Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/253 E. 2022/518 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hâkimin kısıtlama kararı vermesi nedeniyle açılan tazminat davasında, HMK’nın 46. maddesinde belirtilen hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin şartların oluşup oluşmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Hâkimin, davacı hakkında yapılan ihbar üzerine ve usule uygun olarak sağlık kurulu raporu aldırdığı, rapor doğrultusunda kısıtlama kararı verdiği, bu işlemlerin HMK’nın 46. maddesinde sayılan sorumluluk nedenlerinden hiçbirini oluşturmadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 8. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 8. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; kendisinin kısıtlanmasını gerektirir bir sebep bulunmadığını, eski raporlarına ve Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesinden verilen raporlara göre de kısıtlanmasını gerektirir bir durum bulunmadığını, buna rağmen Aile Bakanlığının eski avukatı olan mahkeme hâkimi ...'ın Aile Bakanlığında çalışan eski arkadaşlarının telkiniyle kendisine duyduğu husumet nedeniyle Antakya Devlet Hastanesindeki doktorlara etkide bulunarak “sanrısal bozukluk” tanısıyla vasi atanması gerektiği şeklinde kurul raporu aldırttığını, bu rapora dayanarak hakkında kısıtlama kararı verdiğini, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadığı gerekçesiyle hükmün bozulduğunu, adli tıptan alınan rapor doğrultusunda vasi tayini talebine ilişkin davanın reddine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, böylece hâkim ...'ın haksız, hukuka aykırı ve kasıtlı olarak yaptığı eylem ve işlemler nedeniyle dava açamadığını, hakkını arayamadığını, özgürlüğünün kısıtlandığını, hastane ve Adli Tıp Kurumunda müşahede altında kaldığını, yakınlarının da vasi tayin edilmeyerek mağduriyet yaşadıklarını ileri sürerek hâkimin hukukî sorumluluğu kapsamında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46/1. maddesinin a, b, c, d ve e bentleri gereğince yararına 100.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili; davacı iddialarının hiç birinin HMK'nın 46/1 maddesindeki şartlara uymadığını, yapılan işlemlerin hâkimin görevi kapsamında olduğunu ileri sürerek davanın reddi ile davacının disiplin para cezasına çarptırılmasını savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 17.11.2020 tarihli ve 2019/5 E., 2020/2 K. sayılı karar ile;

“…Dava, Hâkimin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, ihbar edilen hakimin HMK'nin 46/1 (a), (b), (c), (d) ve (e) fıkralarındaki eylemleri gerçekleştirdiği iddiasıyla Devlet aleyhine tazminat isteminde bulunmuştur.

Davacının davasına esas olan Kırıkhan Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/29 Esas 2019/289 Karar (bozma öncesi 2015/400 Esas, 2016/200 Karar) sayılı dosya onaylı örneği incelendiğinde; Kamu Denetçiliği Kurumunda görevli Kamu Denetçisi Serpil Çakır imzasıyla Kırıkhan Sulh Hukuk Mahkemesine, davacının kız kardeşi ve annesinin vasisi sıfatıyla kurumlarına ve Aile Bakanlığına sayısız şikayet başvurularında bulunduğunu, şikayet dilekçesinde konu bütünlüğü olmayan birçok olaydan bahsetttiğini, kardeşlerinin şizofreni teşhisi konmuş kişiler olduğunu şikayetlerinin gereği yapılmasına rağmen tutumunu dava ettiğini, bizzat görüşmelerinde mantık zinciri olmayan cümleler kurduğunu belirterek, TMK'nin 405/2 maddesi gereği kısıtlanma koşullarının değerlendirilmesi için 19.10.2015 tarihli ihbarname gönderilmesi üzerine, Mahkemenin 2015/400 Esas numarasına kaydının yapıldığı, yargılama kapsamında davacının sağlık kurulu raporu alınması için Antakya Devlet Hastanesine sevk edildiği, davalının ve eşinin kısıtlamaya karşı çıktığı, duruşmalarda olay çıkardığı, zabıt katibine tehditlerde bulunduğu, mahkemeye daha önceden alınmış İskenderun Devlet Hastanesi ve Kırıkhan Devlet Hastanesinden verilen kısıtlanmasına gerek olmadığına dair raporlar sunduğu, mahkemece aldırılan Antakya Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunca 21.03.2016 tarihli raporda; kendisinde vasi atanması konusunda komplo kurulduğu şeklinde paranoid tavırları saptandığı, sanrısal bozukluk ön tanısı ile M.Kemal Üniversitesi psikiyatri polikliniğine sevk edildiği, buradan " vasi tayini gerektiren herhangi bir psikopatolojiye rastlanmamıştır." şeklinde rapor verilmiş ise de, davacının hak arama ve kendisine vasi atanması konusunda komploların bulunduğu şeklindeki hezeyanlarının bulunduğunun tespit edildiği görüşü ile "Sanrısal bozukluk" tanısıyla vasi tayini gerektiğinin belirtilmesi üzerine ihbar edilen hakimce davacı vekilinin rapora itirazı ve adli tıp kurumundan rapor alınması talebi yargılamayı uzatma amaçlı görülerek 13.04.2016 tarihinde davacının kısıtlanmasına karar verildiği, bu kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 28.11.2007 tarihli ve 2017/3019 Esas, 2017/15724 Karar sayılı ilamı ile; Antakya Devlet Hastanesine kesin kanaat için yapılan sevk sonucu verilen rapor ile Antakya Devlet Hastanesinin 21.03.2016 tarihli sağlık kurulu raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden rapor alınmadan eksik inceleme ile karar verilmesi nedeniyle bozulmuş, bozma üzerine davacının Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan alınan 3719 karar sayılı raporda davacıya vasi veya yasal danışman atanmasına mahal olmadığına verilen rapor üzerine Mahkemece davacı hakkındaki davanın 23.05.2019 tarihinde reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Anayasa’nın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz…”,

19. maddesinde; “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen …halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz...” ve 20. maddesinde de; “Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Bu hak, ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, kanunla,hakim kararı ile veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile kısıtlanabilir...”,

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesinin (1.) fıkrasında; “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.”, aynı maddenin 2. fıkrasında ise, “Görevlerini yaparlarken, vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.” düzenlemeleri yer almaktadır.

Kamu Denetçiliği Kurumunda görevli kamu denetçisi Serpil Çakır imzasıyla, davacının vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediği hususunu vesayet makamı (Kırıkhan Sulh Hukuk Mahkemesi) önüne götürmesi, vesayet makamının harekete geçmesini sağlamaya yönelik Türk Medeni Kanunu’nun 405/2. maddesindeki bildirim (ihbar) yükümlülüğünün yerine getirilmesi niteliğindedir.

Davacı, hâkim ...’ın, hakkında açılan 2015/400 esas numaralı “vasi tayini” dosyasında, haksız ve hukuka aykırı şekilde, kasıtlı eylem ve işlemleri nedeniyle açması gereken davaları açamadığını, hakkını arayamadığını, özgürlüğünün kısıtlandığını, hastane ve Adli Tıp Kurumunda müşahadelerde kaldığını, yakınlarının vasi tayin edilmemesi nedeniyle de mağdur edildiğini açıklayarak, açıkça kanuna aykırı işlem yaptığını ileri sürmektedir.

Türk Yargı Sistemine göre hâkim, kendiliğinden bir davayı inceleyip, uyuşmazlığı çözemez(HMK mad.24/1) Taraflarca ileri sürülmemiş bir delile de kendiliğinden başvuramaz. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da hâkim tarafların istekleriyle bağlı tutulmuştur (HMK mad. 25, 26) Genel kural bu olmakla birlikte, kanunlarımızda hakiminre’sen, başka bir ifade ile doğrudan doğruya araştırma yapabileceği hallere de yer verilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesinde yer alan sebebe dayanan ve kamu düzenine ilişkin olan vesayete ilişkin davalar bu hallerdendir. Bu davalar re’sen yürütülür ve kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir. İlgilinin isteği olup olmadığına bakmaksızın hakim kendiliğinden gerekli gördüğü bütün delillere başvurabilir. Bunun sonucu olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 24/1.maddesindeki “hakimin iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemeyeceğine ve karara bağlayamayacağına” ilişkin hüküm, aynı Kanun’un 26. maddesindeki “hakimim tarafların iddia ve müdafaalarıyla mukayyet olduğuna, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceğine” ilişkin hüküm, vesayet işlerinde geçerli ve hakimi bağlayıcı kurallar değildir.

Diğer taraftan, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlama kararı, ancak bilirkişi raporu üzerine verilebilir. (TMK mad. 409) Yasa, böyle bir durumda bilirkişi incelemesini kişinin rızasına bağlamamış, hakime; kişinin rızası bulunup bulunmadığı aranmaksızın bu delile re’sen (kendiliğinden) başvurma yetkisi vermiştir. Davacının çok sayıda şikayet başvurusunda bulunmasının ve dilekçelerinde konu bütünlüğü olmayan bir çok olaydan bahsetmesinin, şikayetlerinin gereği yapılmasına rağmen tutumunun devam etmesinin ruhsal bir rahatsızlığa işaret edip etmediği, diğer bir ifade ile hak aramasının, vesayeti gerektiren bir “paranoya” aşamasına ulaşıp ulaşmadığı ancak ruhsal durumunun muayenesi ile tespit edilebilecektir.

HMK’nin 266. maddesi ile sonraki maddelerinde bilirkişi incelemesine, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden karar verebileceğine ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Evvelce davacının aynı sebeplerle muayenesinin yapılmış olması, şimdiki durumunun yeniden bilirkişi incelemesi ile tespitini de lüzumsuz kılmaz. Davacı, kendiliğinden muayene için hastaneye gitmeyeceğini, mahkemenin de rızası hilafına hastaneye sevk etme yetkisinin bulunmadığını ileri sürerek muayeneye gitmekten haklı bir sebep ileri sürmeksizin kaçındığına göre, vesayet mahkemesi hakiminin, davacıyı muayeneye kolluk görevlileri vasıtasıyla sevk etmek dışında bir seçeneği kalmamıştır. Davacının bu yolla rızası dışında ruhsal muayeneye tabi tutulması, özel hayatına müdahale niteliğinde ise de, bu müdahale yasal ve meşru bir sebebe dayanmaktadır.

Tüm bu açıklamalar karşısında;

Davacının iddiası, sunduğu belgeler ve dilekçeleri, kısıtlamaya ilişkin dava dosyası örneği, davalı idare vekilinin cevapları ile ihbar edilen hakimin cevapları, delilleri ve tüm dosya içeriğinden; davacı, ihbar edilen hakimin meslek sınırlarını aşarak, hasmane bir tavır ve gayret içeriğine girerek, Aile Bakanlığının etkisinde kalarak kendisinin sağlıklı olduğuna ilişkin raporlar bulunmasına rağmen, bu raporlara itibar etmeyerek, hakkın yerine getirilmesinden kaçınarak bilerek ve isteyerek kendisini kısıtladığı, işlem yapamadığı, dava açamadığı, hastanelerde ve adli tıpta müşahadelerde kalarak mağdur olduğu iddiasıyla devlet aleyhine manevi tazminat davası açmış ise de, ihbar edilen hakim tarafından mahkemeye yapılan somut verilere dayalı ihbar üzerine davacının HMK'nin 405/2. maddesi gereğince davacının kısıtlanması gerekip gerekmediği noktasında araştırma ve inceleme amacıyla hastaneye sevk ettiği, hastane raporu gereğince kısıtlamaya karar verdiği, kararın hakimin takdiri kapsamında kaldığı, eylem ve işlemlerinin HMK'nin 46/1. maddesinin (a), (b), (c), (d) ve (e) bentlerinde belirtilen nedenlerin hiçbirine uymadığı, maddedeki şartların gerçekleşmediği, davacının bir mağduriyeti varsa bu durumun TMK'nin 405/2. maddesi gereğince yapılması zorunlu araştırma, inceleme ve yargılamanın doğal bir sonucu olduğu, bu nedenlerle davasının reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan sebeplerle;

1- Davanın 6100 sayılı HMK'nin 46. maddesindeki nedenlere uymadığından ESASTAN REDDİNE,

2- 6100 Sayılı HMK'nin 49. maddesi gereğince, takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,

3- Alınması gereken 54,40 TL maktu ve ilam harcının peşin alınan 1707,75 TL nispi harçtan mahsubu ile kalan 1.653,35 TL’nin talebi halinde DAVACIYA İADESİNE,

4- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 4.950,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı ...'ye verilmesine,

5- Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

7. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı tarafından süresi içinde temyiz isteminde bulunulmuştur.

II. GEREKÇE

8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

10. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açma şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 12.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.