"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 11. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı 21.02.2013 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 07.09.2020 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, eşi ile fikren ve ruhen anlaşamadıklarını, birbirlerine ters düştüklerini, davalının sekiz ay önce ortak konutu terk ettiğini ve bir daha geri dönmediğini ileri sürerek davalı ile boşanmalarına, yararına 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 25.000TL maddi, 25.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı 12.06.2015 tarihli cevap dilekçesinde; evlilik süresince tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini, davacının kendisine “çocuğun olmuyor, diğer gelinimiz ile gayri ahlaki birliktelik yaşıyorsun” şeklinde sözler söylediğini, bunun üzerine ortak evden ayrılmak zorunda kaldığını, eşi ile üç yıldır ayrı yaşadıklarını, davacının evlilik süresince kendisini aşağıladığını, hakaret ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek boşanmaya karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 29.01.2016 tarihli ve 2013/246 E., 2016/112 K. sayılı kararı ile; davalı erkek eşin evlilik birliği devam ederken başka bir kadınla birlikte olduğu, aile sorumluluğu bilinciyle hareket etmediği, eşini kredi çektirerek borçlandırdığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu, kadının ise kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, kadın yararına 500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 10.000TL maddi, 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.02.2018 tarihli ve 2016/12847 E., 2018/2601 K. sayılı kararı ile;
“...Dava dilekçesi, davalı erkeğe, davacı kadının bildirdiği “İstiklal Mah. İstiklal Sok. No:6/l Esenyurt/İstanbul” adresine tebliğe çıkarılmış; tebligat, muhatabın taşındığı şerhi yazılarak iade edilmiştir. Daha sonra, dava dilekçesi Tebligat Kanununun 21. maddesi uyarınca tebliğ edilmiş ise de, tebliğe ilişkin mazbatada ismi yazılmayan komşu beyanına göre tanınmadığı ve komşunun imzadan imtina ettiği yazılmış ve aynı tebligatla m.21/2 ’ye göre tebliğ yapılmıştır. Usulsüz olan bu tebliğden sonra aynı adresine (mernis)Tebligat Kanunu 35. maddesi uyarınca tebliğ edilmiştir. Ancak daha evvel davalıya usulüne uygun bir tebligat yapılamadığı gibi esasen tebliğe elverişli bir mernis adresi varken, Tebligat Kanunu 35. maddeye göre tebligat çıkarılması da mümkün değildir. Bu sebeple davalıya dava dilekçesinin tebliği usulsüzdür. Mahkemece davalı erkeğin mevcut mernis adresine Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddelerine uygun olarak dava dilekçesi, ön inceleme duruşması ve tahkikat duruşma günü tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekirken, bu işlemler yapılmaksızın şartları oluşmadan Tebligat Kanunu 35. maddesi uyarınca tebligat yapılması ve davalıya usulüne uygun tebligat yapılmadan, göstermesi halinde savunma ve delilleri toplanmadan yokluğunda hüküm tesisi, hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ihlali niteliğinde olup, bozma sebebidir. Açıklanan sebeple hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 14.03.2019 tarihli ve 2018/830 E, 2019/198 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; her ne kadar bozma kararı davalının savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesine dayanmakta ise de davalıya yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu, hâl böyle olunca bozma ilamının Tebligat Kanunu’nun 10/1-2 ve 21/2. maddelerine uygun olmadığı kanaatiyle eski kararda direnilmesi gerektiği, ne var ki ilk kararda taraflar hakkında verilen boşanma kararının temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olduğu gözetildiğinde boşanma ile ilgili karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca ve ayrıca mahkemece verilen ilk kararın boşanmaya ilişkin hüküm bakımından taraflarca temyiz edilmediği gözetildiğinde “hukuki dinlenilme hakkı kapsamında” yargılamanın dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasına kadar geri çekilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için bozma gerekçesi dikkate alınarak; tebligat, taraf teşkili, adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkı kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
13. Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
14. Bir davada davalının, davacının açmış olduğu davadan haberdar olması, davaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dava dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür.
15. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nda ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte açıklanan usule uygun tebligat yapılması hâlinde vakıf olabilecektir.
16. Hemen belirtmelidir ki, tebligat ile ilgili mevzuat hükümleri tamamen şeklidir. Tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak mevzuatta emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın, usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır. Tebligat mevzuatının bu konuda etkili önlemler almış olmasının tek amacı, tebliğin muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır.
17. Şu hâle göre; yazılı tebligat, bir davaya ilişkin işlemleri o davayla ilgili kişilere bildirmek için mahkemelerce Kanuna uygun biçimde yapılan bir belgelendirme işlemidir. Dolayısıyla mevzuat hükümlerinin en küçük ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur.
18. Taraf teşkiline gelince; bir davada tarafların teşkil edilebilmesi, bu sayede davada karşılıklılık, çelişikliğin sağlanabilmesi ile iddia ve savunmalarda bulunulabilmesi için taraflarla, taraflar dışındaki tanık ve bilirkişi gibi üçüncü kişilere usulüne uygun tebligat yapılması gereklidir. Tebligat sayesinde, ilgililer duruşmaya davet olunur ve kendilerine, yargılama hakkındaki ilk bilgiler, tebliğ konusu dilekçeler sayesinde verilir. Tebligat, yargılamanın makul sürede yapılıp sonuçlandırılması, hak ve adaletin gecikmeden yerine getirilmesi açısından önemli bir usul işlemdir.
19. Taraflar duruşmaya çağrılmadan, başka bir anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur.
20. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 36. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi hâlde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Kuru, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt II, s. 1876 vd).
21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 122. maddesinde “Dava dilekçesi, mahkeme tarafından davalıya tebliğ edilir. Davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceği tebliğ zarfında gösterilir” hükmü öngörülmüştür. Bu açık hüküm karşısında mahkeme, dava dilekçesini davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edip, tarafları duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usulü işlemler tamamlanmadan ve taraf teşkili sağlanmadan, mahkemece karar verilmesi olanaklı değildir. Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece resen nazara alınması gereken bir olgudur.
22. Hukukî dinlenilme hakkı ise HMK’nın 27. maddesinde,
“(I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
23. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Zira insan onurunun yargılamadaki zorunlu bir sonucu olarak, yargılama süjelerinin, yargılamada şeklen yer almaları dışında, tam olarak bilgi sahibi olmaları, kendilerini ilgilendiren yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları ve yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermeleri gereklidir.
24. Hukukî dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır. Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. Ancak, her yargılama süjesi kendi hakkıyla bağlantılı ve orantılı olarak bu hakka sahiptir. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
25. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
26. Somut olayda olduğu gibi usulsüz tebliğ hali ise Tebligat Kanunu’nun “Usulüne aykırı tebliğin hükmü” başlıklı 32. maddesi ile düzenleme altına alınmıştır. Anılan hükme göre tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur. Kanun, usulsüz tebliğin geçerli hâle geleceği an olarak, muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarihi esas almıştır. Muhatap, tebliği hangi tarihte öğrendiğini beyan etmiş ise usulsüz tebliğ, ancak o tarihte geçerli hale gelmiş olur ve bu tarihten itibaren kanunun tebliğe bağladığı hukukî sonuçlar doğar.
27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; her ne kadar dava dilekçesi davalıya usulsüz olarak tebliğ edilmiş ise de davalının aleyhine yürütülen yargılamadan haberdar olarak 12.06.2015 tarihli “davaya cevabım ve talebim hakkındadır” konulu cevap dilekçesini dosyaya sunduğu, dolayısıyla davalıya yapılan usulsüz tebliğin, 12.06.2015 tarihi itibari ile geçerli hale geldiği ve Kanun’un tebliğe bağladığı hukukî sonuçları doğurduğu anlaşılmaktadır. Davalının cevap dilekçesi incelendiğinde boşanmayı kabul ettiği gibi, savunmasını ispatlar nitelikte delil bildirmediği görülmektedir. Mahkemece yapılan 12.06.2015 tarihli celseye katılan davalı “ben asgari ücretle özel güvenlik işinde çalışıyorum, başka bir gelirim yoktur, ben de boşanmak istiyorum, davacının suçlamalarını kabul etmiyorum, Yozgat ...'deki köydeki arazimi ve üzerime kayıtlı traktörü tüp bebek tedavisi sebebiyle sattım, üzerime kayıtlı hiçbir araç ve taşınmaz kalmamıştır, asgari ücret gelirim haricinde de başka gelirim bulunmamaktadır, davalı ile ilgili dilekçemi ibraz ediyorum” şeklinde beyanda bulunarak usulsüz tebliğ nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin bir itiraz ileri sürmediği gibi delil bildirmek için de süre talep etmemiştir. Tüm bunların yanında davalı vekili tarafından sunulan 28.03.2016 tarihli temyiz dilekçesinde “yerel mahkemenin boşanma kararı usul ve yasaya uygun olup kararı bu yönüyle temyiz etmiyoruz” açıklamasına yer verildikten sonra, sonuç bölümünde açıkça kararın “kusur belirlemesi ile davacı yararına hükmolunan tazminatlar ve nafaka” yönünden bozulması isteğiyle temyiz edildiği belirtilmiştir. Böylece Mahkemece verilen 29.01.2016 tarihli karar boşanma hükmü yönünden temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
28. Hâl böyle olunca; dava dilekçesinin davalıya usulsüz tebliğ edildiği gerekçesiyle davalının hukukî dinlenilme hakkının ihlal edildiği, dolayısıyla yargılamanın dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasına kadar geri çekilerek taraf teşkilinin sağlanması gerektiğinden söz etme imkânı bulunmamaktadır.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında Yargıtay bozma ilamında tarafların boşanmasına ilişkin hükmün kesinleşip kesinleşmediği belirtilmediğinden bozma kararının boşanmanın ferilerine yönelik olduğu, dolayısıyla dava dilekçesinin usulsüz tebliğ edilmiş olması nedeniyle davalının savunma hakkının kısıtlanarak hukukî dinlenilme hakkının ihlal edildiği, hâl böyle olunca mahkemece verilen direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca yerel mahkemece boşanma ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına dair verilen direnme kararı yerindedir.
31. Ne var ki, davalının kusur belirlemesi ile kadın yararına hükmolunan tazminat ve nafaka miktarlarına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konu hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı ... Zararsız tarafından 21.02.2013 tarihinde şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma, tedbir ve yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin dava açılmıştır.
Dava dilekçesi davalı ...’ın İstanbul Esenyurt ilçesinde bildirilen adresine tebliğe çıkarılmış, adresinden taşınması sebebiyle tebligat iade edilmiştir. Mahkeme tarafından aynı adrese bu kez Tebligat Kanunu 21. maddesi gereğince tebligat çıkarılmışsa da bu tebligatın usulsüz olduğunu görmekteyiz. Usulsüz olan bu tebliğlerden sonra mahkeme Tebligat Kanunu 35. maddesine uygun tebliğ yapmıştır. Ancak davalının nüfus kayıt sisteminde tebliğe elverişli mernis adresi var iken davacının bildirdiği adrese Tebligat Kanunu 35. maddeye göre tebligat çıkartılması mümkün değildir.
Davacıya uygun tebligat yapılmadığından dilekçeler teatisinin usule uygun tamamlanmadığı, davalının cevap dilekçesi ve delillerini dilekçeler teatisinde bildirmediği anlaşılmaktadır.
Davalı 12.06.2015 tarihli duruşmaya katılmış, bu duruşmada boşanmak istediği ancak gelirinin olmadığını, dava ile ilgili dilekçesini sunduğunu beyan ederek aynı tarihli beyan dilekçesi ibraz etmiş, bu dilekçe de davaya cevabını içeren beyanlarda bulunduğu duruşmalara ilişkin bilgisi olmadığından ve avukatına güvendiğinden gelemediğini açıklamıştır. Davacı, davalının 12.06.2015 tarihli dilekçesini duruşmada kabul etmediğini söylemiştir.
Tarafların vekillerinin olmadığı, davalının karar verilen celsede bulunmadığı, 12.06.2015 tarihli duruşmaya katıldığı, karar verildikten sonra davalının vekil atadığı, vekilin temyiz dilekçesini verdiği ve bozmadan sonraki celseye katıldığını görmekteyiz.
Mahkeme tarafından verilen 29.01.2016 tarihli boşanma kararı her iki tarafça temyiz edilmediğinden istemleri üzerine 19.04.2016 tarihinde kesinleştirilmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin bozmasının tebligat usulsüzlüğüne ve hukukî dinlenilme hakkına ilişkin olup bozmanın boşanmanın ferileri yönünden yapılmıştır.
HMK 27. maddesinde tarafların hukukî dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. Hukukî dinlenilme hakkı Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Taraflar yargılama konusunda açıklama ve ispat haklarını tam ve eşit olarak kullanmaları en doğal haklarıdır. Burada hukukî dinlenilme hakkı iddia ve savunma haklarına göre daha geniş kapsamlıdır.
Davalının açıklama, savunma ve ispat hakları vardır. Ancak Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin bozma ilamında da açıklanıldığı üzere davalıya tebligat kanununa uygun tebligat yapılmayarak savunma hakkı kısıtlanmış, dilekçeler teatisi, davalının savunması ve delilleri alınmadan tamamlanmış; mahkeme tarafından tahkikat duruşmasına geçilmiş, tahkikat duruşmasında haberdar olan davalının verdiği beyan dilekçesi kabul edilmemiş böylece davalının cevap ve delillerini bildirme hakları özetle savunma hakkı kısıtlanarak hukukî dinlenilme hakkının ihlal edilmesi suretiyle karar verilmiştir.
Ancak boşanma kesinleştiğinden 2. Hukuk Dairesinin boşanma açısından kararın kesinleşmesi belirtilmediğinden, bu kısım yönünden değil boşanmanın fer'îleri yönünden bozma kısmına katıldığımdan Değişik Bozma görüşünde olduğumdan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.