"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “karşılıklı boşanma ve bağımsız tedbir nafakası” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen karar, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; tarafların 29.07.2016 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, davalının babasının düğünden önce davacıya “kızımı sana verdiğim gibi almasını da bilirim, ona göre sakın onu üzme” şeklindeki sözlerinin herkes tarafından kınandığını, taraflara düğünde takılan ziynet eşyalarının tümünün davalı tarafından kendisine ait banka kasasına konulduğunu, kına gecesi masraflarının davacı tarafından karşılandığını, düğün salonu ve yemek bedeli olarak da 38.000TL'yi müvekkilinin ödediğini, davalının babasının düğün masraflarını ödemeye yanaşmadığını ve “ben öz kardeşimden dahi kazık yedim, senin abinden kazık yemeni istemiyorum, neden abinin şirketinde senin ortaklığın yok, senin makam koltuğun yok, abin jipe biniyor, sen şirketin aracıyla adam olacağım diye uğraşıyorsun” şeklinde sözler söylediğini, davalının haklı bir sebep olmaksızın ortak evi terk ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 50.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin kusurlu olduğunu, müvekkiline atfedilecek kusurlu bir davranışın bulunmadığını, davacı ve ailesinin her şeye müdahale ettiklerini, düğünde takılan tüm ziynet eşyalarının davacının ailesi tarafından elinden alındığını ve kendisine iade edilmediğini, evlendikten sonra erkeğin eşine sevgisiz ve ilgisiz davrandığını, sevmediğini söylediğini, tesettürlü olmasını eleştirdiğini, eve geç saatlerde geldiğini, çıkan tartışmada boşanmak istediğini söylemesi nedeniyle kadın eşin ailesinin evine gitmek zorunda kaldığını, aile büyüklerinin araya girmesi sonucunda eşlerin yeniden ortak evde yaşamaya başladıklarını, ancak erkeğin evliliği sürdürmek niyetinde olmadığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, neden böyle yaptığı sorulduğunda “evliliği bitirmek amacıyla kasıtlı olarak böyle davrandığını” söylediğini, erkeğin kişisel eşyalarını alarak evden ayrıldığını, evin su ve doğalgazını kestirdiğini, tüm bu nedenlerle kadın eşin babasının evine dönmek zorunda kaldığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, Denizli 4. Aile Mahkemesinde açmış oldukları 2016/1105 E. sayılı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 197. maddesine dayalı bağımsız tedbir nafakası davası ile eldeki davanın birleştirilmesine, müvekkili yararına 1.500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000TL maddi ve 100.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Birleşen davada davacı vekili; tarafların 29.07.2016 tarihinde evlendiklerini, kısa süre sonra erkeğin eve geç gelmeye başladığını, eşine karşı ilgisiz davrandığını, evliliğin ikinci ayı dolmadan ayrılmak istediğini söyleyerek müvekkilinin ailesinin yanına dönmesini istediğini, birlik görevlerini yerine getirmemek suretiyle eşini zor durumda bıraktığını ileri sürerek müvekkili yararına 1.200TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Denizli 2. Aile Mahkemesinin 28.03.2018 tarihli ve 2017/62 E., 2018/252 K. sayılı kararı ile; erkeğin düğün sırasında eşine takılan altınları rızasını almadan ailesine verdiği, ortak evin ihtiyaçlarını karşılamadığı, davacının, annesinin ve abisinin etkisi altında kalarak onların görüşleri doğrultusunda hareket ettiği, eşine evlilik birliğini sürdürmek istemediğine dair söylemlerde bulunduğu, buna karşılık kadının da aile içerisinde mahrem olan “davacının abdestsiz çıktığı gibi” sözleri ailesine söylediği ve ailesinin bir takım müdahalelerine karşı kayıtsız davrandığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle karşılıklı açılan her iki boşanma davasının ve birleşen bağımsız tedbir nafakası davalarının ayrı ayrı kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına 550TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 25.000TL maddi tazminat ödenmesine, erkeğin kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmaması nedeniyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince istinaf isteminde bulunulmuştur.
9. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 25.02.2019 tarihli ve 2018/1420 E., 2019/282 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında evlilik sonrası ayrılık yaşandığı ancak aile büyüklerinin araya girmesi ve kadının özür dilemesi üzerine barışıp yeniden bir araya geldikleri, yeniden bir araya gelinen dönemde erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, kadının dayısına “ben bu işi sürdürmek istemiyorum bu nedenle eve alışveriş yapmıyorum” dediği, ilk derece mahkemesince kadına kusur olarak yüklenen vakıaların tamamının tarafların barışmalarından önce gerçeklemesi nedeniyle kadının bu kusurlu davranışlarının eşi tarafından affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığının kabulünün gerektiği, affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olayların taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği, eşlerin yeniden bir araya geldiği dönem içerisinde kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanamadığı gibi erkeğe de kusur olarak yüklenen evin doğal gaz ile suyunu kestiği ve ailesinin etkisi altında kalarak onların görüşleri doğrultusunda hareket ettiği iddialarının da kanıtlanamadığı, dolayısıyla bu davranışların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, ne var ki kadın tarafından “erkeğin kabul edilen boşanma davası ve kadına yüklenen kusurlu davranışlar yönünden” hükmün istinaf edilmediği, hâl böyle olunca ilk derece mahkemesince kadına yüklenen kusurlu davranışların kesinleştiği, erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışı ile kadın tarafından istinaf sebebi yapılmayarak kesinleşen kusurlu davranışları dikkate alındığında boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu oldukları, eşit kusurlu eş yararına maddi tazminat ödenmesine karar verilemeyeceği gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesine ilişkin gerekçesinin düzeltilmesi ile kadın yararına hükmedilen maddi tazminatın kaldırılmasına ve kadın eşin maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/3974 E.,2019/10015 K. sayılı kararı ile;
“…Karşılıklı boşanma davalarının yapılan yargılaması sonunda, mahkemece her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, hüküm taraflarca istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf kanun yolu değerlendirmesi; her iki davadaki kusur yönünden incelenmeden, taraflar eşit kusurlu hale getirilerek davalı-karşı davacı kadının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davalı-karşı davacı kadın tarafından, ilk derece mahkemesi kararı, her iki davadaki kusur yönünden istinaf edildiği halde bölge adliye mahkemesince, eksik inceleme yapılarak hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 06/02/2020 tarihli ve 2019/2303 E., 2020/158 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; istinaf incelemesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi gereğince kamu düzenine aykırılık oluşturan durumlar hariç olmak üzere, istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı, istinaf dilekçesinde ileri sürülmeyen bir hususun istinaf incelemesi sırasında re’sen ele alınmasının mümkün olmadığı, davalı-karşı davacının bozmaya konu temyiz dilekçesi incelendiğinde dahi kadın eşe yüklenen hafif kusurun istinaf konusu yapılmadığının açıkça belirtildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesince verilen kararda yer alan ve tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarının tespit edildiği “kusur belirlemesinin” davalı-karşı davacı tarafından istinaf incelemesine konu edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemenin eksik olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle istinaf kanun yolu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
16. Bilindiği üzere ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve HMK ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.
17. Gerek Türk hukukunda gerekse mukayeseli hukukta, istinaf kanun yolu incelemesi “somut olay adaletinin sağlanması” ihtiyacı üzerine doğmuş ve uygulanmaya başlanmıştır. Hukuk yargılamasında istinaf; ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş kararlarının, hem maddi vakıa incelemesi yapan hem de hukukîlik denetimi yapma yetkisi bulunan daha üst dereceli mahkemece tekrar incelenmesini, taleplerle belirlenen sınırlar içerisinde ikinci kez görülerek, hatalı hâllerin düzeltilmesi suretiyle karara bağlanmasını istemek olarak tanımlanabilir. İstinaf kavramı, incelemenin içeriği itibari ile “dar ve geniş anlamda istinaf” olarak ikiye ayrılır. Türk hukuk sisteminde kanun koyucu tercihini “dar anlamda istinaf” sisteminden yana kullanmıştır. Buna göre; ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın denetlenmesi anlamında sadece gerekli ve itiraz konusu edilen hususlarda inceleme yapılarak bir karar verilir.
18. Gerçekten de istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak re’sen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Ali Cem Budak; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 1-2).
19. İstinaf kanun yolu, HMK’nın sekizinci kısmının birinci bölümünün 341 ilâ 360. maddeleri arasında, temyiz kanun yolu da ikinci bölümünün 361 ilâ 373. maddeleri arasında düzenleme altına alınmıştır.
20. Kanun koyucu temyiz sebeplerinin tek tek gösterilmesinin (HMK m. 371, HUMK m. 428) aksine, istinaf sebeplerini tek tek saymamış, “istinaf sebepleri şunlardır” şeklinde bir düzenlemede bulunmamıştır. Bunun yerine “istinaf kanun yolunun” niteliğine uygun olarak genel bir sebep göstermiştir (HMK m. 342-2/e, m. 353/6).
21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İstinaf dilekçesi” başlıklı 342. maddesi “(1) İstinaf yoluna başvurma, dilekçeyle yapılır ve dilekçeye, karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenir.
(2) İstinaf dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
a) Başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri.
b) Varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri.
c) Kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı.
ç) Kararın başvurana tebliğ edildiği tarih.
d) Kararın özeti.
e) Başvuru sebepleri ve gerekçesi.
f) Talep sonucu.
g) Başvuranın veya varsa kanuni temsilci yahut vekilinin imzası.
(3) İstinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355 inci madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılır” şeklinde düzenlenmiştir.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun özellikle 353. maddesine bakıldığında istinaf sebebinin “ilk derece mahkemesi kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olmaması” şeklinde düzenlenmiş olduğu söylenebilir. Dolayısıyla istinaf sebepleri, temyiz sebeplerinden çok daha geniş bir çerçeve çizmektedir. Buradan hareketle istinaf dilekçesinde yer alan “istinaf sebepleri” bölge adliye mahkemesince yapılacak olan incelemenin sınırlarını çizmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Nitekim istinaf sebebinin gösterilmemesi hâlinde, hükümde kamu düzenine aykırı bir husus da bulunmuyorsa, istinaf talebi ön inceleme aşamasında reddedileceğinden, doğal olarak istinaf sebebinin bulunmadığı talebin de kamu düzenine aykırı bir yön bulunmaması hâlinde reddedilmesi gerektiği hususu tartışmasızdır.
23. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İncelemenin kapsamı” başlıklı 355. maddesi; “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Buna göre; bölge adliye mahkemesi, incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere bağlı olarak yapmak zorundadır. Temyiz incelemesinden farklı olarak, bölge adliye mahkemesinde yapılacak incelemede tarafların ileri sürdüğü sebeplerle bağlı kalınmasının nedeni, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararının kanuna aykırılığını tespit etmesi hâlinde, çoğu zaman yeniden yargılama yaparak yeni bir karar verebilmesidir. Ne var ki Yargıtayın temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırılık hâllerini inceleyebileceği öngörülmüş ise de, istinaf incelemesinde ileri sürülmediği için bölge adliye mahkemesince incelenmeyen bir konunun temyiz yolunda ileri sürülmesi durumunda Yargıtayın bu temyiz sebebini incelemesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla temyiz incelemesinin sınırlarından biri ve en önemlisi, ileri sürülen temyiz sebebinin istinafta ileri sürülüp sürülmediği ve ileri sürülen sebeple ilgili bölge adliye mahkemesinin yaptığı değerlendirmenin hukuka aykırı olup olmadığı hususudur.
24. Özetle; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenen istinaf sebeplerinin “kamu düzenine aykırılık” ve “taraflarca ileri sürülen” nedenler olmak üzere iki ayrımda incelenmesi gerekmektedir. Kamu düzenine aykırılık mutlak istinaf sebebidir ve bölge adliye mahkemesince kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle kamu düzenine aykırı bir sebebin istinaf dilekçesinde ileri sürülüp sürülmemesinin de bir önemi bulunmamaktadır. Buna karşılık kamu düzenine aykırı olmayan istinaf sebeplerinin istinaf dilekçesinde mutlaka gösterilmesi gerekmektedir. Kamu düzenine aykırı olmayan bir istinaf sebebi istinaf dilekçesinde gösterilmemiş ise bölge adliye mahkemesince kendiliğinden dikkate alınamaz. Çünkü istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Karar ve tebliği” başlıklı 359. maddesinin 1. fıkrasıyla yapılan düzenlemede bölge adliye mahkemesi kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetleri, ilk derece mahkemesi kararının özeti, ileri sürülen istinaf sebepleri ile taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepler ile hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.
26. Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı davalar evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlıdır. Burada hâkim, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verir ve tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen “kusur belirlemesi” ise sadece boşanma değil, boşanmanın fer'î sonuçlarını kapsayan velâyet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkilidir.
27. Eldeki davaya gelince; ilk derece mahkemesince erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, kadın yararına tedbir-yoksulluk nafakası ile maddi tazminat ödenmesine karar verildiği ve hükmün taraflarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede davalı-karşı davacı tarafından kararın “erkeğin kabul edilen boşanma davası ve kadına yüklenen kusurlu davranışlar” yönünden istinaf edilmediği gerekçesiyle eşlerin eşit kusurlu davranışları ile boşanmaya sebep olduklarına karar verildiği anlaşılmaktadır.
28. Kanun koyucu tarafından davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayılması karşısında temeli taraflar arasındaki aynı evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayalı her bir boşanma davasında verilecek her bir kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu, zira eşler arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik bulunduğu, dolayısıyla kaç boşanma davası açılırsa açılsın tamamının HMK’nın 166. maddesi kapsamında davanın her aşamasında, talep üzerine veya mahkemece re’sen ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilmesi ve açılmış bulunan her bir boşanma davası yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması zorunluluğu tartışmasızdır. Ne var ki, dava konuları yalnız boşanma olup, hüküm verilirken nazara alınacak husus, tarafların boşanmaya sebebiyet veren kusurlu davranışlarıdır. Yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada; ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun, dayanılan tüm delillerin toplanması, birlikte değerlendirme yapmak suretiyle tek bir kusur belirlemesi yapılması, fer'î talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulması da boşanma davalarında bir zorunluluktur. Aksi hâl, boşanma davalarında birbiri ile çelişen boşanmanın fer'îleri hakkında kurulan hükümleri karşımıza çıkarır.
29. Tüm bu anlatılanların ışığı altında somut olaya gelindiğinde; Denizli 2. Aile Mahkemesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla vermiş olduğu 28.03.2018 tarihli karara karşı davalı-karşı davacı vekilinin 07.05.2018 tarihli istinaf dilekçesi incelendiğinde “Konu” başlıklı bölüme “boşanma hükmüne ilişkin kısmı hariç olmak üzere, manevi tazminata hükmedilmemesi, hükmedilen maddi tazminat ve nafakanın miktarı” yönlerinden karara itiraz edildiği, “İstinaf Gerekçeleri” başlığı altında “kocanın daha ağır kusurlu olduğu yönündeki kabule göre müvekkil yararına manevi tazminata hükmedilmemesinin, dinlenen tanık anlatımlarında geçen kadın eşe yönelik maddi ve manevi baskıların, erkeğin eşine karşı kötü davranışlarının” tümü bir bütün olarak ele alınıp ilk derece mahkemesi kararının özellikle reddedilen manevi tazminat talebi yönünden istinaf edildiği anlaşılmıştır.
30. TMK’nın 174/2. maddesine göre boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Davalı-karşı davacı vekili istinaf itirazlarında “erkek eşin ağır kusurlu olduğunu kabul ettiği gibi” erkeğin bu kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarını zedeler nitelikte olduğunu ileri sürmüştür. Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede ise taraflar arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik olduğu, yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun dayanılan tüm delillerin birlikte toplanıp değerlendirilmesi sonucunda tek bir kusur belirlemesinin yapılması gerektiği, fer'î talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulmasının boşanma davalarında bir zorunluluk olduğu bir kenara bırakılarak, ilk derece mahkemesince zaten ağır kusurlu kabul edilen erkek eşin, kabul edilen boşanma davası ve kadına yüklenen kusurlu davranışlara itiraz edilmediği gerekçesiyle eşit kusurlu hâle getirilmesi doğru olmamıştır.
31. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince yapılacak olan iş; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'î niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermekten ibarettir.
32. O hâlde, Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 09.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.