"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil, tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararının davalı ... vekili tarafından istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen davalı ... vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak davanın reddine ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; miras bırakan babaları ...’ın maliki olduğu 2384 ada 24 parsel sayılı taşınmazdaki 122/10731 payını ( ifraz ile yeni 30844 ada 8 sayılı parselin tamamı) 17.01.1980 tarihinde davalı oğlu ...’a satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, davalı ...’ın anılan taşınmazı 22.12.2000 tarihinde diğer davalı ...’a devrettiğini, devre rağmen kiraları ...’ın aldığını, davalı ...’ın miras bırakanın anne bir baba ayrı kardeşi olduğunu, her iki devrin bedelsiz yapıldığını bildiğini ileri sürerek dava konusu 30844 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, tescil mümkün olmazsa tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazı mirasbırakandan bedeli karşılığında satın aldığını ve yine bedeli karşılığında diğer davalıya sattığını, satışların gerçek olduğunu belirtmiş, ön inceleme duruşmasında ise; diğer davalıya taşınmazı devrederken bedel almadığını, taşınmazı alacaklılarından kurtulmak amacıyla devrettiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... cevap dilekçesinde; miras bırakanın dava konusu taşınmazı evin tek oğlu olan diğer davalıya bedelsiz olarak devrettiğini, davalının da taşınmazı emaneten kendisine verdiğini, herhangi bir bedel ödemediğini, açılan davada davacıların haklı olduğunu belirtmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.07.2017 tarihli ve 2016/95 E., 2017/219 K. sayılı kararı ile; miras bırakanın 17.01.1980 tarihinde temlik etmesini gerektirir herhangi bir sağlık ve ekonomik ihtiyacı olmadığı hâlde davalı ...'ın evlenmesi esnasında kız tarafından taşınmaz istenmesi üzerine davalı ...'a tapuda satış göstermek sureti ile devredildiği, gizlenen işlemin bağış işlemi olup resmi şekilde yapılmadığı, yine aynı şekilde ... tarafından davalı ...'a tapuda satış gösterilmek sureti ile bedelsiz olarak geri verilmek üzere taşınmazın devredildiği, ortada gerçek bir satış işlemi olmadığı, gizlenen işlemin de resmi şekilde yapılmadığı, ayrıca kira bedellerinin hâlen ... tarafından alınmaya devam edildiği, her iki tasarrufun da muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne; ... ili, ... ilçesi, ... mahallesi, 30844 ada, 8 parselde davalı ... adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile davacı ... adına 1/8, davacı ... adına 1/8, davacı ... adına 1/8, davacı ... adına 1/8, davacı ... adına 1/8 hisse şeklinde tapuya kayıt ve tesciline, arta kalan 3/8 hissenin davalı ... üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. Davalı ... vekili tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 13.12.2017 tarihli ve 2017/1810 E., 2017/1860 K. sayılı kararı ile; miras bırakanın mal satmaya veya paraya ihtiyacının olmadığı, taşınmazın gerçek bedeli ile akit bedeli arasında fark bulunduğu, ancak murisin tek oğlu olan davalı ...'ın evlenme aşamasında kız tarafının talep etmesi üzerine evliliği sağlamak amacı ile dava konusu taşınmazı davalı oğluna temlik ettiği, miras bırakanın davalı oğlunun evlenmesini sağlamak amacı ile taşınmazı temlik ettiğinin açık olduğu, 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının miras bırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacı ile esasen bağışlamak isterken, tapu memuru önünde iradesini satış şeklinde açıklaması hâlinde uygulanabileceği, miras bırakanın mal kaçırmayı amaçladığından söz etme olanağının olmadığı, bedeller arasındaki aşırı oransızlığın tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı gerekçesiyle istinaf talebinin kabulüne, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18.04.2019 tarihli ve 2018/2587 E., 2019/2809 K. sayılı kararı ile;
“…Eldeki davada, tapu kayıt maliki davalı ... posta ile gönderdiği cevap dilekçesinde; kardeşi olan mirasbırakanın dava konusu taşınmazı bedel almaksızın devrettiğini, mirasbırakanın bu durumu kendisine bizzat söylediğini, diğer davalı ...’in evin tek oğlu olması nedeniyle taşınmazın bedelsiz olarak devredildiğini, kendisinin de emanetçi olduğunu, taşınmazın devri sırasında bedel ödemediğini, gerçek bir satış olmadığını beyan etmiş, ön inceleme duruşmasında da beyanlarını tekrarlamıştır.
Davalı ... ise, cevap dilekçesinde her iki satışın da bedeli karşılığında yapıldığını savunduktan sonra, ön inceleme duruşmasında savunmasını kısmen değiştirerek ikinci temlikin bedelsiz yapıldığını kabul etmiştir.
Davacı tanıkları; mirasbırakanın temlik tarihinde mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının bulunmadığını, davalı ...’in de nakliyecilik yaptığını ve alım gücünün olmadığını, her iki temlikin de bedelsiz olarak yapıldığını bildirmişlerdir.
Dosya kapsamındaki tüm deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, ikinci temlikin de bedelsiz yapıldığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 25.09.2019 tarihli ve 2019/1594 E., 2019/1626 K. sayılı kararı ile; davacı tanık beyanları ve dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakan tarafından yapılan temlikin mirastan mal kaçırmak amaçlı olmadığı, miras bırakanın asıl irade ve amacının tek oğlu olan davalı ...'ın evlenme aşamasında kız tarafının talep etmesi üzerine evliliği sağlamak amacıyla dava konusu taşınmazı davalı oğluna temlik ettiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılar arasında yapılan ikinci temlikin bedelsiz olduğu hususunun davalıların kabulünde olduğu eldeki dava dosyasında miras bırakan tarafından davalı oğlu ...’a satış suretiyle yapılan ilk temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
16. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
17. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).
18. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.
19. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
20. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
21. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
22. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
23. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
24. 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
25. 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
26. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
27. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
28. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
29. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
30. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
31. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.
32. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
33. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
34. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
35. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 1931 doğumlu miras bırakan ...’ın 10.10.2001 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızları ile davalı oğlunu bıraktığı, dava dışı mirasçısının bulunmadığı, davalı ...’ın ise; murisin anne bir baba ayrı kardeşi olduğu, miras bırakanın 2384 ada 24 sayılı parseldeki 122/10731 payını 17.01.1980 tarihinde davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, anılan payın imar uygulaması sonucu dava konusu 30844 ada 8 sayılı parselin (120 m2’lik iki katlı bina) tamamına revizyon gördüğü, davalı ...’ın da 30844 ada 8 sayılı parselin tamamını 22.12.2000 tarihinde diğer davalı ...’a satış yoluyla devrettiği anlaşılmıştır.
36. Tapu kayıt maliki davalı ... cevap dilekçesinde; kardeşi olan miras bırakanın dava konusu taşınmazı bedel almaksızın devrettiğini kendisine bizzat söylediğini, diğer davalı ...’in evin tek oğlu olması nedeniyle taşınmazın davalıya bedelsiz olarak devredildiğini, kendisinin de emanetçi olduğunu, taşınmazın devri sırasında bedel ödemediğini, davalı ...’ın “başkasına güvenemiyorum, sana yeri devredeceğim” dediği için taşınmazı emaneten üzerine aldığını, gerçek bir satış olmadığını beyan etmiş, ön inceleme duruşmasında da beyanlarını tekrarlamıştır. Davalı ..., cevap dilekçesinde her iki satışın da bedeli karşılığında yapıldığını savunduktan sonra, ön inceleme duruşmasında savunmasını kısmen değiştirerek ikinci temlikin bedelsiz yapıldığını kabul etmiştir.
37. Davacı tanıkları; murisin temlik tarihinde mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacının bulunmadığını, tek erkek evlat olan davalı ...’in de nakliyecilik yaptığını ve alım gücünün olmadığını, her iki temlikin de bedelsiz olarak yapıldığını ifade etmişlerdir.. Davacı tanıklarından kiracı ...; “… Ben yaklaşık 20 yıldan fazladır taşınmazda kiracı olarak bulunmaktayım ve muris ölene kadar kira bedellerini murise verdim, muris öldükten sonra ise davalı ...'a verdim, ben muris ölünce davalı ...'ın gelerek bize söylemesi üzerine bu taşınmazın davalıya ait olduğunu öğrendim, ben bu yeri muristen kiralamıştım…” şeklinde beyanda bulunmuştur. Tanıklar söz konusu bölgede ve çevresinde evlenen çocuğa mal verilmesi gibi yöresel bir adetin olmadığını belirtmişlerdir. Taşınmazın keşfen saptanan değeri ile devir bedelleri arasında büyük oransızlık bulunmaktadır. Davalı tanıklarınca davalı ... evlenirken kız tarafının talep etmesi üzerine taşınmazın tapuda satış gösterilmek suretiyle temlik edildiği hususu belirtilmiş ise de; davalı ...’ın dahi böyle bir savunmada bulunmadığı anlaşılmıştır.
38. Dosyaya sunulan deliller bir arada değerlendirildiğinde, miras bırakanın davalı oğlu ...’ı üstün tutarak diğer mirasçılarından mal kaçırmak kastıyla taşınmazdaki payını bedelsiz ve muvazaalı olarak davalı ...’e devrettiği, ikinci temlikin de bedelsiz yapıldığı sonucuna varıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
39. O hâlde; mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
40. Bu nedenle direnme kararının bozulması gerekir.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 10.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.