Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/946 E. 2023/219 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekâletname ile satış yetkisi verilen vekilin, taşınmazı eşi adına devretmesinin vekâlet görevinin kötüye kullanılması olup olmadığı ve satış bedelinin ödendiğinin ispat yükünün kimde olduğu noktasında Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Vekâlet verenin satış konusunda öncülük ettiği, fiyat araştırması yaptığı, vekilin tapu kaydındaki yanlışlıkları düzelttirdiği ve satış bedelinin ödendiğine dair tanık beyanları bulunduğu gözetilerek davacıların vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ispatlayamadıkları gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin ortak mirasbırakanları ... (doğrusu ...) ve ...’tan (doğrusu ...) ... ili ... ilçesi ... köyünde bulunan 701, 486, 1159 ve 1241 sayılı parsellerin 1/5’er paylarının müvekkillerine intikal ettiğini, 701 sayılı parselin imar uygulaması ile 1018 ada 2 ve 1315 ada 1 ilâ 10 sayılı parsellere revizyon gördüğünü, müvekkillerinin Aksaray ilinde yaşamadığını ve herhangi bir bağlarının kalmadığını, anılan taşınmazların miras kaldığını annelerinden öğrendiklerini, annelerinin intikal ve tapu kaydında düzeltim işlemlerinin yapılması gerektiğini söylemesi üzerine amcaları İsmail Tek’in oğlu davalı ...’e bu amaçla vekâletname verdiklerini, yapılan iş ve işlemleri araştırmadıklarını, ancak 2014 yılında açılan bir ortaklığın giderilmesi davası sonrasında iradelerine aykırı olarak çekişmeli taşınmazlardaki paylarının vekil ... tarafından 1995 yılında eşi olan diğer davalı ...’e devredildiğini öğrendiklerini, vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını, resmî akitte dava konusu taşınmazların değerinin çok düşük gösterildiğini, davalının alım gücü olmadığını, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile müvekkillerinin miras payları oranında adlarına tesciline, mümkün olmazsa taşınmazların gerçek değerinin tespiti ile dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ...’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; vekâletname verildiği tarihte dava konusu taşınmaz bedellerinin o günün rayicine uygun bir şekilde davacılara ödendiğini, hatta davacı ...’in eşi dava dışı ... ile davacı ...’nin Aksaray iline gelerek taşınmaz bedelleri konusunda araştırma yaptığını, satış bedelinin 1991 yılında dava dışı ...’nın evinde davacılar ... ve ...’e ödenerek vekâletnamelerin alındığını, 1991 yılında vekâletname verildiğini ve 1995 yılında temlik yapıldığını, ancak dava tarihine kadar herhangi bir başvuru yapılmadığını, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin geçtiğini, dava konusu taşınmazların değerlenmesi neticesinde ek bir bedel alabilmek için kötüniyetli olarak dava açıldığını, vekâletname tarihi ile temlik tarihi arasında müvekkili ... tarafından tapudaki yanlışlıklar düzeltilip intikal işlemlerinin yapıldığını, dava dışı ...’nın bu durumu bildiğini ve bu nedenle dava açmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 30.11.2018 tarihli ve 2016/318 Esas, 2018/465 Karar sayılı kararıyla; davacıların taşınmaz satışı için anneleri ...'yi vekil kıldığı, annelerinin de davalı ... ile görüşüp pazarlık yaptığı, tapudaki yanlışlığın düzeltilmesi külfetine davalı ...’ın katlanacağının kararlaştırıldığı, davalı ...’ın tapu kayıtlarında davacıların murisinin isminin düzeltilmesi için dava açarak gerekli düzeltmenin yapılmasını sağladığı, bu işlemi karşılıksız yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, herhangi bir ücret aldığının da davacı tarafça kanıtlanmadığı, taşınmazları devir alabilmek için bu işlemi yaptığı, taşınmazların davalı ...’a bedeli karşılığında satılması nedeniyle vekâletnamelerin verildiği, vekil ...’ın kendi adına taşınmazları devralması mümkün olmadığından eşi olan diğer davalı ...’ye devrettiği, davacıların vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını kanıtlayamadıkları, davacıların bilgileri ve iradelerine uygun devrin yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 01.03.2019 tarihli ve 2019/95 Esas, 2019/143 Karar sayılı kararıyla; dava konusu taşınmazların resmî akitte gösterilen satış bedeli ile keşfen saptanan gerçek değeri arasında altmış dört kat fark bulunduğu, davalı tarafın satış bedelinin ödendiği savunmasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 203 üncü maddesi gereğince yazılı delil ile kanıtlaması gerektiği, ödemenin tanıkla ispatının mümkün olmadığı, kaldı ki tanık ...’nın ödendiğini beyan ettiği bedelin keşfen saptanan değerin 1/130 una tekabül ettiği, davalı tarafın açıkça yemin deliline de dayanmadığı, davalı vekil ...’ın vekâlet görevini kötüye kullanarak dava konusu taşınmazları eşi olan diğer davalı ...’ye temlik ettiği, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

''Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... ...’ün ölümü ile mirasçı olarak davacılar ile dava dışı ...’nın kaldığı, davacılardan , ..., ..., ... ve ...’in intikal, satış, tevkil yetkisi de içeren 23.08.1991 ve 28.08.1991 tarihli vekaletnameler ile anneleri olan davacı ...’yi vekil tayin ettikleri, Ankara 7. Noterliğinin 19.09.1991 tarih ve 37314 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile de dava dışı mirasçı ...’nın, davacı ...’in ve davacı ...’nin kendisi adına ve tevkil yetkisine dayanarak intikal, taşınmaz satışı v.s. hususlarında davalı ...’a vekaletname verdikleri, davalı vekil ...’ın anılan vekaletname gereğince, 30.03.1995 tarih ve 1064 yevmiye no’lu işlemle, çekişme konusu 486, 1159, 1241 ve 701 parsel sayılı taşınmazlarda mirasbırakan ... adına kayıtlı 1/5 payın tüm mirasçılar adına intikalini yaptırdıktan sonra aynı akitle davacılar ve dava dışı mirasçı ...’nın paylarını diğer davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği, kök 701 parsel sayılı taşınmazda yapılan imar uygulaması sonucunda 1018 ada 2, 1315 ada 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8,9 ve 10 sayılı parsellerin oluştuğu anlaşılmıştır.

Somut olaya gelince, dinlenilen davacı tanıkları vekalet görevinin kötüye kullanıldığına ilişkin somut bir olgu ortaya koyamamışlar, davalı tanıklarından özellikle dava dışı mirasçı ...’nın eşi ... ifadesinde, vekaletnamenin vekil ...’a yapılan satış karşılığında verildiğini, eşi ...’nin bedeli aldığını beyan etmiş, diğer davalı tanıkları da beyanlarında satış olgusunu doğrulamışlardır. Bu durumda mevcut delillerle davacıların iddialarını kanıtlayabildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.

Diğer yandan, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davada ispat yükü davacı tarafa ait olduğu halde bölge adliye mahkemesince ispat yükü ters çevrilmek suretiyle davalıların satış bedelini ödediklerini ispat edemediği gerekçe gösterilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması da isabetsizdir.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir...'' gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe yanında, ispat yükü kendisine düşen davacıların toplanan delillere göre dava konusu taşınmazların değerinin çok altında bir bedelle satış gösterilmek suretiyle davalı vekil tarafından diğer davalıya devredildiğini kanıtladığı, buna karşılık davalı vekilin vekil edene hesap verme yükümlülüğü kapsamında çekişmeli taşınmazların rayiç bedelinin davacılara ödendiğini ispat edemediği, taşınmaz satış bedelinin ödendiğini ispat yükünün davalılara ait olduğu belirtilerek ve oy çokluğuyla direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalılar vekili; davacıların murisi ... ... ile müvekkili ...’in murisi İsmail Tek’in kardeş olduğunu, ... ... mirasçıları olan davacıların paylarını satmak istemesi üzerine taşınmaza sahip çıkmak amacıyla bedeli karşılığında müvekkili tarafından satın alındığını ve davacılar tarafından bu amaçla vekâletname verildiğini, davacı ...’nin satış bedeli ile ... ilinde bir ev yaptırdığını, taşınmazın bulunduğu yerde yeni sanayi sitesi inşaatının başlaması ve taşınmaz değerinin artması nedeniyle temlik tarihinden 25 yıl geçtikten sonra kötüniyetli olarak dava açıldığını, ...’nin kızı olan ...’nın dava açmadığını, bedelin ödendiğini bildiği için davacıların yanında yer almadığını, ...’nin eşi ...’nın tanık olarak dinlendiğini ve satış bedelinin ödendiğini beyan ettiğini, temlik tarihinde dava konusu payların rayicine uygun satıldığını, taşınmazların parsellere bölünerek ayrılması ile değerlerinin arttığını, eskiden tarla olduklarını, bazı taşınmazların temlik tarihindeki değerlerinin belirlenmediğini, müvekkilinin vekâletnameleri aldıktan sonra tapu kaydındaki yanlışlıkları dava yoluyla giderdiğini ve tüm masrafları karşıladığını, bu nedenle dört yıl sonra devir yapılabildiğini, davacı tarafın iddiasını ispat edemediğini ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar tarafından vekil kılınan davalı ...’in dava konusu taşınmazlardaki davacılara ait payları eşi olan diğer davalı ...’e satış yoluyla temlik ettiği somut olayda; davalıların vekâlet görevini kötüye kullandığı iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği, dava konusu payların temlik tarihindeki rayiç değerinin ödendiğinin davalı tarafça kanıtlanmasının gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun;

502 nci maddesinin birinci fıkrası; ''Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir'' ,

504 üncü maddesinin birinci fıkrası; ''Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir.'' ,

505 inci maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi; ''Vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür.'' ,

506 ncı maddesi; ''Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.'' şeklindedir.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun;

2 nci maddesi; ''Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.'' ,

6 ncı maddesi; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” şeklindedir.

3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190 ıncı maddesinin birinci fıkrasında ise; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.

2. Değerlendirme

1. Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin olup, uyuşmazlığın çözümü için bir kısım açıklamalarda bulunulmasında yarar vardır.

2. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Kanun'un 502 nci maddesinin birinci fıkrasında vekâlet sözleşmesi; vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekâlet sözleşmesiyle vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekâlet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini, yapılmasını üstlenir.

3. Vekâlet sözleşmesinin tarafları vekâlet veren ile vekildir. Vekâlet veren gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi vekil de gerçek ya da tüzel kişi olabilir. Sözleşmenin konusunu ise herhangi bir hukuki işlem yahut maddi bir eylemin yapılması oluşturabilir. Ancak sözleşmenin geçerli olması için konusunun mümkün olması yanında kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmaması gerekir.

4. Vekâlet sözleşmesini, 6098 sayılı Kanun'un 40 ilâ 48 inci maddeleri arasında düzenlenen temsil ilişkisi ile karıştırmamak gerekir. Aralarında yakın bir ilgi bulunmakla birlikte vekâlet sözleşmesi ile vekil vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da bir işlemini yapmayı borçlanırken, vekâlet veren de onun yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödemeyi borçlandığından vekâlet iki taraflı bir sözleşmedir. Temsil yetkisi ise tek taraflı bir hukuki işlemdir. Genel olarak vekâlet, vekil ile vekil eden arasındaki iç ilişkiyi, temsil ise vekil edenin vekil aracılığı ile işlem yaptığı üçüncü kişi ile arasındaki dış ilişkiyi ifade eder.

5. Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekâlet ilişkisini düzenleyen hükümlerine göre vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, diğer bir anlatımla vekil edenin yararına ve onun iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Vekâlet sözleşmesi, başkasının işini görmeye ilişkin bir sözleşme olduğundan esas itibariyle işin müvekkilin menfaatine yapılması gerekir. Bu durum iş görme sözleşmesinin doğal bir sonucudur.

6. Nitekim 6098 sayılı Kanun'da sadakat ve özen borcu, vekilin vekâlet verene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme” başlığını taşıyan 506 ncı maddesinde düzenlenmiştir.

7. Davaya konu temlikin yapıldığı 30.03.1995 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 389 uncu maddesinin birinci fıkrasında da vekilin, müvekkilinin açık olan talimatına muhalefet edemeyeceği hükmüne yer verildikten sonra 390 ıncı maddesinde;

“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.

Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.

Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” hükmüne yer verilmiş olup; buradaki “iyi bir suretle ifa” deyimini, söz konusu hükmün aslı olan İsviçre Borçlar Kanunu’nun 398 inci maddesinde olduğu gibi “sadakat ve özenle ifa” olarak anlamak gerekir.

8. Sadakat borcu kavramı, vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tabi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Bu nedenle vekil üzerine aldığı işi ifa ederken aynı şartlar altında iş gören basiretli, özenli bir vekil gibi hareket etmelidir.

9. Yukarıdaki hükümler uyarınca vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olacağı açıktır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse 6098 sayılı Kanun'un 504 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur.

10. Vekil bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, özellikle vekâleti kasten vekil edenin zararına, kendisinin veya başka birinin yararına kullandığı takdirde vekâlet görevinin kötüye kullanılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla böyle bir durumda vekil eden zararlandırılırken, vekil çok zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar sağlamaktadır. Oysa ki, sadakat ve özen borcunun temel amacı başkası adına iş gören kimsenin yetkisini kötüye kullanma riskini önlemektir. Vekâlet sözleşmesi, güven esasına dayalı bir iş görme edimi ihtiva ettiğinden bu güvenin korunması her şeyden önce 6098 sayılı Kanun'un 506 ncı (818 sayılı Kanun'un 390 ıncı) maddesinin bir gereği olduğu gibi 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.

11. Uygulamada vekâlet görevinin kötüye kullanılması durumlarının, özellikle vekilin satmakla yetkili kılındığı bir taşınmazı rayiç değerine nazaran çok düşük bir bedelle satarak devrettiği hâllerde yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2017/1-1272 Esas, 2019/1399 Karar sayılı kararında da vurgulandığı gibi malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekilin, vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması, vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi ve onun yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapması durumunda değinilen maddeler uyarınca sorumlu olacağı açıktır.

12. Diğer taraftan vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile de karşılaşılır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

13. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Kanun maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler de bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarihli ve 2011/14-609 Esas, 2011/744 Karar sayılı kararı).

14. Vekâlet görevi kötüye kullanılmış ve vekille sözleşme yapan kişi vekil ile el ve işbirliği içerisinde ise veya en azından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını biliyor yahut bilmesi gerekiyorsa vekil eden, sözleşmenin feshini, bu bağlamda sözleşmeye göre tapuda intikal yapılmışsa tapunun iptalini her zaman isteyebilir.

15. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise yukarıda yer verilen düzenlemelerde açıkça belirtilmiştir. Açıklanan bu genel hükümler uyarınca vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ispat yükünün bu iddiayı ileri süren davacı tarafa ait olacağı açıktır.

16. Somut olaya gelindiğinde; davacı ...'ün ... 5. Noterliğinin 23.08.1991 tarihli ve 41048 yevmiye numaralı, davacı ...'ün ... 5. Noterliğinin 23.08.1991 tarihli ve 41039 yevmiye numaralı, davacılar ..., ... ve ...'ün ise ... 8. Noterliğinin 28.08.1991 tarihli ve 27569 yevmiye numaralı vekâletnameleri ile Aksaray ilinde bulunan tüm taşınmazların intikal, satış ve tevkil yetkilerini de içerecek şekilde anneleri olan ...'ü vekil tayin ettikleri, ...'ün kendi adına asaleten ve yukarıda ismi geçen çocukları adına vekâleten, dava dışı ... ve davacı ...'ün de bizzat Ankara 7. Noterliğinin 19.09.1991 tarihli ve 37314 yevmiye numaralı vekâletnamesi ile aynı yetkilere haiz şekilde davalı ...'i vekil tayin ettikleri, ... ... mirasçılarına vekâleten ...'in 20.09.1994 tarihinde tapu kaydındaki ''...'' kaydının ''... ...'' olarak düzeltilmesi için dava açtığı, Aksaray 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.10.1994 tarihli ve 1994/541 Esas, 1994/430 Karar sayılı kararı ile tapu kaydındaki yanlışlığın istem gibi düzeltildiği, dava konusu 486, 1159, 1241 ve kök 701 (gittisi 1018 ada 2 sayılı parsel ve 1315 ada 1 ilâ 10 sayılı parseller) sayılı parsellerin 1/5'er payları mirasbırakan ... ... adına kayıtlı iken vekil ...'in 30.03.1995 tarihli ve 1063 yevmiye numaralı işlemle anılan payları davacılar ve dava dışı ... adına miras payları oranında intikal ettirdiği, akabinde 1064 yevmiye numaralı işlemle tüm mirasçılara vekâleten intikal eden payların tamamını 20.000.000, ETL bedelle eşi olan ...'e sattığı anlaşılmaktadır.

17. Dosya kapsamında dinlenen davacı tanıkları; davacıların Aksaray ilinde miras kalan taşınmazlarının olduğunu, intikal ve tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi için ...'e vekâletname verdiklerini, 2-3 yıl kadar önce başka taşınmazlarının da kaldığını ve bunların da satıldığını söylediklerini ifade etmişlerdir. Davalı tanıkları ve özellikle çekişmeli temlikte pay satan dava dışı ...'nin eşi olan tanık ...'nın; davacıların Aksaray ilinde miras kalan taşınmazları satmak istediğini, bu kapsamda ... ile birlikte Aksaray iline giderek fiyat araştırması da yaptıklarını, davalı ...'in ise bu yerleri satın almak istediğini, ...'in ziynet eşyası bozdurduğunu, hayvan sattığını ve borç aldığını, alım gücü bulunduğunu, daha sonra ...'ın Ankara iline geldiğini, ... ile ...'ın satış konusunda anlaştığını, bu nedenle vekâletnamelerin verildiğini, karşılığında ...'ın satış bedelini ödediğini, vekâletnamelerin satış için verildiğini beyan ettikleri anlaşılmıştır.

18. Dosya içeriği ve toplanan deliller bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; Aksaray ilinde bulunan dava konusu taşınmazların ... ...'den davacılar ve dava dışı ...'ye intikal ettiği, davacıların bu taşınmazları satmak istediği ve ...'ın eşi olan davacı ...'nin çekişmeli taşınmazların satışı konusunda öncülük ettiği, Aksaray iline giderek emlakçılardan fiyat araştırması dahi yaptığı, davalının eşi ...'in taşınmazları satın almak istemesi üzerine Ankara iline gelerek ... ile anlaştığı, ...'in dava konusu taşınmazların satış bedelini vekâletname alırken ödediği, devir işlemlerinin tamamlanabilmesi için vekil ...'ın tapu kaydında düzeltim davası ile isim ve soy isim yanlışlığını düzelttirdiği, akabinde intikal ve temlik işlemini gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Dosyaya yansıyan deliller ile olay örgüsünün bu şekilde geliştiği ortadadır.

19. Bu durumda davalı vekil ... ile kayıt maliki davalı ...'in el ve iş birliği içerisinde vekâlet veren davacıları zararlandırma kastı ile hareket ettiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Aksi ispat yükü kendilerinde olan davacılar tarafından kanıtlanamamıştır.

20. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

21. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.