"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin İstanbul ili Küçükçekmece ilçesi Halkalı mevkiinde bulunan 48 parsel sayılı taşınmazda 870/22100 hisse ile mirasçı olduklarını, davalı idare tarafından usulüne uygun tebligat yapılmadan taşınmazın kamulaştırıldığını, müvekkillerine kamulaştırma bedeli ödenmediğini, taşınmazın Arsa Ofisine devri için ferağ verilmediğini, taşınmazın değerinin yüksek olduğunu, bu sebeplerle fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000TL kamulaştırmasız el atma bedelinin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 27.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır.
Davalı Cevabı:
5. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın kamulaştırıldığını, kamulaştırma bedelinin taşınmaz malikleri adına bloke edildiğini, taşınmaz maliklerinin adreslerinin araştırıldığını, yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilen adrese noter kanalı ile çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edildiğini, bunun üzerine 13.11.1982 ve 27.11.1982 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi ile ilanen tebligat yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.03.2016 tarihli ve 2015/233 E. 2016/102 K. sayılı kararı ile; davaya konu olan taşınmazda kamulaştırma kararının 1979 yılında alındığı, vergi dairesi, tapu müdürlüğü, belediye başkanlığı, muhtarlıktan gerekli adres araştırmaları yapıldığı ancak ilgiliye ulaşılamaması nedeniyle ilanen tebliğ yoluna gidildiği, bedelin bloke edildiği, bu nedenle kamulaştırma işleminin kesinleştiği ve Kanunda öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20.11.2018 tarihli ve 2018/6394 E. 2018/21297 K. sayılı kararı ile; “…2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 25. maddesi gereğince; hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi taşınmaz sahibi için usulüne uygun tebliği ile başlar.
Davacılar murisine noter tebligatı tebliğ edilmemiştir. Kamulaştırma işleminin ilan yoluyla tebliğ edilebilmesi için de kamulaştırmanın yapıldığı tarihteki 6830 Kamulaştırma Kanununun 7.maddesinde belirtilen tüm mercilerden adresin araştırması ve bu araştırma sonucunda adresinin tespit edilememiş olması gerekir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacılar murisi tapu kayıt malikinin Tapu Müdürlüğünden tüm adresleri ile ana-baba adı ve doğum tarihleri tespit edildikten sonra bu bilgiler belirtilmek suretiyle adresinin tespiti ve ayrıca zabıta aracılığıyla adres araştırması yapılırken bu bilgilerin gösterilmesi gerekirken, muhtarlık, belediye ve jandarmaya yazılan müzekkerelere ekli liste dosya içinde olmadığı, Tapu Müdürlüğünden yukarıda belirtilen bilgilerin alındığını gösterir bilgi ve belge olmadığı, yine Vergi Dairesinden alınan cevabi listede yazılı adres yönünden bir araştırma yapılmadığı gibi bu adrese de tebligat çıkmadığı, kaldı ki dava konusu taşınmazın idarece dosya içine konan gazete ilanında yer almadığı sonuç olarak usul ve uygun adres araştırması yapılmadan ve ilanen tebligat hususu ispatlanmadan, ilanen tebligatın geçerli olduğunun kabulü mümkün değildir.
Bu itibarla kamulaştırma işleminin usulüne uygun tebliğ edilmediği ve tamamlanmış bir kamulaştırma işlemi olmaksızın idarece taşınmaza fiilen el konulduğu, bu nedenle de davacıların tazminat talebinde bulunma haklarının olduğu nazara alınarak işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.01.2020 tarihli ve 2019/565 E. 2020/43 K. sayılı kararı ile; gazete ekindeki listede muris ...'in isim ve soy isminin, baba isminin, hisse miktarının, parsel numarasının doğru olarak yazılı olduğu, böylece kamulaştırma işlemlerinin ilanen tebliğ edilmesine dair tebligatın geçerli olduğunun kabul edilmesi gerektiği, tebliğ işlemlerinin yapıldığı 1979 yılında teknolojik ve kanuni imkân ve durumlara uygun olarak araştırmaların yeterli şekilde yapıldığı, davacıların aradan yaklaşık 35 sene geçtikten sonra taşınmazın usulsüz olarak kamulaştırıldığı ve kendilerine para ödenmediği yönündeki iddialarının samimi ve inandırıcılıktan uzak olduğu, davalı idarenin o yıllarda yapılması gereken şekilde murisin adresini araştırdığı, tespit edilen adrese noter aracılığı ile gönderilen tebligatın bila tebliğ iade edildiği, murisin adresinin muhakkak tespit edilmesinin beklenemeyeceği, yapılan araştırmalara rağmen adresin tespit edilememesi hâllerinde ilanen tebligat yapılması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemine ilişkin eldeki davada, dava konusu taşınmazın kamulaştırma belgelerinin davacılar murisine tebliğ işleminin usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre eldeki davanın dinlenme olanağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle kamulaştırmasız el atma kavramı ile ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
13. Kamulaştırmasız el atma müessesesi, kamulaştırma yetkisi bulunan bir idari makamın Anayasa’ya ve yasalara uygun işlemleri oluşturmaksızın bir kişinin malına kalıcı olarak el koyması ve onun üzerinde bir yapı ya da tesis yapması yahut o taşınmazı bir hizmete özgülemesi suretiyle mal sahibinin taşınmazı dilediği gibi kullanmasına engel olması hâlidir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 646). Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el atmada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.
14. Ancak kamulaştırmasız el atma ile kamulaştırmanın konu, amaç ve yetki yönüyle benzer yönleri bulunmaktadır. Her iki müessesenin de oluşması için, kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri veya kamu kurumları tarafından kamulaştırma işleminin yapılması veya kamulaştırmasız el konulmuş olması gereklidir. Kamulaştırmasız el atmada da, kamulaştırmada olduğu gibi, taşınmazın edinilmesinde kamu yararının bulunması zorunludur. Gerek kamulaştırmanın gerekse kamulaştırmasız el atmanın konusu sadece özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır.
15. Yukarıda açıklandığı üzere, kamulaştırmasız el atma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulamada, taşınmaz malikine, dava yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen el koyma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır.
16. Kamulaştırmasız el atma hâlinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanunu’na uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmaktadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 tarihli ve 1958/17 E. 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden).
17. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır. Malikin hem yetkileri hem de yakınlarına ve topluma karşı ödevleri bulunmaktadır. Hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 35. maddesinin 2. fıkrasında sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü “kamu yararı”, şekli ise “kanun”dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz.
18. Anayasa’da modern mülkiyet anlayışı benimsenmiş ve mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejim öngörülmüştür.
19. Anayasa’nın, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesi:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” düzenlemesini getirmiştir. 35. maddede mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır:
20. Birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir, ona sahip olabilir. Başkalarının o şeye el koyması durumunda onun el koymasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını dava yolu ile isteyebilir. Mülkiyet hakkının bu görünümü kural olarak sınırsız ve kısıtlamasızdır. Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2 ve 3. fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır.
21. İkinci fıkra uyarınca: “Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir”. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Kanunun olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır.
22. Anayasa’nın 35. maddesinin 2. fıkrasında kastedilen kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46. maddede “Kamulaştırma” olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her hâlde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.” hükmünü içermektedir.
23. Ancak anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malikin malı elinden zorla alınmaktadır.
24. Anayasa’nın 35. maddesinin 3. fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu göstermiştir.
25. Dikkat edilecek olursa; Anayasa’da mal sahibinin kullanma hakkı, 35. maddenin 2. fıkrasında “kamu yararı”, 3. fıkrasında “toplum yararı” ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir.
26. Yine Anayasa’nın “mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını” içeren 35. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. maddesi (mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi m. 618) hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılan sonuç, Türk hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur.
27. Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden TMK’nın Dördüncü Kitabında öncelikle mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683. madde (Türk Kanunu Medenisi m. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir.
28. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” hükmü bulunmaktadır.
29. Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi (Türk Kanunu Medenisi m. 618) uyarınca malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf edebilecektir. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsamakta, böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşmaktadır.
30. Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır.
31. Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. TMK’nın 683. maddesine (Türk Kanunu Medenisi m. 618) göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el koymaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.
32. Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, “istihkak ve el atmanın önlenmesi” istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler.
33. Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise; yapmama, katlanma ve yapma ödevleridir. Komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar, yağmur ve tutulamayan kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi, resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir.
34. Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; mülkiyet, bireylerin bir şey üzerindeki egemenliği demektir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 828).
35. Öte yandan, Türkiye’nin 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başlangıçta mülkiyete ilişkin bir kural içermemekle birlikte, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce mülkiyet hakkının da yer almasına yönelik bir protokol oluşturulmuş ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye Ek Protokol imzalanmıştır.
36. AİHS Eki Birinci Protokolün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
37. Buna göre protokolün birinci maddesi mülkiyetin korunmasını düzenlemekte olup; bu madde üç kuraldan oluşmaktadır. Bu kuralların ilki mülkiyet hakkına saygı duyulması biçiminde genel ilkedir. İkincisi, mülkiyet hakkından kamu yararı nedeniyle hukuka uygun olarak yoksun bırakılmasının meşruluğu ilkesidir ve nihayet üçüncüsü, mülkiyet hakkının kamu yararına uygun olarak kullanılmasının düzenlemesinin yine meşru bir müdahale sayılacağı ilkesidir.
38. Bu bağlamda kamulaştırmasız el atma iddiaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ileri sürüldüğü zaman, mahkeme meşru müdahalelerin olup olmadığını incelemekte, meşru bir müdahale yoksa mülkiyet hakkına saygı duyulmadığına ve hakkın ihlâl edildiğine karar vermektedir.
39. Diğer yandan, 16.05.1956 tarihli ve 1956/1 E. 1956/6 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın, esas itibariyle, gayrimenkulünü yola kalbeden amme hükmi şahsiyeti aleyhine meni müdahale davası açmağa hakkı olduğuna, ancak dilerse bu fiili duruma razı olarak, mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulünün bedelinin tahsilini de dava edebileceğine ve isteyebileceği bedelin de mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki bedel olduğuna...” karar verildiği görülmektedir.
40. Mülkiyet hakkına ve kamulaştırmasız el atmaya ilişkin bu açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde; dava konusu 48 parsel sayılı taşınmazın mülga Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından İmar ve İskan Bakanlığının 04.05.1979 tarihli ve 575/1138 sayılı Olur’u ile kamulaştırma işlemine tabi tutulduğu, idare tarafından taşınmazda payı bulunan malik ...’in adresinin tespiti amacıyla Bakırköy 4. Bölge Tapu Sicil Muhafızlığına, Kocasinan Emlak Vergi Dairesi Müdürlüğüne, Halkalı Belediye Başkanlığına, Bakırköy Jandarma Komutanlığına ve Halkalı Köyü Muhtarlığına müzekkere yazıldığı, gelen müzekkere cevaplarına istinaden tapu müdürlüğü tarafından bildirilen adrese noter kanalı ile kamulaştırma evraklarının gönderildiği, ancak tebligatın malikin tanınmadığından bahisle 16.10.1979 tarihinde bila tebliğ iade edildiği, bunun üzerine idare tarafından 13.11.1982 ve 27.11.1982 tarihlerinde Yeni İstanbul Gazetesi aracılığı ile ilanen tebligat yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
41. Mülga Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından 48 parsel sayılı taşınmaz malikleri aleyhine açılan tescil davasında Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.01.1985 tarihli ve 1984/337 E. 1985/10 K. sayılı kararı ile, davalıların adreslerinin meçhul kaldığı, yaptırılan zabıta tahkikatının semere vermediği, ilan yolu ile meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen davalıların duruşmaya gelmediği, duruşmanın devamı sırasında davalılardan Rüveyda Önal, Nazike Üzel, Münire Çığaoğlu’nun gelerek rızaen ferağ verdikleri gerekçesiyle anılan kişiler dışındaki paydaşlar yönünden hisselerinin İstimlak Kanunu’nun 17. maddesi gereğince iptali ile taşınmazın idare adına tesciline karar verilmiş olup, verilen karar tapu müdürlüğünce 26.11.1985 tarihinde tapu kaydına işlenerek idare adına tescil edilmiştir.
42. Sonuç itibariyle; davalı idarece adres araştırması yapılmış, davacılar murisinin tapu müdürlüğünce bildirilen adresine kamulaştırma belgeleri tebliğe çıkarılmış, ancak bila tebliğ iade nedeniyle idare tarafından gazete aracılığı ile ilanen tebligat yapılmıştır. Yayımlanan gazete ilanlarında ise taşınmazın parsel numarası, yüzölçümü, m2 fiyatı, istimlak bedeli, malik, baba adı ve hissenin eksiksiz olarak bulunduğu anlaşılmakla ilanen tebligatın usulüne uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
43. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında idarece Kocasinan Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından bildirilen adrese tebligat çıkartılmadığı, davacılar murisinin bloke edilen kamulaştırma bedelini aldığına dair herhangi bir dekont sunulmadığı, somut olayda hak düşürücü sürenin geçmediği, bu nedenle Özel Daire bozma kararındaki nedenlerle hükmün bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
44. Hâl böyle olunca mahkemece verilen direnme kararı yerindedir. Ne var ki davacılar vekilinin diğer temyiz itirazları yönünden değerlendirme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazları ile ilgili değerlendirme yapılması için dosyanın YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasıdır.
Mahkeme dava konusu taşınmaza ilişkin olarak 1979 tarihinde kamulaştırma kararı alındığını, bedelin bankaya bloke edilip, taşınmaz maliklerinin adresleri tahkik edilerek ilanen tebligat yapıldığını, açılan davada 30 günlük hak düşürücü süre geçirildiğinden davanın reddine karar vermiştir.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi ise 6830 sayılı Kamulaştırma Kanununun 7. maddesinde belirtilen tüm mercilerden adres araştırılması yapılarak adres tespiti mümkün olmazsa ilanen tebligat yapılacağından eldeki dosyada vergi dairesi cevap yazısındaki adrese tebligat çıkmayıp; bu adres üzerinden adres tahkiki yapılamadan ilanen tebligat yapılmasının usulsüz olduğundan bozma kararı vermiştir.
Küçükçekmece ilçesinde bulunan taşınmaza 04.05.1979 tarihinde kamulaştırma kararı alındığı, bu tarihte yürürlükte olan 6830 sayılı Kamulaştırma Kanunu 25. maddesinde kamulaştırma işleminin 13. madde de düzenlenen tebligatla başlayacağı düzenlenmiştir. 6830 sayılı Kamulaştırma Kanununun 7. maddesinde “İstimlâki yapılacak idare, istimlâk veya istimlâk yolu ile üzerlerinde irtifak hakkı tesis olunacak gayrimenkullerin ve kaynakların hudut, mesaha ve cinsini gösterir ebatlı plân veya krokisini yaptırarak tapu ve vergi kayıtları üzerinden veya haricen yaptıracağı araştırma ile mal sahiplerini ve tapu kaydı yoksa zilyedlerini ve bunların adreslerini tespit ettirir.” düzenlemesi vardır. Bu araştırmadan sonra aynı Yasanın 13. maddesinde noter yoluyla tebligat ve ilanen tebligatın ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu 14. maddesinde gazete ile ilân tarihinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre düzenlemesi yapılmıştır.
İdarenin Bakırköy Tapu Sicil Müdürlüğünden, Halkalı Belediye Başkanlığından, Halkalı Köy Muhtarlığından ve Kocasinan Vergi Dairesinden adres araştırması yaptığını; Kocasinan Vergi Dairesinin 18.06.1979 tarihli müzekkere cevabında liste hâlinde muris ...’in .... Çınarlı Sokak No:1 adresini idareye bildirdiği ancak idarenin bu adres üzerinden adres tahkiki yapmadığını ve tebligat çıkartmadığını görüyoruz. İdarenin 6830 sayılı Yasanın 7. maddesine uygun adres tahkiki yapmadan muris ...’e Halkalı Köyü yazarak noter tebligatı çıkarttığı, daha sonra ilânen tebligat yapıldığını görüyoruz. Yine Halkalı Emlak Kredi Bankasının muris adına bloke edilen parayı liste hâlinde bildirdiği ancak murisin bu bedeli aldığına dair herhangi bir dekont sunulmadığını görüyoruz.
Bu durumda kamulaştırma işlemleri usule uygun adres araştırması yapmadan tebliğ edilmediği, işlemlerin tamamlanmadığı anlaşılmakla idarenin taşınmaza fiilen el koyduğu anlaşılmakla, hak düşürücü süre geçti denilemeyeceğinden direnme kararının bozulması gerektiği sonucuna varıldığından çoğunluğun kararına katılmak mümkün olmadığından muhalifiz.