilirler” hükmüne yer verilmiştir.

4. maddesinde ise; “Katma bütçe ile idare edilen daireler, belediyeler, özel bütçe ile idare olunan veya sermayesinin tamamı Devlet, belediye veya özel idarelere ait olan daire ve müesseselerin veya bu daire ve müesseselerden biriyle ikinci maddede yazılı dairelerden biri arasında çıkan uyuşmazlıklar, bulunduğu yerin ve taşınmaza ilişkin uyuşmazlıklarda, taşınmazın aynına yönelik olanlar hariç olmak üzere o taşınmazın bulunduğu yerin ve taraflar değişik yerlerde bulunuyorlarsa davalı durumunda olan daire veya müessesenin ve davalılar birden çok olduğu takdirde bunlardan birinin bulunduğu yerin yüksek dereceli hukuk mahkemesi başkanı veya hakimi tarafından hakem sıfatıyla çözümlenir” hükmü yer almaktadır.

23. Tahkim kelimesi Arapça kökenli olup, kelime anlamı; muhkem hâle getirme, sağlamlaştırmadır. Sözlük anlamı dikkate alındığında ihtilâf bulunan bir konuda hüküm vermenin ehil bir kişiye tevdi edilmek suretiyle tereddütlü noktaların açıklığa kavuşturulması, karşılıklı yükümlülüklerin belirginleştirilmesi, bu şekilde de ilişkinin daha sağlam hâle getirilmesinin anlaşılması mümkündür (Ağırman, Doğan; Milli&Milletlerarası Tahkim, Ankara 2022, s. 35).

24. Devlet yargısına göre hızlı olması, öngörülebilir olması, yargılama koşullarını (belirli sınırlar içerisinde) tarafların belirliyor olması, hakemlerin uzmanlık alanlarına göre taraflarca seçilmesi, arzu edilmesi hâlinde gizliliğin sağlanabilmesi gibi birçok avantajı nedeniyle tahkim, uluslararası alanda olduğu gibi ülkemizde de uygulama alanı giderek genişleyen bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi hâline gelmiştir (Ağırman, s. 80).

25. “Bir uyuşmazlığın çözümünü hakeme havale etmek” şeklinde tanımlanan (Türk Hukuk Lûgatı, s. 1048) tahkim; mevzuatımızda biri ihtiyarî, diğeri mecburî olmak üzere iki tür öngörülmüştür. Bazı hâllerde, taraflar arasında ortaya çıkan özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların, evvelce bu konuda bir tahkim sözleşmesi yapılmamış olmasına rağmen, sıfatları belirtilen kişiler tarafından bakılması zorunlu kılınmıştır ki, buna mecburi ya da kanunî tahkim denilmektedir. Tahkimin hangi hâllerde mecburi olduğu, özel kanun hükümleri ile tayin edilir; mecburi tahkime tabi iş ve davalarda, taraflar Devlet mahkemelerinde yani genel mahkemelerde dava açamazlar; kanunla gösterilen hakemlere başvurmaya, bir başka söyleyişle hakemlerde dava açmaya mecburdurlar.

26. Anılan Kanun’un gerekçesindeki ifadelere ve bilimsel görüşlere göre; 3533 sayılı Kanun’un kabul edilmesiyle gerçekleştirilmesi istenen amaç; bu Kanun kapsamına giren idare ve müesseselerin aralarında çıkan uyuşmazlıkların, gerçek kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklardan farklı nitelikleri ve özellikleri bulunması, bu kuruluşların hukuk müşavirliklerine sahip olmaları nedeniyle işi kolaylıkla inceleyip az masrafla kısa zamanda uyuşmazlıkların sonuçlandırılması ve genel mahkemelerin işlerinin azaltılmasıdır. Nitekim, bir kısım hakemler tarafından verilen kararların kesin olması ve bir kısım kararların da ancak itirazının mümkün bulunması, gerçek amacının bu olduğunu belirlemektedir.

27. Bir uyuşmazlığın 3533 sayılı Kanun çerçevesinde çözülebilmesi için, anılan Kanun’un 1. maddesindeki açık hükme göre, uyuşmazlık; umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere ait olan daire ve müesseseler arasında çıkmış olmalı ve adli yargının görev alanı içerisinde bulunmalıdır. Uyuşmazlığın her iki tarafının da bu hüküm kapsamında olması zorunludur; aksi takdirde, davaya anılan Kanun çerçevesinde mecburi hakem sıfatı ile bakılamaz.

28. ...; Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı, özel bütçeli ve tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumudur. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun (II) sayılı cetvelinin “özel bütçeli idareler” sütununun B-12. sırasında yer almaktadır.

29. Davalı tarafın ise belediye olduğu görülmekle, anılan taraflar arasındaki ihtilafın 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunduğu çekişmesizdir.

30. Gelinen noktada 3533 sayılı Kanun’un 6. maddesinin; “Yukarıki maddelerde yazılı hakemler tarafından verilecek kararlar kat'idir ve tescile tabi değildir. Aleyhine hiç bir makam ve mahkemeye müracaat edilemez” hükmünü içermekteyken, “2 nci madde kapsamında verilen kararlar hariç olmak üzere hakem kararlarına karşı, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uyarınca istinaf kanun yoluna başvurulabilir” şeklinde değiştirildiğine değinmek gerekir (15.08/2017- KHK-694/17 md.; Aynen kabul: 1.02.2018-7078/17 md.).

31. Geçici 4. maddede ise; “6 ncı maddede yapılan değişiklik hükümleri, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla itiraz aşaması tamamlanmamış olanlar dahil olmak üzere hakemde görülmekte olan davalarda da uygulanır” hükmü yer almaktadır (15.08.2017-KHK-694/18 md.; Aynen kabul: 1.02.2018-7078/18 md.).

32. Hâl böyle olunca; davacının 3533 sayılı Kanun’un 1 ve 4. maddelerinde sayılan hususî bütçeli müessese kapsamına girdiğinin kabulü ile uyuşmazlığın anılan mevzuat hükümleri gereğince zorunlu tahkimde çözümlenmesi gerekir. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.