"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Seydişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın onarım için tamirhaneye bırakıldığını, tamirhane çalışanı olan davalının sigortalının izni olmaksızın kendi özel işi için aracı tamirhane dışına çıkarıp kullandığı sırada kazaya karıştığını, davalı sürücünün kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunduğunu, sigortalıya ödenen hasar bedelinin kusur oranında davalıdan tahsili talebinin de olumsuz karşılandığını ileri sürerek 4.200TL’nin ödeme tarihi olan 01.12.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, ilçede bilgisayarlı boya makinesi olmadığından boya işleminin yapılması amacıyla Beyşehir’e gitmek üzere araç malikinin bilgisi ve izni dahilinde yola çıkıldığını, rücu şartlarının oluşmadığını, kusur durumunu ve zarar miktarını kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2013/264 E., 2014/114 K. sayılı kararı ile; sigortalı aracın tamir için davalıya bırakıldığı, kazanın da tamir aşamasında meydana geldiği, kasko sigorta poliçesinin incelenmesinde ise üçüncü kişinin aracı kullanırken yapılan kazalardan sigorta firmasının sorumlu olmayacağına ve herhangi bir ödeme yapılmayacağına yönelik bir madde olmadığı, ayrıca davalının da kasko edilen aracı araç sahibinin rızası dahilinde kullandığı, bu hâliyle davacının açtığı davasında haklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 01.07.2014 tarihli ve 2014/12585 E., 2014/10353 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, sigortacının sigortalısına ödediği bedelin, zarara sebebiyet veren üçüncü şahıstan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
TTK.nun 1472. maddesi gereğince sigorta şirketi ancak sigorta poliçesi çerçevesinde ödemekle yükümlü olduğu tazminatı ödedikten sonra zarar sorumlularına rücu edebilir. Bunun dışında kalan hallerde yapılan ödemelerden dolayı sigorta şirketinin rücu davası açması mümkün değildir. Ancak dava dışı sigorta ettiren uğradığı zarar nedeniyle zarar sorumlularından talep edebileceği alacağını, BK.nun 183 ve devamı maddeleri uyarınca davacı şirkete temlik etmiş ise davacının sigorta ilişkisi dışında alacağın temliki hükümlerine göre de talep hakkı bulunmaktadır.
25.11.2011 tarihli temlik ve ibra belgesinde açıkça ifade edildiği gibi dava dışı sigortalı Dursun Kurt tazminat tutarını davacı ... şirketinden tahsil etmiş, talep ve dava haklarını da sigorta şirketine devretmiştir. Alacağın temliki hükümlerine göre davacı ... şirketi alacağın temliki nedeniyle zarar görenin haklarına ve dava hakkına halef olmuştur.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece işin esasına girilerek usul hükümlerine uygun biçimde tarafların delillerinin toplanması ve tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.03.2015 tarihli ve 2015/7 E., 2015/111 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacı ... şirketinin alacağın temliki hükümlerine göre davalıdan talep hakkının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı ve işin esasına girilip deliller toplandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir.
13. Kasko sigortası niteliği itibari ile mal/zarar sigortaları türünden olan karma bir sigorta sözleşmesidir. Zarar sigortası olduğundan sebepsiz zenginleşme yasağı kuralı gereğince sigortacı ancak geçerli bir sigorta sözleşmesinin kurulması sonucu oluşan gerçek zarar miktarından poliçe limitleri ile sınırlı olarak sorumludur. Gerçek zarar miktarının belirlenmesinde poliçede yer alan genel ve özel şartlardaki hükümler de dikkate alınır. Açıklanan bu husus olayın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunup somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1278. maddesinde; “Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukukan mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir halde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından veya aksi mukavelede yazılı değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan hüküm uyarınca kasko sigorta sözleşmesinin tarafı olan davacı sigortacı kural olarak sadece sigorta ettiren değil, sigortadan faydalanan kimsenin ya da eylemlerinden hukuken sorumlu oldukları kimselerin kusurlu davranışlarından kaynaklanan ve araçta meydana gelen hasar ve zararı da karşılamakla yükümlü tutulmuştur. Diğer bir anlatımla, sigorta ettirenin onayı ile sigortalı malı kullanan kimsenin kasıt dışında hata ve kusuru ile sigortalı mala zarar vermesi hâlinde bile zarar bedelini sigorta ettirene ödeyen sigortacının, zarara neden olan kişiye karşı rücu davası açmasına hukuken imkân bulunmamaktadır.
14. Sigortacının halefiyeti ise öğretide; “zarar gören sıfatı ile sigorta ettiren rizikonun gerçekleşmesi sebebiyle meydana gelen zararlar için üçüncü şahsa karşı herhangi bir hukuki sebebe binaen tazminat alacağına sahip ise, bu hakkın ödenen sigorta tazminatı miktarınca kanun icabı sigortacıya geçmesi hali” olarak tanımlanmaktadır (Omağ, Merih Kemal: Türk Hukukunda Sigortacının Kanuni Halefiyeti, İstanbul, 2011, s. 53; Ulaş, Ilış: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara, 2012, s. 224; Kender, Ragehan: Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku, İstanbul, 2017, s. 371).
15. 6762 sayılı TTK’da halefiyetin tanımına yer verilmemekle birlikte 1301. Maddede; “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukukan sigorta ettiren kimse yerine geçer. Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder.
Sigorta ettiren kimse, 1 inci fıkra gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı mesul olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmiş ise sigorta ettiren kimse kalan kısmından dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu müracaat hakkını muhafaza eder.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
16. Mevcut düzenlemeler göstermektedir ki, sigortacının 6762 sayılı TTK’nın 1301. maddesinde düzenlenen yasal halefiyet ilkesine bağlı olarak üçüncü kişiden istemde bulunulabilmesi için yalnızca sigorta bedelinin ödenmesi yeterli değildir. Halefiyete dayalı olarak rücu davasının açılabilmesi için sigortacı ile sigortalayan arasında geçerli bir sigorta sözleşmesinin varlığı, sigortacının geçerli olan sigorta ilişkisi nedeniyle sigortalayana ödeme yapması, sigortalısının zarar sorumlusuna karşı dava hakkının bulunması gerekmektedir. Bir başka deyişle; 6762 sayılı TTK’nın 1301. maddesi gereğince sigorta şirketi ancak sigorta poliçesi çerçevesinde ödemekle yükümlü olduğu tazminatı ödedikten sonra zarar sorumlularına rücu edebilir. Bunun dışında kalan hâllerde yapılan ödemelerden dolayı sigorta şirketinin poliçe ilişkisine dayanılarak rücu davası açması mümkün değildir.
17. Sigortacı tarafından sigortalısına, poliçe hükümlerine uygun olmayan bir ödeme yapılması durumu ise öğreti ve uygulamada “ex gratia ödeme” yani “hatır ödemesi” olarak adlandırılmaktadır. Poliçe hükümlerine aykırı bir ödeme yapıldığında sigortacı, TTK 1301. maddesinde düzenlenen halefiyet hakkını kazanamaz. Sigortacının açtığı rücu davasında halefiyet şartları gerçekleşmemiş olup da sigortacı ödeme yaptığı sigortalısından zarar sorumlusuna karşı olan dava hakkını alacağın temliki yoluyla devralmışsa, bu takdirde davacı davacılık sıfatını 6762 sayılı TTK’nın 1301. maddesinden değil, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 162 vd. maddelerinde düzenlenmiş olan alacağın devri hükümlerinden almış olacak ve sigortaca rücu davası şeklinde açılan dava ret olunmayarak, genel hükümler çerçevesinde çözüme kavuşturulacaktır (Ulaş, s. 264). Tüm bu hususlar mahkemece re’sen araştırılmalıdır.
18. Poliçenin geçerli olduğu dönemde yürürlükte bulunan Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın “Teminat Dışında Kalan Zararlar” başlıklı A.5-6. maddesi de, sadece, sigortalı veya fiillerinden sorumlu bulunduğu kimseler veya birlikte yaşadığı kişiler tarafından taşıta kasten verilen zararlar ile sigortalının fiillerinden sorumlu olduğu kimseler veya birlikte yaşadığı kişiler tarafından sigortalı taşıtın kaçırılması veya çalınması nedeniyle meydana gelen zararları teminat dışında tutmuş; teminat dışında kalma olgusunu bu hâllerle sınırlamıştır.
19. Yukarıdaki açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça, kasko sigortalısının aracını davalının çalıştığı tamirhaneye bıraktığını, davalının aracı sigortalının izni olmadan özel işi nedeniyle tamirhane dışına çıkarttığını ve kaza yaptığını ileri sürerek hasar bedelinin ödendiğine ilişkin tazminat makbuzu ve ibranameye dayanarak rücu talebinde bulunulmuş, davalı taraf ise sigortalının izni ile aracı kullandığını, ilçede boya işi yapılamayacağından bilgi ve izin dahilinde ilçe dışına çıkıldığını, bu hususun kayıtlar ve tanık beyanları ile de belirgin olduğunu savunmuştur. Mahkemece tarafların delilleri toplanmadan eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulmuştur. Davalının sigortalının eyleminden sorumlu bulunduğu kişi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği araştırılmadan taraflarca sunulan deliller toplanmadan eksik inceleme ile hüküm kurulamayacağı açıktır. Zira, yukarıda zikredilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar karşısında kasko sigortasında sigorta ettirenin izni ile aracı kullanan kişinin eylemini sigorta ettirenin dışında mütalaa etmek ve bu kimseyi üçüncü kişi olarak kabul etme imkânı bulunmadığından davalının sigorta ettirenin rızası ile aracın kullanıldığı sonucuna varılırsa temlik hükümleri, TTK’nın 1278 ve 1301. maddeleri uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerektiği açıktır. Aracın alınmasında davacının rızasının bulunmadığı sonucuna varılırsa; davacının sigorta sözleşmesi kapsamında rücu imkânı bulunmamakta ise de dava dışı sigorta ettiren uğradığı zarar nedeniyle zarar sorumlularından talep edebileceği alacağını, Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca davacı şirkete temlik ettiğinden davacının sigorta ilişkisi dışında alacağın temliki hükümlerine göre de talep hakkı bulunduğu kabul edilerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmelidir.
20. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.