Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/243 E. 2022/1274 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Maluliyet tespiti ve maluliyet aylığı bağlanması davasında, yürürlüğe giren yeni yönetmeliğin lehe hükümlerinin, yürürlük tarihinden önceki dönem için de uygulanıp uygulanmayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyduktan sonra, uyma kararından dönerek önceki kararında direnmesinin ve davalı lehine oluşan usulü kazanılmış hakkı ihlal etmesinin hukuka aykırı olması gözetilerek direnme kararı usulden bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1997 yılında kronik böbrek yetmezliği teşhisi ile diyalize bağlanarak 01.05.1998 tarihinde Bağ-Kurdan malûlen emekli olduğunu, 22.01.2008 tarihinde böbrek nakli olduğunu, diyaliz makinesinden kurtulduğunu ancak çalışamaz hâlde hayatını devam ettirdiğini, 2010 yılı Haziran ayından itibaren aylığının kesildiğini, kesilen aylığı tekrar bağlatmak için ilgili yerlere başvurduğunu ancak tebliğ edilen yazı ile yersiz ödenen aylık adı altında 17.019,91TL borcun ödenmesinin talep edildiğini ileri sürerek müvekkilinin işgöremezlik raporunun aldırılmasına, çalışarak hayatını devam ettiremeyecek durumda olduğunun ve borçlu olmadığının tespitine, 2010 yılı Haziran ayından itibaren kesilen aylıklardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 200TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline, kesilen aylıkların yeniden bağlanmasına ve davalının faiz isteminin reddine karar verilmesini talep etmiş, 19.12.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile dava esas değerini 17.019,01TL olarak belirtmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; davacının malûliyet talebinin kontrol muayenesine tabi olmak koşulu ile kabul edildiğini, kontrol muayenesi sonucu raporlarının sağlık kurulunca değerlendirildiğini ve 15.09.2010 tarihli karar ile davacının çalışma gücünün en az %60'ını kaybetmediğine karar verildiğini, Kurum tarafından yapılan işlemin yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı:

6. ... İş Mahkemesi 31.12.2013 tarihli ve 2011/13 E., 2013/1377 K. sayılı kararı ile; Adli Tıp Kurumunun 18.09.2013 tarihli raporu ile davacının çalışma gücünün %60'ını kaybettiğinin belirlendiği, Adli Tıp Kurumu raporunun tarafların iddia ve savunmalarını irdeler mahiyette, dosya kapsamına ve Yargıtayın yerleşik içtihatlarına uygun olduğu, bilirkişinin yaptığı tespit ve değerlendirmelere aynen iştirak olunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne davacının iş göremezlik oranının %60 olduğunun tespiti ile 17.019,91TL borçlu olmadığının tespitine ve kesilen aylıkların yeniden bağlanmasına karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 11.06.2014 tarihli ve 2014/4021 E., 2014/14481 K. sayılı kararı ile; davacıya 22.01.2008 tarihinde böbrek transplantasyonu yapıldığı anlaşılmakta olup bu tarihten önce malûl olduğuna ilişkin tereddüt bulunmadığı, mahkemece verilen hükmün eksik ve araştırmaya dayalı olduğu, sosyal güvenlik hukukunun kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle sigortalı veya hak sahipleri lehine getirilen yasal düzenlemelerin derdest davalara da uygulanması gerektiği, somut olayda öncelikle Yüksek Sağlık Kurulundan yeniden rapor alınmak suretiyle davacının hangi oranda çalışma gücünü kaybedip kaybetmediğinin belirlenmesi, çelişki halinde Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmak suretiyle %60 veya daha yüksek bir oranda çalışma gücü kaybının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, bu çerçevede davacının malûliyetinin başlangıcının, oranının, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısının belirlenip malûliyet aylığı koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin gerek 1479 sayılı Kanun’un 28 ve 29. maddeleri ve gerekse 5510 sayılı Kanun’un 25 ve 26. maddeleri kapsamında irdelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği, 5510 sayılı Kanun kapsamında malûliyet aylığı tahsis koşullarının varlığının saptanması halinde ise aylık başlangıç tarihinin 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihini takip eden aybaşı tarihi olacağının gözden uzak tutulmaması ve davacının 22.01.2008 tarihinden önce malûl bulunduğu dosya kapsamından anlaşıldığından bu tarihten önce ödenen aylıkların kendisinden talep edilemeyeceğinin göz önünde bulundurulması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. Bozma sonrası dosyanın tevzi edildiği ... İş Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2016/441 E., 2017/1067 K. sayılı kararı ile bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu; Adli Tıp Genel Kurulunun 20.04.2017 tarihli raporuna göre davacının 31.05.1985 tarihli ve 85/9529 karar sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan SSK Sağlık İşlemleri Tüzüğüne göre çalışma gücünün en az 2/3’ünü kaybetmiş olduğu ve malûl sayılması gerektiği, malûliyet başlangıç tarihinin kişinin diyalize girmeye başladığı 01.05.1997 tarihi olduğu, ancak böbrek naklinin yapıldığı 22.01.2008 tarihinden itibaren çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmediği, yine 11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kayıp Oranının Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre böbrek naklinin yapıldığı 22.01.2008 tarihinden itibaren çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmediği, son olarak 03.08.2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kayıp Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin ek-1 bölüm M1B maddesine göre beden çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmiş olduğu, Adli Tıp Genel Kurulunca her ne kadar dönemsel yönetmelikler esas alınarak meslekte kazanma gücü tarihleri itibariyle değerlendirilmiş ise de en son çıkarılan 03.08.2013 tarihli Yönetmeliğe göre davacının çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmiş olduğu, son yönetmeliğin davacı lehine olduğu ve davacı lehine yorumlanması gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne 20.04.2017 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu raporu esas alınarak 03.08.2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kayıp Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin ek-1 bölüm M1B maddesine göre davacının beden çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmiş olduğunun ve 01.05.1997 tarihinden itibaren malûl sayılması gerektiğinin tespitine, davacıya 01.03.2008–01.07.2010 tarihleri arasında yapılan ödemelerin yersiz olmadığının ve bu ödemelerle ilgili davacının Kuruma borçlu olmadığının tespitine, davacıya aylığın kesildiği tarih olan 01.07.2010 tarihinden itibaren yeniden malûliyet aylığının bağlanmasına, birikmiş aylıkların Kurumca hesap edilerek ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile toplu olarak davacıya ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.04.2018 tarihli ve 2018/1455 E., 2018/3996 K. sayılı kararı ile; “...Davanın yasal dayanağı, 4956 sayılı Yasanın 56. maddesi ile mülga 2926 sayılı Yasanın 12 ve 13. maddeleri olup, anılan yasanın 12. maddesine göre, “Bu kanunun uygulanmasında, çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen sigortalı malul sayılır.” ve 13. maddedeki koşulların gerçekleşmesi halinde de kendisine malullük aylığı bağlanır. Öte yandan 12. maddenin 2. fıkrasında ise “bu kanuna tabi sigortalılığın başladığı tarihte malul sayılacak derecede hastalık ve arızası bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalı bu hastalık veya arızası nedeniyle malullük sigortası yardımlarından yararlanamaz.” hükmü yer almaktadır. 24.07.2003 tarihli 4956 sayılı Yasanın 54. maddesi ile 2926 sayılı Kanuna eklenen ek 3. maddede 1479 sayılı Kanunun ikinci kısım ikinci bölümünde yer alan 28 ve 29. maddelerin 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir. 1479 sayılı Yasanın 28. maddesine göre “Bu kanunun uygulanmasında, çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen sigortalı malul sayılır.” ve 29. maddedeki koşulların gerçekleşmesi halinde de kendisine malullük aylığı bağlanır. Öte yandan, 28. maddenin 2. fıkrasında ise, “Sigortalılığın başladığı tarihte malul sayılacak derecede hastalık ve arızası bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalı bu hastalık veya arızası nedeniyle malullük sigortası yardımlarından yararlanamaz.” hükmü yer almaktadır.

01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 25’inci maddesi ile; tüm sigortalılar, dolayısıyla 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur (4/b) sigortalıları açısından da “malul sayılma” şartları yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “...çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği...” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.

Anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının;

a) 25 inci maddeye göre malûl sayılması,

b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması,

c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde malûllük aylığı bağlanır. Ancak, 4'üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dahil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.

Yukarıda belirtilen maddeler gereği maluliyet tahsisi taleplerine ilişkin olmak üzere, aylık bağlanması için Kurumca yapılacak işlemler ve gerekli prosedürün belirlenmesi hususunda davalı Kurumca 01.10.2008 tarihinde 5510 sayılı Kanunun maluliyet sigortası ile ilgili hükümlerinin de yürürlüğe girmesiyle birlikte 11.10.2008 tarihli Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği kabul edilmiş iken, maluliyet tespit işlemleri yönetmeliği 28727 sayılı ve 03.08.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 01.09.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

01.09.2013 tarihinde yürürlüğe giren Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğinin 22. maddesinde, 11.10.2008 tarihli ve 27021 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin çalışma gücü kaybı, vazife malullüğü, harp malûllüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti hükümlerine yapılan atıfların bu Yönetmelik hükümlerine yapılmış sayılacağı; 23. maddesinde, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinde yer alan; çalışma gücü kaybı, vazife malûllüğü, harp malûllüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti ile ilgili tüm hükümlerinin yürürlükten kaldırıldığı; geçici 1. maddesinde, Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma gücü kaybı, vazife malûllüğü, harp malûllüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti talebinde bulunan sigortalılar ile bunların hak sahibi veya bakmakla yükümlü olduğu çocukları için, yürürlükten kaldırılan ilgili sosyal güvenlik mevzuatının Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı düzenlemelerine yer verilmiştir.

Belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde, eldeki davada, 01.09.2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin böbrek transplantasyonuna dair lehe hükümleri, yönetmeliğin yürürlük tarihi sonrasına ilişkin olarak uygulanması gerekeceğinden, geçmişe yönelik uygulama yapan mahkeme yaklaşımı yerinde görülmemiştir.

Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilerek yapılacak araştırma ve değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. ... İş Mahkemesinin 13.11.2018 tarihli ve 2018/254 E., 2018/512 K. sayılı kararı ile; Adli Tıp Genel Kurulunda yapılan değerlendirme sonucunda takdir ve değerlendirmenin yargı merci olarak mahkemeye bırakılmış olduğunun mütalaa edildiği, tıbbın ve teknolojinin her gün gelişip yeniliklere imza attığı bir dönemde davacının böbrek transplantasyonunun yapıldığı 2008 yılına kadar %100 malûliyetinin tespit edildiği, nakilden sonra malûliyetin %60’ın altında kaldığının tespitine karar verildiği ancak en son 03.08.2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğe göre sigortalının mevcut tıbbî bulgu, tedavi, böbrek transplantasyonu işlemleri sonucu %60 oranında çalışma gücünü kaybetmiş olduğu değerlendirilebildiğine göre bu Yönetmeliğin davacıya uygulanmasının gerektiği, 10. Hukuk Dairesince Yönetmeliklerin yayımından sonraki işlemlere uygulanacağı yönündeki değerlendirilmesine ilişkin bozma kararına mahkeme yargıcı ve hukuk adamı olarak vicdanı kanaati de harekete geçirerek katılmanın mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 01.09.2013 tarihinde yürürlüğe giren Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğinin lehe hükümlerinin malûliyetin tespiti ve malûliyet aylığı bağlanması istemli eldeki davada yürürlük tarihi öncesi dönem yönünden de uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle bozma kararına uyulup uyulmadığı, bozma kararına uyulduğunun kabulü hâlinde davalı Kurum lehine usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının usulden bozulmasının gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

16. Öncelikle usulî kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.

17. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

18. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

19. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.

20. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması usule uygun olmadığından bozma nedenidir.

21. Bozma kararı ile dava usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki; böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtayın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.

22. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlleri usulî kazanılmış hakkın istisnalarıdır.

23. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. Bası, İstanbul 2001, s 4738 vd).

24. Somut olayda; Mahkemece 13.11.2018 tarihli duruşmada verilen ara kararda usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmasına karar verildiğinin yazıldığı ancak daha sonra direnme kararının gerekçesinde son duruşma tutanağında bozma ilamına uyulmasına karar verildi, açık yargılamaya devam olundu ibaresinin kopyala yapıştır sistemiyle tutanakta kaldığı, mahkemenin iradesinin direnme yönünde olduğundan bu hususun sehven çıkartılmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

25. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairenin bozma kararına uyulması ile davalı Kurum lehine usulî kazanılmış hak oluşmuştur. Usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre artık duruşma zaptında yer alan ve “Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmasına karar verildi. Açık yargılamaya devam olundu..” ifadesi ile bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra tarafların da bozma ilamına uyulduğu kanaatiyle beyanı alınmak suretiyle yargılamaya devam edilerek önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir.

26. Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulî kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

27. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 08.03.2017 tarihli ve 2014/10-2377 E., 2017/428 K.; 11.04.2018 tarihli ve 2017/4-1495 E., 2018/774 K.; 11.11.2021 tarihli ve 2021/10-601 E., 2021/1398 K. ile 17.02.2022 tarihli ve 2019/10-831 E., 2022/158 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

28. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.10.2022 tarihinde oy birliği ile ve kesin olarak karar verildi.