Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/323 E. 2023/11 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Boşanma davasında, istinaf mahkemesinin gerekçesinde kusur oranlarını değiştirip hüküm fıkrasında ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesini onaması nedeniyle gerekçe ile hüküm arasında çelişki olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi'nin gerekçesinde kusur oranlarını belirleyip hüküm fıkrasında ilk derece mahkemesinin kusur belirlemesine ilişkin istinaf talebini esastan reddetmesi, gerekçe ile hüküm arasında çelişki yarattığı gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2020/539 E., 2020/758 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kadın eşin tazminat miktarları ile erkek eşin kusur tespiti, davanın kabulü, maddi tazminat ve iştirak nafakasına ilişkin istinaf taleplerinin ayrı ayrı esastan reddine, erkeğin yoksulluk nafakası ile manevi tazminata yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının bu yönden kaldırılmasına, kaldırılan yönlere ilişkin yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili 06.06.2016 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 06.07.2001 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, eşler arasında sevgi ve saygının kalmadığını, davalının uzun süredir başka bir kadınla eşini aldattığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuklar yararına ayrı ayrı 750,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 40.000,00 TL maddi ve 60.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili 04.07.2016 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, aldatma iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin iş arkadaşları ile olan yazışmalarının sadakatsizlik olarak ileri sürüldüğünü, davalı eşin satış temsilcisi olarak özel sektörde esnek çalışma saatleri şeklinde çalışması nedeniyle zaman zaman eve geç kalmak zorunda kalsa da evine ve ailesine çok düşkün olduğunu, davacının ise otoriter ve sert mizaçlı olduğunu, aşırı kıskanç davranışlarıyla eşine hayatı zindan ettiğini, ailesi ile görüşmesine engel olmaya çalıştığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 15.11.2017 tarihli ve 2016/875 Esas, 2017/773

Karar sayılı kararı ile; tarafların evliliklerinin üzerinden uzunca bir zaman geçtiği, kadının öğretmen olduğu, erkeğin ise özel bir şirkette bölge müdürü olarak çalıştığı, kadın eşin geçireceği belli olan ameliyat sırasında erkeğin aslında gidilmesi zorunlu olmadığı anlaşılan Tayland’a iş gezisine gittiği, bu nedenle ameliyat anında davacıya arkadaşlarının yardımcı olduğu, bunun yanında davalının işyerinden bir kadınla olan yazışmaları nedeniyle güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalının tam kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına 300,00 TL tedbir-750,00 TL iştirak nafakası ile kadın yararına 30.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, çalıştığı anlaşılan davacının tedbir ve yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 30.01.2019 tarihli ve 2018/343 Esas, 2019/88 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesince erkeğe güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle kusur yüklenmişse de erkeğin bu kusurlu davranışından sonra evlilik birliğinin devam ettiği, dolayısıyla davacı tarafça bu olayların affedildiği veya en azından hoşgörü ile karşılanmış sayılacağı, affedildiği anlaşılan bu kusurlu davranışların evlilik birliğinin sarsılmasına gerekçe olamayacağı, gerçekleşen olaylara göre eşinin sağlık problemleri sırasında yanında olmak yerine iş gezisi de olsa yurt dışına giden, eşi ve çocukları ile yeterince ilgilenmeyen davalı erkeğin ağır, buna karşılık eşinin ailesini eve gelmesini istemeyen ve kıskanç tavırlar sergileyen kadının az kusurlu olduğu, hâl böyle olunca erkek eşten kaynaklanan kusurlu davranışların kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediğinden kadın eş yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesinin doğru olmadığı, kadının reddedilen tedbir ve yoksulluk nafakası talepleri yönünden yapılan incelemede kadın eş tarafından usulüne uygun şekilde ileri sürülmüş olan bir talep bulunmadığı, bu durumda kadının bu talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken kesin hüküm oluşturacak şekilde reddine karar verilmesinin de doğru olmadığı gerekçesiyle davacının tazminat miktarlarına, davalının ise kusur belirlemesi, davanın kabulü, maddi tazminat ve iştirak nafakasına ilişkin istinaf taleplerinin esastan reddine, davacı kadının yoksulluk nafakasının reddine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının yoksulluk nafakasına ilişkin beşinci bendinin ikinci cümlesinin kaldırılmasına, yerine usule uygun şekilde talep edilmeyen yoksulluk nafakası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı erkeğin ise manevi tazminata yönelik istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının altıncı bendinin ikinci cümlesinin kaldırılmasına, yerine erkeğin kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eden eylemi ispat edilemediğinden davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Anayasanın 141/3. maddesi "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" buyurucu hükmünü içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesinde de, kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olup, bu maddenin 1. fıkrasının c. bendine göre; mahkeme kararlarında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşmadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur. Kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da bir gereğidir (HMK m. 27).

Davacı kadın tarafından 17.10.2016 tarihinde evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine (TMK m. 166/1) dayalı boşanma davası açılmış olup, mahkemece davalı erkeğin, eşinin ameliyatında yanında olmadığı, eşini ihtiyacı olduğu bir dönemde yalnız bıraktığı ve iş yerinden bir kadınla güven sarsıcı nitelikteki davranışlarının bulunduğu, bu davranışları ile erkeğin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olduğu belirtilerek, davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın fer’ilerine karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen kararın gerekçe kısmında, “evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşinin sağlık problemleri sırasında yanında olmak yerine iş gezisi de olsa yurt dışına giden, eşi ve çocukları ile yeterince ilgilenmeyen davalı erkeğin ağır kusurlu, davalı eşinin ailesini eve istemeyen, kıskanç tavırlar sergileyen kadının ise az kusurlu” olduğu kabul edilmiştir. Söz konusu hükmün gerekçesinde davalı erkeğin kusurlu davranışları yanında davacı kadına da kusur yüklendiği halde, hüküm kısmında davalı erkeğin kusur tespitine yönelik istinaf incelemesi talebinin esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda gerekçe ile hüküm kusur belirlemesi yönünden çelişkili olup, yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma öncesi kararla evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylara ilişkin yapılan kusur belirlemesine yönelik istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesinin kusur tespiti maddi gerçeğe ve dosya içeriğine uygun bulunarak bu durumun gerekçede evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda mahkemenin de kabulünde olduğu üzere denilmek suretiyle belirtildiği, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin kusur tespiti ile bölge adliye mahkemesince yapılan kusur tespiti arasında çelişki ve farklılık bulunmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili, kusur belirlemesi, hükmedilen maddi tazminat ile iştirak nafakası miktarları ve reddedilen manevi tazminat ve yoksulluk nafakası yönlerinden hükmün hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili, kusur belirlemesinin hatalı olduğu ve kadın eş yararına maddi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda boşanma kararının gerekçesinde yer alan ve tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarının değerlendirildiği bölümün istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda tarafların kusur oranlarının ilk derece mahkemesinden farklı olarak yeniden belirlenmesine karşın, hüküm kısmında istinaf isteminin kusur bakımından esastan reddine karar verildiği gözetildiğinde gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297 nci maddesi şöyledir:

"(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir."

2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353 üncü maddesi şöyledir:

" (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…)(40)

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…)(40) karar verilmiş olması.(40)

6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında,

duruşma yapılmadan karar verilir."

3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373 üncü maddesi şöyledir:

"(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.

(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.

(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.

(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.

(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.

(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur."

2. Değerlendirme

1. 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesindeki yasal düzenlemeye göre bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

2. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olmasının yanında, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyan, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösteren nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

3. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 tarih, 2008/15-278 Esas ve 2008/254 Karar; 21.10.2009 tarih, 2009/9-397 Esas ve 2009/453 Karar; 07.05.2014 tarih, 2013/4-1121 Esas ve 2014/626 Karar; 13.04.2016 tarih, 2014/11-638 Esas ve 2016/501 Karar; 31.05.2017 tarih, 2017/12-1151 Esas ve 2017/1053 Karar; 08.11.2017 tarih ve 2017/13-1699 Esas, 2017/1300 Karar; 04.04.2018 tarih, 2015/9-2883 Esas ve 2018/675 Karar sayılı kararlarında yazılı hususlar aynen benimsendiği gibi 07.06.1976 tarih ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde yer alan “…Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir,…” şeklindeki açıklama ile gerekçenin önemine vurgu yapılmıştır. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Anılan hususlar kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

4. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun duruşma yapılmadan verilecek kararlar kenar başlıklı 353 üncü maddesinde belirtilen sebepler usul ve esas açısından ikiye ayrılmıştır. Diğer bir ifadeyle bölge adliye mahkemesinin iki hâlde duruşma yapmadan karar verebileceği düzenleme altına alınmıştır. İlk olarak (HMK md. 353/1-a) özellikle bazı önemli usul eksikliklerinin bulunması hâlinde bölge adliye mahkemesine, duruşma yapmadan, davayı yeniden görmek üzere dosyayı ilk derece mahkemesine gönderme yetkisi tanınmıştır. Burada ilk derece mahkemesi kararında ağır usul hatalarının varlığı nedeniyle, bölge adliye mahkemesi kararın esasına girmemekte, kararı kaldırarak dosyayı geri göndermektedir. İlk derece mahkemesi, bölge adliye mahkemesinin belirttiği eksikliği tamamlayıp yeniden bir karar vermek zorundadır. 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının a bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verilir. Gönderme kararına karşı direnme kararı verilemez. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi, bölge adliye mahkemesinin HMK md. 353/1-a bendinde öngörülen durumlarda kesin karar vermesi ve bu karara karşı ilk derece mahkemesi hakiminin direnememesine ilişkin kuralın Anayasa'ya aykırı olmadığına karar vermiştir (Anayasa Mahkemesinin 28.03.2018 tarihli, 2017/120 Esas ve 2018/33 Karar).

5. İkinci durumda ise (HMK md. 353/1-b) üç olasılık öngörülmüştür. Buna göre ilk derece mahkemesinin kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun ise istinaf başvurusu esastan reddedilir. Bu hâlde ilk derece mahkemesi kararının doğru olduğu sonucuna ulaşılır. Diğer iki olasılık ise yargılamanın süratlendirilmesi düşüncesiyle kanuna uymayan hususun duruşma yapılmaksızın giderilmesine olanak bulunması veya karar esas yönünden doğru olmakla birlikte gerekçesinde hata edilmiş olması ya da yargılamadaki eksikliğin duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte bulunması hâlinde bölge adliye mahkemesinin duruşmadan yeniden esas hakkında karar vermesine olanak sağlamaktadır.

6. Görüldüğü üzere bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararının, usul ve esas yönünden hukuken uygun olduğu kanısına ulaşırsa, istinaf başvurusunun yani istinaf talebinin esastan reddine karar vermektedir (HMK md. 353/1-b, 1).

7. Buna karşılık bölge adliye mahkemesi, istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesinin kararında, usul veya esas yönünden hukuka aykırılıklar tespit edecek olursa, bu durumda vereceği kararlar bağlamında değişik olasılıklar işlerlik kazanır.

8. Bölge adliye mahkemesi, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında bir karar verir (HMK md. 353/1-b, 2).

9. Yine bölge adliye mahkemesi yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında bir karar verir (HMK md. 353/1-b, 3).

10. Bilindiği üzere, üç aşamalı yargı sistemi uyarınca kural olarak; ilk derece mahkemelerinin nihai kararlarına karşı istinaf yoluyla bölge adliye mahkemesine, bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlarına karşı ise, temyiz yolu ile Yargıtaya başvurulur. Yargıtay temyiz incelemesi sonucunda, alt derece mahkemesi kararının ya onanmasına ya da bozulmasına karar verir. İstinaftan farklı olarak temyiz mahkemesinin, alt derece mahkemesinin yerine geçip, tesis edilmesi gereken hükmü bizzat vermesi mümkün değildir. Alt derece mahkemesinin kararını usul veya esas yönünden hukuka uygun bulmazsa, vereceği bozma kararında, somut durumda, usul veya esas bakımından hukuka uygun olmayan hususa işaret eder ve dosyayı, verilmesi gereken kararı vermesi için, mahkemesine gönderir. Bu bağlamda Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılır ve dosya istinafa konu kılınmış kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir. Buna karşılık; istinaf incelemesini gerçekleştiren bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği kararlar, Yargıtayca kısmen veya tamamen bozulmuşsa, dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.

11. Yukarı paragrafta ifade edildiği gibi, bozmaya uyma veya direnme kararlarına ilişkin 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinde iki olasılık düzenlenmiştir. Birinci olarak, bölge adliye mahkemesinin başvuruyu esastan reddi kararı üzerine, temyiz incelemesi sırasında Yargıtayca bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece kararının bozulması ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi öngörülmüştür. Daha sonra ilk derece mahkemesinin Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda karar vermesi hâlinde, sadece temyiz yoluna başvuru olanağı tanınmıştır. Burada özellik gösteren ve dikkat edilmesi gereken husus, ilk derece mahkemesinin Yargıtayın bozma kararına uymasından sonra vereceği yeni karara karşı, artık istinaf yoluna değil, doğrudan temyiz yoluna başvurulması gerektiğidir. Bölge adliye mahkemesi, bozmadan önceki ilk verilen yerel mahkeme kararını doğru bulduğuna göre, bozmaya uymadan sonra verilen bu yeni kararın yeniden istinaf incelemesi yapılması mümkün değildir. İstinaf incelemesi Yargıtay bozması ve buna uyma ile çelişebileceğinden, kanun koyucu, hem bu çelişkiye imkân tanımamak hem de gereksiz zaman kaybının önüne geçmek için böyle bir yolu kabul etmiştir. İkinci olasılıkta ise bölge adliye mahkemesinin başvuruyu esastan reddetmeyip, düzelterek yeniden veya yeniden esas hakkında bir karar vermesi ve bu kararın Yargıtayca tamamen veya kısmen bozularak dosyanın tekrar bölge adliye mahkemesine gönderilmesi öngörülmektedir.

12. Tüm bu anlatılanların ışığı altında somut olaya gelince; ilk derece mahkemesince davalının "eşinin ameliyatında yanında olmadığı, eşini ihtiyacı olduğu bir dönemde yalnız bıraktığı ve iş yerinden bir kadınla güven sarsıcı nitelikteki davranışlarının bulunduğu" gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğunun belirtildiği, bu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulduğu, istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesince boşanmaya neden olan olaylara "eşinin sağlık problemleri sırasında yanında olmak yerine iş gezisi de olsa yurt dışına giden, eşi ve çocukları ile yeterince ilgilenmeyen davalı erkeğin ağır; davalı eşinin ailesini eve istemeyen, kıskanç tavırlar sergileyen kadının ise az kusurlu" olarak kabul edildiği gibi, ilk derece mahkemesince erkeğe yüklenen güven sarsıcı davranışlarda bulunduğuna yönelik kusurlu davranışın ise gerçekleşen bu olaydan sonra evlilik birliğinin devam ettiği dolayısıyla affedildiği gerekçesiyle bu davranışın erkeğe kusur olarak yüklenmesinin mümkün olmadığının belirtildiği, hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur tespitine yönelik gerekçenin değiştirilerek yeniden düzenlemediği anlaşılmıştır.

13. Yukarıda belirtildiği üzere; 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendi uyarınca karar veren bölge adliye mahkemesinin üç farklı karar verebileceği, buna göre ilk derece mahkemesi kararının kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine karar verilebileceği (HMK md. 353/1-b, 1), başvurunun esastan reddine ilişkin kararın temyiz edilmesi halinde Yargıtayca bozma kararı verilecek olması durumunda bölge adliye mahkemesinin esastan redde ilişkin kararının kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderileceği öngörüldüğü, daha sonra ilk derece mahkemesinin Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda karar vermesi hâlinde ise sadece temyiz yoluna başvuru olanağı tanındığı, diğer bir ifadeyle ilk derece mahkemesinin Yargıtayın bozma kararına uymasından sonra vereceği yeni karara karşı, artık istinaf yoluna değil, doğrudan temyiz yoluna başvurulması gerekecektir.

14. Oysa ki 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendinde düzenlenen diğer iki olasılıkta ise düzelterek yeniden (HMK md. 353/1-b, 2) veya yeniden esas hakkında (HMK md. 353/1-b, 3) karar vermesine olanak tanındığı, bu kararın ise Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulması hâlinde dosyanın tekrar bölge adliye mahkemesine gönderilmesi öngörülmektedir.

15. Kanun koyucunun bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sonucunda vereceği kararlara ilişkin Yargıtayın bozma kararı vermesi hâlinde dosyanın yeniden karar verilmek üzere hangi mahkemeye gönderileceği bağlamında değişik olasılıkların işlerlik kazandığı tartışmasızdır. Diğer yandan Yargıtay bozma ilamında isabetli şekilde belirtildiği üzere Bölge Adliye Mahkemesinin direnme karar gerekçesinde erkek eşin kusurlu davranışları yanında kadın eşe de kusur yüklendiği hâlde, hüküm kısmında davalı erkeğin kusur tespitine yönelik istinaf incelemesi talebinin esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu hâliyle 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinin ikinci fıkrasında yazılı açıklamaya aykırı, gerekçe ve hüküm fıkralarının birbiri ile çelişkili bir hüküm yaratıldığı ortadadır. Öyle ise Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken iş, yapılan yargılamaya uygun şekilde erkeğin kusur belirlemesine yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b, 2 nci maddesi uyarınca kusur belirlemesine ilişkin gerekçenin düzeltilerek buna ilişkin yeniden esası hakkında bir karar verilmesi iken, yapılan yargılamanın aksine hüküm kısmında kusur belirmesine yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b, 2 nci maddesi uyarınca karar veren bölge adliye mahkemesinin yalnızca karar verilen kısımla ilgili olarak değil, ilk derece mahkemesi kararının tümüyle kaldırılarak davanın tümü hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği, dolayısıyla direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen ve bu ilave nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

18. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,01.02.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

İlk Derece Mahkemesine yapılan yargılama soncunda, davalı tam kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetlerinin anneye verilmesine, her bir çocuk için 300,00 TL tedbir 750,00 TL iştirak nafakası ile davacı lehine 30.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminat talebinin kabulüne, davacının tedbir ve yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalının ağır kusurlu, davacının hafif kusurlu olduğu kabul edilerek, davalıdan kaynaklanan kusurlu davranışların davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği, kadın lehine manevi tazminata karar verilmesinin doğru olmadığı, reddedilen tedbir ve yoksulluk nafakası talepleri yönünden usulüne uygun talep bulunmadığı için, bu taleplerle ilgili karar verilmesinin yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, ret kararı verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle, davacının tazminat miktarlarına, davalının kusur belirlenmesi, davanın kabulü maddi tazminat ve iştirak nafakasına ilişkin istinaf taleplerinin esastan reddine, davacının yoksulluk nafakasının reddine ilişkin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının beşinci bendinin ikinci cümlesinin kaldırılmasına, yerine yoksulluk nafakası hakkında karar verilmesine yer olmadığına davalının manevi tazminata yönelik istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının altıncı bendinin ikinci cümlesinin kaldırılmasına, yerine davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine, Özel Dairece; hükmün gerekçesinde davalının kusurlu davranışları yanında, davacıya da kusur yüklendiği hâlde hüküm kısmında davalının kusur tespitine yönelik istinaf talebinin reddine karar verilerek gerekçe ve hüküm arasında çelişki oluştuğundan, bu çelişkinin tek başına bozma sebebi oluşturması nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, gerekçede İlk Derece Mahkemesinin davalının tam kusurlu olduğuna yönelik kabulünün doğru olmadığı belirtilip, davalının ağır kusurlu davacının ise hafif kusurlu olduğuna karar verilerek, İlk Derece Mahkemesinin kusur belirlemesini değiştirdiği hâlde, hükümde davalının bu konuya ilişkin istinaf talebinin reddine karar verilmekle, hüküm ve gerekçe arasında çelişki oluşturulduğundan, Özel Dairenin bozma kararı doğrudur.

Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kararında bir usuli hata daha yapılmıştır.

6100 sayılı HMK’nın 353/1-b 2 nci maddesinde “2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasınada hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verilir” düzenlenmesine yer verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda yazılı olduğu şekilde kararın gerekçesinde ve hükümde kısmen değişiklik yapıldığından, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekir. Aksi hâlde, aynı dosyada infazı kabil birden fazla karar ortaya çıkabileceği gibi, HMK’nın 297 ve 359 uncu maddelerine de aykırı olacak şekilde infazda tereddüte sebebiyet verilebilecektir.

Açıkladığım nedenlerden dolayı Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararının tamamen kaldırılarak, yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken yasal düzenlemeye aykırı olarak, infazda tereddüt oluşturacak şekilde, yalnızca kabul edilen kısımla ilgili hüküm verilmesi doğru olmadığından direnme kararının, Özel Dairece belirlenen bozma nedeninin yanı sıra, belirttiğim neden de ilave edilerek, bozulması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun kararına kısmen katılmıyorum.