Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/766 E. 2022/31 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, sigorta bildirimlerinin bir kısmının yapılmış olması nedeniyle geri kalan kısmı için açtığı hizmet tespiti davasında hak düşürücü süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği.

Gerekçe ve Sonuç: Kısmi sigorta bildiriminin yapılmış olması durumunda, bildirim yapılmayan ve birleşik blok çalışma niteliğindeki hizmetler için 5 yıllık hak düşürücü sürenin işlemeyeceği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi tarafından istinaf isteminin esastan reddine dair kararı davacı vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının, davalı şirkete ait işyerinde 26.08.2001-22.07.2007 tarihleri arasında kesintisiz çalışmasına rağmen sigortasının geç bildirildiğini ileri sürerek anılan tarihler arasında kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; davanın kamu düzenini ilgilendirdiğini, re’sen araştırma yapılması ve fiili çalışma olgusunun ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

6. Davalı ... Nak. Tic. Ltd. Şti vekili; davacının 18.05.2005-15.08.2007 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını, 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Bursa 1. İş Mahkemesinin 28.12.2016 tarihli ve 2016/510 E., 2016/767 K. sayılı kararı ile; 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 86/9. maddesindeki her iki yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere dava açma süresinin hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlaması gerektiği, Kuruma bildirilmeyen ve tespiti istenen sürenin 26.08.2001-22.07.2007 tarihleri arasında olduğu, davacı için hak düşürücü sürenin kesintisiz çalıştığını iddia ettiği çalışmanın sona erdiği yılın sonundan itibaren başladığı, söz konusu dönemde 5 yıllık hak düşürücü süreyi kesen herhangi bir yazılı belge bulunmadığı, davacının eldeki davayı 5 yıllık hak düşürücü süreden sonra 29.08.2016 tarihinde açmış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. Bursa 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin 18.10.2017 tarihli ve 2017/692 E., 2017/895 K. sayılı kararı ile; davacının 26.08.2001-22.07.2007 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını ileri sürerek sigortalılık süresinin tespitini talep ettiği, davalı işyerinden 18.05.2005-15.08.2007 tarihleri arasında sigorta bildiriminin yapıldığı, bu tarihten sonra davalıya ait herhangi bir işyerinden çalışmasının bildirilmediği, davacının, davalı işyerinde iddia ettiği çalışmasının fiilen sona erdiği tarihin 15.08.2007 olması nedeniyle 2007 yılının sonundan itibaren 5 yıl içinde, yani en geç 2012 yılı sonuna kadar sigortalılık süresinin tespiti davasını açması gerekirken, davanın 29.08.2016 tarihinde açıldığı, davanın, 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinde düzenlenen 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 11.02.2019 tarihli ve 2018/356 E., 2019/819 K. sayılı kararı ile; “..E)Temyiz:

Davacı vekili; davacının bir kısım çalışmaları Kuruma bildirildiğinden hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:

506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasada yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır.

İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun'un 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun'un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.

Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı iş yerine askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa'dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir.

Davacının sigortalı çalışmalarının Kuruma kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı )

Ayrıca çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak, mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı adına 18/05/2005 tarihinde davalı ... Nakliyat Ltd.Şti adına tescilli .... sicil numaralı işyerinde çalışmaya başladığına dair işe giriş bildirgesinin 17/05/2005 tarihinde Kuruma intikal ettiği ve davacının 18/05/2005- 15/08/2007 tarihleri arasındaki çalışmalarının davalı işyerinden Kuruma bildirildiği,davacının 26/08/2001 ile 22/07/2007 tarihleri arasında kesintisiz geçen çalışma süresinin tespitini talep ettiği anlaşılmaktadır.

Davacının Kuruma bildirilen hizmetin öncesinde kesintisiz devam eden çalışma süresinin tespitini talep etmesi nedeniyle yukarıda açıklandığı şekilde hak düşürücü süreden bahsedilemez.

Yapılacak iş,işin esasına girilerek,ihtilaflı döneme ilişkin dönem bordrolarında kayıtlı ve tarafsız tanıklar saptanarak bunların bilgilerine başvurmak, bordolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya beyanları ile yetinilmediği takdirde, Sosyal Güvenlik Kurumu, zabıta, maliye, meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanları; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına ve ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir..” gerekçesiyle kararın bozulmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

12. Bursa 1. İş Mahkemesinin 12.06.2019 tarihli ve 2019/198 E., 2019/216 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davacının, davalı işyerinde geçtiğini iddia ettiği çalışmasının fiilen sona erdiği tarihin 15.08.2007 olması nedeniyle 2007 yılının sonundan itibaren 5 yıl içinde, yani en geç 2012 yılı sonuna kadar sigortalılık süresinin tespiti davasını açması gerekirken, davanın 29.08.2016 tarihinde açıldığı, tespiti istenen çalışmanın başlangıcı olan 20.08.2001 tarihi itibariyle Kuruma verilmiş işe giriş bildirgesi bulunmadığı, blok çalışma talep edildiği gözetildiğinde tespiti istenen çalışmanın sonundan itibaren 5 yıl içerisinde davanın açılması gerektiği, aynı mahiyetteki davalarda davaların hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiği yönünde Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin istikrar kazanmış kararları da bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının 26.08.2001–17.05.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespiti bakımından 18.05.2005- 15.08.2007 tarihleri arasındaki bildirimlerinin hak düşürücü sürenin oluşmasına engel olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının talebi yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

16. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

17. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının “(a)” bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.

18. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

19. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.

20. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

21. Ayrıca 5510 sayılı Kanun'un Geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).

22. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

23. Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında; “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlenmiştir.

24. Sigortasız çalışmaların tespiti yönünden dava açma ve hak arama özgürlüğüne getirilen süre sınırlaması başka bir deyişle dava açma süresinin 5 yıl ile sınırlandırılması doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkilediğinden hak düşürücü niteliktedir ve bu sürenin geçmesi ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanun'un kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 5 yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle 10 yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup 5510 sayılı Kanun’un 86/9. maddesinde de bu süre 5 yıl olarak geçerliliğini korumaktadır.

25. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmemiş veya düzenlenmesine karşın hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmemiş, süresi içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirim yapılmamış, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir tespit yapılmamış ise, hizmetlerin tespitini talep eden kişilerin hak düşürücü süre geçmeden dava açması zorunludur.

26. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında düzenlenen hak düşürücü süreden söz edilemez.

27. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun sigortalının çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.

28. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı sonuca ulaşılmaktadır. Bu kabulun temelinde yatan neden; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.

29. Somut olayda; davacının 18.05.2005-15.08.2007 tarihleri arasında davalı şirket işyerinden bildirimlerinin yapıldığı, ihtilaflı dönem olan 26.08.2001–17.05.2005 tarihleri arasında ise Kuruma yapılmış bildirim bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının 18.05.2005-15.08.2007 tarihleri arasında Kuruma bildirilen hizmetleri nedeniyle, dava konusu dönem ile birlikte birleşen blok çalışmalarının bulunması hâlinde 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz etmek mümkün değildir.

30. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2021 tarihli ve 2017/10(21)-2230 E., 2021/755 K., 09.07.2020 tarihli ve 2016/10-2343 E., 2020/560 K., 18.04.2019 tarihli ve 2015/10-3515 E., 2019/481 K. sayılı kararları da aynı doğrultudadır.

31. Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında, kesintisiz çalışma olması hâlinde dahi bildirim yapılmayan süreler için 5 yıllık hak düşürücü sürenin değerlendirilmesi ve tespiti istenen çalışmanın sonundan itibaren 5 yıl içerisinde davanın açılması gerektiği, 26.08.2001–17.05.2005 tarihleri arasındaki dönemler için hak düşürücü sürenin geçtiği ve direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

33. Şu hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

34. Öte yandan dava tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinin 6552 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile eklenen son fıkrası ile 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren ve 5521 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4. maddesinin 2. fıkrasındaki “Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.” hükmü uyarınca hizmet tespiti davalarında Sosyal Güvenlik Kurumunun fer'î müdahil olarak yer alması gerekmekte olup Sosyal Güvenlik Kurumunun “ferî müdahil” yerine “davalı” olarak kabulü ile karar başlığında “ferî müdahil” yerine “davalı” olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmeyerek bozma nedeni yapılmamıştır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 20.01.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.