Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/18 E. 2022/953 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, annesi olan davalıya ait işyerinde belirtilen tarihler arasında sigortalı olarak çalışıp çalışmadığının tespiti.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, davacının çalıştığına dair bordro tanığı ve komşu işyeri tanığı sıfatıyla dinlenen tanıkların gerçekten uyuşmazlık konusu dönemde bu sıfatlara sahip olup olmadıklarının araştırılması, diğer tanıkların dinlenilmesi, tüm deliller birlikte değerlendirilerek çalışma olgusunun ve niteliğinin tespiti ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 16. İş Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı ... vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ...’e ait işyerinde 01.01.1987 tarihinden itibaren çalışmaya başladığını, işe giriş tarihinin 01.01.1987 olduğuna dair sigorta sicil kartının ve sağlık karnesinin bulunduğunu, eşinin hamileliği sırasında sağlık güvencesinden yararlandığını, 04.06.2010 tarihinde Kuruma başvurarak yaşlılık aylığı talebinde bulunmasına rağmen işe başlama tarihinin 01.03.1989 olarak göründüğü ve prim ödeme gün sayısının yeterli olmadığından bahisle yaşlılık aylığı bağlanmadığını ancak davalı işverene ait işyerinde kardeşi Mustafa Canıgüzel ile birlikte çalıştığını, kardeşinin Kurumda kaydının bulunduğunu ileri sürerek 01.01.1987-01.03.1989 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde kesintisiz çalıştığının tespitini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkiline ait işyerinde 01.01.1987 tarihinde çalışmaya başladığını, sigorta primlerinin ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; çalışanların prim ödeme gün sayısı ve sigorta primlerini gösteren kayıt ve belgelerin Kuruma bildirme yükümlülüğünün işverene ait olduğunu, Kurum işleminin yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Ankara 16. İş Mahkemesinin 02.05.2017 tarihli ve 2011/1105 E., 2017/220 K. sayılı kararı ile; 1987 yılı Ocak ayına ait dönem bordrosunda sigortalı Mustafa Canıgüzel ve Tanser Canıgüzel’in isminin bulunduğu, sonraki dönemlerde ise isimleri bulunan ..., ... ve Rıfat Yıldız’ın davalı ...’e ait işyeriyle ilgilerinin bulunmadığı, bordro tanığı Mustafa Canıgüzel’in ve komşu işyeri tanığı olduğu Kurum kayıtlarından anlaşılan ...’ın davacının iddialarını doğruladığı, Kurum tarafından bildirilen yazı cevabına göre bordroda yer alan Tanser Canıgüzel isimli kişinin davacı olduğu, işyeri sicil numarasında karışıklık olması, işe giriş bildirgesi, işyerinin kanun kapsamına alınma ve çıkarılma tarihleri, bordro ve komşu işyeri tanıklarının beyanları, Kurum kayıtları birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulünün gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının davalı ...’e ait işyerinde 01.01.1987-01.03.1989 tarihleri arasında asgari ücret ile sürekli ve kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. Ankara 16. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 21.11.2017 tarihli ve 2017/1779 E., 2017/1808 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararındaki gerekçeye benzer yönde tespit ve değerlendirmeler yapılarak davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 27.03.2019 tarihli ve 2018/786 E., 2019/2357 K. sayılı kararı ile; davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “..Somut olayda, davacının davalının oğlu olması karşısında davalı annenin çocuğunu sigortalı çalıştırmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu hususları gözardı edilerek, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Yapılacak iş, davacının gerçekten davalı işyerinde çalıştığını ortaya koyabilecek yazılı bilgi ve belgenin bulunup bulunmadığı araştırılmalı, davacıya bu yöndeki delillerini sunması için süre verilip, anne-oğul arasındaki ilişkinin hizmet akdine dayalı olup olmayacağı hususları da açıkça ortaya konulduktan sonra, toplanan deliller doğrultusunda çıkacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Ankara 16. İş Mahkemesinin 17.09.2019 tarihli ve 2019/124 E., 2019/329 K. sayılı kararı ile; davalının Kurumca bildirim yapıldığını ve primlerin ödendiğini savunduğu, Kurumun ise evrakın iz ve imha edildiğini bildirdiği, işyeri sicil numarasında karışıklık olduğunun bordro tanık beyanlarından anlaşıldığı, Kurumca işe giriş bildirgesi bulunmasına rağmen dönem bordrosu olmadığını bildirmesinin sıklıkla rastlanan bir durum olduğu, ülkemizin sosyal ve ekonomik durumu gözetildiğinde kimi nedenlerle bazen fiili çalışma olduğu hâlde sigorta yapılmaması, bazen sigortalı yapıldığı hâlde fiili çalışma olmadığının görülebildiği, dolayısıyla akrabalık ilişkisine bağlı olarak aynı hukukî durumda bulunanlardan farklı ispat usulleri (yazılı belge) beklenmesinin eşitlik ilkesine uygun olmadığı belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalı işyerinde çalıştığını ortaya koyabilecek nitelikte yazılı belgenin bulunup bulunmadığı yönünde araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği, davacıya bu yöndeki delillerini sunması için süre verilerek davacı ile davalı ... arasındaki anne-oğul ilişkisinin hizmet akdine dayalı olup olmadığının açıklığa kavuşturularak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre karar verilmesinin dosya kapsamına uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

16. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

17. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, davanın yasal dayanağını oluşturan mülga 506 sayılı Kanun (5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi) kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.

18. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

19. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.

20. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.

21. Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.

22. Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.

23. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

24. Ayrıca 5510 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi uyarınca uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4. ve 92. maddeleri).

25. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yoldur. İşte bu noktada işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

26. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanaklarından 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlemesine; 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında ise “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır” hükmüne yer verilmiştir.

27. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.

28. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.

29. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtayın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.

30. Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.

31. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

32. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.

33. Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukukî bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

34. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 14.11.2019 tarihli ve 2016/10-374 E., 2019/1184 K; 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K.; 11.02.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2115 E., 2021/70 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

35. Somut olayda davacı, annesi olan davalı ...’e ait Kardeşler Gıda Pazarı unvanlı işyerinde 01.01.1987-01.03.1989 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının tespitini talep etmiştir.

36. Davalı ...’e ait Kardeşler Gıda Pazarı unvanlı işyerinden davacı adına 01.01.1987 tarihli işe giriş bildirgesi düzenlendiği ve süresi içinde Kurum kayıtlarına intikal ettiği, ancak hizmet döküm cetvelinde sigorta başlangıç tarihinin 01.03.1989 olarak göründüğü, davacının kardeşi olan davacı tanığı Mustafa Canıgüzel’in Kurum kayıtlarında davalı ...’e ait Kardeşler Gıda Pazarı unvanlı işyerinden 120 günlük çalışması bildirilmesine rağmen davacı ile 1987 yılından 1994 yılına kadar birlikte çalıştığını beyan ettiği, Kurum tarafından sunulan 1987/2. dönem bordrosunda çalışanların Tanser Canıgüzel ve Mustafa Canıgüzel olduğunun bildirilmesine rağmen tanık beyanları, nüfus kaydı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde Tanser Canıgüzel isimli kişinin aslında davacı ... olduğu, Kurum kayıtlarına davacının adının yanlış yazıldığı, işveren annenin oğlunu sigorta primi ödemeden çalıştırmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı anlaşılmaktadır.

37. Bu itibarla davacının 1987/1. dönemde davalı ...’e ait Kardeşler Gıda Pazarı unvanlı işyerinde çalıştığı kabul edilmelidir.

38. 1987/1. dönem sonrası uyuşmazlık konusu hizmetlerine ilişkin olarak ise Kurum kayıtlarında işyeri sicil numaralarında karışıklık olduğu, aynı numaralı işyeri sahibinin bazı kayıtlarda ... unvanlı “A.Ş.O.T No:38 Ankara” adresli; bazı kayıtlarda da davalı ...’e ait Kardeşler Gıda Pazarı unvanlı “2. Cadde No:29/A Demetevler/Ankara” olarak göründüğü, mahkemece bordro tanığı olarak dinlenen ... ve ...’in ...’e ait işyerinde Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminalinde çalıştıklarını, Kardeşler Gıda unvanlı işyeri ile ilgilerinin bulunmadığını, davacıyı tanımadıklarını beyan ettikleri, mahkemece ...’ın ise komşu işyeri tanığı olarak dinlenildiği anlaşılmış ise de bordro tanığı ve komşu işyeri tanığı sıfatıyla dinlenen tanıkların gerçekten 1987/1. dönem sonrası hizmet tespiti istenen dönemde bordro tanığı ve komşu işyeri tanığı olup olmadıkları tespit edilmeli, ayrıca tespiti istenen 1987/1. dönem sonrası çalışması bulunan başka bordro tanıkları ve davalı işyerine komşu olan işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanları yoksa işyeri sahipleri araştırılarak çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde beyanları alınıp oluştuğu takdirde tanık beyanları arasındaki çelişki giderildikten sonra gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyulup sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

39. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi gereğince dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.