"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararının usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle Hukuk Genel Kurulu tarafından bozulmasından sonra Mahkemece usulî yanlışlık düzeltilerek yeniden direnme kararı verilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinin 05.12.2005 tarihinde iş kazası sonucu vefat etmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle ... İş Mahkemesinin 2009/308 E. sırasına kayden açılan davada davanın kabulüne karar verildiğini, temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen bu davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu ileri sürerek 14.681,08TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 17.09.2013 tarihli dilekçesinde ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla maddi tazminat talebini 149.193,80TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; meydana gelen kazada müvekkilinin herhangi bir ihmal ya da kusurunun bulunmadığını iş güvenliği konusunda tüm tedbirlerin alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... İş Mahkemesinin 05.11.2013 tarihli ve 2011/803 E., 2013/874 K. sayılı kararı ile; davacının eşinin davalı idare bünyesinde çalışmakta iken gerçekleşen iş kazası sebebiyle vefat ettiği, kazanın meydana gelmesinde davalı işverenin %100 kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat istemiyle ... İş Mahkemesinin 2009/308 E. sırasına kayden açılan davada verilen kabul kararının Yargıtayca düzeltilerek onandığı, eldeki davanın ek dava niteliğinde olduğu, bilirkişi raporunda davacının hak kazanabileceği gerçek ve nihai maddi tazminat miktarının belirlendiğii gerekçesiyle davanın kabulü ile 149.193,80TL maddi tazminatın 05.12.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 07.04.2014 tarihli ve 2014/501 E., 2014/7073 K. sayılı kararı ile davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “…Dava, 05.12.2005 tarihindeki iş kazasında yaşamını yitiren sigortalı ...'nin hak sahibi eşinin maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 149.193,80TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacının aynı olay nedeniyle öncesinde ... İş Mahkemesinde açtığı tazminat davalarının Dairemizin 12.04.2012 tarihli “düzeltilerek onama” kararı kesinleştiği, kesinleşen bu tazminat davalarında davacı eş bakımından 14.781,08TL maddi zarar hesaplandığı ve bu zararın taleple bağlı kalınarak 100,00TL'sinin hüküm altına alındığı anlaşılmıştır.
Temyize konu edilen 05.11.2013 tarihli Mahkeme kararında sair yönlerden bir yanlışlık bulunmamakla birlikte, kesinleşen ... İş Mahkemesinin 2009/308Esas sayılı dosyasında davacı eş için hesaplanan maddi zarar miktarının 14.781,08TL olmasına göre 05.11.2013 tarihli kararda davalı ... Belediyesi yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumunun göz ardı edilerek neticeye varılması doğru bulunmamıştır. Şöyle ki ; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bu kesinleşme durumu hükmü temyiz etmediği için bozma ilamında lehine bozma nedeni belirtilmeyen taraf içinde söz konusudur. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremeyeceği gibi bozma ilamında lehine bozma nedeni belirtilmeyen taraf lehine de mahkemece ilk karardakinden daha fazla menfaate hükmedemez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK). Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır, Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olayda, öncesinde açılan ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen ... İş Mahkemesinin 2009/308Esas sayılı dosyasında davacının karşılanmamış maddi zararının 14.781,08TL olarak hesaplanıp bu miktarın 100,00TL'sinin de hüküm altına alınmasına göre davacının lehine kararlaştırılabilinecek maddi tazminat miktarının 14.681,08TL ile sınırlı olduğu açıktır. Bu noktada Mahkemenin 05.11.2013 tarihli kararında yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ... Belediyesi yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu göz ardı ederek davacı yararına ... İş Mahkemesinin 2009/308Esas sayılı dosyasında kesinleşip hüküm altına alınmayan maddi zararından daha fazla maddi tazminata karar vermesi doğru görülmemiştir.
O halde, davalı ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı :
9. ... İş Mahkemesinin 23.02.2016 tarihli ve 2014/385 E., 2016/28 K. sayılı kararı ile; 29.01.2015 tarihli duruşmada bozma kararına kısmen direnilmesine dair ara karar oluşturulduktan sonra gerekçeli kararda bozma kararına uyulduğu belirtilerek ... İş Mahkemesinin 2009/308 E., sayılı dosyasında eşinin vefatıyla sonuçlanan iş kazası nedeniyle davacının karşılanmamış maddi zararının 14.781,08TL olarak hesaplanıp taleple bağlı kalınarak 100,00TL maddi tazminatın hüküm altına alındığı, davalı yararına oluşan usulî kazanılmış hak dikkate alındığında davacının talep edebileceği maddi tazminatın 14.681,08TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 14.681,08TL maddi tazminatın 05.12.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
10. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı taraf vekillerinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 14.11.2019 tarihli ve 2017/21-1187 E., 2019/1195 K. sayılı kararı ile; mahkeme tarafından bozma kararına kısmen direnilmesine karar verildiği hâlde temyize konu kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında bozma kararı doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verildiği, gerekçeli kararda da bozma kararına uyulduğunun belirtiği ve bozma kararı doğrultusunda karar verildiği, bu itibarla mahkemece bozma kararına direnilmesine yönelik ara karara aykırı şekilde bozma kararına uyulduğu belirtilerek karar verilmesinin isabetli olmadığı, zira direnme kararı lehine olan taraf yönünden oluşan usulî kazanılmış hakkın ihlal edildiği, bu nedenle önceki kararda direnme ile oluşan usulî kazanılmış hak gözetilerek gerekçesi de açıklanmak suretiyle ilk hüküm değiştirilmeden direnme kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar usulden bozulmuştur.
11. ... İş Mahkemesinin 09.07.2020 tarihli ve 2020/142 E., 2020/147 K. sayılı kararı ile Hukuk Genel Kurulu kararına uyulmasına karar verildikten sonra; davacının eşinin davalı idare bünyesinde çalışmakta iken gerçekleşen iş kazası sebebiyle vefat ettiği, kazanın meydana gelmesinde davalının %100 kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat istemiyle ... İş Mahkemesinin 2009/308 E. sırasına kayden açılan asıl davada verilen kabul kararının Yargıtayca düzeltilerek onandığı, eldeki davanın ek dava niteliğinde olduğu, asıl davada karar verilmesi sonrası yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 55. maddesi göz önüne alındığında 20.07.2015 tarihli bilirkişi raporunun (b) seçeneği doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 149.193,80TL maddi tazminatın 05.12.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararını süresi içinde davalı vekili temyiz etmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen ... İş Mahkemesinin 2009/308 E. sayılı dosyasında davacının karşılanmamış maddi zararının 14.781,08TL olarak hesaplanıp, bu miktarın 100,00TL'sinin hüküm altına alınmasına göre davacı lehine hüküm altına alınması gereken maddi tazminat miktarının 14.681,08TL ile sınırlı olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalı ... Belediyesi yararına oluşabilecek usulî kazanılmış hak durumu gözetilerek davacı yararına ... İş Mahkemesinin 2009/308 E. sayılı dosyasında kesinleşip hüküm altına alınmayan maddi zarardan daha fazla maddi tazminata karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Öncelikle usulî kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.
15. Bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir.
16. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
17. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
18. Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı kararı).
19. Mahkemenin Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usul kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı).
20. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usulî kazanılmış hak olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
21. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usulî kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında (YİBK) "...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna..." karar verilmiştir.
22. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usulî kazanılmış hakkın bir değeri kalmayacaktır.
23. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usulî kazanılmış hakka göre değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. ile 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 E.,2013/165 K. sayılı kararları).
24. Görev konusu da usulî kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı YİBK'da "...Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,..." şeklinde ifade edilmiştir.
25. Bu sayılanların dışında hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
26. Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile de usulî kazanılmış hak doğmaz.
27. Usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
28. Somut olayda 05.12.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası neticesinde kazalı işçinin vefat ettiği, işçinin eşi ve çocukları tarafından iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada yapılan yargılama sonucunda ... İş Mahkemesinin 17.06.2010 tarihli ve 2009/308 E., 2010/421 K. sayılı kararı ile; hükme esas alınan 11.10.2009 tarihli bilirkişi raporunda davalı işverenin iş kazasının meydana gelmesinde %100 kusurlu olduğunun, 20.09.2010 tarihli bilirkişi raporunda ise sigortalının eşi davacı ...’nin destekten yoksun kalması nedeniyle maddi zararının 14.781,08TL olarak hesaplandığının belirtildiği, sigortalının eşi ve çocuklarının manevi tazminata hak kazandığı gerekçesiyle taleple bağlı kalınarak sigortalının eşi davacı ... yönünden 100TL maddi ve 60.000TL manevi tazminatın; sigortalının çocukları davacılar ... ile ... yönünden ise her biri için 40.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra davacı ... yararına 70.000TL yerine 60.000TL manevi tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğu ancak bu husus sebebiyle yeniden yargılamasına gerek olmadığı gerekçesiyle düzeltilerek onanması suretiyle kararın kesinleştiği, eldeki davada davacının temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen asıl davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek 14.681,08TL maddi tazminatın tahsilini talep ettiği, yargılama sırasında alınan 12.09.2013 tarihli bilirkişi raporunda davacının maddi zararının 149.193,80TL olduğunun hesaplanması nedeniyle davacı vekilinin 17.09.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 149.193,80TL’ye yükselttiği, Mahkemece bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
29. Şu hâlde yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yukarıda da belirtildiği üzere temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen ... İş Mahkemesinin 2009/308 E., 2010/421 K. sayılı kararı ile davacının karşılanmayan maddi zararının 14.781,08TL olarak tespit edilmesi karşısında maddi tazminatın miktarı yönünden bu miktar aşar biçimde davalı işveren lehine usulî kazanılmış hakkın oluştuğu göz ardı edilerek 149.193,80TL maddi tazminatın hüküm altına alınması hatalı olup 14.781,08TL maddi zarardan 100TL’nin ... İş Mahkemesinin 2009/308 E., 2010/421 K. sayılı kararı ile hüküm altına alınmasına göre davacı lehine hükmolunabilecek maddi tazminat miktarının 14.681,08TL olduğu açıktır.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; ... İş Mahkemesinin 2009/308 E., 2010/421 K. sayılı kararında hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda peşin sermaye değerinin 165.249,79TL olması gerektiği ve bu miktarın maddi zarar toplamı 247.038.24TL’den mahsup edildiğinde davacının talep edebileceği maddi tazminatın 81.788,45TL olduğu, zarardan indirilecek tutar bakımından kesin hüküm oluşturmayacağı, zira TBK’nın 55. maddesi kamu düzenine ilişkin olduğundan eldeki davada uygulanması gerektiği, bu itibarla davacının talep edebileceği maddi tazminatın 81.788,45TL olduğu gözetilerek karar verilmesi gerektiğinden direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması görüşü ileri sürülmüş ise de açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
32. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava ek dava olup öncesinde kısmi dava olarak açılan ... İş Mahkemesinin 2009/308 esas sayılı dosyasında talep edilmemiş olan tazminat kısmı için bu dava açılmıştır.
“Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dâhil bütün mahkemeleri bağlar. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse mahkemeler aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile bağlıdırlar; aynı uyuşmazlığı bir daha (yeniden) inceleyemezler; bu hâliyle kesin hüküm bir defi değil itirazdır. Bu bağlılık kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukukî ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.” (Yargıtay HGK'nın 06.11.2018 T. 2016/22-393 E. 2018/1612 K. ve 06.05.2018 T. 2017/19-1628 E.-2018/1098 K. sayılı kararları)
Usulî kazanılmış hak ile maddi anlamda kesin hüküm birbirinden farklı kavramlardır. Usulî kazanılmış hak henüz kesin hükmün oluşmadığı bir davadaki aşamalarla ilgilidir. Karar kesinleştikten sonra ise bu usulî kazanılmış haklar bir önem taşımayacak ve bu kazanılmış haklara aykırı bir karar verilmiş olsa bile kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi ile artık kesinleşen hüküm esas alınarak değerlendirme yapılacaktır. Hükmün verilmesi ve kanun yolu aşamalarında bu usulî kazanılmış haklar da gözetilerek verilen kararlar ile kesin hüküm oluştuktan sonra artık bu kesin hükme müdahalede bulunulamaz. Kesin hükmün dava şartı olarak düzenlenmesi (HMK 114/1-i) ile bu yasak; taraflar için aynı konuda yeniden dava açılabilmesini, mahkeme için ise bu kesin hükme aykırı olarak davayı görmesi ve karar vermesini engeller.
Önce açılan kısmi davada hükme esas alınan raporda, davacı yönünden maddi zarar miktarı 247.038,24TL olarak hesaplanmış, bu miktardan SGK tarafından bağlanan gelirlerin peşin değeri olarak 232.257,16TL tenzil edilmek suretiyle bakiye maddi zararın 14.781,08TL olduğu belirtilmiş, Mahkemece taleple bağlı kalınarak 100TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren tahsiline karar verilmiştir.
Mahkemece verilen ilk karar kesinleşmiş ve kesin hüküm hâlini almış olduğundan karara esas bilirkişi raporunda yapılan zarar hesabı ek davada da bağlayıcıdır. Buradaki bağlayıcılık hesaplanan zarar miktarına ilişkin olup, bu miktar dan rücuya tabi sosyal güvenlik ödemeleri nedeniyle yapılacak indirim miktarının ne olması gerektiği yönünden bağlayıcı bir kesin hükmün varlığından söz edilemez.
Zira önceki dosyada talep edilen miktar 100TL olup zarar miktarıyla peşin sermaye değeri arasındaki fark 100TL’den fazla olduğu için sosyal güvenlik ödemeleri nedeniyle tezminat istemeyecek bölüm olup olmadığının incelenmesi ve bu konuda bir karar verilmesi gerekmemektedir. Önceki dosyada talep sınırları itibarıyla incelenmesi gerekmeyen bir konuda mahkemenin bir inceleme yaparak karar verdiği ve raporda belirtilen artışlar dahil olarak yapılan indirimin doğru olduğu konusunda kesin hüküm bulunduğu düşünülemez.
Kaza tarihi 05.12.2005 olup o tarihte peşin değerdeki artışların istenmesini mümkün kılan 506 sayılı Kanunun 26/1. Maddesindeki "... sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere ..." bölümü, Anayasa Mahkemesinin 21.3.2007 Tarih ve 26469 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, 23.11.2006 T. 2003/10 E. ve 2006/106 K. sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. Bu kararın sonucu olarak peşin değerdeki artışların istenmesi mümkün olmaktan çıkmış olup hesaplanan zarar miktarından ilk peşin değerin indirilmesi gerekmektedir.
Önceki davada hükme esas alınan bilirkişi raporunda tenzili gereken peşin sermaye değeri 232.257,16TL olarak hesaplanmış ise de indirilmesi gereken miktarın ilk peşin değer olan 165.249,79TL olduğu anlaşılmıştır. Bu miktar zarar miktarı olan 247.038,24TL’den indirildiğinden davacının talep edebileceği tazminat miktarı 81.788,45 TL’dir.
Mahkemece alınan raporlarda yeniden zarar hesabı yapılmış ve bilinen devre esas alınarak 314.541,59TL zarar hesaplanmış bu miktardan ilk peşin sermaye değeri tenzil edilmek suretiyle kalan maddi zararın 149.293,80TL olduğu bu miktardan 100TL’lik hükmedilen miktar düşüldüğünde zarar miktarının 149.193,80TL olduğu belirtilmiş ise de daha önceki dosyada uğranılan zarar miktarı hesaplanmış olup sonrasında değişen ücretlere göre yeni bir zarar hesabı yapılması mümkün olmadığından bu rapordaki fazla miktarın istenebilmesi mümkün değildir.
Aksi takdirde her kısmi davada yeni bir zarar hesabı yapılması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bu davaların sonu gelmez biçimde açılabilir olması gibi usul hukukunun amaçları ile de bağdaşmaz bir durum ortaya çıkar. Bu yönden zarar hesabı kesinleşmiş ise de bu zarardan indirilmesi gereken miktar yönünden bir kesinleşme yoktur. Zira kesin hükmün kapsamına indirilecek rücuya tabi ödemelerin miktarı girmemiştir.
İndirilmesi gereken peşin değerin ne olduğu hakim tarafından belirlenebilecek bir husus olup bilirkişi raporunda bu miktarların yer alması ve hatalı olarak gösterilmiş olması bu yönden de önceki kararın kesin hüküm oluşturduğu sonucunu ortaya koymaz. Talep edilmemiş miktar için bu miktarın istenemeyeceği sonucuna varmayı gerektirir biçimde mahkemenin bir inceleme yaparak karar verdiği düşünülemeyeceğinden talep kapsamına aykırı olarak kararda yer alan gerekçelerin de kesin hüküm oluşturacağı düşünülemez.
Özel Daire bozma kararında usulî kazanılmış haktan söz edilmiş ise de usulî kazanılmış hakların varlığı ve karara etkisi henüz kesin hüküm hâlini almamış dosyalarda tartışılabilir. Kesin hüküm oluştuktan sonra bu karar tüm usulî kazanılmış hakların değerlendirilmesiyle de verilmiş bir hüküm kabul edileceğinden artık usulî kazanılmış hakkın tartışılması gereği de ortadan kalkacak ve usulî kazanılmış hakların yerini kesin hüküm alacaktır. Davacının destekten yoksunluk zararının 247.038,24TL olduğu yönünden önceki karar kesin hüküm oluşturmakta ise de bu zarardan indirilecek rücuya tabi miktarların miktarı yönünden yukarıda açıklanan nedenlerle kesin hükmün varlığından söz edilemez.
Kaldı ki dava 29.06.2011 tarihinde açılmış olup bu tarihten sonra 01.07.2012 tarihinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) yürürlüğe girmiştir. TBK 55/1. maddede destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların bu kanun hükümlerine ve sorumlu hukuku ilkelerine göre hesaplanacağı kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemelerinin bu tür zararların ödemesinde gözetilemeyeceği zarar ve tazminattan indirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesinde kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralların görülmekte olan davalarda da uygulanacağı düzenlenmiştir. TBK 55. madde kamu düzenine ilişkin bir düzenleme olup eldeki davalara da uygulanması gerekir. Önceki davada bu yönden bir kesinleşme olmadığı için bu hüküm de gözetildiğinde davacının zarar miktarının rücuya tabi peşin değerin tenzili suretiyle hesaplanması gerektiği de açıktır.
Tüm bu nedenlerle önceki hükümde zarar miktarı olarak hesaplanan 247.038,24TL’den ilk peşin değer olan 165.249,79TL indirilmek suretiyle davacının talep edebileceği miktarın 81.788,45TL olduğu gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle değişik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumdan önceki davada tenzili gereken miktarın da kesinleştiği kabul edilerek Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.