Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/302 E. 2022/1513 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Aile konutu olarak kullanılan taşınmazın, malik eş tarafından davacı eşin rızası olmadan devredilmesi nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasında, davalı alıcının kötü niyetli olup olmadığı ve Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesi uyarınca tapu kaydının iptaline karar verilip verilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Taşınmazın aile konutu olduğu ve davalı alıcının taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği, davacı eşin devre açık rızasının bulunmadığı ve davalıların kötü niyetli hareket ettiği gözetilerek, direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 16.09.2013 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan ...’in evli olduğunu, davalı eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi nedeniyle davacı tarafından davalı aleyhine 15.01.2013 tarihinde ... Aile Mahkemesinin 2013/54 E. sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, ailelerin araya girmesi nedeni ile davacının davasından feragat ettiğini, bunun üzerine Mahkemece 28.02.2013 tarihli ve 2013/54 E., 2013/149 K. sayılı karar ile davanın reddine karar verildiğini, bu tarihten sonra davalı ...’in sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarının devam ettiğini, mal kaçırmak kastıyla eşlerin aile konutu olarak kullandıkları dava konusu taşınmazı malik olmayan davacı eşinin rızasını almaksızın taraflarla aynı mahallede oturan davalılardan ... isimli şahsa 26.03.2013 tarihinde devrettiğini, aile konutunu kötü niyetle devralan ...’ün dava konusu taşınmazı yine aynı mahallede yaşayan ve mahalle muhtarı olan ...'na 13.08.2013 tarihinde devrettiğini, her iki satışın da muvazaalı olduğunu, satış bedellerinin gerçeği yansıtmadığını, her iki satış tarihinde de taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını ve diğer davalıların da bu durumu bildiklerini, malik eş ... tarafından davalılardan ...’e gerçekleştirilen satış işleminden sonra müvekkil ... aleyhine 22.07.2013 tarihinde ... Aile Mahkemesinin 2013/699 E. sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, bu davaya karşılık müvekkili ... tarafından ...’e 29.07.2013 tarihinde ... Aile Mahkemesinin 2013/717 E. sayılı dosyası ile bağımsız tedbir nafakası davası açıldığını, yargılamaların devam ettiğini ileri sürerek malik olmayan davacı eşin rızası olmadan aile konutunun kötü niyetle diğer davalılara devrini sağlayan satış işlemlerinin iptali ile aile konutunun tekrar davalı ... adına tesciline ve tapu kaydına aile konutu şerhi işlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı ... 21.10.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davalı ... ile hiçbir aile bağının olmadığını, yirmi yıldır ambulans şöförü olarak görev yaptığını, mahallede tanınan ve iyi bir insan olduğunu, ...'in evi satmak istediğini kahvede öğrendiğini, bunun üzerine tarafların evine gittiğini, eşlerin bu esnada evde olduklarını, kendisine çay ikram ettiklerini, davacı ...'e satışa rızası olup olmadığını sorduğunu, davacının bizzat kendisine “sen tanıdığım bir abisin, bu yeri başkası alacağına sen al” dediğini, belediyeye gidip imar plan dairesinden ve tapu dairesinden araştırmalar yaptığını, taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunmadığını, hiçbir zaman mal kaçırma gibi kanunsuz ve usulsüz bir işin içine girmediğini, tüm anlattıklarına dair görgü tanıklarının bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ... 21.10.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, inşaat işiyle uğraştığını, taşınmazı inşaat yapmak için ...'ten satın aldığını, satın aldığı tarihte evin boş olduğunu, tapu ve belediyeden yaptığı araştırmalar sonucunda satışa engel bir durum olmadığı gibi taşınmaz kaydında aile konutu şerhinin de bulunmadığını, vekili tarafından sunulan 06.12.2103 tarihli ikinci cevap dilekçesinde ise, müvekkilinin tapu kaydına güvenerek taşınmazı iyi niyetle satın aldığını, tapuda bildirilen satış bedelinin düşük miktarda harç ödemek amacıyla “belediye emlak rayiç değeri” üzerinden gösterildiğini, her ne kadar muhtar olması nedeniyle diğer davalılarla el ve işbirliği içerisinde olduğu iddia edilmişse de 2009 yılında muhtarlık görevinin son bulduğunu, kaldı ki muhtar olduğu iddia edilen ... Mahallesinin Türkiye’nin en kalabalık nüfuslu mahallesi olduğunu, mahallede oturan herkesi tanımasının mümkün olmadığını, dolayısıyla dava ve cevaba cevap dilekçesinde ileri sürülen bu iddianın gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin taşınmazı satın aldığı tarihte arsa üzerinde bulunan evin boş hâlde olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı ... vekili 31.12.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin eşini bir başka kadın ile aldattığı iddiasının doğru olmadığını, eşlerin ortak aldıkları karar ile evlerini sattıklarını, eşlerin ortak çocuklarının hasta olduğunu, müvekkilinin ekonomik durumunun iyi olmadığını, çocuğun tedavisi nedeniyle bankalara borçlandığını, paraya olan ihtiyaç nedeni ile müvekkilinin tek malvarlığı olan taşınmazını satmak zorunda kaldıklarını, taşınmazı ...’e sattığı 26.03.2013 tarihinde müvekkili ...’in değişik bankalara olan toplamda 73.330,55TL miktarda borç ödediğini, çocuğun okulu nedeniyle evi satın alan ...’ten yaz tatiline kadar evde oturma yönünde süre talep edildiğini, ...’ün de bu isteği kabul etmesi nedeniyle eşlerin evde oturmaya devam ettiklerini, 2013 yılı Temmuz ayında evden taşınmaları gerektiği hâlde davacının müvekkili ile tatil meselesi yüzünden tartışma çıkardığını, şahitlerin huzurunda kadının eşine ağza alınmayacak küfürler ettiğini, sonrasında ortak çocuğu da yanına alarak evi terk ettiğini, ailesinin yanına yerleştiğini, müvekkilinin tek başına kaldığını, zorunluluk gereği yeni bir ev kiraladığını, eşini ortak hayatı yeniden kurmak amacıyla bu eve davet ettiğini, davacının eşiyle barışmak istemediğini, bu nedenle müvekkili tarafından davacı ... aleyhine 22.07.2013 tarihinde ... Aile Mahkemesinin 2013/699 E. sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığını, bu davaya karşılık ... tarafından da müvekkile 29.07.2013 tarihinde ... Aile Mahkemesinin 2013/717 E. sayılı dosyası ile bağımsız tedbir nafakası davası ve 16.09.2013 tarihinde de kötü niyetli olarak eldeki davayı açtığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

8. ... Aile Mahkemesinin 22.06.2016 tarihli ve 2013/883 E., 2016/756 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından aile konutu iddiası ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 194. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuş ise de; malik olan eş ...'in dava konusu taşınmazı davacının bilgisi dışında sattığı ve diğer davalılarla el ve iş birliği içinde kötü niyetli olarak hareket ettiği iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.06.2018 tarihli ve 2018/3649 E. ve 2018/7760 K. sayılı kararı ile;

“...Davacı, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu iddiası ile Türk Medeni Kanununun 194. maddesi uyarınca satışın iptali ve tescil talebinde bulunmuştur. Dava konusu taşınmazın, davacının eşi ... tarafından 16.03.2013 tarihinde davalılardan ...'e devredildiği, ...'ün de 13.08.2013 tarihinde taşınmazı davalılardan ...'na devrettiği anlaşılmaktadır. Aile konutu olan taşınmazın, hak sahibi olan eş tarafından üçüncü kişiye devri, davacının açık rızasını gerektirmektedir (TMK m. 194/1) (HGK'nun 24.05.2017 tarih 2017/2-1604 esas, 2017/967 karar sayılı kararı). Bu rıza alınmamıştır. Toplanan delillerden davalılardan... ve ...'in birbirlerini tanıdıkları, taşınmazın aile konutu olduğunu bildikleri, el ve iş birliği içinde kısa süre içinde taşınmazı devrederek, kötü niyetli olarak hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Bu sebeplerle davanın kabulü gerekirken, reddine karar verilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. ... Aile Mahkemesinin 07.10.2019 tarihli ve 2019/510 E., 2019/380 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; toplanan delillere göre taşınmazın davacı ... ile davalılardan ... tarafından aile konutu olarak kullanıldığı konusunda bir ihtilaf bulunmadığı, davacı tanığı ... beyanında “davalı ...'in yaklaşık sekiz yıl öncesinde de bu taşınmazı satmayı düşündüğünü, ancak o tarihte bunun gerçekleşmediği, taşınmaz satıldıktan sonra davalı ...'in ...'den kendisine bir ev satın aldığını, taşınmazı ilk satın alan ...'ün taşınmazda bulunan büfeyi bir arkadaşına kiraladığını ve kirasını da ...'ün aldığını” ifade ettiği, yine davacı tanığı ... beyanında “davalı ...'in davacı eşine taşınmazın satılması için çok baskı yaptığını davacının da bunun üzerine ...'e, bu yer nasılsa satılacak bari sen al” dediği, diğer tanık beyanlarına göre de dava konusu taşınmazda uzun yıllar satılık levhasının asılı olduğu, eşlerin evin satışı konusunda birlikte karar verdikleri, evin satışından elde edilen gelir ile borçların ödendiği, TMK’nın 194. maddesi uyarınca malik olmayan eşin açık rızası hususunda geçerlilik şeklinin düzenleme altına alınmadığı, dolayısıyla söz konusu “rızanın” şekle tabi olmaksızın sözlü olarak da verilebileceği, somut olayda muvazaalı bir satıştan söz edilemeyeceği, özellikle davacı tanığı ...'in beyanından “malik olmayan davacı eş ...'in bu satışa muvafakatinin bulunduğu ve davalı ...'e evi satın alması için açıkça onay verdiğinin” anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; aile konutu olarak kullanılan taşınmaz hakkında; davalı malik olan eş tarafından işlem tarafı olan davalı ...’e yapılan devir işlemine malik olmayan davacı eşin açık rızasının bulunup bulunmadığı, bulunmadığı sonucuna varıldığı takdirde işlem tarafı olmayan üçüncü kişi konumundaki davalı ...’nın “malik olmayan eşin açık rızasının bulunmadığı” durumunu bildiği veya bilmesi gerektiğinin ispatlanıp ispat edilip edilemediği, buradan varılacak sonuca göre TMK’nın 194. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı eş adına tesciline karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

15. Bilindiği üzere TMK’nın “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. maddesi "Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir” şeklindedir.

16. Aynı Kanun'un 194. maddesinin 1. fıkrasında ise “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Anılan maddenin gerekçesine göre aile konutu; eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olarak tanımlanmıştır.

17. Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlem yapma serbestîsi kabul edilmişken, aynı Kanun’un 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmış, eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek, eşlerin hukukî işlem özgürlüğü aile birliğinin korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa dahi aile konutuna ilişkin olarak; eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Malik olmayan eşin izni için şekil şartı bulunmamakla birlikte, iznin açık olması gerekmektedir. Açık rızanın varlığını ispat yükü ise aile konutu ile ilgili tasarrufta bulunana aittir.

18. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde öngörülen sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konut aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Nitekim aile konutu şerhi kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Aksi düşünce ile tasarruf yetkisine ilişkin sınırlamanın şerh ile başlayacağı kabul edilmiş olur. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

19. Eş söyleyişle malik olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu ayni bir hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 tarihli ve 2017/2-1604 E., 2017/967 K.; 30.03.2021 tarihli ve 2017/2-2809 E., 2021/367 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

20. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (Gümüş, Mustafa Alper, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; İstanbul 2007, s. 41-42).

21. Bu durumda; TMK’nın 194. maddesi uyarınca malik olan eş tarafından diğer eşin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu işlemin “geçerli” kabul edilemeyeceği emredici hüküm gereğidir. Diğer eşin, geçerli olmayan işlemin iptali için dava açabileceği kuşkusuzdur.

22. Diğer yandan yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere; TMK’nın 194. maddesinde öngörülen aile konutu ile ilgili sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun aile konutu olma özelliği nedeniyle getirildiğinden, taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Bu nedenle işlem tarafı üçüncü kişinin iyi niyetli olup olmamasının önemi bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile TMK’nın 194. maddesine dayalı davalarda; işlem tarafı üçüncü kişi konumunda bulunan davalının iyi niyet iddiasına dayanak, devir tarihinde taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı savunması önemini kaybetmiş, madde metninde yer alan “açık rıza” koşulu davalıya ispat külfeti olarak yüklenmiştir. Nitekim benzer hususlar Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.2015 tarihli ve 2013/2-2056 E., 2015/1201 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.

23. Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu konusunda Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın, malik olan eş davalı ... tarafından 26.03.2013 tarihinde diğer davalı ...’e, ... tarafından da 13.08.2013 tarihinde diğer davalı ...’na devredildiği anlaşılmaktadır. Davacının aile konutu olarak kullanılan taşınmazın kendi “açık rızası” alınmadan devredildiği iddiasına ilişkin ..., ... ve ...’i dinlettiği, bu tanıklardan ...’un davacının abisi olduğu, taraflarla aynı mahallede oturduğu, aynı zamanda mahallenin kahvesini işlettiği, eniştesi olan ... dışındaki diğer davalılar ... ve ... ile uzun yıllardır arkadaş olmaları nedeni ile yakından tanışıp görüştüklerini, kız kardeşi ile davalı eşi arasında uzun yıllardır var olan problemleri tarafların bildiklerini, hatta ...’e “insan arkadaşının ailesine bunu yapar mı” diye sorduğunda ...’ün kendisine “beni öldürsen ben buradan çıkmam” dediğini, evin diğer davalı ...’e satılacağını duyması üzerine bizzat yaşanan sıkıntıları anlattığını, bu nedenle evi almaması gerektiğini ...’e söylediğini, ...’in ise “burayı ne olursa olsun alacağım, ben müteahhitlik yapacağım, onun için burayı almak istiyorum” şeklinde beyanda bulunduğu, diğer davacı tanığı ...’in davalı eşin kuzeni olduğu, taraflarla aynı mahallede oturduğu, beyanında taşınmazı satın alan... ve ...’in evin aile konutu olarak kullanıldığını bildiklerini, tarafların birlikte oturup kalktıklarını, evin ...’e devredilmesi anı da dahil olmak üzere eşlerin ortak çocukları ile birlikte dava konusu evde yaşamaya devam ettiklerini, ...’in evi boşaltması nedeni ile davacının evden mecburen ayrılmak zorunda kaldığını belirttiği, yine davacı tanığı ...’in de taraflarla aynı mahallede oturduğu, davacının evin satışına rızasının bulunmadığını, eşler arasında yaşanan sıkıntıların herkesçe bilindiğini, eşler ortak çocukları ile birlikte evde otururlarken evin devredildiğini, evin diğer davalı ...’e satılacağını duyması üzerine arkadaşı olan ...’e eşler arasındaki problemleri anlattığını, evi satın almaması gerektiğini söylediğini, ...’in kendisini dinlemeyerek evi satın aldığını, sonrasında ...’in kendisine “bu evin bir sürü pürüzü varmış aldığıma da pişman oldum” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. Davalı malik ...’in kardeşleri... ve ...’i dinlettiği, her iki tanığın da davacının taşınmazın satışına “açık rızasının” olduğuna dair görgüye dayalı bilgileri bulunmamakla birlikte genel ifadelerle davacının evin satılacağını bildiğini ifade ettikleri, taşınmazı ilk satın alan ...’ün tanık olarak yeğeni ..., aynı mahllede oturan ve tapu memuru olarak görev yapan ... ve mahallede işyeri bulunan ...’ü dinlettiği, her üç tanığın da davacının taşınmazın satışına “açık rızasının” olduğuna dair görgüye dayalı bilgileri bulunmadığı, aynı şekilde son alıcı ... tarafından tanık olarak dinletilen ...’nin de savunmayı ispatlar nitelikte görgüsünün bulunmadığı anlaşılmıştır.

24. Yukarıda açıkça belirtildiği gibi, TMK’nn 194. maddesi uyarınca malik olmayan eşin izni için her ne kadar bir geçerlilik şekli öngörülmemiş, söz konusu iznin bir şekle tabi olmadan verilebileceği düzenleme altına alınmışsa da, maddenin ifadesinden verilen iznin “açık” olması gerektiği hususu tartışmasızdır. Somut olayda toplanan deliller ve dinlenen tanık beyanları uyarınca aile konutu niteliğini taşıyan taşınmazın devir işlemine davacının “açık rızasının” olduğu davalılar tarafından ispatlanamadığı gibi Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde işlemin tarafı olmayan ve üçüncü kişi konumunda bulunan ...'nın tarafları tanıdığı, taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını bildiği, dolayısıyla işlem tarafı olan diğer davalı ... ile el ve iş birliği içinde hareket ettiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca TMK’nın 194/1. maddesi eşin açık rızasını aradığından, davalılar arasında gerçekleştirilen devir işleminin geçerli olduğunu kabul etmek mümkün değildir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, TMK’nın 1023. maddesi ile “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” hükmünün düzenleme altına alındığı, dava konusu taşınmazın kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı, dolayısıyla davalıların TMK’nın 1023. maddesinde yazılı iyi niyet iddiasının dinlenebileceği düşünülürse de somut olayda aile konutu olduğunu bildiği hâlde malik olmayan eşin açık rızasını almadan devir işlemini gerçekleştiren davalıların bu iddiasının dinlenemeyeceği, dolayısıyla direnme kararının açıklanan bu nedenlerle genişletilerek bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,15.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.