"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 33. İş Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 10.06.1968 doğum tarihli olan müvekkilinin 01.10.1986 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başladığını, Kurum kayıtlarına 13.06.2017 tarihinde intikal eden tahsis talebinin Kurumun 02.08.2017 tarihli yazısı ile 50 yaşını 10.06.2018 tarihinde dolduracağından bahisle reddedildiğini, davalı Kurumun red gerekçesinin hukukî dayanağının bulunmadığını ileri sürerek müvekkilinin yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin 13.06.2017 tarihli tahsis talebinin reddine ilişkin 02.08.2017 tarihli ve 24033795/703/16991715 sayılı Kurum işleminin iptali ile 13.06.2017 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanmasına ve ödenmeyen yaşlılık aylıklarından şimdilik 5.000TL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesi sunmamış yargılama sırasında davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. Ankara 33. İş Mahkemesinin 23.01.2018 tarihli ve 2017/267 E., 2018/10 K. sayılı kararı ile; davacının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık başlangıç tarihinin 01.07.1987; prim ödeme gün sayısının 7478 olduğu, 506 sayılı Kanun’un geçici 81/B-g maddesine göre 23.05.2003 tarihi itibariyle 14 yıl 10 ay 22 gün sigortalılık süresinin bulunduğu, bu durumda yaşlılık aylığı alabilmek için 50 yaş ve 5375 prim gün sayısı koşullarını yerine getirmesi gerektiği, 10.06.1968 doğumlu olan davacının tahsis talebinde bulunduğu 06.10.2015 tarihinde 50 yaşını doldurmadığı, 10.06.2018 tarihinde 50 yaşını dolduracağı, davacı 01.10.1986 tarihli işe giriş bildirgesine istinaden bu tarihin sigorta başlangıç tarihi olarak değerlendirilmesi suretiyle yaşlılık aylığını almaya hak kazandığını ileri sürmüş ise de davalı Kurum tarafından 01.10.1986 tarihinin sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmediği ve bu istemin ayrı bir dava konusu yapılmadığı, mevcut hizmet döküm cetveline göre de yaşlılık aylığı almaya hak kazanamadığı gerekçesiyle davanın redine karar verilmiştir.
Bölge Adliyesi Mahkemesi Kararı:
7. Ankara 33. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 30.10.2018 tarihli ve 2018/1044 E., 2018/2051 K. sayılı kararı ile; Kurumun 30.11.2012 tarihli ve 18337020 sayılı yazısına göre 01.10.1986 tarihli işe giriş bildirgesinde belirtilen işyeri sicil numarasının başka bir işverene ait olduğu belirtilerek bu tarihin sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmediği, sigorta başlangıç tarihi konusunda uyuşmazlık mevcut olmadığından hizmet tespiti davası açılmasında hukukî yarar bulunmadığına ilişkin davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde olmadığından bu hâli ile ilk derece mahkemesinin maddi vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 17.02.2020 tarihli ve 2018/7374 E., 2020/1205 K. sayılı kararı ile; “..İncelenen dava dosyasında, davacının, 01.10.1986 işe giriş tarihli işe giriş bildirgesinin mevcut olduğu ancak Kurum tarafından yapılan incelemede, işe giriş bildirgesinde yer alan iş yeri numarasının başka bir işyerine ait çıkması neticesinde, 01.10.1986 tarihinin sigorta başlangıç tarihi olarak esas alınmadığı buna göre de tahsis koşulları oluşmadığından, davacının 13.06.2017 tarihli tahsis başvurusunun reddedildiği anlaşılmaktadır.
Kurum ile sigortalı arasındaki ihtilaf, 01.10.1986 tarihli işe giriş bildirgesinin kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bu konuda mahkemece araştırma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1. maddesi hükmünde yer alan düzenleme ile genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun olduğu kabul edilmelidir.
506 sayılı Kanunun 108. maddesi uyarınca, sigortalılık başlangıcı yönünden salt işe giriş bildirgesi verilmiş bulunması yeterli olmayıp, ayrıca Kanunun 2. maddesinde öngörülen şekilde fiili çalışmaların aranması da gereklidir.
Yöntemince düzenlenip süresi içinde kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de, fiili çalışmanın varlığının ortaya koyulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Kanunun 79/8. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava, aynı zamanda sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında, adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği, ancak, yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda, çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve Anayasa’nın 60. maddesinde tanımlanan sosyal güvenlik hakkının niteliği gereği bu tür davalarda, hâkim, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını resen belirlemelidir.
Bunun için de bu tür davalarda, işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, işyeri çalışanları saptanmalı ve sigortalının hangi işte ne kadar süre ile çalıştığı açıklanmalıdır.
Mahkemece, kolluk vasıtasıyla ve Kurumdan sorulmak suretiyle komşu işyerleri, bodrolu işyeri çalışanları ve işverenleri tespit edilip dinlenilmeli, tüm dosya kapsamı değerlendirilmek suretiyle karar verilmelidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Ankara 33. İş Mahkemesinin 01.12.2020 tarihli ve 2020/111 E., 2020/206 K. sayılı kararı ile; davacının davadaki isteminin yaşlılık aylığı bağlanması talebini reddeden 02.08.2017 tarihli Kurum işleminin iptali ile 13.06.2017 tarihli tahsis talebine göre yaşlılık aylığının bağlanması gerektiğinin tespiti ve ödenmeyen aylıklardan 5.000TL’nin yasal faizi ile birlikte tahsiline ilişkin olduğu, mahkemece Kurum işlemi çerçevesinde değerlendirme yapılarak tahsis talep tarihinde yaşlılık aylığı almaya hak kazanmadığının belirlendiği, davacının sigorta başlangıç tarihi olduğunu iddia ettiği 01.10.1986 tarihinin Kurum tarafından kabul edilmediği ve resmî kayıtlara göre de 01.10.1986 tarihinin sigorta başlangıç tarihi olmadığı, bu itibarla Kurum işleminin yerinde olduğu ve davacının 01.10.1986 tarihli işe giriş bildirgesi kapsamında sigorta başlangıç tarihinin tespitini talep etmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının talebinin 01.10.1986 tarihli işe giriş bildirgesi kapsamında sigorta başlangıç tarihinin tespiti istemini içerip içermediği, mahkemenin doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını re’sen belirlemesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
15. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 108. maddesine göre, "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir".
16. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 108. maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihinin belirlenmesine ilişkin açılan her dava, sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden Kanun’un 79. maddesinin 10. fıkrasına dayalı olan ve “hizmet tespiti davası” olarak nitelendirilen bir görünüm arz etmekte olup bunun doğal sonucu olarak da söz konusu (1) bir günlük çalışmanın belirlenmesi talepli davada, hizmet tespiti davalarındaki kanıtlama yöntem ve ilkeleri benimsenip uygulanmalı başka bir anlatımla sigortalılıktan söz edilebilmesi için çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında haksız ve adaletsiz bir durumun oluşmasına yol açabilecektir.
17. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinde ise; "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.” düzenlemesi bulunmaktadır. (5510 sayılı Kanun m.86/9)
18. Öte yandan 506 sayılı Kanun'un 2 ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca aynı Kanun'un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.(5510 sayılı Kanun m. 4 ve m. 92)
19. Ne var ki, 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerindeki hükümler birlikte değerlendirildiğinde, sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez.
20. Öncelikle fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği üzerinde durulmalıdır.
21. Hemen belirtilmelidir ki, fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte, 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bildirgeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde belirtilen dört aylık dönem bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe girdiğini göstermekte ise de, fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Bu nedenle; işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hâkim görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu davalarda da işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, aynı dönemde işyerinde çalışanlar saptanmalı, sigortalının hangi işte, hangi süre ile çalıştığı açıklanmalı, gerektiğinde komşu işyeri çalışanlarının da bilgilerine başvurularak gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde kanıtlanmalıdır.
22. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2020 tarihli ve 2018/21-1021 E., 2020/743 K., 07.06.2022 tarihli ve 2019/10-456 E., 2022/856 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
23. Yaşlılık sigortasından yararlanmak isteyen sigortalının tarafına yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için belli bir yaşa gelmiş olması, belirli sigortalılık süresine ulaşması ve istenilen prim ödeme gün sayısını tamamlaması gerekmektedir.
24. Yaşlılık aylığı ile ilgili düzenlemeye bakıldığında ise 25.08.1999 tarihinde kabul edilerek 08.09.1999 tarihli ve 23810 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanun ile eklenen, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve sonrasında 4759 sayılı Kanun ile bir bölümü değişikliğe uğrayan 506 sayılı Kanun'un geçici 81. maddesindeki düzenlemeler kapsamında yaşlılık aylığı bağlama koşullarının 4447 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.09.1999 ve 4759 sayılı Kanun’un kabul edildiği 23.05.2002 tarihindeki “sigortalılık süresi”nin kaç yıl olduğu dikkate alınarak belirlenmesi gerekir.
25. Buna göre 506 sayılı Kanun'un geçici 81. maddenin (A) bendi uyarınca 4447 sayılı Kanun'un yürürlükten tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında 4447 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanacaktır.
26. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (B) bendi ile maddenin (A) bendindeki şartları taşımayan sigortalılar yönünden 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi esas alınarak kademeli bir sistem benimsenmiştir. Bu nedenle 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi esas alınarak yaşlılık aylığı bağlama koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenecektir.
27. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 108. maddesi değerlendirildiğinde sigorta başlangıcının yaşlılık aylığından yararlanma yararlanma şartları arasında olan “sigortalılık süresini” doğrudan etkildeği görülmektedir.
28. Somut olayda; 03.10.2017 tarihli hizmet döküm cetveline göre 01.07.1987-31.08.2017 tarihleri arasında 7998 gün 4/1-a kapsamında sigortalı çalışması bulunan davacının 16.10.2012 tarihli dilekçe ile emekliliğe hak kazanıp kazanamadığı hususunda bilgi verilmesini talep ettiği ayrıca ilk işe giriş tarihinin 01.10.1986 olmasına rağmen sistemde hatalı göründüğünü belirterek ilk işe giriş bildirgesinden bir suretin tarafına verilmesini istediği, Kurumun 30.11.2012 tarihli yazısıyla 1986 yılı işe giriş bildirgesinde belirtilen işyeri numarasında başka işyerinin geçtiği, doğru numaranın bildirilmesi hâlinde kayıtların tetkik edileceği yönünde cevap verildiği, 06.10.2015 tarihli tahsis talebinin 01.07.1987 sigorta başlangıç tarihine göre yaş şartını sağlamadığından bahisle reddedildiği, davacı vekilinin 01.10.1986 tarihinde ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayan müvekkilinin tüm koşulları sağladığını ileri sürerek 13.06.2017 tarihli dilekçe ile yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğu, Kurumun 10.07.2017 tarihli cevabi yazısı ile tüm sigorta kollarına tabi çalışması devam ettiğinden talebi hakkında yapılacak işlem bulunmadığı işyerinden ayrılarak yeniden tahsis talebinde bulunması hâlinde dosyasının yeniden tetkik edileceğinin bildirilmesi üzerine davacının 27.07.2017 tarihli dilekçe ile emekliliğe hak kazandığı tarih konusunda talapte bulunduğu, Kurumun 02.08.2017 tarihli yazısı ile 50 yaşını doldurduğu 10.06.2018 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanabileceği belirtilmek suretiyle cevap verildiği anlaşılmıştır.
29. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalara göre davacı vekilinin dava dilekçesinde müvekkilinin 01.10.1986 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başladığı vak’asını ileri sürerek Kurum işleminin iptali ile yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunduğu, uyuşmazlığın sigorta başlangıç tarihinin 01.10.1986 tarihi olarak kabul edilmemesinden kaynaklandığı, davanın konusu olduğu ileri sürülen Kurum işleminin iptali hakkında karar verilebilmesi için öncelikle sigorta başlangıç tarihi ile ilgili uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
30. Hâl böyle olunca Kurum ile sigortalı arasındaki ihtilafın 01.10.1986 tarihli işe giriş bildirgesinin kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplandığı, sigortalılık başlangıcı yönünden salt işe giriş bildirgesi verilmiş bulunmasının yeterli olmadığı ayrıca fiili çalışmanın varlığı gerektiği gözetilerek Özel Daire bozma kararında belirtilen araştırmalar yapılarak toplanacak deliller değerlendirilmek suretiyle karar verilmelidir.
31. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 20.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.