"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “bağımsız tedbir nafakası ve boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Isparta 2. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın reddine birleşen davanın kabulüne ilişkin karar, davacı-birleşen davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, bozma kararına karşı davalı-birleşen davacı vekilinin karar düzeltme isteminin Yargıtay 2. Hukuk Dairesince kısmen kabulüne karar verilmiş, Mahkemece Özel Dairenin her iki bozma kararına karşı da direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı-Birleşen Davada Davalı İstemi:
4. Davacı-birleşen davalı asıl 17.10.2014 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 27.08.2013 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, evlendikten sonra davalının anne ve babası ile birlikte yaşamak konusunda eşine baskı yaptığını, bu nedenle çıkan tartışmada eşi tarafından fiziksel şiddete uğradığını ve evden kovulduğunu, karakola giderek olayla ilgili şikâyetçi olduğunu, yaşananlar nedeniyle ailesinin yanına sığınmak zorunda kaldığını, davalının kendisini darp etmesi nedeniyle Isparta 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/753 E. sayılı dosyası ile yargılandığını ileri sürerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 197. maddesi uyarınca yararına aylık 500TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı-Birleşen Davada Davacı Cevabı:
5. Davalı-birleşen davacı vekili 20.11.2014 tarihli asıl davaya cevap dilekçesinde; müvekkili aleyhine ileri sürülen tüm iddiaları inkâr ederek, davacı ve ailesi nedeni ile eşler arasında 02.09.2014 tarihinde kavga çıktığını, müvekkilinin hakarete uğradığını, aşağılandığını, evden kovulduğunu, bunun üzerine ortak evden ayrılarak ailesinin yanında yaşamaya başladığını, bu süre içerisinde davacı tarafından ortak evdeki tüm eşyaların taşınarak evin boşaltıldığını, yaşananlar nedeniyle davacının ayrı yaşamakta haklı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Asıl Davada Davacı-Birleşen Davada Davalının Cevaba Cevabı:
6. Davacı-birleşen davalı asıl 08.12.2014 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; ortak konutun eşlerin kendilerine ait eşyalarını almak suretiyle birlikte boşaltıldığını, dolayısıyla eşlerin şu anda ortak bir evlerinin olmadığını, davalıdan fiziksel şiddet görmesi nedeniyle ayrı yaşamakta haklı olduğunu, davalının kendisine ait olan evi muvazaalı olarak üçüncü kişiye devrettiğini, sonrasında aynı evde 01.10.2014 tarihli kira kontratı ile ailesi ile birlikte yaşamaya başladığını ileri sürerek davasının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı-Birleşen Davada Davacı İstemi:
7. Davalı-birleşen davacı vekili 02.12.2015 tarihli birleşen dava dilekçesinde; tarafların uzun süre arkadaşlık yaptıktan sonra 26.08.2013 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, evlendikten sonra kadın eşin tamamen değiştiğini, sebepsiz yere kavga çıkardığını, ailesinin yönlendirmesi ile hareket ettiğini, ailesinin müdahalesine ve hakaretlerine sessiz kaldığını, babasının izin vermemesi nedeni ile çalışmadığını, yaşanan bu olaylar nedeniyle 02.09.2014 tarihinde çıkan tartışma sonucunda tarafların ayrı yaşamaya başladıklarını, ev eşyalarının müvekkilinden habersiz şekilde ortak evden götürüldüğünü, kadın eşin kendi annesi ile birlikte kayınvalidesinin işyerine giderek olay çıkardığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, dosyanın davacı-birleşen davalı kadın tarafından açılan ve yargılaması devam eden Isparta 2. Aile Mahkemesinin 2014/753 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine, müvekkili yararına 40.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davacı-Birleşen Davada Davacı Cevabı:
8. Davacı-birleşen davalı vekili 03.03.2015 tarihli birleşen davaya cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, eşlerin evlendikten sonra dokuz ay boyunca hiç tartışmadıklarını, asıl ailesinin yönlendirmesi ile hareket eden tarafın erkek eş olduğunu, aile arasında yaşanan her şeyi annesine anlattığını, eşi tarafından sözlü, fiziksel ve ekonomik şiddete maruz kaldığını, ziynetleri de dâhil olmak üzere tüm birikimlerinin elinden alındığını ileri sürerek açılan davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise müvekkili yararına açılan bağımsız tedbir nafakası dosyasının da dikkate alınarak TMK’nın 174/1 ve 2. maddesi uyarınca 30.000TL maddi, 50.000TL manevi tazminat ile evlilik birliği içerisinde erkek eşe verilen 47.250TL yönünden karşı tarafın maddi tazminat ödemesine karar verilmesini savunmuştur.
Birleşen Davada Davalı-Asıl Davada Davacının Cevaba Cevabı:
9. Davalı-birleşen davacı vekili 18.03.2015 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; müvekkili aleyhinde ileri sürülen tüm iddiaları inkâr etmiştir.
Mahkeme Kararı:
10. Isparta 2. Aile Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2014/495 E., 2016/267 K. sayılı kararı ile; tarafların 27.08.2013 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, erkeğin eşine, anne ve babasına bakması hususunda manevi baskı yaptığı; anne ve babasının evlerinde kısa bir süre kalmasına rıza göstermeyen eşine “eşşek gibi annem ve babama bakacaksın” dediği, üçüncü kişilerin yanında da aynı sözleri sarf ettiği, buna karşılık kadının da üçüncü kişilerin yanında eşine saygısız davrandığı, tartışma anında bir takım eşyaları fırlatıp kırdığı, babasının isteği üzerine kendisine çalışması için bulunan işleri beğenmeyerek çalışmadığı, evlilik birliğine müdahale eden ailesinin davranışlarına sessiz kaldığı, ailesinin istekleri doğrultusunda hareket ettiği, eşini aşağılayan babasına engel olmadığı, kayınvalidesi ve kayınpederinin evlerinde kısa bir süre zorunluluk nedeniyle kalmalarına ailesinin yönlendirmesi sonucu müsaade etmeyerek eşini üzdüğü, bu nedenle çıkan tartışmada eşini “tehdit edip, aşağılayan daha sonra da evden kovan babasına” engel olmadığı, bir kaç gün sonra annesi ile birlikte kayınvalidesinin işyerine giderek hakaret ve aşağılayıcı sözler söylediği, gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eşin tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerinin reddi ile birlikte yararına 300TL tedbir nafakası ödenmesine, az kusurlu erkek eş yararına 5.000TL manevi tazminata hükmedilmesine, boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu kadın tarafından açılan bağımsız tedbir nafakası davasının reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararları:
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
12. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 02.05.2018 tarihli ve 2016/17815 E., 2018/5698 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece davacı-davalı kadın ağır kusurlu kabul edilerek davalı-davacı erkeğin davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışların yanında davalı davacı erkeğin eşine şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, hatalı kusur belirlemesi sonucu kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3-Davacı-davalı kadın tarafından açılan 500.00 Türk lirasına ilişkin bağımsız tedbir nafakası davasına ( TMK m. 197) karşı erkek tarafından boşanma davası ( TMK m. 166/1) açılmış, davacı davalı kadın tarafından boşanma davasına verilen cevap dilekçesinde asıl davada yer alan 500.00 Türk lirası nafaka talebinin yoksulluk nafakası (TMK m. 175) olarak devamına karar verilmesi talep edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bağımsız tedbir nafakası davası ile boşanma davasının feri niteliğindeki yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kadın ağır kusurlu olmayıp, yoksulluk nafakası (TMK m. 175) koşulları kadın yararına gerçekleşmiştir. O halde; davacı-davalı kadın yararına tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilerek uygun miktarda yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerekirken hatalı kusur belirlemesi sonucunda yazılı şekilde ret hükmü kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
4-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere davacı-davalı kadın ayrı yaşamakta haklılığını ispatlamış olup kadının tedbir nafakası davasının (TMK m. 197) kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde ret hükmü kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
13. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
14. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 04.07.2019 tarihli ve 2018/6997 E., 2019/8143 K. sayılı kararı ile;
“…1-Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre, davalı-davacı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme itirazları yersizdir.
2-Davacı-davalı kadın tarafından tedbir nafakası davası açılması üzerine erkeğin birleşen boşanma davası açtığı, mahkemece kadının tedbir nafakası davasının reddine, erkeğin boşanma davasının kadının ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile kabulü ile tarafların boşanmalarına, erkek lehine manevi tazminata (TMK m. 174/2), kadın lehine tedbir nafakasına ve kadının yoksulluk nafakası ile tazminat taleplerinin ise reddine karar verilmiş, hükmün davacı-davalı kadın tarafından her iki dava ve ferilerine yönelik temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 02.05.2018 tarih, 2016/17815 esas ve 2018/5698 karar sayılı ilamı ile tarafların eşit kusurlu olduklarından bahisle kusur belirlemesi yönünden, yine tedbir nafaka davasının kabulü gerektiğinden ve kadına yoksulluk nafakası verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bu yönlerden bozulmasına, diğer temyiz itirazlarının reddi ile hükmün diğer yönlerden onanmasına karar verilmiş olup, davalı-davacı erkek tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dosyanın yeniden yapılan incelemesinde dosya içerisinde bulunan kadına ait sosyal ve ekonomik durum araştırma tutanağında kadının ev hanımı olduğu yazılı ise de dosya arasında bulunan sigorta kaydına göre sigortalı olarak çalışmakta iken 30.09.2014 tarihinde çıkış yapıldığı davadan sonra 13.01.2015 tarihinde işe yeniden giriş yaptığı ve 06.06.2015 tarihinde ise yeniden çıkış yapıldığı anlaşılmaktadır. Yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için boşanma yüzünden yoksulluğa düşme durumunun kesin olarak belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan davacının sürekli ve düzenli gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığı, böyle bir işten ayrılmışsa işten ayrılış nedeni kesin olarak belirlenmelidir. Ancak bu hususun ilk inceleme sırasında gözden kaçırıldığı anlaşılmakla, erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 02.05.2018 tarih 2016/17815 esas, 2018/5698 karar sayılı onama-bozma kararının yoksulluk nafakasına ilişkin 3 nolu bendinin kaldırılmasına, mahkemece taraf ve tanık beyanları da dikkate alınarak kadının usulünce ekonomik ve sosyal durumu araştırılarak; sürekli ve gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığı, böyle bir işten ayrılmışsa işten ayrılış nedeni de tespit edilerek boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmediğinin kesin olarak belirlenmesi, gerçekleşecek sonucuna göre yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle ve hatalı kusur belirlemesine göre yazılı şekilde yoksulluk nafakasının reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiş, bu sebeple hükmün yoksulluk nafakasına ilişkin bölümünün değişik gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
15. Isparta 2. Aile Mahkemesinin 26.11.2019 tarihli ve 2019/389 E., 2019/647 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; kusur belirlemesine dayanak bozma ilamında yer alan fiziksel şiddet iddiasına ilişkin erkek eşin Isparta 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/753 E. ve 2015/45 K. sayılı kararı ile yargılandığı, yapılan yargılama sonunda “sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak mahkûmiyeti gerektirir kesin, yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı” gerekçesiyle sanığın beraatına karar verildiği, kararın Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2015/24577 E., 2016/3185 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği, hâl böyle olunca erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığının ispat edilemediği, boşanmaya sebep olan olaylarda direnme öncesi verilen kararda gerçekleşen kusurlu davranışlara göre kadın eşin ağır kusurlu olduğu, karar düzeltme ilamında yer alan yoksulluk nafakası yönünden araştırma yapılması gerektiğine dair bozma ilamına ise; erkek tarafından açılan boşanma davasına karşı kadın tarafından verilen cevap dilekçelerinde usulüne uygun olarak ileri sürülmüş bir yoksulluk nafakası talebi bulunmadığı, dolayısıyla ileri sürülmüş bir talebin olmadığı yerde yoksulluk nafakası talebi hakkında bir karar verilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda;
1) Boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları,
2) Davacı-karşı davalı kadın eş tarafından açılan TMK’nın 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davasının kabulünün gerekip gerekmediği,
3) Davacı-birleşen davalı kadın eş yararına TMK’nın 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde, mahkemece talebin reddine ilişkin kurulan hükmün, yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıklarına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
18. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
19. Bilindiği üzere TMK’nın “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
20. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
21. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
22. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
23. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 27.08.2013 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen olayların yanında Özel Daire tarafından ayrıca “erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı” gerekçesine yer verilerek boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabul edildiği, direnme kararında ise erkeğin fiziksel şiddet uyguladığına dair iddia yönünden Isparta 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/753 E. ve 2015/45 K. sayılı kararı ile yapılan yargılama sonunda beraat kararı verilmesine vurgu yapılarak bu iddianın kanıtlanamadığı gerekçesine dayanıldığı, ceza kararının incelenmesinde erkek eş hakkında “isnat edilen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” nedeniyle beraat kararı verildiği, dosyada mevcut Isparta Devlet Hastanesinin 04.09.2014 tarihli raporuna göre kadın eşin “sağ humerus iç kısımda ekimoz, sırt bölgesinde yaygın hiperemi, sağ omuz ön kısımda hiperemi, sağ hemitoraks arka yüzde hiperemi” nedenleriyle basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralandığının tespit edildiği, davacının tanık olarak dinlettiği babası olan Halil İbrahim Kutanak’ın görgüye dayalı bilgisine göre son yaşanan olaydan önce de davalının “kızına şiddet uyguladığını, bu nedenle kızını alıp evine getirdiğini, yüzünde ve vücudunun çeşitli bölgelerinde tırnak izi olduğunu gördüğünü” ifade ettiği, bu olaylardan sonra davacının yeniden evine döndüğü, son yaşanan olayda ise eşi tarafından “kızına yine fiziksel şiddet uygulandığını ve darp raporu aldıklarını” beyan ettiği, hâl böyle olunca, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının evliliğe müdahale eden ailesinin davranışlarına sessiz kaldığı, üçüncü kişilerin yanında eşine saygısız davrandığı, eşinin anne ve babasının zorunluluk nedeniyle evlerinde kalmalarını istemeyerek eşini üzdüğü, annesi ile birlikte kayınvalidesinin işyerine giderek sözlü tartışma çıkardığı, buna karşılık erkeğin de eşine anne ve babasına bakması hususunda manevi baskı yaptığı, üçüncü kişilerin yanında “eşşek gibi annem ve babama bakacaksın” dediği ve ayrıca Özel Daire bozma kararında işaret edildiği üzere eşine fiziksel şiddet uyguladığının anlaşılması karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığına dair görgü tanığının bulunmadığı, hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğuna dair verilen direnme kararının yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
B) Davacı-birleşen davalı kadın eş tarafından açılan TMK’nın 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davasının kabulünün gerekip gerekmediğine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
27. Bilindiği üzere; TMK’nın “Birlikte yaşamaya ara verilmesi” başlıklı 197 maddesi;
“Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.
Eşlerden biri, haklı bir sebep olmaksızın diğerinin birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hale gelmesi üzerine de yukarıdaki istemlerde bulunabilir.
Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır” hükmünü içermektedir.
28. Anılan madde; eşler arasında evlilik birliği kurulduktan sonra, birlik ilkesinin doğal sonucu olarak eşler karşılıklı anlayış, saygı, sevgi ve hoşgörü içinde birlikte yaşamak zorunda iseler de, bunun her zaman mümkün olmadığı hâllerde ailenin korunmasına ilişkin önlemleri kapsamaktadır. Tedbir nafakası TMK’nın hükümlerine göre eşe iki şekilde verilmektedir. Bunlardan ilki birlikte yaşamaya ara verilmesi sebebiyle eşe verilen bağımsız tedbir nafakası (TMK m. 197) iken, diğeri boşanma veya ayrılık davası açılınca davanın devamı süresince geçici önlem olarak eşe verilen geçici tedbir (TMK m. 169) nafakasıdır.
29. Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa, eşlerden birinin haklı bir sebep olmaksızın birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hâle gelmesi üzerine hâkim; eşlerden birinin istemiyle, diğer eşe bir miktar parasal katkı yapmasına karar verir. Uygulamada TMK m. 197 hükmüne göre gerek eş ve gerekse ergin olmayan çocuklar için hâkim tarafından belirlenen bu parasal katkıya bağımsız tedbir nafakası denilmektedir. Diğer bir deyişle; birlikte yaşamaya ortak olmayan kararla ara verilmesi hâlinde, gerçekleşecek istem üzerine, hâkim tarafından yapılacak olan özel müdahalenin bir şekli de TMK m. 197 hükmüyle düzenleme konusu yapılmıştır.
30. Öte yandan, bağımsız tedbir nafakası ayrı yaşamada haklılık varsa verilebilir. Bağımsız tedbir nafakası davasında kural olarak tarafların kusur durumu ölçü olarak alınamaz. Tedbir nafakası istenen kusursuz olsa bile, diğer koşullar gerçekleşmişse tedbir nafakası verilebilir. Başka bir anlatımla bağımsız tedbir nafakası davasında dikkate alınacak ölçü; tarafların kusur durumları değil, nafakayı talep eden eşin ayrı yaşamada haklı olup olmadığıdır.
31. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda; tarafların fiilen bir yıl kadar sürdüğü anlaşılan evlilikte karşılıklı olarak kusurlu davranışlar sergiledikleri, fiili ayrılığın 02.09.2014 tarihinde yaşanan tartışma sonucunda kiracı olarak oturulan ortak evi erkeğin terk etmesi suretiyle başladığı, dolayısıyla yalnız kalan kadın eşin zaten kira olan evden ayrılarak ailesinin yanına taşınmak zorunda kaldığı ve 17.10.2014 tarihinde TMK’nın 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası istemli davayı açtığı, buna karşılık erkeğin de 02.02.2015 tarihinde eldeki dava ile birleştirilmesine karar verilen boşanma davasını açtığı anlaşılmış olup ayrı yaşamak zorunda olan kadının, birlikte yaşamaya ara verilmesinde haklı olduğu gözetilmeksizin asıl davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığına dair görgü tanığının bulunmadığı, hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğu ve ayrı yaşamakta haklı olmadığı, dolayısıyla asıl davanın reddine dair verilen direnme kararının yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
33. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
C) Davacı-birleşen davalı kadın eş yararına TMK’nın 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde, mahkemece talebin reddine ilişkin kurulan hükmün, yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı hususuna gelince;
34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, direnme adı altında verilen kararın yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı, yoksa Özel Daire tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
35. Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek yeni bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
36. Başka bir anlatımla, mahkemenin yeni bir delile dayanmak veya bozmadan esinlenmek suretiyle gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
37. Somut olayda; taraflar arasındaki birleştirilerek görülen bağımsız tedbir nafakası ve boşanma davaları nedeniyle yapılan yargılama sonucunda verilen ilk kararda kadının ağır kusurlu olması nedeniyle yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verildiği, Özel Dairenin “yoksulluğa düşüp düşmeyeceği yönünde araştırma yapılmasına” yönelik bozma kararından sonra yapılan yargılamada ise bozma kararında belirtilen şekilde kadın eş hakkında yeniden ekonomik ve sosyal durum araştırması yapıldığı, işe giriş çıkışı hakkında SGK’ya müzekkere yazıldığı, yapılan araştırmalara cevap verildiği ancak bu sonuçlar hükme esas alınmayarak, “usulüne uygun olarak ileri sürülmüş bir yoksulluk nafakası talebi” bulunmadığı, böyle olunca yoksulluk nafakası talebi hakkında bir karar verilemeyeceği gerekçesiyle karar verilmiştir.
38. Bu durumda, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni bir olgu ve gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
39. Hâl böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
40. Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
41. Diğer yandan, mahkemece direnme kararı öncesi verilen ilk hüküm; davacı-birleşen davalı tarafından, erkek eş yararına hükmedilen manevi tazminat bakımından da temyiz edilmiş ise de manevi tazminata ilişkin hüküm Özel Dairenin onama kararı ile kesinleşmiş olduğundan, direnme kararına konu olmayan bu yöne ilişkin temyiz itirazı incelenme konusu yapılmamıştır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile;
1- Boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur belirlemesine ilişkin direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğu ile BOZULMASINA (III-A),
2- Davacı-birleşen davalı tarafından açılan TMK’nın 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davasının reddine ilişkin verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğu ile BOZULMASINA (III-B),
3- Yoksulluk nafakası yönünden yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın oy birliği ile YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Aynı Kanun'un Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.11.2022 tarihinde karar verildi.