"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; tarafların 25.02.1991 tarihinde evlendiklerini, müşterek iki çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin yapmış olduğu araştırmada eşinin kendisini aldattığını öğrendiğini, cinsel içerikli mesajlaşmalarını gördüğünü, mesajlaştığı kişinin vergi dairesinde çalışan memur olduğunu, davalının akıl hastalığı depresif nöbet tanısı ile psikolojik ilaçlar kullandığını, yaygın anksiyete bozukluğu teşhisi konulduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velâyetinin müvekkiline verilmesine, küçük için aylık 1.500TL iştirak nafakasına, müvekkili için 1.000TL tedbir ve yoksulluk nafakasına, 150.000TL maddi ve 150.000TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; davacının müvekkilinin babası ile geçimsizlik yaşadığını, bunun üzerine davacının kendi ailesinin yanına döndüğünü, tarafların bir müddet sonra barıştıklarını, ...'ye tayinlerinin çıktığını ve oraya taşındıklarını, davacının müvekkilinden sekiz yaş büyük olduğunu, pasif bir kişiliği olan müvekkilini sürekli baskı altına aldığını, evlilik birliği süresince alınan ev ve araba dâhil hepsinin davacının üzerine kaydedildiğini, davacının müvekkiline hem fizyolojik hem de psikolojik şiddet uyguladığını, iddialarının asılsız olduğunu, müvekkilinin davacıyı aldatmadığını, eşini sevdiğini belirterek davacının davasının reddine, tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velâyetinin müvekkiline bırakılmasına, müvekkili lehine 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakasına, 150.000TL maddi ve 150.000TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... Aile Mahkemesi 25.04.2018 tarihli ve 2015/359 E., 2018/491 K. sayılı kararı ile; davalı-karşı davacı erkek eşin zaman içerisinde giderek ailesinden uzaklaştığı ve işyerinde birlikte çalıştığı başka bir kadın ile eşini aldatarak evlilik birliğinin üzerine yüklemiş olduğu sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır kusurlu olduğu, davacı-karşı davalı kadın eşin ise; davalı erkeğe bıçak ile saldırdığı, "ben istediğim zaman beraber olacağız" şeklinde ifadeler kullandığı, kadın eşin de gelişen olaylarda az kusurlu olduğu gerekçesiyle karşı davanın reddine, gelişen olaylarda daha az kusurlu olduğu değerlendirilen davacı-karşı davalı eşin davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, 10.000TL maddi ve 5.000TL manevi tazminatın davalı-karşı davacıdan tahsiline, yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 13.01.2021 tarihli 2018/2581 E., 2021/88 K. sayılı kararı ile; davalı-karşı davacı erkeğin kusur tespiti, reddedilen davası, maddi-manevi tazminat ve vekâlet ücretine ilişkin istinaf talepleri ile davacı-karşı davalı kadının yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf taleplerinin ayrı ayrı esastan reddine, davacı-karşı davalı kadının kusur tespiti ve maddi-manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf taleplerinin kabulü ile 25.000TL maddi ve 20.000TL manevi tazminatın davalı-karşı davacıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.12.2021 tarihli ve 2021/8100 E.,2021/9390 K. sayılı kararı ile;
“…1-Davalı karşı davacı erkeğin temyiz itirazları incelenmesinde;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacının temyiz itirazları yersizdir.
2-Davacı-karşı davalı kadının temyiz itirazları incelenmesinde;
a)Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50. ve 51. maddeleri hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
b)Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için, nafaka talep eden eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir (TMK m. 175). Dosya arasında bulunan sosyal ve ekonomik durum araştırma raporunda kadının emekli olduğu ve aylık 1.300 TL emekli maaşı aldığı ve bir kısım taşınmazları olduğu belirtilmişse de, güncel maaşı, taşınmazların değeri ile taşınmazlarından gelir elde edip etmediği, elde ettiği gelir bulunması halinde, toplam gelirin kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde olup olmadığı araştırılarak, gerçekleşecek sonuca göre kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. ...Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 13.04.2022 tarihli ve 2022/339 E., 2022/674 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile benimsenen istinaf kanun yolu incelemesi sonrasında artık Yargıtayın tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olduğu, temyiz incelemesinde maddi vakıa ve delil değerlendirilmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği, HMK’nın 371. maddesi ile temyiz incelemesi kapsamının belirlendiği, bozma sebebi nispi nitelikte ise tespit edilen bozma sebebinin hükmü etkilemesi gerektiği, nitekim karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin mevcut olması hâlinde bunların bozma sebebi sayılabilmesi için ayrıca hüküm sonucunu etkilemiş olmaları gerektiği, buna karşılık dava şartlarının bulunmaması veya taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir sebep olmadan kabul edilmemesi hâllerinin ise mutlak bozma sebebi olduğu, tarafların geliri durumunun birbirine yakın olduğu ve davacının üzerine kayıtlı iki taşınmazın bulunduğu, bu nedenle yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin doğru olmadığı, ayrıca hükmedilen tazminat miktarlarının yeterli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda;
1) Bölge adliye mahkemelerince takdir edilen maddi-manevi tazminat miktarlarına ilişkin temyiz talepleri hakkında, Yargıtayca yapılacak incelemenin niteliği ve tazminat miktarları yönünden Yargıtayın temyiz olunan kararı bozup bozamayacağı,
2) Davacı-karşı davalı kadın eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde, mahkemece talebin reddine ilişkin kurulan hükmün, yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Tazminat miktarlarına ilişkin Yargıtayca yapılacak incelemenin niteliği gereği Yargıtayın temyiz olunun kararı bozup bozamayacağına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
14. Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
15. Ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve HMK ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.
16. Kural olarak, HMK’nın 361. maddesinde de kabul edildiği üzere; bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurabilir. Aynı Kanun’un 362. maddesinde temyiz yoluna başvurulması mümkün olmayan kararlar düzenlenmiştir. Öncelikle eldeki davanın temyizi kabil kararlar kapsamında olduğu açıktır.
17. Yargıtayın bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ve ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil kararların temyiz inceleme kapsamı HMK’nın 369. maddesinin 1. fıkrasında; “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre Yargıtay, bölge adliye mahkemesi gibi istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı bir inceleme yetkisinden ziyade tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü hususları inceleyebilir.
18. “Bozma sebepleri” HMK’nın 371. maddesinde;
“(1) Yargıtay, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar,
a) Hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması.
b) Dava şartlarına aykırılık bulunması.
c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi.
ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin bulunması” şeklinde düzenlenmiştir. Bu sebeplerin bulunması durumunda Yargıtay bölge adliye mahkemesinin kararlarını gerekçesini göstererek bozabilecektir.” şeklindeki hüküm ile düzenleme altına alınmıştır.
19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesinde “Hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması” bozma sebebi olarak gösterilmiştir. Temyiz yolunda, istinaf mahkemesi kararı hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Temyiz, istinaf mahkemesi kararının hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. Bu hâliyle hukukumuzda en önemli temyiz sebebi bir maddi veya usul hukuk kuralının olaya hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanmış olmasıdır (HMK m. 371/a). Zira hâkim Türk Hukukunu re'sen uygular (HMK m. 33). Hukuk deyimi Anayasayı, kanunları, kanunlara aykırı olmayan yönetmelik ve bunlara aykırı olmayan tüzükleri, örf ve adet hukukunu hatta olaya uygulanması gerekli bulunan yabancı mahkeme kararlarını da kapsamaktadır (Kuru, Baki; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, s. 706, 707, 708 vd).
20. Davanın temelini vakıalar oluşturur. Vakıa tarafların iddia ve savunmasını dayandırdığı olaylardır. HMK’nın 194, 119/e, f ve 129/d, e maddelerine göre taraflar dava ve cevap dilekçelerinde dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Ayrıca tarafların dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. HMK’nın 25. maddesine göre, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Ayrıca kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz. HMK’nın 187. maddesine göre, ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Aynı Kanun’un 189/4 maddesine göre ise bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Yargıtay bu usul kurallarına aykırılık olması durumunda HMK’nın 371/c maddesinde düzenlenen “Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi” sebebine göre bölge adliye mahkemesinin kararını bozabilecektir.
21. İlk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri derece mahkemesi olup, Yargıtay ise denetim mahkemesidir ve derece mahkemelerince verilen ve temyizen önüne gelen kararların hukuka uygunluğunu denetlemekle görevlidir. Yargıtay hukukî denetim ve içtihat mercii olup, yasal süresi içerisinde ileri sürülmeyen yeni vakıalar ve deliller Yargıtay tarafından inceleme konusu yapılamaz, delil toplanamaz, temyizen gelen dosya ve içerisinde bulunan bilgi ve belgelerle karar verir. Bununla birlikte mahkemenin vakıayı tespit ederken kanuna aykırı davranmış olması, örneğin taraflarca ileri sürülmeyen bir vakıanın re'sen dikkate alınarak hüküm verilmesi, vakıa tespitinin dosyada ki delillerle çelişik bulunması, dosyada bulunan bir delilin gözden kaçırılarak karar verilmiş olması, maddi vakıa tespitinin akla aykırı bir konuya ilişkin bulunması, hâkimin mantık kurallarına aykırı bir maddi vakıa tespiti yapması ve bunun sonucunda da yanlış bir hukukî sonuca varması hâlinde pek tabi Yargıtay bu hatalı tespit ile bağlı olmayacak ve hatalı kararı denetleyecektir. Bunların yanı sıra Yargıtay maddi vakıalara bağlanan sonuçları da denetleyecektir. Bu kapsamda Yargıtay taraflar lehine veya aleyhine hükmedilen tazminatların miktarlarını da maddi vakıaya bağlanan sonuç niteliğinde bulunması nedeniyle denetlemekle yükümlüdür.
22. Yargıtayın asıl görevi, hukukun ülke içinde içtihat birlikteliğini temin edecek şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Yargıtayın kuruluş ve vücut sebebi olan bu önemli görevi dolayısıyla bütün mahkeme hükümlerini hukukun uygulanması bakımından kontrol edebileceğini ve bu kontrol yetkisinin mutlak olduğunu kabul zarureti vardır.
23. Hâkim önüne gelen bir uyuşmazlıkla ilgili maddi vakıaları tespit ettikten sonra hukuk alanındaki faaliyetine geçer. Bu faaliyet dört aşamadan oluşur ve her aşama hukukî niteliği haiz olduğundan Yargıtayın mutlak denetimine tabidir. Hâkim ilk önce usul hükümlerine uygun olarak tespit ettiği somut olaya ilişkin vakıalara uygulanacak hukuk kuralını tespit eder. Hâkim, tespit ettiği vakıalara uygulayacağı hukuk kuralının belirlemesinde yanılmışsa, buna dayanarak vereceği hükmün de yanlış olması kaçınılmazdır. İkinci aşamada hâkim, tespit ettiği hukuk kuralının gerçek ve doğru anlamını açıklar. Hâkim hukuk kuralının açıklanmasında (tefsirinde) hataya düşerse yapacağı hukuk uygulaması da yanlış olacaktır. Üçüncü aşamada hâkim bulduğu ve açıklayarak elle tutulur hâle getirdiği hukuk kuralında yer alan soyut vakıa ile davada tespit ettiği somut vakıayı karşılaştırarak vakıanın hukukî nitelendirmesini yapar (tavsif). Burada hâkimin yaptığı nitelendirme hukukun uygulanmasına ilişkindir. Hâkim, hukukun uygulanması alanında ilk üç aşamayı doğru olarak yürüttüğü takdirde nihayet mantıken varılan hukukî sonuç ortaya çıkar. Burada özellikle üzerinde durulması gereken husus; hâkimin “hukuki sonuca yönelik olarak kullandığı takdir hakkının bir hukuk meselesi” olduğu hususudur. Hâkim somut olaydaki hukuksal faaliyetin ilk üç aşamasını doğru olarak tamamladıktan sonra dördüncü aşamada vardığı hukukî sonucun “takdir hakkının” kullanılmış olduğu gerekçesiyle Yargıtay denetimine tabi olmadığı sonucuna varılamaz. Zira Yargıtayın maddi hukukun doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden mutlak denetim yetkisi vardır. Takdir hak ve yetkisinin denetlenmesi de bir hukukîlik denetimi olup Yargıtayın yetki alanında bulunduğu da muhakkaktır.
24. Yukarıda anlatılanlarla birlikte somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; eldeki davada, tarafların boşanması sonucu ilk derece mahkemesince kadın eş yararına 10.000TL maddi ve 5.000TL manevi tazminata hükmedildiği bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamada 25.000TL maddi ve 20.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiği, Özel Dairece tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatın az olduğu gerekçesi ile kararın bozulduğu anlaşılmıştır. Bölge adliye mahkemesi ise, Yargıtayın temyiz incelemesinde sadece hukukî denetim yapacağı, maddi vakıa ve delil değerlendirmesi yapma hakkı bulunmadığı gerekçesiyle direnmiştir.
25. Boşanma nedeni ile oluşan maddi ve manevi tazminatın TMK’nın 174. maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu, kadının ise kusurlu bir davranışının bulunmadığı, boşanmaya sebebiyet veren olayların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte bulunduğu, kadın yararına TMK’nın 174/1 ve 174/2. maddelerinin koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır. Hâkim, TMK’nın 4. maddesi ile TBK’nın 50 ve 51. maddeleri uyarınca gerçekleşen kusurun ağırlığı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve hakkaniyet gereğince uygun bir maddi ve manevi tazminat hükmetme yetkisine sahiptir. Burada hâkime tanınan takdir hakkının maddi hukuktan kaynaklanan ve hukukî sonuca yönelik olarak kullanılan bir hukuka uygunluk sorunu olduğu tartışmasızdır.
26. Belirtilen bu nedenlerle bölge adliye mahkemesi maddi vakıa ve delilleri doğru belirlemesine rağmen bunlarla varılacak hukukî sonucu yanlış değerlendirmiş bir başka ifade ile hata yapmıştır. Özel Dairenin bu hususa değinen bozma kararı ise Yargıtayın denetimi kapsamında ve yerinde bir sonuçtur.
27. O hâlde, Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
B) Davacı-karşı davalı kadın eş yararına TMK’nın 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde, mahkemece talebin reddine ilişkin kurulan hükmün, yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı hususuna gelince;
28. Bilindiği üzere TMK’nın “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175. maddesi ile “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 2007/275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 E., 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi malî kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
29. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, Turgut/Ateş, Derya; Aile Hukuku, C. 2, ...2019, s. 302).
30. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.
31. Eldeki davaya gelince; İlk Derece Mahkemesince kadın eşin emekli maaşının olması nedeniyle boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği kanaatine varılarak yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verildiği; bu hususa ilişkin Bölge Adliye Mahkemesince yapılan değerlendirmede kadın eşin yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olduğunun sonucuna varıldığı; Özel Daire tarafından da dosya arasında bulunan sosyal ve ekonomik durum araştırma raporunda kadının emekli olduğu ve aylık 1.300TL emekli maaşı aldığı ve bir kısım taşınmazları olduğu anlaşılmış ise de güncel maaşı, taşınmazların değeri ile taşınmazlarından gelir elde edip etmediği, ediyor ise elde ettiği gelirin kendisini yoksulluğa düşmekten kurtarıp kurtarmayacağının belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
32. Yoksulluk nafakasının talep edilebilmesi için boşanma olgusunun gerçekleşmesi arandığından, yoksulluğun doğup doğmayacağı da boşanmanın gerçekleşeceği dönem itibariyle incelenmelidir. Zira yoksulluk nafakası, boşanmanın kesinleştiği tarihten sonraki dönem için geçerlidir. Diğer bir ifadeyle yoksulluk nafakası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte hüküm ifade edeceğinden, talepte bulunan eşin, boşanma hâlinde yoksulluğa düşmüş veya düşecek olması gerekir. Aksi takdirde, yeterli ve sürekli geliri olan eş yararına yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilemez. Zira yoksulluk nafakasının amacı, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha fazla kusuru bulunmayan eşin, asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Öyleyse hâkim, somut olayın özelliğine göre, boşanma kararının verildiği zamanda boşanma olgusuna dayalı olarak, eşin yoksulluğa düşeceğini öngörüyorsa yoksulluk nafakasına hükmetmelidir.
33. Her ne kadar kadın eş hakkında yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağında; emekli olduğu ve aylık 1.300TL gelir elde ettiği, adına kayıtlı bir taşınmazının olduğu belirtilmişse de; buna karşılık erkeğin de ... Vergi Dairesinde Müdür Yardımcısı olarak çalıştığı, maaşının aylık 3.000TL olduğu ve ayrıca 500TL kira gelirinin olduğu anlaşılmıştır.
34. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının güncel maaşı, adına kayıtlı taşınmazın değeri ile bu taşınmazdan gelir elde edip etmediği, ediyor ise elde ettiği gelirin kendisini yoksulluğa düşmekten kurtarıp kurtarmayacağı hususları araştırılarak boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin tespiti ile sonucuna göre yoksulluk nafakası konusunda bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik inceleme ile yoksulluk nafakası talebinin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, boşanmayla birlikte kadının yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin mevcut delillerle değerlendirilmesi mümkün olup bu yönden bir araştırmaya gerek olmadığı, ayrıca kadının emekli maaşının asgari ücret düzeyinin üstünde olduğu, erkeğin geliri kadının gelirinin iki katı ve erkeğin bir kısım taşınmazları var ise de tarafların malî ve sosyal durumları birlikte değerlendirildiğinde mevcut gelirinin kadını yoksulluktan kurtarmaya yeter nitelikte olduğu gerekçesiyle yoksulluk nafakası talebinin reddine dair mahkeme kararı dosya kapsamındaki delillere uygun olup değişik gerekçeyle hükmün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
36. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
37. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının;
1) Maddi ve manevi tazminat miktarları yönünden Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı oy birliği ile BOZULMASINA (III-A),
2) Yoksulluk nafakası yönünden Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı oy çokluğu ile BOZULMASINA (III-B),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca ...Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 08.12.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
İlk derece mahkemesince verilen boşanma hükmünde, kadın yararına 10.000TL maddi tazminat, ve 5.000TL manevi tazminata hükmedilmiş, yoksulluk nafakası talebinin ise reddine karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi sonucu bölge adliye mahkemesince davacı–davalı kadının kusur tespiti ve maddi–manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf taleplerinin kabulü ile 25.000TL maddi tazminat ve 20.000TL manevi tazminatın davalı karşı davacıdan tahsiline karar verilmiş, yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf talepleri ise reddedilmiştir.
Hükmün temyizi sonucu diğer temyiz itirazları reddedilmiş, yoksulluk nafakası yönünden hüküm bozulmuştur. Bozma kararında dosya arasında bulunan sosyal ve ekonomik durum araştırma raporunda kadının emekli olduğu ve aylık 1.300TL emekli maaşı aldığı ve bir kısım taşınmazları olduğu belirtilmiş ise de, güncel maaşı, taşınmazların değeri ile taşınmazlardan gelir elde edip etmediği, elde ettiği gelir bulunması hâlinde, toplam gelirin kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde olup olmadığı araştırılarak, gerçekleşecek sonuca göre kadının yoksulluk talebi hakkında karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği belirtilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince temyiz incelemesinde maddi olay ve delil değerlendirmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği de belirtilmek suretiyle önceki gerekçeler de tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir,
Yoksulluk nafakası koşullarının bulunup bulunmadığı, bu konuda yapılan araştırmanın hüküm vermeye yeterli olup olmadığı, toplanan delillere göre yoksulluk nafakasına hükmedilip hükmedilemeyeceği, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarı ile yoksulluk nafakası miktarının uygun miktarda belirlenip belirlenmediği hukukun uygulanmasıyla ilgili olup buna ilişkin direnme gerekçeleri yerinde değildir.
Dosya kapsamında toplanan deliller tarafların malî ve sosyal durumunun değerlendirilmesi bakımından yeterlidir. Davacı karşı davalı kadının hâlen oturduğu bir bağımsız bölümünden başka taşınmaz mal varlığı yoktur. Bu yönden gerekli araştırma yapılmış olup taşınmazdan elde edeceği gelir bulunduğu düşünülemeyeceğinden bu yönden bir araştırmaya da gerek yoktur. Ayrıca adına kayıtlı araç, gayri ticari kullanım şekli ile kayıtlı olup bu yönden de elde edilecek bir gelir bulunmamaktadır. Elde edilen emekli maaşın 1.500TL olduğu dosyadaki yazı cevabından bellidir. O tarihteki net asgari ücret miktarına göre emekli maaşından elde edilen düzeyin belirlenebilir olduğu da açıktır.
Tüm bu nedenlerle boşanma ile kadının yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin mevcut delillerle değerlendirilmesi mümkün olup bu yönden bir araştırmaya gerek yoktur. Ayrıca kadının emekli maaşı asgari ücret düzeyinin üstündedir. Erkeğin geliri kadının gelirinin iki katı ve erkeğin bir kısım taşınmazları var ise de tarafların malî ve sosyal durumları birlikte değerlendirildiğinde mevcut gelirinin kadını yoksulluktan kurtarmaya yeter nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Maddi ve manevi tazminata ilişkin direnme kararının Özel daire kararı gibi bozulması yönüyle değerli çoğunluk görüşüne katılmakta isek de yukarıda açıklanan nedenlerle yoksulluk nafakası talebinin reddine dair mahkeme kararı dosya kapsamındaki delillere uygun olup değişik gerekçeyle hükmün onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan yoksulluk nafakası hükmünün Özel Daire kararı gibi bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.