Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/214 E. 2022/117 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İlk derece mahkemesi kararının tefhimi üzerine süre tutum dilekçesi ile istinaf yoluna başvurulan davada, gerekçeli istinaf dilekçesinin yasal sürenin bitiminden sonra verilmesi durumunda, bu dilekçenin makul sürede verilip verilmediği ve istinaf incelemesi yapılıp yapılmayacağı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararı ile direnme kararı arasında, davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin hüküm bulunmaması ve istinaf karar harcının davalıdan tahsili hususunda çelişki mevcut olup, usulüne uygun bir direnme kararı olmadığı gözetilerek direnme kararı usulden bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “Maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı ... davalı ... Ticaret Anonim Şirketi vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin kararın davacı ... davalılar ... ile ... Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararını davacı ... davalılar ... ve ... Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi vekilleri temyiz etmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ...'a ait tersanede davalı ... Ticaret Anonim Şirketine ait yatın bakım ve onarımı işinde çalışırken 14.03.2006 tarihinde iskeleden aşağı düşerek iş kazası geçirdiğini, belden aşağısının felç olduğunu, %100 malul kaldığını, diğer davalılar ... ve ...’nın ise işyerinin ortağı olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000TL maddi, 40.000TL manevi olmak üzere toplam 42.000TL tazminatın faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 06.01.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 394.000TL artırarak 396.000TL'ye manevi tazminat talebini 100.000TL'ye yükseltmiştir.

5. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; davanın asıl dava ile birleştirilmesini ve asıl davadaki tazminat taleplerine ilaveten şimdilik 1000TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesi talep etmiş; 19.08.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat miktarını 674.401,73TL arttırarak 675.401,73TL'ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı ... vekili asıl davada cevap dilekçesinde; davacının müvekkilinin çalışanı olmadığı gibi kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, sadece yapımı devam eden teknenin bulunduğu tersanenin sahibi olduğunu, müvekkili aleyhine iş kazası nedeniyle iş mahkemesinde dava açılmasının mümkün olmadığını; birleşen davaya ilişkin cevap dilekçesinde ise aynı konuda açılan 2015/659 Esas sayılı davanın derdest olduğunu, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, öte yandan olayın müvekkili ile ilgisi bulunmadığı gibi kazanın davacının kusurlu davranışı nedeniyle meydana geldiğini, boya işi yaparken kaza geçiren davacının yat kaptanı olduğundan bahisle yat kaptanı ücretinin esas alınamayacağını, tazminat hesabının asgari ücret üzerinden yapılması gerektiğini belirterek asıl ve birleşen davaların reddini savunmuştur.

7. Davalı ... Ticaret Anonim Şirketi vekili asıl davada cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin davacı ile herhangi bir hukuki bağı bulunmadığından davada taraf sıfatının mevcut olmadığını, öte yandan kazanın meydana gelmesinde davalı şirkete kusur yüklenemeyeceğini, davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından gelir bağlanmış ise mahsup edilmesi gerektiğini, iddia edilen ücret miktarının da doğru olmadığını; birleşen davaya ilişkin cevap dilekçesinde ise aynı konuda açılan dava bulunduğundan bu davanın derdestlik nedeni ile reddi gerektiğini, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu, zaman aşımı süresinin dolduğunu, davacının boya yaparken yaralandığını, bu nedenle tazminat hesabının yat kaptanı ücreti üzerinden yapılamayacağını belirterek asıl ve birleşen davaların reddi gerektiğini savunmuştur.

8. Davalılar ... ve ... vekili asıl davada cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davacının işvereni olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; davalı ... vekili birleşen davaya ilişkin cevap dilekçesinde ise derdestlik itirazında bulunmuş ayrıca müvekkilinin işveren olmadığını, zaman aşımı süresinin geçtiğini, kazanın davacının kusurundan kaynaklandığını ve illiyet bağı bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

9. Yargılamanın ilerleyen aşamalarında kendisini vekille temsil ettirmeyen davalı ... birleşen davaya cevap vermemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

10. ... İş Mahkemesinin 11.11.2016 tarihli ve 2015/659 E., 2016/450 K. sayılı kararı ile; davacının 14.3.2006 tarihinde iş kazası geçirdiği, bu kazada davalıların %70; kazazede davacı işçinin ise %30 oranında kusurlu olduğu, kaza nedeniyle dosya içeriğine uygun bilirkişi raporunda davacının maddi zararının 396.046,543TL olarak hesaplandığı, ayrıca 40.000TL manevi tazminata karar verilmesi; birleşen davanın ise derdestlik nedeniyle usulden reddi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

11. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ile davalılar ... ve ... Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

12. ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 20.03.2018 tarihli ve 2017/834 E., 2018/365 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf istemi yönünden 40.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesi yerinde olmakla birlikte ıslah dilekçesi ile talep edilen 60.000TL manevi tazminat talebi hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilmemesinin hatalı olduğu, birleşen davanın ise ispatlanamadığından dolayı reddi gerektiği; davalı ... Ticaret Anonim Şirketi vekilinin istinaf başvurusu yönünden, diğer istinaf itirazlarının yerinde olmadığı ancak Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenen 5.662,70TL geçici iş göremezlik ödeneğinin hesaplanan maddi tazminattan mahsup edilmemesinin hatalı olduğu; davalı ... vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise, davalı vekilinin 21.11.2016 tarihinde harçlandırdığı süre tutum dilekçesinde istinaf sebeplerini bildirmeyerek gerekçeli kararın tebliğinden sonra gerekçeli istinaf dilekçesi sunacağını belirttiği, gerekçeli kararın 24.02.2017 tarihinde tebliği üzerine yasal 8 günlük istinaf başvuru süresinin, son gün olan 04.03.2017 tarihinin cumartesi gününe rastlaması nedeniyle 06.03.2017 tarihinde sona erdiği, davalı vekilinin ise bu süreden sonra 07.03.2017 tarihinde UYAP’a kaydedilen gerekçeli istinaf dilekçesi verdiği, gerekçeli istinaf dilekçesi süresinde verilmediğinden süre tutum dilekçesi kapsamında kamu düzenine aykırılık yönünden istinaf incelemesi yapılması gerektiği, bu yönden yapılan incelemede bu davalıyı ilgilendiren kamu düzenine aykırılık saptanmadığından istinaf isteminin reddi gerektiği gerekçesiyle davacı ... davalı şirket vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

13. ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı ile davalılar ... ve ... Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

14. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 06.02.2020 tarihli ve 2019/5155 E., 2020/565 K. sayılı kararı ile; “…“…E) 1- Davacının Özetle Temyiz Nedenleri;

Davacının asıl işinin yat kaptanlığı olduğu, ölü sezon dönemi sebebi ile kazanın yaşandığı işi yaptığı, hesaplamalara esas ücretin yat kaptanlığına göre tespit edilmesi gerektiği, asgari ücretten yapılan hesabın hatalı olduğunu,

Islah dilekçesinde istenen manevi tazminat miktarının 100.000,00 TL olmasına karşın 40.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesinin çelişkili olduğu, davacının zamanla durumunun ağırlaştığı, vücudunda yaralar oluştuğunu,

Birleşen davanın ek dava şeklinde açılmış olmasına karşın reddinin hukuka aykırı olduğu, toplam maddi tazminat talebinin 1071,401,73 TL olduğu, bu doğrultuda ek davanın 675401,73 TL olarak HMK 107/2.madde uyarınca belirli hale getirildiği, asıl dava yönünden 396.000,00 TL maddi tazminatın ve 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/03/2006 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen dava yönünden 675.401,73 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 14/03/2006 tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.

2- Davalı ... Tur. Ve Tic. A.Ş.’nin Özetle Temyiz Nedenleri;

Davalılar arasındaki ilişkinin istisna akdi niteliğinde olduğu, tekne m...ki davalı şirketin iş sahibi olduğu, imalatın davalının sahası dışında yapıldığı, ... ve ...'nın tekne boyama işinde uzman olarak kendi adlarına fa...yet gösteren ve işçilerini başka işlerde de çalıştıran müteahhitler olduğu, bu nedenle davanın davalı şirket açısından pasif husumet yokluğundan reddi gerekirken kabulünün yasaya uygun olmadığını,

İşveren olmayan davalı şirket yönünden görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olmasına rağmen görev itirazlarının değerlendirilmediğini,

İşveren olmayan davalı şirket yönünden alacak talepleri B.K'nun haksız fiil hükümleri gereğince bir yıllık zamanaşımına tabi olup zamanaşımı itirazlarının reddinin hukuka uygun olmadığını,

Davalı şirketin kusurunun bulunmadığı, müteahhid işçilerinin zarara uğramaması için tedbir alma yükümlülüğü olmadığını,

Tersane sahibi ...’a % 5 kusur izafe edilmesinin hatalı olduğu, iskele güvenliğinin tersane sahibi tarafından sağlanması gerektiğini,

Davacı tarafça dava dilekçesinde talep edilmediği halde bakıcı giderine yönelik hesaplama yapılmasının hukuka uygun olmadığı, hesaplamaların fahiş ve hatalı olduğu, agi dahil asgari ücret düzeyinden hesaplama yapılmasının hukuka uygun olmadığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararında talep edilmesi h...nde bakıcı giderinin net asgari ücretin yarısının esas alınarak hesaplanması gerektiğinin belirtildiğini,

İş göremezlik dönemindeki hesaplamaların hatalı olduğu, bilinmeyen dönem için agi dahil edilmeksizin hesaplama yapılması gerektiğini,

Geçici iş göremezliğe ilişkin ayrı bir hesaplama yapılmadığını,

Müteselsil sorumluluk tesisinin hukuka uygun olmadığını belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.

3- Davalı ...’ın Özetle Temyiz Nedenleri;

21/11/2016 tarihinde harçlandırdıkları süre tutum dilekçesi akabinde 24/02/2017 tarihinde kararın tebliğ edildiği, sistemde yaşanan aksaklıklar sebebi ile gerekçeli istinaf dilekçesinin 07/03/2017 tarihinde gönderildiği, taleplerinin incelenmeksizin reddinin hatalı olduğunu,

Olayda kendilerinin kusuru ve sorumluluğu olmadığını,

2005 yılında söz konusu teknenin çıplak kabuk h...nde alıcı ... şirketine satıldığı, teslim edildiği, ancak diğer davalılar ... ve ...’ye verilen tekneyi tamamlama, yüzebilir hale getirme işinin verildiği ve bu işin tersanede yapıldığını,

% 5 kusur atfedilmesinin hatalı olduğu, bilirkişi heyetinde gemi mühendisi olması gerektiğini,

Davacının düştüğü belirtilen iskelenin işi yapan davalılar tarafından söküldüğü, SGK denetimi sırasında tersanede bulunan iskelenin kendisine ait olduğu, ancak müfettişlerce kazanın olduğu iskele gibi değerlendirildiğini,

Kaza ile davalı arasında illiyet bağı olmadığını,

Talep olmaksızın bakıcı giderinin hesaplanmasının hatalı olduğu, davacının kusuru indirilmeden hüküm kurulduğu, bakıcı giderinin tamamına hükmedilmesinin hatalı olduğunu,

Diğer davalılar ile alt-üst işveren ilişkisi olmadığı, buna rağmen müteselsil sorumluluğa hükmedildiğini,

Husumet ve zamanaşımı itirazlarının değerlendirilmediğini,

Davalıların en fazla kusurları oranında tazminatlardan sorumlu tutulmalarının mümkün olduğunu belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.

F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;

Dava, sigortalının iş kazası ile sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; 396.000,00 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talep ile birleşen davanın usulden reddine karar verildiği; istinaf incelemesi neticesinde ise davacı vekili ve davalı ... Tur. ve Tic. A.Ş vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile; 363.337,30 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talep ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/2.maddesinde “İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür” ifadelerine yer verilmiştir. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise, bu Kanunda açıklık bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanacağına işaret edilmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur. (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).

Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi h...nde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2. maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.

Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.

Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir. Nitekim davacı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurusuna dair süre tutum dilekçesi ile kararı istinaf ettiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Nitekim davalı ... vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.

Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1982 Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.

Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.

HMK'nın 27’nci maddesinde;

"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir" düzenlemesi yer almıştır.

Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.

Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.

Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı” dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.

Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir. (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.

Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği karar tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş bulunan, davalı ...’ın istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçesi incelenmek suretiyle, davalının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalı istinaf başvurusunun gerekçelerinin süresinde ibraz edilmemesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davalı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı ... vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…” gerekçesiyle sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozularak dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

15. ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 13.10.2020 tarihli ve 2020/487 E., 2020/952 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davalı ... vekilinin süresinde gerekçeli istinaf dilekçesi vermediği, yasal sürenin dolmasından bir gün sonra sunulan gerekçeli istinaf dilekçesine değer verilemeyeceği, aksi durumun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 90. ve 94. maddelerine aykırılık teşkil edeceği, ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen hukuki güvenlik ilkesini de ihlal eder biçimde belirsiz bir ”makul süre” kavramının kabulünün yargıya güveni zedeleyeceği belirtilerek sonuç olarak gerekçeli istinaf nedenlerinin gösterilmediği süre tutum dilekçesi kapsamında yapılan incelemede Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince re’sen dikkate alınması gereken, kamu düzenine aykırı bir husus tespit edilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

16. Direnme kararı süresi içinde davacı ile davalılar ... ve ... Turizm ve Ticaret Anonim Şirketi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararının tefhimi üzerine süre tutum dilekçesi ile istinaf yoluna başvurulan eldeki davada; gerekçeli istinaf dilekçesinin ilk derece mahkemesi kararının tebliğinden itibaren 8 günlük istinaf başvuru süresi geçtikten sonra sunulduğu gözetildiğinde gerekçeli istinaf dilekçesinin makul sürede verildiğinden bahisle bu dilekçe kapsamında istinaf incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

19. İlk derece mahkemesi kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir.

20. Bölge adliye mahkemeleri yönünden ise aynı konuyu düzenleyen HMK’nın 359. maddesine göre kararda; kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları; tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; tarafların iddia ve savunmalarının özeti; ilk derece mahkemesi kararının özeti; ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep; hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi; kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları ile gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması gerekmektedir. HMK’nın 359. maddenin devam eden fıkralarında ise hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK m.360).

21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” düzenlemesine yer verilmiştir.

22. Yukarıda yer verilen kanun hükümlerinden de anlaşılacağı üzere mahkeme kararları için belli biçim koşulları öngörülmüştür. Bu biçim koşulları, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilâflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

23. Diğer taraftan kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olması gerektiği gibi, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde "zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)" olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.

24. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve bununla uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

25. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

26. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesi ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler bulunmaması ile mümkündür.

27. Bunların yanı sıra somut olayda uygulanması gereken HMK’nın 373. maddesinin 3. fıkrasına göre; “Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir”.

28. Gerek ilk derece mahkemesi gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verildikten sonra da ilk karardan farklı bir karar verilmesi mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de, verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.

29. Ayrıca mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararların bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması, kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.

30. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu kararın aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiğinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımlara kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde yer vermelidir.

31. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk kararın gerekçesinde davalı ... vekilinin süre tutum dilekçesi ile istinaf başvurusunda bulunduktan sonra gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yasal 8 günlük süre içinde gerekçeli istinaf dilekçesi vermediğinden istinaf isteminin süre tutum dilekçesi ile sınırlı ve kamu düzenine aykırılık olup olmadığı yönünden incelendiği, kamu düzenine aykırılık tespit edilemediği, bu nedenle istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerektiğinin belirtilmesine rağmen istinaf isteminin reddine ilişkin hüküm kurulmadığı ve hüküm sonucunun C bendinin (c) alt bendinde istinaf peşin harcının karar kesinleştiğinde isteği hâlinde davalı ...’a iadesine karar verildiği hâlde direnme kararının hüküm sonucunda, “2-Davalılardan ... vekili tarafından gerekçeli istinaf dilekçesinin HMK'nın 352. Maddesinde öngörülen yasal süresinde sunulmadığından ve süre tutum dilekçesinde de istinaf kanun yoluna başvuru sebepleri ile gerekçeleri gösterilmediğinden istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,” hükmedildiği, C bendinin (c) alt bendinde de alınması gereken 27.551,97TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 7.445,89TL’nin mahsubu ile bakiye 20.106,08TL’nin davalıdan alınıp Hazineye irat kaydına karar verildiği ve bu hususun davalı ... vekili tarafından temyiz itirazı olarak ileri sürüldüğü anlaşılmıştır.

32. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararı ile direnme kararı arasında belirtilen yönlerden farklılık bulunmakta olup bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün, usulüne uygun olarak oluşturulmuş direnme kararının varlığından söz etme olanağı bulunmamaktadır.

33. Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken, HMK’nın 294. ve 359. maddeleri gereğince usulüne uygun şekilde hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun olarak da gerekçeli karar yazmaktır.

34. Hâl böyle olunca direnme kararı usulden bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davacı vekili ile davalılar ... ve ... Turizm Ticaret Anonim Şirketi vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 10.02.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.