Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/809 E. 2022/538 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hâkimlerin yargılama faaliyetleri nedeniyle açılan tazminat davasında, hâkimlerin davalı olarak yer alıp almayacağı ve tazminat sorumluluğunun şartlarının oluşup oluşmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden doğan tazminat davalarında HMK m. 46’da sayılan sorumluluk halleri oluşmadıkça devletin sorumlu tutulamayacağı, davalı sıfatının ise yalnızca devlete ait olduğu ve hâkimlerin ihbar olunan sıfatıyla davaya dahil edileceği gözetilerek; Daire kararının davalı Hazine yönünden onanmasına, hâkimler yönünden ise bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 15. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkil şirket yönünden iflâsın ertelenmesi davası açtıklarını, 21.04.2017 ve 26.10.2017 tarihli celselerde ihtiyati tedbir talepleri olmasına rağmen mahkemece tedbir kararı verilmediğini, İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi hâkimlerinin verdikleri karar ve ara kararlarında müdahil Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. lehine hareket ederek tarafsız davranmadıklarını, bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporun müvekkili lehine olmasına rağmen iflâs kararı verildiğini, iflâs kararının Yargıtayca bozulmasından sonra iyileştirme projesi sunduklarını ve ardından alınan bilirkişi raporlarının da lehlerine geldiğini fakat ilgili mahkeme tarafından Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının talepleri göz önüne alınarak tedbir kararı verilmediğini, şirketin zarara uğradığını, adı geçen bankanın dürüst olmayan davranışları ve kanuna karşı hileli tutumları görmezden gelinerek iflâsın ertelenmesinin amacına ulaşmasını sağlayacak taleplerin reddedildiğini, mahkeme heyetinin 21.04.2017 ve 26.10.2017 tarihli celselerde tedbir taleplerini yerine getirmekten kaçındıkları için müvekkili şirketin zarara uğradığını ve bu zararlardan ilgili hâkimlerin taraflı ve yanlı tutumları göz önüne alındığında bundan sorumlu olmaları gerektiğini ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesindeki sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ... cevap dilekçesinde; davayı kabul etmediğini, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, HMK'nın 46. maddesinde sayılan hiçbir durumun olmadığını, mahkemece kanun ve dosya kapsamında tarafsız bir şekilde yargılama yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Nezihat Akçadırcı cevap dilekçesinde; davayı kabul etmediğini, iddiaların gerçekleri yansıtmadığını, HMK'nın 46. maddesinde belirtilen hususlardan hiçbirinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı ...; usulüne uygun davetiyeye rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.

Özel Daire Kararı:

9. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 15.06.2021 tarihli ve 2021/1 E., 2021/1 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili dava dilekçesinde; İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1190 Esas sayılı dosyasında müvekkil şirketin iflasın ertelenmesi davası açtıklarını, 21.04.2017 tarihli celsede ve 26.10.2017 tarihli celsede ihtiyati tedbir talepleri olmasına rağmen mahkemece tedbir kararı verilmediğini, İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi Hakimleri..., ... ve Arife Köse verdikleri karar ve ara kararlarında müdahil Ziraat Bankası A.Ş. lehine hareket ederek tarafsız davranmadıklarını, bilirkişi kurulu tarafından 09.07.2013 tarihinde raporun müvekkili lehine olmasına rağmen iflas kararı verildiğini, iflas kararının Yargıtay'ca bozulmasından sonra iyileştirme projesi sunduklarını ve ardından alınan bilirkişi raporlarının da lehlerine geldiğini fakat ilgili mahkeme tarafından Ziraat Bankasının talepleri göz önüne alınarak tedbir kararı verilmediğini, şirketin zarara uğradığını, adı geçen bankanın dürüst olmayan davranışları ve kanuna karşı hile tutumları görmezden gelinerek ve iflasın ertelenmesinin amacına ulaşmasını sağlayacak taleplerin reddedildiğini, mahkeme heyetinin yukarıda belirtilen 21.04.2019 ve 26.10.2017 tarihli celselerde tedbir taleplerini yerine getirmekten kaçındıkları için müvekkili şirketin zarara uğradığını ve bu zararlardan ilgili hakimlerin taraflı ve yanlı tutumları göz önününe alındığında bundan sorumlu olmaları gerektiği belirtilerek HMK 46/1. maddesi gereğince fazlaya hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL üzerinden tazminat davası açmıştır.

CEVAP :

Davalı hazine vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, devletin sorumlu olması için HMK'nın 46. maddesinde belirtilen hususların bulunması gerektiği, davada ilgili hakimlerin gerekli inceleme ve irdeleme yaptıklarını ve belirlenmiş kurallar çerçevesinde yargılamayı devam ettiklerini, hakimlerin özel bir kasta dayanmayan veya bir menfaatte istinaden bir karar vermediklerini, davanın haklı bir gerekçesi olmadığından davanın reddini talep etmiştir.

Davalı ... cevap dilekçesinde; davayı kabul etmediklerini, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, HMK'nın 46. maddesinde sayılan hiçbir halin olmadığını, mahkemece kanun ve dosya kapsamında tarafsız bir şekilde yargılama yapıldığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Davalı Nezihat Akçadırcı cevap dilekçesinde; davayı kabul etmediğini, iddiaların gerçekleri yansıtmadığını, HMK'nın 46. maddesinde belirtilen hususlardan hiçbirinin bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Davalı Arif Güven davaya karşı herhangi bir cevap vermiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :

Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayanan tazminat davasıdır.

Davacının delil olarak gösterdiği İstanbul 18 Asliye Ticrate Mahkemesi'nin 2014/1190 Esas (2019/490 Yeni Esas) sayılı dosya sureti dosya içine konulmuştur.

Hakimleri görevleri sırasında vermiş oldukları zarardan dolayı devletin sorumluluğuna başvurulması için HMK'nın 46 maddesindeki sınırlı sayıda belirtilen hususlardan birinin olması lazımdır.

HMK nın 46. maddesinin (a) bendine göre hakimin sorumlu tutulabilmesi için, hakimin birini kayırma, taraf tutma yahut taraflardan birine kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olmasını bir hukuki sorumluluk olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.

Davacı dilekçesinde özellikle Ziraat Bankasının dürüst olmayan ve kanuna karşı hileli tutumu nedeniyle ve bilirkişi raporlarının lehlerine olmasına rağmen iflasın ertelenmesi amacının gerçekleşmesi için verilmesi gereken tedbir kararının ilgili hakimlerin yanlı ve tarafsız olmayan tutumları nedeniyle tedbir kararı verilmediğinin ve müvekkili şirketin zarara uğradığını ve ilgili hakimlerin sorumlu olduklarını belirterek davayı açmıştır. Davacının açmış olduğu İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1190 Esas (2019/490 Yeni Esas) dosyada ilgili hakimlerin taraflardan birini kayırma, taraf tutma yahut taraflardan birine karşı kin ve düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm ve karar verilmiş olmasını gösterir herhangi bir delil yoktur. Bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup yargılamayı yapan hakimlerin raporu farklı yorumlaması, takdir yetkisini farklı yorumlaması, kasıtlı bir davranış olduğunu göstermez. Dosyada ilgili hakimlerin yanlı ve tarafsız tutum takındıklarını gösterir başkaca bir delil yoktur. Ayrıca mahkemece verilen karar Yargıtay 23. Hukuk Dairesi tarafından önce onanmış, karar düzeltme aşamasında borca batıklığın net olarak tespiti gerektiği bunun tereddüte bırakılmaması göz önüne alınarak rayiç değerler üzerinden bilirkişi raporu alınması borca batıklığın devam edip etmediği, borca batıklığın devam ettiğinin tespiti halinde ise diğer delillerde nazara alınarak, eksik inceleme nedeniyle karar düzeltme talebi yerinde görülerek karar bozulmuştur. Toplanan tüm delilerden yargılamayı yapan hakimlerin taraflı ve yanlı tutum takındıklarına, usul ve yasaya aykırı davrandıklarına dair herhangi somut davanın kabul edilmesini gerektirir bir delil olmadığından davanın reddine reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM :

1-Sabit görülmeyen işbu davanın REDDİNE,

2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49/1. maddesi gereğince takdiren 2.000,00 TL disiplinpara cezası ile cezalandırılmasına ve davacıdan alınarak hazineye gelir yazılmasına,

3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi 13/2. maddesi uyarınca davalı yararına takdir edilen 1.000,00 maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

4-Alınması gereken 59,30 TL ret harcından 20,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 39,30 TL harcın davacıdan alınıp Hazineye irat kaydına,

5-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6100 Sayılı Kanunun 338. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra yatırılan avanstan kullanılmayan kısmın davacıya iadesine,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

10. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden:

12. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

13. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.

13. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

14. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

15. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

18. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

19. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

20. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

21. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

22. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

23. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

24. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

25. Bu nedenle davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Esas Yönünden:

A- Davalı ... yönünden yapılan incelemede;

26. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

28. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın davalı ... yönünden reddine karar verilmesi yerindedir.

29. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin davalı ... yönünden ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

B- Davalı ..., ... ve ... yönünden yapılan incelemede;

30. Öncelikle taraf sıfatı (husumet) üzerinde durulmalıdır. Sıfat deyimi dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davada taraf olan kişilerle (usul hukuku sorunu) ilgili olduğu hâlde; taraf sıfatı, dava konusu sübjektif hakka (maddi hukuk sorunu) ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava

etme yetkisi (davacı sıfatı-dava hakkı) o hakkın sahibine ait olup (aktif husumet); hakkını o hakka uymakla yükümlü kişiden (davalı sıfatı-pasif husumet) isteyebilecektir.

31. Sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu daha açık bir ifadeyle bir davada davacı ve davalı sıfatının kimlere ait olduğu usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin olması nedeniyle maddi hukuk sorunudur.

32. Sıfat yokluğu, bir def'î değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel bir itirazdır. Hâkim somut olayda bir itiraz sebebinin varlığını öğrenirse bu yönün kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bu hususu kendiliğinden gözetmek zorundadır.

33. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği belirtilmiştir.

34. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 48/2. maddesi;

“Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.” şeklinde düzenlenmiş olup, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine açılan tazminat davalarının ilgili hâkime ihbar zorunluluğu getirilmiştir. Devlet aleyhine açılan tazminat davalarında ilgili hâkim ihbar olunan konumunda olup, davalı olarak yer alması mümkün değildir (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ Ayvaz Taşpınar, Sema/ Hanağası, Emel: Medeni Usul Hukuku Ankara 2020, s. 134).

35. Eldeki davada dava dilekçesinde, ilgili hâkimler ... yanında davalı olarak gösterilmiş, Özel Dairece de yargılama sırasında ve karar başlığında hâkimler davalı olarak yer almıştır. Özel Dairece, hâkimler yönünden davanın sıfat yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken esastan reddine karar verilmesi yerinde değildir.

36. Hâl böyle olunca, Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın davalılar ..., ... ve ... yönünden bozulması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

I- (A) bendinde (§26-29) belirtilen nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın davalı ... yönünden ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

II-(B) bendinde (§30-36) belirtilen nedenlerle Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın davalılar ..., ... ve Nezihat Akçadırcı yönünden BOZULMASINA, 14.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.