"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 6. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı şirkete ait işyerinde 16.11.1997-01.08.2000 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını, ancak hizmetlerinin Kuruma eksik bildirildiğini ileri sürerek sözü edilen tarihler arasında davalı işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğini, Kurum kayıtlarına göre davacının davalı işyerinde 16.11.1997-03.02.1998 tarihleri arasında 48 gün çalıştığını, davanın kamu düzenini ilgilendiren nitelikte olduğunu, çalışma olgusunun re’sen araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti. cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemenin Birinci Kararı:
7. Bursa 6. İş Mahkemesinin 10.06.2014 tarihli ve 2013/194 E., 2014/415 K. sayılı kararı ile; tanık beyanları, işçilik alacakları davasında verilen karar ve tüm dosya kapsamına göre tespiti istenen dönemde başka işyerinde çalışması bulunmayan davacının 16.11.1997-01.08.2000 tarihleri arasında davalı şirkette Kuruma bildirilen günler dışında çalıştığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. Bursa 6. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 01.02.2016 tarihli ve 2015/21852 E., 2016/752 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda; davalı Uygun Moda Deri İmalat Konfeksiyon İthalat İhracat Dış Ticaret Sanayi ve Limited Şirketi'nin feshedilip tüzel kişiliğinin tümüyle ortadan kalktığının anlaşılmasına göre, açılan davada pasif husumetin kendisine yöneltilebilmesi için yukarıda açıklandığı üzere yeniden şirketin ihyasının sağlanması hususunda davacıya önel verilerek neticesine göre karar verilmesi yerine feshedildiğinden tüzel kişiliği sonlanmış Uygun Moda Deri İmalat Konfeksiyon İthalat İhracat Dış Ticaret Sanayi ve Limited Şirketi aleyhine açılan bu davada yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde aleyhine hüküm kurulması hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
10. Davacı vekili Özel Dairenin birinci bozma kararının maddi hataya dayandığından bahisle maddi hatanın düzeltilmesi isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 20.03.2017 tarihli ve 2016/14338 E., 2017/2159 K. sayılı kararı ile; davacının talep ettiği çalışma süresi ve davalı şirketin adının yanlış yazıldığı, kararın maddi hataya dayandığı gerekçesiyle bozma kararının ortadan kaldırılmasına karar verildikten sonra “…Dava, davacının 16.11.1997 – 01.08.2000 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerlerinde geçen ve davalı Kurum'a bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece; davacının 16.11.1997 – 01.08.2000 tarihleri arasında 1036107.16 sicil sayılı dosyada işlem gören davalı Aset Telekominikasyon İnş. Tah. Tic. ve San. Ltd. Şti. tarafından davalı Kurum'a bildirilen günler dışında sürekli ve kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı şirketin ticaret sicili kaydının 23.01.2014 tarihi itibari ile TTK'nın geçici 7. maddesi gereğince re'sen silindiği anlaşılmaktadır.
Dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci veya vekil aracılığı ile bir davayı takip etme ve usuli işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti dava şartlarından olup davaya bakan hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir.
Limited şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Fesih ve tasfiye işlemi, bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eder. Tüzel kişiliğini kaybeden limited şirketlere davada husumet tevcih edilebilmesi için şirketin yeniden ihyasına gidilerek yargılamanın limited şirket tüzel kişiliğine karşı devamının sağlanması gerekmektedir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir.
Tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HMK'nın 52 ve 54. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel verilmelidir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinde tüzel kişiliğe tebligat yapılarak usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerekir.
Mahkemece yapılacak iş; öncelikle davacıya ticaret sicilinden kaydı silinerek tüzel kişiliği sona eren Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. ve San ve Ltd. Şirketi'nin ihyasını sağlamak amacıyla dava açması için uygun süre vermek, ihya edilen Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. ve San ve Ltd. Şirketi usulüne uygun olarak davaya dahil edildikten varılacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
12. Bursa 6. İş Mahkemesinin 10.09.2019 tarihli ve 2016/158 E., 2019/309 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davacı vekili tarafından davalı şirketin ihyasını sağlamak için Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/672 E. sırasına kayden açılan davada şirketin ihyasına karar verildiği ancak tasfiye memuru atanmadığı, bu hâliyle onanan kararın bağlayıcı olduğu, öte yandan Mahkemenin 2015/249 E. sayılı emsal nitelikteki dosyasında tebligat imkânsızlığı nedeniyle davalı şirkete 22.05.2019 tarihinde ilanen tebliğ yapıldığı ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlandığı, tanık beyanları, işçilik alacakları davası ve tüm dosya kapsamına göre tespiti istenen dönemde başka işyerinde çalışması bulunmayan davacının 16.11.1997-01.08.2000 tarihleri arasında davalı şirkette Kuruma bildirilen günler dışında da çalıştığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
13. Bursa 6. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
14. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/5639 E., 2021/840 K. sayılı kararı ile; “…Dosya içeriğinden aleyhine hüküm kurulan Aset Telekom. İnş. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti.'nin ticaret sicil kaydının TTK'nın geçici 7. maddesi uyarınca 23.01.2014 tarihinde re'sen terkin edildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda, Dairemize devredilen 21. Hukuk Dairesi 01/02/2016 tarihli 2015/21852E, 2016/752 K sayılı ilamı ile davalı şirketin ihya edilerek taraf teşkilinin sağlanması için hükmün bozulmasına karar verilmiş, mahkemece bozmaya uyulmuş, Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/672E sayılı ilamı ile davalı şirketin ihyasına karar verilmiş ve karar 01.04.2019 tarihinde kesinleşmiş ise de ihya edilen davalı şirkete bir tasfiye memurunun atanmadığı ve gerekçeli kararın ilanen tebliğ edildiği, dolayısıyla usulüne uygun bir ihyadan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş, davalı şirketin usulüne uygun olarak ihyası ve tasfiye memuru atanması için davacıya uygun bir süre vermek, tasfiye memuru atandığı taktirde usulüne uygun şekilde tasfiye memuruna tebligat yapılarak taraf teşkilini sağlamak, söz konusu şirketin sunacağı delilleri değerlendirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek kurulan hüküm usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı :
15. Bursa 6. İş Mahkemesinin 06.07.2021 tarihli ve 2021/99 E., 2021/332 K. sayılı kararı ile; davacı vekili tarafından davalı şirketin ihyası için Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/672 E. sırasına kayden açılan davada şirketin ihyasına karar verildiği ancak tasfiye memuru atanmadığı, kararın bu hâliyle onandığı, öte yandan ihya işlemi yapılan Mahkemenin 2015/199 E. ve 2015/249 E. sayılı dosyalarının emsal nitelikte olduğu, ihya istemiyle açılan Mahkemenin 2015/199 E. sayılı dosyasında ilk derece mahkemesince tasfiye memuru atanmasına dair verilen karara karşı istinaf başvurusunda bulunulması üzerine bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle tasfiye memuru atanmadan davalı şirketin ihyasına karar verildiği, bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onandığı, bu itibarla iki ayrı kesinleşmiş karar bulunduğundan bozma kararına uyulması durumunda Anayasa’nın 138/4. maddesinin ihlâl edileceğinin açık olduğu, diğer taraftan davacının bu konuda tekrar dava açmaya zorlanamayacağı, davalı şirketin ihya edilmesi nedeniyle eldeki davanın taraf sıfatı yokluğundan reddedilemeyeceği, Yargıtay daireleri arasında görüş farklılıklarının giderilmesi ve hak kayıplarının engellenmesi amacıyla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesinde öngörülen usul ve şartlar gerçekleşmeden ihyası istenen şirket ticaret sicilinden re’sen terkin edildiğinden ihyasına karar verilen şirketin tasfiyeye tabi tutulmasına ve bu şirkete tasfiye memuru atanmasına gerek olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı şirketin usulüne uygun ihyasının sağlaması ve şirkete tasfiye memuru ataması için davacıya süre verilerek tasfiye memuru atandığı takdirde tasfiye memuruna tebligat yapılarak taraf teşkili sağlanıp davalı şirketin sunacağı deliller değerlendirildikten sonra sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile kavram ve kurumlar üzerinde kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır.
19. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TBK) geçici 7. maddesi (geçici 7. madde) uyarınca belirli koşulların varlığı hâlinde şirketler, ilgili mevzuattaki tasfiye usullerine uyulmaksızın hızlı bir şekilde ticaret sicilinden terkin edilebilecektir. Bu sebepler anılan maddenin 1. fıkrası; “(1) 1/7/2015 tarihine kadar aşağıdaki hâlleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesi, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır.
a) 24/6/1995 tarihli ve 559 sayılı Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince, sermayelerini anılan Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen tutarlara çıkarmamış anonim şirketler ile limited şirketler.
b) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce veya 1/7/2015 tarihine kadar münfesih olan anonim ve limited şirketler.
c) Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre herhangi bir nedenle dağılmış olan kooperatifler.
d) Sebebi ne olursa olsun aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantıları yapılamayan anonim şirketler ile kooperatifler.
e) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış ancak genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoları veya son ve kati bilançosu genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin işlemi yapılamayan şirket ve kooperatifler…” şeklinde ifade edilmiştir. Öte yandan geçici 7. maddeye dayalı olarak hazırlanan Münfesih Olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ (Münfesih Şirketler Tebliği) ile anılan maddenin kapsamı genişletilerek Bakanlığın başvurusu üzerine mahkemelerce feshine karar verilen, ancak tasfiye memuru atanmamış olan anonim ve limited şirketler ile adreslerinin ve durumlarının tespit edilememesi nedeniyle ilgili odadaki üyelik kaydı silinerek, ticaret sicil kaydı silinmek üzere ticaret sicil müdürlüklerine bildirilen anonim veya limited şirketler ile kooperatifler de sayılanlara dâhil edilmiştir (Münfesih Şirketler Tebliği m. 5/1-d). Bu kapsamda şirketin malvarlığının dağıtılmamış olması, alacakların tahsil edilmemesi yahut borçların ödenmemesi gibi tasfiyeye ilişkin hususlar, şirketin yukarıda anılan geçici madde kapsamında re’sen terkinine engel teşkil etmez (geçici m. 7/12). Geçici 7. maddenin 15. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca tasfiye edilmeksizin unvanı silinen şirketin ortaya çıkabilecek mal varlığı, unvana ilişkin kaydın silindiği tarihten itibaren on yıl sonra Hazineye intikal eder.
20. Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddenin 2. fıkrası gereğince davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirketlere anılan madde hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Buna göre davacı sıfatıyla açılmış bir davası bulunan yahut aleyhine açılan bir davada davalı sıfatıyla yer alan şirket hakkında anılan geçici madde kapsamında re’sen terkin işlemi yapılamaz. Geçici 7. maddenin 2. fıkrasının uygulanması için şirketin davacı veya davalı sıfatıyla yer aldığı davaların şirketin terkin tarihinden önce açılmış ve derdest nitelikte olmaları zorunludur. Bu çerçevede geçici 7. madde kapsamında terkini amaçlanan şirketin taraf olarak yer aldığı bir davanın bulunmasına rağmen yapılacak re’sen terkin işlemi, aynı maddeye aykırılık teşkil edecek olup hukuka uygun bir terkin olarak nitelendirilemez. Ancak şartların varlığının tespiti sonrasında geçici 7. maddede öngörülen usul yerine getirilerek ticaret sicilinden re’sen terkin edilen şirketin terkin tarihinden sonra aleyhine bir dava açılmasına dayanılarak şirket hakkında ifa edilen re’sen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu söylenemez. Başka bir ifadeyle geçici 7. madde dâhilinde re’sen terkin için gerekli tüm şartları ihtiva eden bir şirketin ticaret sicilinden terkini sonrasında aleyhine bir dava açılması, anılan geçici madde kapsamında yapılan terkin işlemini usulsüz hâle getirmez.
21. Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi kapsamında gerçekleştirilecek terkin işlemi için gerekli olan prosedür ise aynı maddenin 4. fıkrasında detaylı olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda geçici 7. maddenin uygulanması için ticaret sicil müdürlükleri, 01.07.2015 tarihine kadar münfesih olan veya sayılan şirketleri belirleyerek aynı maddede gösterilen şekilde yapılacak ihtar ve ilanlarla tasfiyeleri için bu maddede öngörülen şekilde gerekli hususları yerine getirmeye veya sermayelerini 559 sayılı KHK’ya göre asgari sermaye tutarına çıkarmamış olma dışındaki hâller için münfesih olma nedenini ortadan kaldırmaya davet etmekle ve bazı hâllerde şirketleri tasfiye yapılmaksızın ticaret sicilinden re’sen silmekle yetkili ve yükümlü kılınmıştır. Geçici 7. madde kapsamında münfesih olan veya sayılan şirketin tespitinden sonra aynı madde kapsamında işlem yapılabilmesi ise maddede belirtilen usule uygun şekilde ihtar ve ilanın yapılmış olmasını gerektirmektedir (geçici m. 7/4-a). Bunun için tespit edilen şirketlerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve ticaret sicil kayıtlarına göre şirketi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar gönderilmesi, ihtarın ulaşmadığı durumlarda da tebligat yerine geçmesi için Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanın yapılması öngörülmüştür. Ayrıca anılan ilan bildirici niteliği haiz olarak ilgili ticaret ve sanayi odası veya ticaret, sanayi ya da deniz ticaret odasının internet sitesinde aynen yayımlanmalıdır. Münfesih sayılan şirketin niteliği ve münfesih sayılma sebebine göre geçici 7. madde kapsamında izlenecek olan prosedüre aykırı şekilde gerçekleştirilen terkin işlemi usul ve yasaya aykırı kabul edilip iptal yoluna gidilebilecektir.
22. Ticaret sicil müdürlüğünce belirtilen usuller dairesinde gerçekleştirilen ihtar ve ilanlar karşısında muhatapların kayıtsız kalması, geçici 7. maddenin 4. fıkrasının (b) bendi kapsamı dışındaki münfesih şirketlerin, faaliyetlerine devam etme isteğinde bulunmaları hâlinde münfesih olma nedenlerini ortadan kaldıran işlemleri yaparak buna ilişkin ispat edici belgeleri bildirmemeleri, geçici 7. maddenin 4. fıkrasının (b) bendi kapsamındaki şirketlerin de ortaklarından, yönetici veya denetçilerden ya da müdürlerinden tebliğ tarihinden itibaren iki ay içinde tasfiye memurunu bildirilmemeleri hâlinde münfesih sayılan şirket, aynı maddenin 2. fıkrası anlamında derdest bir davada taraf olarak yer almıyorsa ticaret sicilinden re’sen terkin edilir. Bu husus aynı zamanda geçici 7. maddenin 11. fıkrasında “Dördüncü fıkra uyarınca yapılan ihtar ve ilana rağmen, süresi içinde cevap vermeyen veya tasfiye memurunu bildirmeyen yahut durumunu kanuna uygun hâle getirmeyen veya faaliyette bulunduğunu adres ve kanıtlarıyla birlikte bildirmeyen şirket ve kooperatiflerin unvanı ticaret sicilinden resen silinir. Resen unvanı silinen şirket ve kooperatifler, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile ilgili odanın internet sitesinde ilan edilir.” şeklinde ifade edilmiştir.
23. Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddenin 15. fıkrasının son cümlesi; “Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Buna göre şirketin geçici 7. madde kapsamında ilgili ticaret sicil müdürlüğünce gerçekleştirilen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu ve terkin işleminin anılan maddede işaret edilen usul ve esaslara aykırı şekilde gerçekleştirildiği, şirket alacaklıları yahut hukukî menfaati bulunanlarca terkin tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde dava yoluyla ileri sürülebilir. Terkin işlemindeki hukuka aykırılıklara; geçici 7. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen, şirketin taraf olarak yer aldığı derdest bir davanın varlığı yahut aynı maddedeki ihtar ve ilan usullerine aykırılıklar örnek olarak gösterilebileceği gibi münfesih sayılmasını gerektiren nedenlerden hiçbirisi mevcut olmayan şirketin hatalı şekilde re’sen terkin kapsamına alınması da başka bir örnek olarak belirtilebilir.
24. Esasen bu tür sebeplere dayalı olarak açılan davada şirketin ihyasını talep eden davacı, ticaret sicil müdürlüğünce münfesih kabul edilerek terkin edilen şirketin varlığını devam ettirdiğini veya re’sen terkin sürecinin hukuka aykırı olarak işletildiğini ileri sürerek bir nevi gerçekleştirilen terkin işleminin iptalini istemekte olup davanın kabulü hâlinde verilecek olan ihya kararı da şirketin terkin işleminin iptali niteliğinde olacaktır. Buradan hareketle hukuka aykırı terkin işlemi nedeniyle geçici 7. maddenin 15. fıkrasına dayalı olarak açılan dava sonrasında verilecek ihya kararı, TTK’nın 547. maddesi anlamında ek tasfiye olarak nitelendirilemez. Zira hukuka aykırı şekilde geçici 7. madde kapsamında terkin edilen şirketin ihyasında amaç, eksik kalmış tasfiye işlemlerinin tamamlanarak şirketin tekrar ticaret sicilinden silinmesinden ziyade hukuka aykırı terkin işleminin iptaliyle şirketin usulsüz terkin öncesindeki hukukî statüsüne kavuşturulmasıdır. Böyle bir karar sonrasında ihyasına karar verilen şirket, herhangi bir şekilde tasfiye aşamasına girmeksizin hukuken varlık kazanır.
25. Öte yandan şirketin geçici 7. madde kapsamında hukuka uygun olarak terkin edilmesi durumunda, sonlandırılması gereken hukukî ihtilaflar nedeniyle aynı maddenin 15. fıkrasında belirtilen imkândan yararlanılarak terkin edilen şirketin taraf sıfatını yeniden kazanmasına yönelik ihyası da mümkündür. Ancak böyle bir durumda verilecek olan ihya kararı, hukuka aykırı terkin işleminden farklı olarak TTK’nın 547. maddesi anlamında bir ek tasfiye niteliğinde olacaktır. Zira böyle bir durumda, şirketin sona erme nedeni ortadan kalkmamakta, ortaya çıkan hukukî ihtilafın neticelendirilmesi amacıyla şirketin ihyası talep edilmektedir. Bu durumda verilecek olan ihya kararı da bu tür ihtilafın sonlandırılması çerçevesinde ifa edilecek ek tasfiye işlemleri ile sınırlı olacak, ek tasfiye sürecine ilişkin olarak TTK’nın 547. maddesi uygulama alanı bulacaktır.
26. Bu aşamada ek tasfiyeye ilişkin olarak değinilmesi gereken TTK’nın 547. maddesi; “(1)Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.
(2) Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir.” hükmünü içermektedir. Buna göre ek tasfiye, şirketin tasfiyesinin tamamlanıp kapanarak şirketin ticaret sicilinden terkini sonrası başkaca tasfiye tedbirlerinin alınmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde başvurulabilecek bir tedbirdir.
27. Şirket ticaret sicilinden terkin edildikten sonra tasfiye işlemlerinin eksik yahut kanuna aykırı yapıldığının anlaşılması, tasfiye aşamasında değerlendirilmemiş şirkete ait mal varlığı değerlerinin bulunması, organlara karşı sorumluluk davası açılması, şirkete karşı açılmış dava veya icra takibinin bulunması gibi şirketin hukuken temsilinin gerektiği durumlarda ek tasfiyeye gidilebilmesi mümkündür. Ek tasfiye nedenleri Kanun’da da sınırlı sayıda belirlenmediğinden yukarıda belirtilenler yanında somut hakka dayanan tüm talepler, şirketin ek tasfiye sürecine girmesi bakımından geçerlidir (Erdoğan, Rumeysa: Anonim Şirketlerde Ek Tasfiye, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 43, 2020, s. 115-144, s. 115, 122).
28. Ek tasfiyede amaç, yapılması gereken bazı tasfiye işlemleri yapılmaksızın tasfiyesi kapatılan ve ticaret sicilinden terkin olunan şirketin, anılan eksik ve yapılması zorunlu tasfiye işlemlerinin yerine getirilmesi için tekrar tasfiye aşamasına döndürülmesidir. Niteliği itibariyle geçici bir önlem olan ek tasfiye, yapılması ihmâl edilen tasfiye işlemlerinin tamamlanmasına kadar devam edecek olup bu durum TTK’nın 547.maddesinde de açıkça ifade edilmiştir (Tekinalp, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2015, s. 207, 208). Bu anlamda ek tasfiye, tasfiyenin gerçek anlamda tamamlanmasına hizmet etmekle şirketin önceki tasfiye işlemlerinin devamıdır. Her ne kadar anonim şirketlere ilişkin düzenlemeler arasında yer alsa da bu kural, tüm sermaye şirketleri ve kooperatiflerde de uygulama alanı bulur. Ayrıca anonim şirketlere ilişkin tasfiye usulü ve tasfiyede şirket organlarının yetkisine ilişkin hükümlerin limited şirketlere de uygulanacağına dair TTK’nın 643. maddesi uyarınca 547. madde düzenlemesi limited şirketlerde de uygulama alanı bulacaktır.
29. Bu aşamada uyuşmazlıkla ilgili olarak terkin edilmiş olan bir şirketin bir davada taraf olarak yer alabilmesi bağlamında ek tasfiyenin rolü üzerinde de durulmalıdır. Yukarıda bahsi geçen kurallar gereğince herhangi bir ticaret şirketinin davada taraf olabilmesi, taraf ve dava ehliyetinin varlığına bağlıdır. Bahsedilen ehliyetler ise hukuken var olan bir tüzel kişiliği gerektirmektedir. Oysaki ticaret sicilinden terkin edilen bir şirketin tüzel kişiliği, terkin işlemiyle birlikte sona erecektir (TTK m. 545). Buradan hareketle tasfiyesi tamamlanmış veya tamamlanmamış, bir şekilde sicilden terkin edilmiş bir şirket ile ilgili veya onun aleyhinde bu gibi ihtiyacın doğması hâlinde şirket hakkında TTK’nın 547. maddesi çerçevesinde ek tasfiye prosedürünün tamamlanması gerekir. Bu tür bir ihtiyaçla ek tasfiye aşamasına döndürülerek ihya edilen şirketin ek tasfiyesi, açılan dava ile ortaya çıkan hukukî ihtilafın giderilmesi amacıyla sınırlı olacaktır.
30. Ek tasfiye için TTK’nın 547. maddesine dayalı olarak açılan ve uygulamada “ihya” davası olarak adlandırılan davada mahkemece, talep kabul edilerek şirketin ek tasfiye işlemleri için ihyasına karar verilmesi durumunda aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca, taraflarca talep edilmese dahi, tasfiye memuru atanarak tescil ve ilanına karar verilmelidir. Dolayısıyla geçici 7. madde kapsamında hukuka uygun olarak terkin edilen şirketin ihyasına ilişkin talebin kabul edilmesi hâlinde verilecek olan karar, sonradan ortaya çıkan hukukî ihtilafın çözümü amacıyla sınırlı olarak şirketin TTK’nın 547. maddesi anlamında ek tasfiye kapsamına alınması niteliğinde olduğundan mahkemece, ek tasfiye için tasfiye memuru tayin edilmelidir. Zira bu şirket geçici 7. madde kapsamında herhâlde ticaret sicilinden terkin edilmesi gereken bir şirket olduğundan tayin edilecek tasfiye memuru tarafından neticede şirketin ticaret sicilinden terkini işlemi de yapılacaktır.
31. Sonuç olarak yukarıda değinilen tüm bu düzenlemeler ışığında; geçici 7. madde kapsamında ticaret sicil müdürlüğünce münfesih sayılarak re’sen terkin edilen bir şirketin aynı maddenin 15. fıkrası kapsamında ihyasına yönelik olarak açılan davada, gerçekleştirilen re’sen terkin işleminin hukuka aykırılığının tespiti hâlinde verilecek ihya kararı, niteliği gereği terkin işleminin iptaline ilişkin olması nedeniyle TTK’nın 547. maddesinde düzenlenen ek tasfiye kapsamına girmeyeceğinden, ihya kararı yanında şirkete tasfiye memuru atanması gerekmez. Ancak geçici 7. madde kapsamında hukuka uygun şekilde gerçekleştirilen re’sen terkin işlemi sonrasında ortaya çıkan hukukî ihtilafların çözümü ve sonlandırılması amacıyla şirketin ihyasının gerektiği bir durumda geçici 7. maddenin 15. fıkrasına dayalı olarak açılan ihya davasında, terkin edilen şirketle ilgili oluşan ihtilafın çözümüyle sınırlı olarak verilecek olan ihya kararı, niteliği itibariyle ek tasfiye kapsamında verilen bir karar olduğundan TTK’nın 547/2. maddesi uyarınca ihya kararıyla birlikte ek tasfiye işlemlerini yürütmesi için tasfiye memuru atanması zorunludur.
32. Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/11-3184 E., 2021/1107 K. sayılı kararında da aynı hususlar benimsenmiştir.
33. Gelinen bu noktada taraf ve dava ehliyeti ile taraf sıfatı konularına kısaca değinilmelidir.
34. Çekişmeli yargının konusu dava olup dava, bir başkası (davalı) tarafından sübjektif hakkı ihlal veya tehlikeye sokulan ya da kendisinden haksız bir talepte bulunulan kimsenin (davacının), mahkemeden hukukî koruma (himaye) istemesidir. Mahkemeden hukukî koruma isteyen kimseye davacı (müddei) denir.
35. Dava, davacının sübjektif hakkını ihlal eden veya tehlikeye sokan veya davacıdan haksız bir talepte bulunan kimseye karşı açılır; bu kimseye de davalı (müddeialeyh) denir.
36. Bir sübjektif hakkın mahkemeler vasıtasıyla ileri sürülmesi yetkisine dava hakkı denir.
37. Taraf ehliyeti ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 50. maddesinde açıkça düzenlenmiş olup bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukukta 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 8. maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre; medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir.
38. Dava ehliyeti ise HMK'nın 51. maddesinde kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyeti olarak ifade edilmiştir. Dava ehliyeti, TMK'nın 9. maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukundaki görünümü olup buna göre medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişinin dava ehliyeti bulunmaktadır.
39. Taraf sıfatına bir başka deyişle husumet ehliyetine gelince, bu kavram dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, "aktif husumeti", davalı sıfatı ise "pasif husumeti" karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukukî koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def'î değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece re'sen nazara alınmasıdır.
40. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da bir başka deyişle taraf sıfatı dava şartlarından değildir. Dava şartının özelliği tıpkı taraf sıfatı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır.
41. Son olarak vurgulanmalıdır ki; hizmet tespitine ilişkin dava sonucunda mahkemece verilecek hüküm gerek işverenin gerekse Kurumun hak alanını etkileyeceğinden ve 11.09.2014 tarihinden önce açılan eldeki davada mülga 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkranın uygulanması mümkün olmayacağından işveren ile Kurum arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmakta olup Hukuk Genel Kurulunun 27.10.2022 tarihli ve 2021/(21)10-551 E., 2022/1405 K. sayılı kararı da aynı yöndedir.
42. Somut olayda davacının 16.11.1997-01.08.2000 tarihleri arasında davalı Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. Ve San. Ltd. Şti’ deki hizmetlerinin tespitini talep ettiği, davalı şirketin 23.01.2014 tarihinde Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca ticaret sicilinden re’sen terkin edilmesi nedeniyle Özel Dairece davacıya davalı şirketin ihyasını sağlamak amacıyla dava açması için süre verilmesi ve ihya edilen davalı şirketin usulüne uygun tebligat yapılarak taraf teşkili sağlandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyan mahkemece davacıya verilen süre içinde Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/672 E. sırasına kayden açılan davada mahkemece 12.06.2017 tarihinden itibaren faal olduğu anlaşılan şirkete ilişkin ihya talebinde bulunmasında davacının hukukî yarar olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 2018/2168 E., 2018/1391 K. sayılı kararı ile ihyası istenen Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti’nin terkin işleminin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti.’nin hizmet tespiti davası ile sınırlı olmak üzere ihyasına dair verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01.04.2019 tarihli ve 2019/1111 E., 2019/2504 K. sayılı kararı ile onandığı, bu aşamadan sonra Mahkemece taraf teşkilini sağlamak amacıyla hakkında ihya kararı verilen davalı şirkete tebligat imkânsızlığı bulunduğundan bahisle ilanen tebligat yapılarak yapılan yargılama sonucunda davacının 16.11.1997-01.08.2000 tarihleri arasında davalı işyerinde Kuruma bildirilenler dışında kesintisiz çalıştığının tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.
43. Görüldüğü üzere temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince davalı şirketin ihyasına dair verilen karar ticaret sicil müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen re’sen terkin işleminin hukuka uygun olmadığından davalı şirketin ticaret siciline tescil tarihinden itibaren hukuken varlığının devam ettiğinin tespiti niteliğindedir.
44. Bu durumda baştan itibaren geçersiz olan terkin işlemi karşısında hukuken var olduğu tespit edilen davalı Aset Telekomünikasyon İnş. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti.’ye taraf teşkilinin sağlanması amacıyla usulüne uygun tebligat yapıldıktan sonra göstereceği deliller toplanmalı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
45. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davalı şirket hukuka uygun olmasada sonuç itibariyle terkin edildiğinden davalı şirketi temsil edecek organının kalmadığı, davalı şirketin de ihya edildiği gözetildiğinde davalı şirketi temsil etmek üzere tasfiye memuru atanması için davacıya süre verilmesi sonrasında atanan tasfiye memuruna tebligat yapılarak taraf teşkili sağlandıktan sonra toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, bu nedenle direnme kararının farklı değişik gerekçe ile bozulmasının gerektiği ile; davalı şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresinin ve temsil durumunun araştırılması sonucunda davalı şirketin organının bulunduğunun anlaşılması hâlinde belirlenen adrese tebligat yapılması, aksi durumda ilanen yapılacak tebligat geçerli kabul edilemeyeceğinden davalı şirkete eldeki davayı temsil etmek üzere kayyum atanması için Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmak üzere davacıya süre verilmesi sonrasında temsil kayyımı atandığı takdirde kayyıma tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, bu nedenle direnme kararının çok farklı değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
46. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK.) geçici 7. madde de sermayesi kanunda öngörülen miktara çıkarılmamış olan, 01.07.2015 tarihine kadar münfesih olan, tavsiye işlemlerine başlanılmış ancak genel kurulun toplanamaması nedeniyle terkin işlemi yapılamayan limited şirketlerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesinin ilgili kanundaki tasfiye usulüne uyulmaksızın yapılacağı düzenlenmiş ancak davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirketlere bu madde hükmünün uygulanamayacağı hükme bağlanmıştır.
Davalı şirketin bu madde kapsamında ticaret sicilinden kaydı silinmiş ancak bu davada verilen bozma kararı üzerine şirketin ihyası istenmiş ve ihya kararı verilmiştir.
Şirketin ihyasına ilişkin ilk derece mahkemesince verilen karar istinaf inlemesi sonucu Bölge Adliye Mahkemesince tasfiye memuru atanması yönünden yerinde görülmeyerek bu yönden kaldırılmak suretiyle ihya kararı verilmiş ve Yargıtay tarafından onanmak suretiyle karar kesinleşmiştir.
Sonrasında hizmet tespitine ilişkin olan bu dosyada ihya edilen şirkete ilanen tebliğ yapılmak suretiyle verilen karar Özel Daire tarafından davalı şirketin usulüne uygun olarak ihyası ve tasfiye memuru atanması, atandığı takdirde usulüne uygun şekilde tebliğ yapılarak taraf teşkilinin sağlanması gerektiği belirtilerek bozulmuştur.
Tasfiye memuru atanmasına gerek olmadığı da belirtilmek suretiyle verilen ihya kararı kesinleşmiş olduğundan, kesinleşen ve ticaret siciline tescil edilen bu karar ile şirketin ihyasının gerçekleştiği ve şirketin tüzel kişi olarak varlık kazandığının kabulü gerekir.
Şirket tüzel kişilik kazanmış ise de bu dosyada davalı olarak kendisine tebliğ yapılabilmesi için bunun yapılabileceği temsilcisinin (organın) mevcut olması gerekir.
İhya edilen şirketin terkini TTK geçici 7. madde kapsamında ve bu madde gereğince çıkarılan Münfesih Olmasına veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicil Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ hükümlerine göre yapılmıştır.
Tebliğin 5/1-d maddesinde 5174 sayılı Kanunun 10 ve 32. maddelerine göre adreslerinin ve durumlarının tespit edilememesi nedeniyle ilgili odadaki üyelikleri askıya alınan ve oda yönetim kurulu kararını takip eden yılbaşından itibaren 2 yıl sonunda oda kaydı silinerek, sicil kaydı silinmek üzere müdürlüğe bildirilen şirketlerin ve kooperatiflerin belirleneceği 13. maddede ise ihtara rağmen cevap vermeyen tasfiye memurunu bildirmeyen şirketlerin ticaret sicilinden resen silineceği düzenlenmiştir.
Terkinin 5174 sayılı Kanun kapsamındaki bildirime dayandığı ihya davasından anlaşılmış olup bu nedenle ihyaya rağmen şirketi temsil ve ilzama yetkili bir organın mevcut olmama ihtimali mevcuttur. Şirket organsız duruma düşmüş ise yapılan ilanen tebliğin geçerli bir tebliğ sayılmayacağı ve taraf teşkilin tamamlanmış olmayacağı açıktır.
Bu durumda öncelikle şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresinin ve temsil durumunun araştırılması organ eksikliği yok ise belirlenecek adresine tebliğin sağlanması için öncelikle olağan olmadığı takdirde olağanüstü tebliğ yöntemlerinin değerlendirilmesi gerekir.
Organ eksikliği hâlinde tebliğ yapılabilecek yani tebligatı alması gerekecek bir muhatap bulunmadığından taraf teşkili sağlanamayacaktır. TTK 530. madde kapsamında şirketin feshi ile ilgili bir davada şirkete kayyum atanması mümkün ise de salt tebliğ sağlamak üzere kayyum atanması bu maddeye göre mümkün değildir. Bu durumda temsil eksikliğini tamamlayabilecek yol 4721 sayılı TMK 426. maddede kişiler için getirilen hükmün, organ olmayan tüzel kişili şirket içinde kıyasen uygulanarak temsil kayyımı atanması mümkün olabilecektir.
Bu durumda davalı şirketin öncelikle tebliğe elverişli adresi ile tebliği almaya yetkili temsilcisi (organı) bulunup bulunmadığının araştırılması, organ eksikliği yok ise öncelikle olağan tebliğ yolları olmadığı takdirde olağanüstü tebliğ yolları denenerek tebliğ yapılması, organ eksikliği nedeniyle tebliğ yapılamayacağının anlaşılması ise ilanen yapılacak tebliğ geçerli bir tebliğ sayılamayacağından şirketi bu davada temsil etmek üzere temsil kayyım atanması için sulh hukuk mahkemesine başvurması için davacı tarafa süre verilmesi, temsil kayyımı atandığı takdirde kayyıma tebliğ yapılarak taraf teşkilinin sağlanması gerekirken anılan hususlar üzerinde durulmaksızın tebliğ imkânsızlığı nedeniyle ilanen tebliğ yapılmak suretiyle taraf teşkilinin sağlandığı sonucuna varılarak karar verilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece verilen kararın yukarıda açıklanan farklı nedenle bozulması gerekirken organ eksikliği ve kayyum tayini hususuna değinilmeksizin değişik bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.