"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 9. İş Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından verilen davalı ve fer’î müdahil Kurum vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair karar, davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 2004 yılından 09.07.2015 tarihine kadar kesintisiz çalıştığını, çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini, hak düşürücü süre dikkate alınarak 07.09.2010 tarihinden itibaren hizmet tespiti talep edebileceklerini ileri sürerek 07.09.2010-09.07.2015 tarihleri arasındaki hizmelerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkiline ait işyerinde çalışmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b kapsamında sigortalılığının bulunduğunu, davalıya ait işyerinin 08.03.2008 tarihinde Kanun kapsamına alındığını ve hâlen faal olduğunu, davanın kamu düzenini ilgilendirdiğini, re’sen araştırma yapılması ve fiili çalışma olgusunun ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. İzmir 9. İş Mahkemesinin 16.11.2017 tarihli ve 2015/416 E., 2017/417 K. sayılı kararı ile; tanık beyanlarına göre davacının 07.09.2010-09.07.2015 tarihleri arasında davalı işyerinde fiilen bulunduğu, bordro tanıklarının davalı işvereni doğrular şekilde davacının davalı işyerinde çalışmadığını sadece işyerinde yattığını beyan etmelerine rağmen bir kimsenin uzun yıllar boyunca işyerinde yatıp kalkmasına izin verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, zira komşu işyeri tanıklarının davacının davalıya ait işyerinde yattığını, müşterilere servis yaptığını, paket servis götürdüğünü belirttikleri, bu itibarla taraflar arasında hizmet akdi bulunduğunun kabulü gerektiği, öte yandan Kurum kayıtlarına göre 30.03.2012-30.03.2013 ve 01.05.2015 tarihinden 2015 yılı Ekim ayına kadar tarım sigortalı olan davacının gerçekte tarımsal faaliyette bulunmadığı anlaşıldığından davanın kabulüne, 07.09.2010-09.07.2015 tarihleri arasında davalı işyerinde kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
8. İzmir 9. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 31.05.2019 tarihli ve 2018/5 E., 2019/827 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında hizmet akdinin bulunduğunu kabul eden ilk derece mahkemesi kararının isabetli olduğu ancak davacının 08.05.2014-28.05.2014 tarihleri arasında cezaevinde bulunduğunun anlaşılmasına göre bu tarihlerin dışlanması gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli ve 2019/4985 E., 2020/3877 K. sayılı kararı ile; “…Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. (5510 sayılı Kanun’un m. 86/9.) maddesi uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Maddeye göre, “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.”
Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.
6100 sayılı HMK m. 119/1-e gereğince davacının, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini bildirmek, m. 194 gereğince de taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü vardır. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.
Bir davada haklı çıkabilmek için soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir.İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir.
Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.
HMK m. 31 gereğince, Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.Davaya konu talebin somutlaştırılmaması halinde önce hâkim,m. 31 ve 119/1-e gereğince davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği, somut olmayan hususların belirlenmesini davacıdan istemeli, gerekirse tarafa açıklattırma yaptırmalı, bu eksiklik giderildikten sonra yargılamaya devam etmelidir.
Hizmet tespiti davalarının amacı hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır. Hizmet akdine dayalı çalışma olgusunun ispatında delil sınırlandırması yoksa da davacının Kurum sicil dosyası, işyeri özlük dosyası temin edilip işyerinin Kanunun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlendikten sonra iddia edilen çalışmanın başlangıç ve bitiş tarihleri, hangi işyerinde ne iş yapıldığı, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği, prime esas kazanca tabi ücretin ne olduğu, çalışmanın sürekli, kesintili, mevsimlik olup olmadığı eksiksiz bir şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Taraf tanıklarının sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre dinlenilmeli, re’sen araştırma kapsamında sadece taraf tanıkları ile yetinilmeyip mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve postabaşı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde belirlenmelidir.
Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular ışığında mahkemece resen araştırma ilkesi gereğince, 2004 yılından beri çalıştığını belirterek 07.09.2010 - 09.07.2015 tarihleri arasında hizmet akdi ile çalıştığının tespitini talep eden davacının beyanı alınarak, dava konusu dönem içerisinde davalıya ait pide salonu işyerinde ne olarak çalıştığı ne gibi işleri yaptığı ve çalışma şeklinin nasıl olduğu, işyerinde çalışanların ve varsa sürekli müşterilerin ve işyeri komşularının kimler olduğu, çalışmaya ara verip vermediği, başka işyerinde çalışması olup olmadığı, çalışma ve işten ayrılış süreleri sorularak talebi tam olarak açıklattırılmalı, ayrıca tanık sıfatıyla ifadesi alınan davalının eşi ...’nın davacı ile aralarındaki borç ilişkisinin olduğuna dair iddiaları davacıya sorulmalı, davacı tarafın 07.09.2010 - 09.07.2015 tarihleri arasındaki sürenin tespiti istenmiş ise de iddiasının samimi olup olmadığının tespiti açısından 2004 - 2015 yılları arasındaki dönem bordroları celbedilerek davacı ve davalı tarafların gösterdiği tanık beyanları ile yetinilmeyip, çalışmanın geçtiği belirtilen dönemde işyerinden bildirimi bulunup iptal edilmeyen diğer bordrolu tanıkların beyanlarına başvurulmalı, davacının çalışmasını bilebilecek, çalışmasının geçtiği iddia edilen işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinin sahipleri ve iş yeri çalışanları, zabıta marifetiyle tespit edilerek, bilgi ve görgülerine başvurulmalı, ayrıca davacı hakkındaki yargılama aşamasında bahsi geçen ceza dosyası celbedilmeli, yapılan araştırmalar sonucu çalışmanın varlığına kanaat getirilmesi halinde, çalışmanın kısmi mi veya tam çalışma mı olduğu tespit edilmeli, buna göre davacının kısmi zamanlı çalışma durumunun günlük çalışma saatine göre (4857 sayılı İş Kanununun 63. maddesi gereğince 7.5 saat çalışmanın 1 günlük çalışma hesabı ile) haftalık ve aylık çalışma süresinin kaç gün olduğu açıkça belirlenmeli, iddia edilen çalışmanın başlangıç ve bitiş tarihleri, işyerinde davacı tarafından ne süre ile ne iş yapıldığı, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliğine göre eylemli çalışmanın var olup olmadığı, sürekli veya kesintili olup olmadığı, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde belirlenmelidir.
Yukarıda belirtilen hususlar gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı ve fer'i müdahil Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı :
12. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 18.11.2020 tarihli ve 2020/1083 E., 2020/1638 K. sayılı kararı ile; davayı vekil aracılığıyla takip eden davacı adına verilen dilekçeler ve fiili çalışma olgusunun belirlenmesi için toplanan deliller sonrasında davacının çalışma şekli konusundaki beyanının ispat bakımından önem arz etmeyeceği, kaldı ki bu beyana değer verilmesinin adil yargılanma ilkesi kapsamında mümkün olmadığı, öte yandan bozma kararında bordro tanıklarının dinlenilmesi gerektiği belirtilmiş ise de tüm bordro tanıklarının ilk derece mahkemesince dinlenildiği ayrıca davacının tespitini istediği çalışma süresi dikkate alındığında 2004-2015 yılları arasındaki dönem bordrolarının getirtilmesi gerektiğine dair bozma kararının yerinde olmadığı, kaldı ki işyerinin 08.03.2008 tarihinde Kanun kapsamına alınmış olması nedeniyle bozmanın gereğinin yerine getirilmesi fiilen olanaksız olduğu gibi 2008 ilâ 2010 yılları arasında bildirim yapılan tek bordro tanığının da beyanının alındığı, bu itibarla eldeki davada toplanabilecek başkaca bir delil bulunmadığı, toplanan delillere göre yapılan değerlendirmeyle varılan sonucun hukuka uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 07.09.2010-09.07.2015 tarihleri arasındaki hizmetinin tespitini talep ettiği eldeki davada mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
16. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun hükümleridir.
17. 5510 sayılı sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 86. maddesinin 9. fıkrasında ise “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
18. Öte yandan Kanunda öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca Kanunda sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun’un 4. ve 92. maddeleri gereğidir.
19. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiilî çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.
20. Gelinen bu noktada fiilî çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.
21. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmakta olup bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.
22. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
23. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.
24. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukukî bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
25. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2020 tarihli ve 2018/21-1021 E., 2020/743 K.; 09.12.2020 tarihli ve 2017/10-2070 E., 2020/1020 K.; 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K. ile 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 E., 2021/640 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
26. Somut olayda davacının 07.09.2010-09.07.2015 tarihleri arasında davalıya ait pide salonunda çalıştığını ileri sürerek sözü edilen tarihler arasındaki hizmetlerinin tespitini talep ettiği, 30.03.2012-30.11.2013 tarihleri arasında ve 01.05.2015 tarihinden itibaren 4/1-b sigortalı olduğu, davalı işyerinin 08.03.2008 tarihinde Kanun kapsamına alındığı ve hâlen faaliyetine devam ettiği, davalı işveren adına vergi kaydının bulunduğu, davacı hakkında açılan ceza davasında 06.06.2009 tarihinde davacının davalı işyerinde bulunduğu esnada suçun işlendiğinin belirtildiği, davacı ve bordro tanıkları ile komşu işyeri sahipleri ve çalışanlarının dinlenildiği ancak davacının davalı işyerinde kalmasının sebebinin ne olduğu, davalıya ait işyerinde yardım amaçlı mı bulunduğu yoksa gerçekten mi çalıştığı, gerçekten çalışmış ise hangi işte hangi tarihler arasında ne kadar süre ile çalıştığı, davalı işyerinde kaç işçinin çalıştığı ve yaptıkları işlerin ne olduğu hususları açıklığa kavuşturulamadığı anlaşıldığından mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli bulunmamıştır.
27. Bu itibarla öncelikle davacı tarafa davalıya ait pide salonunda hangi görevde ne gibi işlerde çalıştığı, çalışmanın şeklinin nasıl olduğu, çalışmaya ara verip vermediği, başka işyerinde çalışmasının olup olmadığı, işe başlama ve işten ayrılma tarihlerinin ne olduğu, davalı işyerinde çalışanların, sürekli müşterilerin ve komşu işverenlerin veya bu işverenlerin çalışanlarının kimler olduğu sorularak talebi tam olarak açıklattırılmalı ayrıca davalının eşi olan tanık Betül Karaca’nın davacı ile aralarında borç ilişkisi bulunduğuna dair beyanına ilişkin diyecekleri davacıdan sorulmalı, 2004 ilâ 2015 yılları arasındaki dönem bordroları getirtilerek çalışmasının geçtiği belirtilen dönemde işyerinden bildirimi yapılan diğer bordro tanıkları dinlenilmeli yine komşu işyerlerinin sahipleri ve işyerlerinin kayıtlı çalışanları kolluk aracılığıyla araştırılıp tespit edilerek bu kişilerin Kurum kayıtları getirtildikten sonra sigortalının hangi işte hangi tarihte ne kadar süre çalıştığı, çalışmanın konusu, başlangıç tarihi konularında beyanları alınmalı, öte yandan İzmir 12. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/2358 E. sayılı dosyası getirtilerek incelenmeli, bu araştırmalar neticesinde davalı işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği de göz önünde bulundurulup davacının davalı işyerinde ne kadar süre ile ne iş yaptığı, sürekli mi yoksa kesintili mi çalıştığı hususları belirlenerek gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde açıklığa kavuşturulduğu takdirde davacının davalı işyerinde tam zamanlı mı yoksa kısmi zamanlı mı çalıştığı tespit edilmeli, kısmi zamanlı çalışma durumunun söz konusu olması hâlinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 63. maddesi uyarınca 1 gün 7,5 saat hesabı ile haftalık ve aylık çalışma süresinin kaç gün olduğu açıkça belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmelidir.
28. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
29. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 10.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.