"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki “tapu iptal tescil” davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla Midyat 1. Asliye (Aile) Mahkemesince verilen 22.04.2016 tarihli ve 2016/16 E., 2016/162 K. sayılı direnme kararının onanmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.02.2021 tarihli ve 2018/2-511 E., 2021/69 K. sayılı kararının, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davalı banka vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Hukuk Genel Kurulu kararında yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE,
Aynı Kanun’un 442/3 ve 4421 sayılı Kanun’un 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 660TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
Harçlar Kanunu uyarınca eksik kalan 44,70TL harcın karar düzeltme talep edenden alınmasına, 26.04.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
1-Somut olayda, davacı aile konutu üzerine davalı borçlu lehine davacı eşin açık rızası alınmadan 02.12.2010 tarihinde tesis edilen ipoteğin kaldırılması talebi ile dava açılmış olup, dava sırasında dava konusu taşınmazın alacağa mahsuben alacaklı bankaya ihale edilmesi üzerine davacı vekili tarafından bilahare 20.03.2013 tarihinde dava ıslah edilerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile mülkiyetin önceki hâline iadesi talebine dönüştürülmüştür.
2-Mahkemece, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu hususunda tereddüt bulunmadığı, bankanın ipotek tesis ederken basiretli bir tacir gibi davranarak bu konuda bir araştırma yapmadığı TMK’nın 194/1. maddesi uyarınca aile konutu üzerinde tasarrufta bulunan eşin, diğer eşin açık rızasını almak zorunda olduğu için dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalılardan Şehmuz Arslan (davacının eşi) adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, kararın ise Özel daire tarafından cebri icraya dayanan mülkiyet aktarımı TMK’nın 194/1. kapsamına giren bir tasarruf olmadığı, mülkiyeti nakleden cebri ihalenin, davacı eşin açık rızası olmadan tesis edilmiş olan ipoteğe dayalı takibe dayanıyor olması da cebri ihaleden önce ipotek hükümsüz kılınmadıkça sonuca etkisinin bulunmadığı, ihalenin feshi davasının da reddedilip kesinleştiği, o hâlde davalı bankanın mülkiyeti kazanmasının dayanağı olan cebri ihalenin geçerli ve ayakta olduğu için davanın reddi gerektiği görüşü ile bozma kararı vermiştir.
3- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun eşlerin hukukî işlemleri başlıklı 193. maddesi “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir” hükmünü öngörmektedir. Aynı Kanun'un 194. maddesinin birinci fıkrasına göre “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” hükmünü düzenlemiştir. Anılan maddenin gerekçesine göre aile konutu, eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olarak tanımlamıştır.
Söz konusu hükümde yer alan aile konutu ile ilgili tasarrufi işlemleri, diğer eşin rızasına bağlayan şart, sadece malik olan eşin iradesine bağlı olan işlemlerde geçerli olabilecektir. Hak sahibi eşin aile konutunun devri veya hak üzerinde başkası lehine ipotek tesis etmesi diğer eşin rızasına bağlı olup, aksi hâlde işlem geçerli olmayacaktır. Diğer eşin rızasının bulunması yönündeki bu şart cebri satışlarda geçerli değildir. Dolayısı ile aile konutu olan taşınmaz üzerinde eş rızası alınmadan banka lehine tesis edilen ipoteğe dayalı icra takibinde bu taşınmazın icra ve iflas kanunu hükümlerine göre paraya çevrilmesi mümkündür. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yerleşik İçtihatları da bu yöndedir.
TMK’nın 194. maddesinde eşleri koruma amacının cebri icrayı da kapsaması için Kanunda bir düzenleme gereklidir. İsviçre’de rehnin paraya çevrilmesi yoluna ilişkin takiplerde diğer eşe ödeme emri gönderilmesine ilişkin düzenleme bulunmaktadır (Dönmez, Murat, Aile Konutunun Haczi, TBB Dergisi, S. 77, 2008).
4-Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı eşin açık rızası alınmadan tesis edilen ipotek nedeniyle, davalılar arasında gerçekleşen icra takibi sonunda, aile konutu olarak kullanılan dava konusu taşınmazın ipotek alacaklısı davalı bankaya, alacağına mahsuben cebri icra yolu ile intikal etmesi karşısında, Türk Medeni Kanun'un 194. maddesi uyarınca tapu kaydının iptali ve davalı eş adına tesciline karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
5-Uyuşmazlığın çözümü için cebri icra yolu ile ihale ve alıcısı adına tescil edilen taşınmazla ilgili olarak yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı sicilin düzeltilmesi (tapu iptal ve tescil) istemine ilişkin bir dava açılıp açılmayacağı konusu irdelenmelidir.
Tapu sicili sistemimize hakim olan prensipleri aynı sistem adı verilen her taşınmaz için kütükte ayrı sahife açılması, kural olarak taşınmaz üzerinde ayni hak kazanılması için tescil gerekmesi (TMK m. 105, 599, 705/f.2, 713. maddeleri bu kuralın istisnalarıdır), tescilin sebebe bağlı olması, tescilin yolsuz da olsa iyi niyetli üçüncü kişiler için hüküm ifade etmesi, tapu sicilinin kamuya açık olması şeklinde sıralayabiliriz (Oğuzman, Kemal/Seliçi, Özer/Oktay Saibe-Özdemir; Eşya Hukuku 11-B- İstanbul 2006 s. 133-135).
Taşınmaz üzerinde ayni hak kazanılması, bu ayni hakkın taşınmaza ait sahifeye tescil edilmesine bağlıdır. Bu tescil, ancak hakkın doğumu için gerekli diğer bütün kurucu unsurlar mevcut ise ayni hakkı kazandırır.
Şayet kurucu unsurlar ve bu arada tescil için geçerli sebep eksik olmasına rağmen bu tescil yapılmış ise böyle bir tescil yolsuz tescildir (TMK m. 1024). Bu tescil ile ayni hak kazanılmış olmaz.
Gerçek hak durumuna uymayan tescil yolsuz tescildir. TMK 1024/2 maddesine göre “Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil, yolsuzdur. Ayni bir hakkın bir hukukî işleme dayanılarak tescille kazanıldığı durumlarda, hukukî sebebin kaynağı olan borçlandırıcı işlemde (satış, bağışlama vs. sözleşmesinde) ehliyetsizlik, şekil noksanı, irade bozukluğu, muvazaa gibi geçersizlik nedeni var ise tasarruf işlemini meydana getiren tescil isteminde bir geçersizlik bulunmasa dahi sebebe bağlılık ilkesi gereğince borçlandırıcı işlemdeki geçersizlik tasarruf işlemini de geçersiz kıldığından, yapılan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil ayni hakkı kazandırmaz. Tescil istemi sırasında ehliyetsizlik veya irade bozukluğu gibi sebepler var ise tescil sebebe bağlılık dolayısı ile değil tescil isteminin yani tasarruf işleminin geçersiz olması dolayısı ile yolsuz tescil olur (Oğuzman s.134, 218).
Tescilin hukukî sebebini bir idari işlemin oluşturduğu durumlarda söz konusu işlemin mahkeme kararı ile iptali veya bir başka kararla ortadan kaldırılması da tescili yolsuzlaştırır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında “Taşınmazın tapuya tescilinin hukukî dayanağı olan idari karar, sonraki bir idari kararla ortadan kaldırıldığında tescilin hukukî dayanağı da kalkmış olur” şeklindeki görüş benimsenmiştir (YHGK 4.11.1977, 1-278/819).
Bunun gibi haciz, iflas ve rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takiplerde taşınmazlar açık artırma ile satılarak mülkiyet alıcıya ihale sureti ile geçirilir. İşte bu şekilde kazanılan bir taşınmazın mülkiyeti alıcı adına tescil edildikten sonra ihale feshedildiği takdirde (İİK m. 134) mevcut tescil artık yolsuz hâle gelir (Ş. Özçelik, Barış; Tapu Siciline Güvenin Korunması, Ankara 2016, s.77, Sirmen, Lale/Taşpınar Ayvaz, Sema; Yargıtay Kararlarına göre ihale feshedilmeksizin sicilin düzeltilmesi davası açılması (Yargıtay Kararları Işığında Güncel Medeni Hukuk Problemleri Sempozyumu Bildirileri 08-09 Kasım 2018 s.505). Çünkü tescilin dayandığı sebep ortadan kalkmıştır.
MK 1025/1 maddesinde “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak tescil olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yönden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir” şeklinde kaydın düzeltilmesi davası açıklanmıştır.
İcra veya iflas yolu ile yapılan takiplerde taşınmaz açık artırma ile satılarak mülkiyet alıcıya ihale sureti ile geçirildikten sonra, ihale icra mahkemesi kararı ile feshedilmedikçe tescilin yolsuz olduğu ileri sürülemez. İhale ancak İİK 134 maddesi hükümlerine göre feshedildiği takdirde mevcut tescil yolsuz hâle gelir ve bu hâlde sicilin düzeltilmesi davasının konusunu oluşturabilir (Sirmen/Taşpınar Ayvaz, s. 507 vd.). Yargıtay 1. Hukuk Dairesi “….. Ayrıca bu tür satışlarda İİK 134 ve diğer ilgili madde hükümlerinin uygulanacağı 13.04.1955 tarih 5/8 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararı gereği satış ile mülkiyeti alıcıya (davalıya) geçen taşınmazların onun adına tapuya tescil edilmiş olması fesih isteğinin incelenmesine engel değildir. O hâlde mahkemece görev yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esası incelenerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir” şeklinde karar vermiştir (1. Hukuk Dairesi 18.06.1984, 6571/7318; Y.K. 1985/6 s. 791-792).
TBK’nın 281. maddesi açık artırma yolu ile yapılan satışlarda artırmanın iptalini düzenlemektedir. Anılan hükme göre “Hukuka veya ahlâka aykırı yollara başvurularak ihalenin gerçekleştirilmesi sağlanmış ise her ilgili iptal sebebini öğrendiği günden başlayarak on gün ve her hâlde ihale tarihini izleyen bir yıl içinde ihalenin iptalini mahkemeden isteyebilir. Cebri artırmalar hakkında özel hükümler saklıdır”.
İİK 134. maddesi taşınmaz ihalesinin feshi ile ihalenin sonuçlarını düzenlemektedir. İİK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrası aynen” ihalenin feshini Türk Borçlar Kanununun 281'inci maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yolsuz satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşulu ile icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler, İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla payda ettiği kabul edilir. İhalenin feshi talebi üzerine icra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmese bile icap eden kararı verir…” şeklindedir.
Aynı maddenin 7. fıkrasında “Satış ilanı tebliğ edilmemiş veya satılan malın esaslı vasıflarındaki tarafa veya ihalede fesada bilahare vakıf olunmuş ise şikâyet müddeti ıttıla tarihinden başlar. Şu kadar ki bu müddet ihaleden itibaren bir seneyi geçemez” hükmü, 8. fıkrasında ise “Tescil için tapu idaresine yapılacak tebligat şikâyet için muayyen müddetin geçmesinden veya şikâyet edilmiş ise şikâyeti neticelendiren kararın kesinleşmesinden sonra yapılır” hükmü düzenlenmiştir.
İİK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrası cebri icra yolu ile açık artırma yolu ile satışlarda ihalenin feshinde özel olarak icra mahkemesinin görevli olduğunu düzenlemektedir (Ancak ortaklığın giderilmesi satışlarında ihalenin feshinde, ortaklığın giderilmesine karar vermiş sulh hukuk mahkemesi görevlidir). Öğretide ihalenin feshi talebinin reddi kararının aynı taraflar arasında maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceği görüşü savunulmaktadır (Kuru, Baki: İcra İflas Hukuk c.II İstanbul 1990 s. 1451, 1506; Musul Timuçin: İcra ve İflas Hukuk I İcra Hukuku, İstanbul 2001 s. 776).
Öğretide bir görüşe göre, icra mahkemesinin ihalenin feshi istemi üzerine yapacağı inceleme dava gibi her türlü delille başvurularak yapılacağı için ihalenin feshi isteminin reddi kararı şekli anlamda kesinleşince, ihale ile ortaya çıkan Özel hukuka ilişkin hukukî sonuçlar kesin nitelik kazanacağından icra mahkemesinin bu tür kararlarına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurma olanağının ilgiliye tanınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Sonuç itibariyle bir mahkeme kararından farksız olan ihalelerin feshi isteminin reddine ilişkin icra mahkemesi kararlarına karşı HUMK 445 vd. hükümlerinin uygulanması gerekir (Arslan, Ramazan; İcra ve İflas Hukukunda İhale ve İhalenin Feshi, Ankara 1984 s. 200 vd).
Bizim de katıldığımız bu görüşe göre ihalenin feshi için icra mahkemesi görevli olup, genel mahkemeler görevli değildir. Bu nedenle genel mahkemelere ihalenin feshine müncer olacak nitelikte tapu iptali, tapu kaydının terkini, tescil vs. adlar altında dava açılamaz. İcra mahkemesinin ihalenin feshi talebini reddetmesinden sonra da genel mahkemelerde tapu iptali, ihalenin iptali veya bedel davası adı altında aynı ihalenin feshi sebeplerine dayanarak bir dava açılamaz. Çünkü böyle bir davanın genel mahkemece incelenmesi hem görev kurallarına hem de kesin hükme aykırı olur (Kuru c.I s. 1452).
İhalenin feshi talebinin reddi kararına karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilir. Bu ret kararı sadece ihalenin feshi talebinde taraf olan kişiler hakkında ve o ihalenin feshi talebinde dayanılmış fesih sebebi ile sınırlı olarak kesin hüküm teşkil eder. Bu nedenle talebi reddedilen kişi, başka bir fesih sebebine dayanarak ihalenin feshini İİK 134/2 ve 4. fıkralarda yazılı süreye uyma şartı ile isteyebilirler.
TMK’nın 705 ve İİK’nın 134. maddesi uyarınca ihale taşınmaz mülkiyetinin tescilden önce kazanma hâlinden bir tanesidir. İİK 134. maddesinde yazılı süreler içinde ihalenin feshi şikâyetinde bulunulmuş ise ihalenin feshi talebinin reddi kararının kesinleşmesi kaydı ile taşınmazın mülkiyeti ihale anında alıcıya geçmiş olur ( İİK 134/1 ve son).
Bu hâlde ihale bedeli alacaklılara ödenir ve alıcı adına tescil için tapu idaresine tebligat yapılır.
Görüldüğü üzere ihalenin feshi isteminin reddi kararının kesinleşmesi veya ihalenin feshi için belirleme 7 ve 1 yıllık sürelerin geçirilmesi hâlinde başka konuda genel mahkemelere başvuru yapılabileceği düzenlenmemiş olup, bu hâllerde alıcı adına tescilin yapılabileceğinin düzenlenmesi kanun koyucunun ihalenin feshi kararına maddi anlamda kesin hüküm gözü ile baktığını göstermektedir. İİK’nın 134/2 fıkrası ihalenin feshi isteminin şikâyet yolu ile icra mahkemesinden istenebileceğini öngörmektedir. Şikâyet, icra ve iflas görevlilerinin takip hukuku kurallarına aykırı eylem, işlem ve davranışlarının denetimine yönelik bir hukukî çaredir. Şikâyeti düzenleyen İİK’nın 16. maddesinin 1. fıkrasında “Kanunun hâllini mahkemeye bıraktığı hususlar” dışında icra mahkemesinin şikâyet konusunda münhasır yetkili olduğu vurgulanmıştır.
Bir icra takip işlemi olan ihalenin kanuna ve olaya uygun olup olmadığını inceleme yetkisi icra mahkemesine aittir. İİK’nın 4. maddesi icra mahkemesinin şikâyet ve itirazlar için özel görevli mahkeme olduğunu düzenlemektedir. O hâlde sicilin düzeltilmesi (tapu iptal ve tescil) davası adı altında İcra ve İflas Kanunun hükümlerine göre usulüne uygun yapılmış ve icra mahkemesince feshedilmemiş bir ihale sonucu alıca adına yapılan taşınmaz tescilinin inceleyebileceği şeklindeki Hukuk Genel Kurulunun çoğunluk görüşü, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasanın 142. maddesine ve 5235 sayılı Mahkemeler Teşkilatına İlişkin Kanun ile İcra ve İflas Kanunu hükümlerine aykırıdır. Özel mahkeme olan icra mahkemesi ile genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi arasında bir astlık üstlük ilişkisi de bulunmamaktadır.
Öte yandan ihalenin feshi istemi bir yönü ile şikâyet niteliğinde olup şikâyette bir hakkın olup olmadığı değil, yolsuzluğu iddia edilen işlemin kanuna veya olaya uygun olup olmadığını incelenir. İhalede tescil cebri icra gücü ile yapılan bir işleme dayanmaktadır. Kişiler arasındaki bir hukukî ilişkiye dayalı değildir. O nedenle icra takip işlemindeki yolsuzluk icra mahkemesinde incelenmektedir. Öğretide bir görüş icra mahkemesinde verilen kararın sicilin düzeltilmesi davasında kesin hüküm teşkil etme gücüne sahip olmadığını, ancak bu kararın ihalenin usulüne uygun olup olmadığı konusunda bağlayıcı olması gerektiğini savunmaktadır.
Bu görüşe göre icra mahkemesi şikâyete konu olan sebeplerle ilgili olarak tam ve geniş yetkili bir şekilde inceleme yapar. İcra mahkemesinin “şekilci ve yüzeysel” inceleme yaptığının ileri sürülebildiği hâller şikâyetle ilgili olmayıp, alacağın esasına yönelik tartışmanın söz konusu olduğu (örneğin takip konusu borcun bulunmadığı veya ödendiği itirazı) itirazın kaldırılması (İİK m. 68 vd.) ilişkindir. Bu hâlde bile kanun koyucu alacağın esasının incelenmesi yolunu bizzat kendisi açık tutmuş itiraz iptali (İİK m. 67) menfi tespit ve istirdat davası (İİK m. 72) gibi dava türlerini düzenlemiştir. O nedenle şikâyetin incelenmesi şekilci ve biçimsel olarak nitelenemez (Sirmen /Taşpınar s. 519, 520).
Gerçekten de icra mahkemesi ihalenin feshi şikâyetinde tanık dahil her türlü delili serbestçe incelemekte, kesin delille ispat zorunluluğu olmadan karar vermektedir.
İhale feshedilmedikçe buna dayanılarak yapılan tescil geçerli bir hukukî sebebe sahiptir. İcra ve İflas Kanununun ihalenin kesinleştiğini kabul ettiği bir durum bakımından tapu sicilinde buna dayanan tescilin hukukî sebepten yoksun ve yolsuz olduğunu söylemek mümkün değildir.
Devlet otoritesinin cebri icra organları vasıtası ile usulüne uygun olarak gerçekleştirdikleri ihalenin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve hukuk devleti olmanın bu gereğidir. Kesinleşen bir takip içinde yapılan cebri satışın bir biçimde iptali taşınmazı aslen iktisap eden üçüncü kişi alıcının mülkiyet hakkının ihlâlini gündeme getirmektedir. Devletin iki ayrı olay bakımından farklı ve birbirine ters düzenlemeler yapması düşünülemez (Sirmen/Taşpınar s. 522).
İhale Kanununda öngörülmüş olan hak düşürücü süre içinde feshedilmedikçe sicilin düzeltilmesi davası ve tescil olabilecek bir yolsuz tescilin varlığından söz edilemez. Sicilin düzeltilmesi davasına bakan asliye hukuk mahkemesi ihalenin feshi kararı veremeyeceğine göre, yolsuz tescile dayalı olarak tapu iptali ve tescil kararı vermesi kanunu dolanmak ve dolaylı olarak ihaleyi feshetmek anlamına gelir. Bu durum cebri icra yolu ile yapılan ihalelere güveni azaltır. Öte yandan ihale feshedilmese de borçlu icra müdürünün kusurlu eylem ve işleminden kaynaklanan bir usulsüzlükle malını kaybetmiş ise İİK m. 5’e göre Devletin sorumluluğuna gidebilir. Ayrıca borçlunun zarara uğramasında ihalede usulsüzlüğü yaratmak, yürütmek veya bunu bilerek ihaleye katılmak sureti ile bizzat alacaklı neden olmuş ise ona karşı BK’nın 49/1 veya 49/2 de öngörülen hükümler uyarınca zararın giderilmesini isteyebilir veya aynen tazmin yolu ile taşınmazın mülkiyetini talep edebilir. Aksi hâlde yolsuz tescil davasına geçerlilik tanımak ihalelere zaten düşük olan talebi azaltır, taşınmazlara ihalede alıcı çıkmaması sonucu satılamaması ve dolayısı ile icra takibinin ve borçlunun sorumluluğunun etkisizleşmesine yol açar.
6- Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, özetle icra veya iflas yolu ile yapılan takiplerde taşınmaz açık artırma ile satılarak mülkiyet alıcıya ihale sureti ile geçirildikten sonra, ihale icra mahkemesi kararı ile feshedilmedikçe tescilin yolsuz olduğu ileri sürülemez. İhale ancak İİK’nın 134. maddesi hükümlerine göre feshedildiği takdirde mevcut tescil yolsuz hâle gelir ve bu hâlde gerekli olursa sicilin düzeltilmesi davanın konusunu oluşturabilir. Somut olayda ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibinde takibe dayanak ipotek TMK 194 maddesi kapsamında eş rızası olmadan banka lehine tesis edilmiş ise de bu konuda yerel mahkemede takibin durdurulması kararı alınmadan ipoteğe konu taşınmazın ihale edilmesi, ihalenin feshi davasının da reddedilip kesinleşmesi nedeni ile, ihaleye dayalı tescilin hukukî sebepten yoksun ve yolsuz olduğunu söylemek mümkün değildir. Davalı bankanın mülkiyeti kazanmasının dayanağı olan icra ve iflas hukukuna uygun olarak yapılmış ihale geçerlidir. TMK’nın 1024. maddesinin olayda uygulama yeri yoktur. Sicilin düzeltilmesi davasına bakan Asliye hukuk mahkemesi ihalenin feshi kararı veremeyeceğine göre, yolsuz tescile dayalı olarak tapu iptal tescil kararı vermesi kanunu dolanmak ve dolaylı olarak ihaleyi feshetmek anlamına gelir. Bu durum cebri icra yolu ile yapılan ihalelere güveni ihaleye olan talep ile talibi azaltır. Hukuk genel kurulu kararında, ihaleyi alacağı mahsuben banka aldığından ipoteğin geçersizliğini bilebilecek durumda olması nedeniyle TMK’nın 2. maddesine dayanarak sonuca gidilmiş ise de, ihale alıcısının üçüncü kişi olması durumunda aynı gerekçeye dayanılması mümkün değildir. Bu nedenle Yargıtay Özel Dairesinin bozma gerekçesi isabetli olup, mahkemenin direnme kararının bozulması gerekirken onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum. Davalı bankanın karar düzeltme isteminin kabul edilmesi görüşündeyim.