"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki "Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ... İş Mahkemesinin davanın reddine dair kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne ilişkin ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı dava dilekçesinde; müvekkilinin 18.10.2005 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması için Kuruma yaptığı başvurunun reddi üzerine yaptığı araştırmada bir kısım çalışmalarının kayıtlarda görünmediğini öğrenince ... İş Mahkemesinde hizmet tespit davası açarak 1083 günlük çalışmasının Kurum kayıtlarına işlenmesini sağladığını, daha sonra 15.07.2009 tarihinde kendisine yaşlılık aylığı bağlandığını, 1083 günlük çalışmasının kayıtlarda görünmemesinde işveren kadar davalı Kurumun da sorumluluğu bulunduğunu ileri sürerek 18.10.2005-15.07.2009 tarihleri arasındaki süreye ait ödenmeyen yaşlılık aylıklarından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000TL’nin ödenmesi gereken tarihlerden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 08.07.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini toplam 20.262,69TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacıya hizmet tespit davasının kesinleşmesinden sonra makul süre içinde yaşlılık aylığı bağlandığını, mahkeme kararında faize ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi ödemeleri ihtirazi kayıtsız aldığını, bu nedenle faiz talebinin yersiz olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... İş Mahkemesinin 04.04.2017 tarihli ve 2013/462 E., 2017/90 K. sayılı kararı ile; davacının açmış olduğu hizmet tespiti davasının sonucuna göre 18.10.2005 tarihinde işten ayrılmadığı, hizmet tespiti davası kesinleşmeden yaptığı aylık başvurusu nedeniyle kararın kesinleşmesinden sonra aylık bağlanması mümkün olmayacağı gibi sigortalılığa esas iş sözleşmesinin de sona ermediği ayrıca 5535 (5335) sayılı Kanun’un 30/2. maddesi gereğince 506 sayılı Kanun’un 63/B maddesindeki hüküm gereğince 18.10.2005 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması mümkün olmayan davacının kamu kurumunda sosyal güvenlik destek primine tabi çalışmasının da olanaklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurmuştur.
8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 24.05.2018 tarihli ve 2017/1655 E., 2018/1095 K. sayılı kararı ile; davacının yaşlılık aylığı bağlanma şartlarının gerçekleştiği 01.01.2006 tarihinden önce 31.12.2005 tarihinde işten ayrıldığı, çalışma kaydı bulunan süreler dışlandığında 1.1.2006-14.6.2006, 1.9.2006-14.9.2006, 1.8.2007-14.7.2009 tarihleri arasında alması gereken toplam 16.459,29TL yaşlılık aylığının faiziyle birlikte davalı Kurumdan tahsili gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 15.04.2019 tarihli ve 2018/6615 E., 2019/2934 K. sayılı kararı ile; "...Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacının, ... İş Mahkemesinin 30.07.2009 tarih ve 2008 486 Esas, 2009/491 Karar sayılı kararı ile ... Üniversitesi Rektörlüğü işyerinde 10/01/1996-21/11/2005 tarihleri arasında Kuruma bildirilen 1895 gün süreye ilaveten 1083 gün ilave süre ile çalıştığının tespitine karar verildiği, kararın, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 08.02.2010 tarih ve 2009/14366 Esas, 2010/1225 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği; 02.11.1977 - 02.07.1979 tarihleri arasında askerlik borçlanması yaptığı; 18.10.2005 ve 06.07.2009 tarihlerinde Kuruma yaşlılık aylığı bağlanması için başvurduğu; davacıya 6089 prim gün sayısının bulunduğu 15.07.2009 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı yasanın 62. maddesinde “Sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya bu isteğinden sonraki aybaşından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır…” hükmü bulunmakta olup 5510 sayılı Yasa'da benzer bir düzenlemeye 28.maddede yer verilmiştir. Buna göre; "...Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yaşlılık aylıklarından yararlanabilmek için 4.maddenin 1.fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalının çalıştığı işten ayrıldıktan, (b) bendinde belirtilen sigortalının sigortalılığa esas faaliyete son verip vermeyeceğini beyan ettikten sonra yazılı istekte bulunmaları ... şarttır".
Somut olayda, davacı 21/11/2005 tarihine kadar ... Üniversitesi işyerinde çalışmış olup tahsis talep tarihi 18/10/2005 tarihi itibariyle işten ayrılma şartını yerine getirmemiş ve bu tarihten sonra da 06/07/2009 tarihine kadar tahsis talebinde bulunmadığından Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
O halde, yukarıda açıklanan hususlarda dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olduğundan temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 18.09.2019 tarihli ve 2019/1267 E., 2019/1140 K. sayılı kararı ile; Kuruma başvuruda bulunulduğu tarih itibariyle tümüyle oluşmayan tahsis koşullarının bilahare/yargılama sürecinde gerçekleşmesi durumunda özellikle Anayasa’nın 141. ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 30. maddelerindeki düzenlemeler ile sosyal güvenlik hukukunun ilkeleri dikkate alınarak bütün şartların yerine getirildiği tarihi izleyen ay başından itibaren aylığa hak kazanıldığı gözetilerek karar verilmesi gerektiği, eldeki davada yaşlılık aylığı tahsis talep tarihi olan 18.10.2005 tarihi itibariyle gerçekleşmeyen işten ayrılma şartının makul bir süre olarak kabul edilmesi gereken 31.12.2005 tarihinde gerçekleşmesi nedeniyle bu tarihi takip eden aybaşı olan 01.01.2006 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması gerektiği, bilahare 5335 sayılı Kanun'un 30/2. maddesi kapsamında kalan iş yerlerinde geçen çalışmalara ilişkin olarak da dava konusu dönemde yürürlükte olan 29.04.1986 tarihli ve 3279 sayılı Kanunla değişik 506 sayılı Kanun'un 63. maddesinin A bendindeki düzenleme gereği davacının 5335 sayılı Kanun'un 30/2. maddesi kapsamındaki işten ayrılma sonrası yaşlılık aylığının yeniden hesaplanmasına ilişkin temyiz başvurusunun da bulunmadığı dikkate alınarak çalışılan dönemlere ilişkin yaşlılık aylık miktarları dışlanmak suretiyle 01.01.2006 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması ve buna göre dava konusu döneme ilişkin yaşlılık aylıklarının hesaplanarak davacıya ödenmesi gerektiği, 506 sayılı Kanun’un 62. maddesindeki “...işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ..." hükme yönelik katı (şekilci) bağlılığın Anayasal sosyal güvenlik hakkı ve ilkelerine aykırılık oluşturacağı, yine geriye dönük olarak yaşlılık aylığı bağlanması durumunda devam eden süreçte varsa aylık kesme nedeni ortadan kalktığında tekrardan yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunulmasının beklenmesinin de hayatın olağan akışına ve sosyal güvenlik ilkelerine uygun olmadığı, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2019/1888 E., 2019/3533 K. sayılı kararının da aynı yönde olduğu gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 18.10.2005 tarihli tahsis talebinden sonra açtığı hizmet tespit davasında verilen karar ile 01.01.1996-21.11.2005 tarihleri arasında Kuruma bildirilen 1895 gün dışında 1083 gün daha çalıştığının tespitine karar verildiği dikkate alındığında 506 sayılı Kanun’un 62 (5510 sayılı Kanun’un 28.) maddesindeki hüküm karşısında işten ayrılma koşulunun gerçekleştiğinin kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle davacı vekilinin fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 18.10.2005-15.07.2009 tarihleri arasındaki yaşlılık aylıklarından şimdilik 5.000TL’nin faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği, bilirkişi raporundan sonra ıslah dilekçesi ile toplam talebini 20.262,69TL’ye yükselttiği, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, toplam 16.459,29TL yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine, her bir aylığa ödenmesi gereken tarihten ödeme tarihine kadar işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazla talebin reddine karar verildiği, Özel Dairece kararın bozulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince önceki hükümde direnildiği, direnme karar tarihi olan 18.09.2019 tarihinde Bölge Adliye Mahkemeleri için geçerli temyiz edilebilirlik sınırının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-a ve Ek 1. maddeleri uyarınca 58.800TL olduğu dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı miktar itibariyle temyiz yoluna başvurulmasının mümkün olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalı Kurum vekilinin temyiz isteminin miktardan reddinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılmış; davada öncelikle davacının 18.10.2005 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı tahsis koşullarını taşıyıp taşımadığının tespitinin gerektiği, Bölge Adliye Mahkemesince davacının 18.10.2005 tarihli tahsis talebi kapsamında yaşlılık aylığı tahsis koşullarını yerine getirdiği tespitinden sonra ödenmeyen aylıkların yasal faiziyle birlikte hüküm altına alındığı, bu hâli ile tespit hükmü de bulunduğundan kararın kesin olmadığı oy birliğiyle kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
15. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve mevzuat hükümlerine kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.
16. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 153. maddesinin 6. fıkrası; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” şeklinde düzenlenmiştir.
17. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 153. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ancak Resmî Gazete'de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamları, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
18. Diğer taraftan HMK'nın 33. maddesinde “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
19. Bu nedenle Anayasa'nın 153/6. ve HMK'nın 33. maddelerindeki hükümler birlikte gözetildiğinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının kesin hüküm hâlini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2021 tarihli ve 2017/1-1219 E., 2021/791 K. 09.11.2021 tarihli ve 2018/(8)1-447 E., 2021/1360 K. ile 21.12.2021 tarihli ve 2019/9-8 E., 2021/1720 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
20. Başka bir deyişle Anayasa’nın 153/5. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez. Bununla kastedilen husus Anayasa Mahkemesi kararının derhal etkisini göstereceği, 10.03.1969 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde de belirtildiği üzere iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve ancak derdest olan henüz anlaşmazlık hâlinin devam ettiği uyuşmazlıkların iptalin kapsamına gireceğidir (HGK'nın 18.02.2021 tarihli ve 2017/59 E., 2021/106 K. sayılı kararı).
21. Öte yandan Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2015/10-3431 E., 2019/1 Değişik İş sayılı kararı ile temyiz incelemesi yapılmakta olan uyuşmazlıkta uygulanması gereken 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 62. maddesinin 1. fıkrasındaki "çalıştığı işten ayrıldıktan sonra" ifadesinin Anayasa'nın 10, 48, 49 ve 60. maddelerine aykırı olduğu kanısına varılarak iptali ve yürürlüğünün durdurulması için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuş olup Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucu 03.03.2021 tarihli ve 31412 sayı Resmi Gazete'de yayımlanan 14.01.2021 tarihli ve 2019/104 E., 2021/3 K. sayılı kararı ile;
"....5. 506 sayılı Kanun’un mülga 62. maddesinin birinci fıkrasında sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya, bu isteğinden sonraki aybaşından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanacağı öngörülmüş olup anılan fıkrada yer alan “…çalıştığı işten ayrıldıktan sonra…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
6. Anayasa’nın 60. maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir./ Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” denmektedir. Buna göre sosyal güvenlik herkes için bir hak ve bunu gerçekleştirmek devlet için bir görevdir.
7. Sosyal güvenlik; bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerinin en aza indirilmesi, ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardının güvence altına alınmasıdır. Bu güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malullük, kaza ve ölüm gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır. Kişilere sağlanan bu anayasal güvencelerin yaşama geçirilebilmesi için devlet, tüm çalışanlara sosyal güvenlik hakkını sağlamak ve bunun için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
8. Hizmet akdine bağlı olarak çalışan sigortalının yaşlılık aylığına hak kazanabilmesi için yaş, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi şartlarının yanı sıra yazılı olarak tahsis talebinde bulunmadan önce kural uyarınca çalıştığı işten ayrılması gerekmektedir.
9. Yaşlılık aylığı sigortalıya uzun vadeli sigorta kollarından ömür boyu ödeme vadeden bir sigorta türü olup sosyal güvenlik hakkı kapsamındadır. Aylık tahsis talebinde bulunabilmek için birtakım koşulların öngörülmesi, söz konusu hakkı sınırlamaktadır. Bu itibarla hizmet akdiyle çalışanlar bakımından yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunabilmek için itiraz konusu kural uyarınca aranan işten ayrılmış olma, bir başka deyişle aktif çalışma hayatını sona erdirme koşulunun da bu çerçevede bir sınırlama olduğu açıktır.
....
14. Kuralın yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yaşlılık aylığı bağlanan sigortalıların yeniden çalışmaya başlamaları hâlinde aylıkları kesilirken 506 sayılı Kanun’un mülga 63. maddesinde 3279 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle yaşlılık aylığı alanlara talep etmeleri ve kendilerinden sosyal güvenlik destek primi kesilmesi şartıyla hem yaşlılık aylığı alma hem de aktif çalışmaya başlama imkânı getirilmiştir. Sigortalının çalıştığı işten ayrılmadan da pasif sigortalı statüsüne geçirilerek prim ödemelerinin buna göre düzenlenmesinin sosyal güvenlik sisteminin düzenli işleyişi üzerinde olumsuz bir etkisinin olacağı söylenemez. Mülga maddenin ilk hâlinde bulunmayan bu yeni imkân karşısında itiraz konusu kuralla kişinin yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunabilmesi için işten ayrılma şartının öngörülmesinin sosyal güvenlik sisteminin düzenli işleyişini sağlama bakımından elverişli bir sınırlama olduğundan bahsedilemez.
15. Bir hakka getirilen sınırlamanın gerekli kabul edilebilmesi için ulaşılmak istenen amaç bakımından getirilen önlemin zorunlu olması, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmaması gerekir. Yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunan sigortalının ya da SGK’nın tahsis talebinde bulunulduğunu işverene bildirmesi ve SGK ile işveren kayıtlarının buna göre düzenlenmesi mümkündür. Sigortalının yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmadan önce çalıştığı işten fiilen ayrılmasını gerektirmeyecek daha hafif nitelikteki tedbirlerle de sosyal güvenlik sisteminin düzenli bir şekilde işleyişinin sağlanması amacına ulaşılabileceği gözetildiğinde kuralla öngörülen sınırlamanın anılan amaca ulaşma bakımından gerekli olmadığı da anlaşılmaktadır.
16. Öte yandan 506 sayılı Kanun’un mülga 31. maddesinin birinci fıkrası ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 42. maddesinde yaşlılık aylığı bağlanacak sigortalıların tahsis taleplerine SGK tarafından gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde yazılı olarak cevap verilmesi öngörülmüştür. İtiraz konusu kural uyarınca sigortalının yaşlılık aylığı talebinde bulunabilmesi için işten ayrılması gerektiği gözetildiğinde kural, sigortalının söz konusu üç aylık dönemi herhangi bir gelir elde etmeksizin geçirmek zorunda kalmasına neden olmaktadır. Her ne kadar daha sonra aylık bağlandığında sigortalıya aylık bağlanmayan dönemlerin ödemesi yapılabilmekte ise de bu durum sigortalının aylar boyunca ekonomik olarak hiçbir gelir elde edememesinin neden olduğu mağduriyetleri tümüyle ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla kuralın getirdiği sınırlamanın sonuçları itibarıyla orantılı olduğundan da bahsedilemez.
17. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 60. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir..." gerekçesiyle 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun mülga 62. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “…çalıştığı işten ayrıldıktan sonra…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
22. Somut olayda davacı vekili, müvekkiline 18.10.2005 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması gerekirken 15.07.2009 tarihinden itibaren aylık bağlandığını ileri sürerek 18.10.2005-15.07.2009 tarihleri arasında ödenmeyen aylıkların faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş, İlk Derece Mahkemesince 18.10.2005 tarihi itibariyle işten ayrılma koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 18.10.2005 tarihinden sonra 31.12.2005 tarihinde işten ayrılma koşulunun yerine getirildiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle istek kısmen hüküm altına alınmış, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi nedeniyle karar Özel Dairece 18.10.2005 tahsis talep tarihi itibariyle 506 sayılı Kanun'un 62. maddesinde öngörülen çalıştığı işten ayrılma şartının yerine getirilmediği vurgulanmak suretiyle karar bozulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince önceki hükümde direnilmiştir.
23. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusunu davacının 18.10.2005 tahsis talep tarihinde 506 sayılı Kanun'un 62. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen çalıştığı işten ayrılma koşulunu yerine getirip getirmediği oluşturduğuna ve sözü edilen 62. maddenin 1. fıkrasındaki "çalıştığı işten ayrıldıktan sonra" ibaresi de Anayasa Mahkemesince iptal edildiğine göre direnme kararı bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı yerinde olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrası oluşan yeni hukukî durum kapsamında irdeleme ve değerlendirme yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
24. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda belirtilen bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı yerinde olup karar tarihinden sonra Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı sonucu oluşan yeni hukukî durum kapsamında irdeleme ve değerlendirme yapılması için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı uygun bulunduğundan davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi ve Anayasa Mahkemesinin 506 sayılı Kanun'un 62. maddesinin 1. fıkrasındaki "çalıştığı işten ayrıldıktan sonra" ibaresini iptal etmesi ile oluşan yeni hukukî durum kapsamında irdeleme ve değerlendirme yapılması için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 20.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.