"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı dava dilekçesinde; 17.08.2005 tarihinde ... ile birlikte ... Kozmetik ve Dış. Tic. Ltd. Şti.’ni kurduğunu, şirketin kısıtlı ve yetersiz sermaye yapısı nedeniyle mali açıdan ince hesap ve yönetimle idare edildiğini, diğer şirket ortağı ...’in esasen Almanya’da ikamet ettiğini ve Alman vatandaşlığının bulunduğunu, şirketin ithalatını ...’e ait Almanya’da kurulan CS Class GMBH unvanlı şirket üzerinden yapmak zorunda kaldıklarını, ithalat bedellerinden 215.000 Euro gibi bir meblağın üretici Alman MBR GMBH Şirketine ödenmediğini haricen öğrendiğini, ilgili borcu şirket ortağını rencide etmeden üstlendiğini, bu borca ve şirketin diğer borçlarına ilişkin nasıl hesaplaşacakları bakımından uzlaşma sağlayamadıklarını, bununla birlikte 08.01.2014 tarihinde markalarını konumlandırdıkları ve sözleşme ile taahhütleri doğrultusunda ...Grubu projesi nedeniyle yeni ve kapsamlı bir ithalat siparişi verme zorunluluğu oluştuğunu, ...’in bu defa da ithalatları göndermemek konusunda tehdit, şantaj ve baskısı karşısında siparişlerle ilgili çek ve senetlerin kendisi tarafından keşide edilerek ...’e verildiğini, çek ve senetlerin haksız ve hukuksuz şekilde ...’de bulunduğunu, şirket ortağının ürün göndermemesi nedeniyle çok ciddi ciro kayıplarının yaşandığını, ...’in sahte senet tanzimi, dolandırıcılık gibi eylemlerinin daha vahim sonuçları olacağınI düşünmesi nedeniyle olayları yargıya taşımaya karar verdiğini, yargı sürecinde şirketin kasten batırılmasında verdikleri kararlar ve hükümlerle sorumlu olan hakimler ve Cumhuriyet savcılarının eylemleri nedeniyle 6.000.000TL maddi tazminat, 1.000.000TL manevi tazminat ve 2.000.000TL “belirsiz alacak ve tespit” talep etmekle birlikte, İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2018 tarihli ve 2016/168 E., 2018/190 K. sayılı görevsizlik kararı üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilen eldeki davada ise şirket ortağı olan avukatı Serhat Arslanargın’ın yönlendirmesi ile ...’in 280.000TL bedelli sahte senede istinaden İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/172 Değişik İş sayılı dosyasında şirket aleyhine ihtiyati haciz kararı verildiğini, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/86 Esas sayılı dosyasında haklı olarak bulunduğu ihtiyati tedbir talebinin de reddedildiğini, sahte senede ilişkin şirketin ticarî tüm hak ve alacaklarının ve özellikle bilgisayarlarının haczedildiğini, portföylerinin çalındığını, buna yönelik olarak ...’e ait Almanya’da kurulan tabela şirketi CS Classis GMBH unvanlı şirketin aracı kılındığını, Av. Serhat Arslanargın’ın hukuku aracı kullanarak şirketini kasten batırdığının hiçbir şüpheye yer vermeyecek sübuta dayalı bir durum olduğunu, bu hususta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereği verilmesi gereken soruşturma izninin Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce kasten verilmediğini, bunun üzerine bu işlemin iptali için dava açtığını, Ankara 2. İdare Mahkemesinin 08.02.2017 tarihli ve 2016/1445 E., 2017/880 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiğini, istinaf isteminin Ankara 9. İdari Dava Dairesi'nin 14.12.2017 tarihli ve 2017/839 E., 2017/1180 K. sayılı kararı ile kesin olarak reddedildiğini, bu karar karşı yapılan temyiz isteminin ise Danıştay 8. Dairesinin 16.05.2018 tarihli ve 2018/1457 E., 2018/2665 K. sayılı kararı ile temyiz yolu açık olmayan kararlardan olması sebebiyle incelenmeksizin reddedildiğini, hukuk kuralları işletilmiş olsaydı Ankara 2. İdare Mahkemesince Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün haksız idari işleminin iptal edilmesi gerektiğini, Ankara 2. İdare Mahkemesi hâkimlerinin kararı nedeniyle mağdur olduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat taleplerini yinelemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin dolduğunu, sunulan delillerin ispata yeterli olmadığını ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Fer’i müdahiller, dava tarihi itibariyle Ankara 2. İdare Mahkemesinin henüz karar vermediğini, davanın genişletilmesi yasağı kapsamında davanın öncelikle usulden reddinin gerektiğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi kapsamında sorumluluk koşullarının bulunmadığı gibi şikâyet edilen avukat hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin işlem hakkında Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen kararın dava dilekçesindeki iddialarını dayandırdığı maddi ve manevi tazminat istemleri ile ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Özel Daire Kararı:
7. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.12.2019 tarihli ve 2018/55 E., 2019/94 K. sayılı kararı ile; “…DAVA : Davacı dava dilekçesinde özetle; 2005 yılında kurulan ... Kozmetik ve Dış. Tic. Ltd. Şti.’nin sahibi ve yetkilisi olduğunu, şirketi ile ilgili ticaret mahkemelerinde görülen davalarda karşı tarafın vekilliğini üstlenen avukat hakkında sahte evrak tanzimine dayalı olarak İstanbul C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, ancak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereği verilmesi gereken soruşturma izninin Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce kasten verilmediğini, işlemin iptali için dava açtığını, hakimler heyetini fer'i müdahillerin oluşturduğu Ankara 2.İdare Mahkemesi'nin 08/02/2017 gün ve 2016/1445 esas, 2017/880 karar sayılı ilamı ile davasının reddedildiğini, istinaf isteminin Ankara 9. İdari Dava Dairesi'nin 14/12/2017 günlü kararı ile temyiz isteminin ise Danıştay 8. Dairesinin 16/05/2018 tarihli kararı ile reddedildiğini, hukuk kuralları işletilmiş olsaydı Ankara 2.İdare Mahkemesince Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün haksız idari işleminin iptal edilmesi gerektiğini, fer’i müdahillerin talihsiz kararları nedeniyle davaya dahil edildiğini, bu hususta haklı ve hukuka uygun genişletme talebinin bulunduğunu verilen kararın usule ve yasaya aykırı olduğunu belirterek maddi ve manevi zararının tazminini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin dolduğunu, sunulan delillerin ispata yeterli olmadığını ve HMK’nun 46. maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Feri müdahiller davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini istemişlerdir.
GEREKÇE:Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, davanın ilk olarak İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesine açıldığı, anılan mahkemenin 21/03/2018 gün ve 2016/168 esas - 2016/190 karar sayılı ilamı ile Cumhuriyet savcıları ve ceza hakimleri yönünden tazminat isteminin reddine, hukuk hakimleri bakımından mahkemenin görevsizliğine karar verildiği, davacının istinaf başvurusunun İstanbul BAM 19. Ceza Dairesi tarafından esastan reddedilerek kesinleştiği ve dosyanın bu şekilde Dairemize geldiği, Dairemizce 12/10/2018 tarihli ön tensip tutanağı ile ceza hakimleri ve Cumhuriyet savcıları, yine ticaret mahkemesi hakimleri ile icra mahkemesi hakimleri hakkında görevsizlik kararı verilmek üzere tefrik kararı verildiği, Ankara 2. İdare Mahkemesi hakimleri hakkında ise Dairemizin görevli olduğunun kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin dosya örnekleri getirtilerek incelenmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK'nun 46. maddesine göre Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a)Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b)Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç)Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d)Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular, Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün soruşturma izni verilmemesine yönelik işlemi nedeniyle davacı tarafından açılan iptal davasında feri müdahillerin hatalı, usule ve yasaya aykırı karar vermesi iddiasıdır.
Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle, hukuki süreç işlemiş, yasa yolları da tüketilmiştir. Davacı, HMK 46.maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan HMK’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00-TL disiplin para cezası verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-HMK'nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,
2-HMK'nun 49. maddesine göre takdiren 1.000,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Alınması gereken 44,40-TL maktu karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 4.125,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-HMK'nun 335/1. maddesi uyarınca adli yardım yargılama giderlerinden geçici koruma sağlayıp, HMK'nun 339/1. maddesi uyarınca davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerektiğinden hazineden karşılanan 24 adet tebligat gideri olan 336,00 TL'nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
8. Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
II. ÖN SORUN
9. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacının temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
III. GEREKÇE
Ön sorun yönünden:
10. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.
11. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.
12. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.
13. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.
14. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).
15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).
17. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.
18. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
19. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlali olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.
20. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
21. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.
22. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.
23. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.
24. Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Esas Yönünden:
25. Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
27. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
28. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA, 14.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.