"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 25.02.1999 tarihli acentelik sözleşmesi bulunduğunu, müvekkilinin sözleşme gereğince davalının Antakya ve İskenderun bölgesinde acentesi olarak faaliyet gösterdiğini, davalı tarafından müvekkiline gönderilen 18.03.2008 tarihli ihtarname ile öncelikle İskenderun bölgesindeki faaliyetin sonlandırıldığını, daha sonra ise 05.06.2008 tarihli ihtarname ile acentelik sözleşmesinin hiçbir gerekçe gösterilmeden haksız olarak feshedildiğini, uzun süredir devam eden taraflar arasındaki ilişkinin haksız, kötü niyetli ve süresinden önce feshi nedeniyle müvekkilinin muhtemel kazanç kaybı oluştuğunu, ayrıca müvekkilinin denkleştirme tazminatı talep hakkının doğduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3.000TL kâr kaybı tazminatı ile 3.600TL denkleştirme tazminatının avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; yargılama sırasında kar kaybı tazminatı talebini 93.646TL olarak, denkleştirme tazminatı talebini ise 110.000TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; taraflar arasında düzenlenen sözleşmede müvekkilinin gerekli gördüğü an dönem şartına bağlı olmaksızın ve haklı bir neden göstermeksizin otuz gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebileceğinin kararlaştırıldığını, ayrıca bu durumda acentenin müvekkilinden hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunamayacağının belirlendiğini, müvekkilinin sözleşme hükümlerine uygun şekilde sözleşmeyi feshettiği için davacının hiçbir tazminat talebinde bulunamayacağını, kaldı ki davacının sözleşme süresi içerisinde müşterileri başka taşıma şirketlerine yönlendirdiğinin ve başka taşıma şirketi adına faaliyette bulunduğunun tespit edildiğini, bu nedenle sözleşmenin haklı nedenle de feshedildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6.1. İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 01.10.2013 tarihli ve 2008/408 E., 2013/523 K. sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.03.2015 tarihli ve 2014/5265 E., 2015/2885 K. sayılı kararı ile kararın usulden bozulmasına karar verilmiştir.
6.2. İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.02.2016 tarihli ve 2015/681 E., 2016/207 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak, taraflar arasındaki 25.02.1999 tarihli acentelik sözleşmesi çerçevesinde davacının davalı şirkete ait gönderi ve kolileri belirli adreslere taşıma faaliyeti yürüttüğü, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede davalının gerekli gördüğü an dönem şartına bağlı olmaksızın ve haklı bir neden göstermeksizin otuz gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebileceğinin kararlaştırıldığı, davalının sözleşmeyi 05.06.2008 tarihli fesih ihbarnamesi ile otuz gün süre vererek feshettiği, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri çerçevesinde feshin sözleşmeye uygun ve geçerli olduğu, taraflar arasında akdedilen ve yaklaşık dokuz yıl boyunca yürürlükte bulunan sözleşme hükümleri gereğince davacının herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağının kararlaştırıldığı, yapılan sözleşmenin tarafları bağlayacağı, bu nedenle davacının kâr kaybı ve denkleştirme tazminatı taleplerinin dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.05.2018 tarihli ve 2016/9009 E., 2018/3615 K. sayılı kararı ile; “…Dava, acentelik sözleşmesinin erken feshi nedeniyle kazanç kaybı ve portföy tazminatı istemine ilişkin olup, mahkemece, feshin sözleşmeye uygun yapıldığı ve davacının herhangi bir talepte bulunmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 35. maddesinde, “Sözleşme 14.03.2005 tarihinde başlar ve taşımacının yetki belgesi süresinin sonuna kadar devam eder. Bu süre hiçbir şekilde taşımacının yetki belgesi süresinin bitişini geçemez. Sözleşmenin herhangi bir sebeple feshedilmemiş olması halinde yetki belgesinin uzama süresi kadar aynı şartlarda kendiliğinden uzar” hükmüne yer verilmiştir. Fesih başlıklı 31. maddesinde de, ...'nin gerekli gördüğü an dönem şartına bağlı olmaksızın ve haklı neden göstermeksizin 30 gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartı ile sözleşmeyi tek taraflı feshe yetkili olduğu, fesih halinde acentenin hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunamayacağı düzenlemesine yer verilmiştir. Konuyla ilgili 6762 sayılı TTK 133. maddesinde de, “muayyen olmayan bir müddet için aktedilmiş olan acentelik mukavelesini, taraflardan her biri üç ay önce ihbar etmek şartiyle feshedebilir; mukavele ile bir müddet tayin edilmiş olsa dahi muhik sebeplerden dolayı akit her zaman fesih olunabilir” hükmüne yer verilmiştir.
Davalı ... International ... Taşımacılık Ltd. Şti. 05.06.2008 tarihli ihtarnamesi ile acentesine 30 gün önceden yazılı bildirimde bulunarak acentelik sözleşmesini feshetmiş, acente ise cevabi ihtarnamesinde feshin sözleşme süresi dikkate alınmadan, kanuni ihbar sürelerine uyulmadan ve haklı bir neden gösterilmeksizin gerçekleştiği yönünde itirazlarını bildirmiştir. Her ne kadar davalı tarafça sözleşmede öngörülen önel verilerek sözleşme feshedilmiş ise de, Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır hükmü gereği, davalının sözleşmeyle kendisine tanınan fesih hakkını dürüstlük kurallarına uygun kullanıp kullanmadığının değerlendirilmesi gerekir. Davalı, sözleşmeyi haklı nedenlerle feshettiğini ileri sürmüş ise de, mahkemece davalının ileri sürdüğü sebeplerin gerçekten mevcut olup olmadığı ve haklı bir sebep teşkil edip etmediği konusunda yeterli araştırma yapılmamış, salt sözleşmeyle kendisine tanınan tek taraflı fesih hakkı olduğu ve feshin de sözleşmeye uygun yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 6762 sayılı TTK 133. maddesi uyarınca, muhik sebeplerin varlığı halinde sözleşme her zaman feshedilebilecek olduğuna göre, mahkemece öncelikle davalının fesih için ileri sürdüğü sebeplerin muhik sebep olup olmadığı hususu değerlendirilerek haklı ya da haksız feshin varlığının tespiti gerekmekte olup sonrasında davacının taleplerinin taraflar arasındaki sözleşme hükümleri de gözetilerek değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile sonuca varılarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İskenderun Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.03.2019 tarihli ve 2018/333 E., 2019/66 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, tarafların basiretli bir tacir gibi hareket etmek zorunda oldukları, sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde taraflarca imzalanan sözleşmenin davalı tarafından sözleşme hükümlerine uygun olarak otuz gün ihbar süresine uyularak feshedildiği, bu nedenle feshin geçerli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan acentelik sözleşmesi hükümlerinde davalı tarafa haklı bir neden göstermeksizin otuz gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetme hakkı tanınması karşısında ayrıca davalının fesih için ileri sürdüğü sebeplerin haklı sebep teşkil edip etmediği hususunda araştırma yapılmasına gerek olup olmadığı hususunda toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle acentelik sözleşmesinin sona ermesiyle ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
13. Acentelik sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olduğundan kural olarak diğer sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmeler gibi bu niteliğine bağlı nedenlerle sona erer. Ancak acentelik sözleşmesinin sona erme nedenlerinin önemli bir kısmı, özel sonuçlarıyla birlikte hem somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) acenteliğe özgü olarak ayrıca düzenlenmiştir. Sona erme konusunda burada hüküm bulunmayan hâllerde ise aracılık eden acentelere simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri, bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet hükümleri uygulanacaktır (6762 sayılı TTK m. 116/2).
14. Acentelik sözleşmesi açıkça veya sözleşmenin amacından ve şartlarından çıkarılabilecek şekilde süreli veya süresiz (belirsiz süreli) olarak akdedilebilir. Belirli süreli acentelik sözleşmesi olağan biçimde sürenin dolması ile kendiliğinden sona erer. Belirli süreli akdedilen acentelik sözleşmesi, tarafların anlaşması ile veya sürenin dolmasına rağmen uygulanmaya devam edilmesiyle belirsiz süreli hâle gelir (6102 sayılı TTK m. 121/2). Acentelik sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olduğundan gerek belirli gerekse belirsiz süreli olsun fesih yoluyla sona erdirilmesi mümkündür. Zira fesih sözleşmenin belirli veya belirsiz süreli olup olmamasından ayrı olarak sürekli borç ilişkisini bütünüyle sona erdiren bir imkândır.
15. Acentelik sözleşmesinin feshi 6762 sayılı TTK’nın 133/1 (6102 sayılı TTK’nın 121/1) maddesinde; “Muayyen olmıyan bir müddet için aktedilmiş olan acentelik mukavelesini, taraflardan her biri üç ay önce ihbar etmek şartiyle feshedebilir; mukavele ile bir müddet tayin edilmiş olsa dahi muhik sebeplerden dolayı akit her zaman fesih olunabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre haklı bir sebebin varlığı hâlinde taraflardan her biri belirli veya belirsiz süreli bir acentelik sözleşmesini, her zaman feshedebilir. Olağanüstü fesih olarak adlandırılan haklı sebeplerden dolayı fesih, akdi veya kanuni sebebe dayanarak belirli veya belirsiz süreli acentelik sözleşmesini vaktinden önce ileriye etkili olarak sona erdirmektedir. Haklı sebep, fesih hakkını kullanan taraf bakımından acentelik sözleşmesini devam ettirmesini dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenemeyecek duruma sokan ve çekilmez bir hâle getiren olgu ve olayları ifade etmektedir.
16. Belirsiz süreli kurulan veya belirsiz süreli hâle gelen acentelik sözleşmelerinde, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla sözleşmeyi feshetme imkânına sahiptir. Olağan fesih olarak adlandırılan bu fesihte taraflardan her biri bir sebebe dayanmaya gerek olmaksızın tek taraflı, yöneltilmesi gerekli bir irade beyanı ile acentelik sözleşmesini ileriye etkili olarak sona erdirmektedir. Üç aylık süre feshin sonuçlarının tasfiyesi ve sona ermeye hazırlık için taraflara tanınmış asgari bir süredir; kısaltılamaz ancak uzatılabilir (Ülgen, Hüseyin/ Helvacı, Mehmet/ Kaya, Arslan/ Nomer Ertan, Füsun: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2015, s. 812). Kural olarak belirli süreli sözleşmeler, olağan fesih yoluyla sona erdirilememektedir; ancak sözleşmede bu yönde bir hükmün bulunması hâlinde olağan fesih suretiyle sözleşmenin sona ermesi mümkündür. Gerçekten de sözleşme özgürlüğü ilkesi gereğince taraflar, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğüne de sahiptir.
17. Acentelik sözleşmesinin olağan feshinin bir sebebe dayanması gerekmemekle birlikte, maddi olarak hakkın kötüye kullanılma yasağı bu imkânın sınırını çizmektedir. Fesih hakkının açıkça kötüye kullanılması hâli (örneğin karşı tarafta sözleşme ilişkisinin devamı yönünde güven yaratılıp daha sonra fesih yoluna gidilmesi gibi) hukuk düzenince korunmayacağı için fesih hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda tazminat talebi söz konusu olabilecektir.
18. Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi açıkça hakkın kötüye kullanımını oluşturur. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünün de dürüstlük kurallarına göre belirlenmesi gerekir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasına zarar verme kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
19. Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle TMK’nın 2. maddesi emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden bunu dikkate almalıdır.
20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında 25.02.1999 tarihli sözleşme imzalandığı ve davacının acente olarak Antakya ve İskenderun bölgelerine yönelik faaliyet göstermeye başladığı, taraflar arasında ticari ilişki devam ederken 14.03.2005 tarihli yeni bir acentelik sözleşmesi imzalandığı, hem 25.02.1999 tarihli sözleşmenin 32. maddesinde hem de 14.03.2005 tarihli sözleşmenin 31. maddesinde müvekkile (davalı) tek taraflı fesih hakkı tanındığı anlaşılmaktadır.
21. Taraflar arasında akdedilen 14.03.2005 tarihli acentelik sözleşmesinin 31. maddesinde; ...’nin (davalı) gerekli gördüğü an dönem şartına bağlı olmaksızın ve haklı bir neden göstermeksizin otuz gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebileceği, ...’nin bu fesih hakkını kullanması hâlinde acentenin ...’de kalmış alacakları dışında hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunamayacağı düzenlenmiştir. Aynı husus 25.02.1999 tarihli sözleşmenin 32. maddesinde de yer almaktadır. Davalı tarafından acenteye gönderilen 18.03.2008 tarihli ihtarname ile sözleşme gereğince acentenin İskenderun bölgesindeki faaliyetlerinin sonlandırıldığı bildirilmiş; 05.06.2008 tarihli ihtarname ile de sözleşmenin 31. maddesi gereğince otuz gün sonra geçerli olmak üzere sözleşmenin feshedildiği belirtilmiştir. Öte yandan 18.10.2008 tarihli cevabi ihtarnamede ise sözleşmenin ayrıca ticari ilişki devam ederken acentenin hakkaniyete ve ticari teamüllere aykırı olarak rakip firmalar adına da faaliyette bulunduğunun öğrenilmesi üzerine feshedildiği ileri sürülmüştür.
22. Taraflar arasında akdedilen 14.03.2005 tarihli acentelik sözleşmesinin “Süre” başlıklı 34. maddesinde; sözleşmenin 14.03.2005 tarihinden itibaren başlayacağı ve taşımacının yetki belgesinin süresinin sonuna kadar devam edeceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamından ise taşıyıcının yetki belgesinin süresinin 06.12.2009 tarihinde dolacağı anlaşılmaktadır. Bu itibarla taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin belirli süreli olduğu kabul edilmelidir.
23. Taraflar arasındaki ticari ilişki 25.02.1999 tarihinde başlamış, davalı tarafından sözleşmede yer alan tek taraflı fesih hakkına dayanılarak 05.06.2008 tarihli ihtarname ile otuz gün sonra geçerli olmak üzere sözleşme feshedilmiştir. Her ne kadar sözleşme ile davalı tarafa tek taraflı olarak fesih hakkı tanınmış ise de, yukarıda belirtildiği üzere davalının bu hakkını dürüstlük kuralı çerçevesinde kullanması gerekir. Fesih hakkının açıkça kötüye kullanılması durumunda hukuk düzeninin bunu koruması mümkün değildir. Bu durumda, taraflar arasındaki ticari ilişkinin süresi ve sözleşmenin belirli süreli olduğu da gözetilerek, davalının fesih hakkını hiçbir sebep olmadan kullanmayacağı ve sözleşme ilişkisinin devam edeceği yönünde davacıda güven oluşturup oluşturmadığının, dolayısıyla davalının sözleşmeyle kendisine tanınan fesih hakkını dürüstlük kurallarına uygun kullanıp kullanmadığının değerlendirilmesi gerekir.
24. Bununla birlikte cevap dilekçesinde ve davalı tarafından davacıya gönderilen 18.10.2008 tarihli cevabi ihtarnamede sözleşmenin ayrıca haklı sebeple de feshedildiği belirtilmiştir. Bu durumda 6762 sayılı TTK’nın 133. maddesi gereğince haklı bir sebebin varlığı hâlinde taraflardan her birinin belirli veya belirsiz süreli bir acentelik sözleşmesini her zaman feshedebileceği gözetilerek öncelikle davalının fesih için ileri sürdüğü sebeplerin haklı sebep olup olmadığı hususu belirlenmelidir. Bu belirleme yapıldıktan sonra davacının taleplerinin taraflar arasındaki sözleşme hükümleri de gözetilerek değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; hukukî güvenlik ilkesinin bir gereği olarak asıl olanın sözleşmeyle bağlılık ilkesi olduğu, sözleşmeye dayanan hakların dürüstlük kuralı çerçevesinde kullanıldığının ayrıca ispatının gerekli olmadığı, taraflar arasında geçerli olan ve feshe dair çok açık hükümler içeren sözleşme gereğince yapılan feshin geçerli olduğu, aksine serbest iradeyle kurulan bir sözleşmesel ilişkide sözleşme hükümleri ile bağlı olunmadığının ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu, davalı tarafından sözleşmede öngörülen süre ve prosedüre uygun olarak gerçekleştirilen fesih nedeniyle davacının herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağı, bu itibarla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.04.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, acentelik sözleşmesinin hükmüne dayalı olarak ve önceden yazılı bildirim yapılmak suretiyle, haklı bir neden olmaksızın sözleşmenin feshinin mümkün olup olmadığı hususunda toplanmaktadır.
... International ... Taş. Tic. Ltd. Şti. ile ... Ulusl. Kargo Taş. ve Tic. Ltd. Şti. arasında “özel kargo taşımacılığı” konusunda 25.02.1999 tarihli acentelik sözleşmesi imzalanmıştır.
Sözleşmenin “Fesih” başlıklı bölümünün 31. maddesinde, ... şirketinin haklı fesih hâli düzenlenmiş, 32. maddesinde ise “Yukarıda belirtilen maddenin dışında ... gerekli gördüğü an dönem şartına bağlı olmaksızın ve haklı bir neden göstermeksizin 30 gün önceden yazılı bildirimde bulunmak şartı ile sözleşmeyi tek taraflı feshe yetkilidir. ...’nin Acenta sözleşmesini tek taraflı feshi halinde ... ... de kalmış alacakları dışında hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunamaz” şeklinde kurala yer verilmiştir. Hatta 33. maddede ... Şirketinin de 30 günlük yazılı ihbar süresine uyarak sözleşmeyi feshedebileceği düzenlenmiştir.
Sözleşmenin tarafları tacir olup, 32. maddede çok açık şekilde haklı bir nedene dayanmaksızın ... Şirketinin tek taraflı fesih hakkı tanınmıştır. Sözleşme bir yıllık olarak öngörülmüş ise de, 35. maddede öngörülen uzama hükmü ne göre taraflar arasındaki ilişki devam etmiş, 14.03.2005 tarihinde “Acentalık Sözleşmesi” adıyla yeni bir sözleşme imzalanmış ve 25.02.1999 tarihli sözleşmenin feshe dair hükümleri tekrar edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşme dokuz yıla yakın süreyle uygulanmış, davalı ... Şirketinin 18.03.2008 ve 05.06.2008 tarihli yazılı bildirimlerle 30 günlük süre tanınmak suretiyle belli bölgelerde faaliyete dair sözleşme feshedilmiştir.
Sözleşmenin feshinde herhangi bir haklı nedene dayanılmamış, aksine sözleşmeye dayalı olarak 30 gün öncesinden yazılı bildirimde bulunulduğu açıklanmak suretiyle sözleşmenin 32. maddesi kapsamında fesih gerçekleştirilmiştir.
Belirtmek gerekir ki tacir olan tarafların, sözleşme serbestisi hükümlerine göre feshin şartlarını belirlemeleri mümkündür. Tarafların haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmenin tek taraflı olarak ve tazminat gerektirmeksizin feshini öngörmeleri mümkün olup, bu konuda 30 gün önceden yazılı bildirim şartı da geçerlidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 133. maddesine 3 ay öncesinden ihbar şartı öngörülmüş olması, tarafların daha kısa bir süre belirlemelerine engel değildir. Başka bir anlatımla 30 gün önceden yazılı bildirim ile tek taraflı feshe dair sözleşme kuralı, adı geçen Kanun’un 133. maddesine aykırılık oluşturmaz.
Davalı ... şirketi tarafından verilen cevap dilekçesinde, Acentelik Sözleşmesinin 30 gün önceden yazılı bildirimde bulunulmak suretiyle sözleşme kuralına uygun olarak feshedildiği açıklanmıştır. Aynı dilekçede bir kısım haklı fesih nedenlerinden de söz edilmiş olması çelişkili davranma şeklinde değerlendirilemez. Nitekim fesih bildirimlerinde herhangi bir haklı nedene dayanılmadığı için sonradan haklı fesih iddiasında bulunulması ve haklı fesih nedenlerine dayanılması da mümkün değildir.
Özel Daire bozma kararında, acentelik sözleşmesinin Türk Ticaret Kanunu’nun 133. maddesine göre ancak haklı nedenlerin varlığı hâlinde feshedilebileceği ve sözleşme hükmüne dayanan fesih hakkının Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine göre dürüstlük kuralına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi gerektiği açıklanmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki dava dilekçesinde, sözleşmenin feshe dair hükümlerinin geçersiz olduğu ileri sürülmüş olmakla birlikte, sözü edilen kurallara dayanılmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu yönünde herhangi bir iddia yer almamıştır. Kaldı ki, somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmesel ilişki yaklaşık 9 yıl süreyle devam etmiş ve bu süre içinde taraflar karşılıklı olarak yükümlülüklerini yerine getirmiştir. Sözleşmenin imzalanmasının hemen sonra ve karşı tarafta oluşturulan güvenin ardından tek taraflı fesih yoluna gidilmiş değildir.
Hukukî güvenlik ilkesinin gereği olarak asıl olan sözleşme ile bağlılık olup, sözleşmeye dayanan hakların dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanıldığının ayrıca ispatı gerekmez.
Taraflar arasında geçerli olan ve feshe dair çok açık kurallar içeren sözleşme hükümleri geçerli sayılmalıdır. Aksine, serbest iradeyle kurulan bir sözleşmesel ilişkide, sözleşme hükümleri ile bağlı olunmadığının ileri sürülmesi, dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilir.
Tacir olan tarafların 1999 yılında imzalanan ilk sözleşmede öngörülen ve 2005 yılında imzalanan ikinci sözleşmede tekrarlanan yazılı bildirim ve belli bir süre önceden ihbar şartına bağlı tek taraflı fesih hakkı, sözleşme serbestisi kuralı gereği hukuken geçerli olup, kanunun emredici hükümlerine aykırı değildir.
Davalı şirket tarafından sözleşmede öngörülen süre ve prosedüre uygun olarak gerçekleştirilen fesih sebebiyle davacı tarafın herhangi bir tazminat talebinde bulunması mümkün değildir. Bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma görüşüne katılamıyorum.