"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı, hâkim ...’ı davalı göstererek ... Sulh Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde; davalı ...’ın aile mahkemesi hâkimi olup eşi ile kendisinin boşanma davasında hâkim olarak görev yaptığını, mahkemedeki tutum ve davranışlarından dolayı kendisini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) şikâyet ettiğini, konunun medyada haber olarak yer alması üzerine davalının kendisi hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararı verildiğini, ayrıca davalının tekzip taleplerinin reddedildiğini, bunun üzerine davalının “Açıklama” adı altında basında ve internet medyasında duyuru yaptığını, davalının aile birliği içindeki en mahrem iddiaları kamuoyuna açıkladığını, özel hayatın gizliliğini ihlâl ederek suç işlediğini, açıklamanın hâlen internet sitelerinde yayında olduğunu belirterek yayında olan açıklama metninin internet sitelerinden silinmesine-kaldırılmasına ve 1,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
5. ... Sulh Hukuk Mahkemesince görevsizlik kararı verilerek dosya ... Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, ... Asliye Hukuk Mahkemesince de görevsizlik kararı verilerek Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davalı sıfatı ile Maliye Hazinesine dava dilekçesi tebliğ edilmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı Maliye Hazinesi vekili; uğranıldığı iddia edilen zararın yasal dayanağının olmadığını, yapılan işlemlerde kusur, kast ve hatanın bulunmadığını, idareye atfedilecek bir kusurun da mevcut olmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını, sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delilin sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı hâkim ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı ile eşinin boşanma davasında hâkimlik görevini yürüttüğünü, yargılama devam ederken davacı tarafından müvekkili hakkında taraflı davrandığı, kasıtlı olarak davalı lehine karar verdiği, ihsas-ı rey niteliğinde eylemlerde bulunduğu ve tanık ifadelerini çarpıtarak zapta geçirdiği iddialarının ortaya atıldığını ve iddiaların ulusal basına da verildiğini, müvekkili tarafından tekzip davası açılarak haberlerin tekzip edildiğini, yayınlanan tekzip metni gerekçe gösterilerek davacı tarafından manevi tazminat davası açıldığını, huzurdaki uyuşmazlığın hâkimin yargılama faaliyetinden değil şahsi olarak yayınladığı tekzip metninden kaynaklandığını, bu nedenle dava konusu olayda Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevsiz olduğunu, müvekkilinin boşanma davasında verilen kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesince onandığını, davacı tarafından sunulan şikâyet dilekçesinin HSYK tarafından işleme konulmadığını, tekzip metninin mahkeme kararı uyarınca yayınlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Dairenin Birinci Kararı:
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2014/21 E., 2015/17 K. sayılı kararı ile;
“…DAVA: Dava dilekçesinde, davacının açtığı boşanma davasının ihbar olunan hakim tarafından karara bağlandığı; davacının, ihbar olunan hakkında HSYK nezdinde şikayette bulunduğu; bu durumun basına yansıdığı ve ihbar olunan hakimin şikayeti üzerine kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği; tekzip isteminin de reddedildiği; ihbar olunan hakim tarafından boşanma davası hakkında internet üzerinden açıklama yapılarak özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiği ileri sürülerek; 1,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi, talep ve dava olunmuştur.
CEVAP: Cevap dilekçesinde, hak düşümü süresinin geçirildiği ve sorumluluk koşullarının da oluşmadığı savunulmuştur.
GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak manevi tazminat istemine ilişkindir.
Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, HMK'nın 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır.Yasada gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.
Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgu; davacının tarafı olduğu boşanma davası ile ilgili olarak ihbar olunan tarafından yapılan açıklamalardır. Bu konuda, davacının basına beyanları olmuş ve dava konusu açıklamalar yapılmıştır. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezasında yeniden değerleme oranında yapılması gereken arttırım miktarı ile dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-HMK'nın 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın esastan reddine,
2-Takdiren 700,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline,
3-Alınması gereken 27,70.-TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 24,30.-TL'nin düşümü ile kalan 3,40.-TL'nin davacıdan tahsiline ve Hazine'ye gelir kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir edilen 3.000,00.-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun Birinci Bozma Kararı:
9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2017 tarihli ve 2015/4-3519 E., 2017/1442 K. sayılı kararı ile; “…Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce eldeki davanın, hâkimin yargılamaya ilişkin hizmet kusurundan mı, yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, burada varılacak sonuca göre Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin mi yoksa ... Asliye Hukuk Mahkemesinin mi görevli olduğu hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış, uyuşmazlığın hâkimin yargılamaya ilişkin işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Özel Dairenin görevli olduğu sonucuna varılarak ön sorun oyçokluğuyla aşılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Bu noktada, Özel Dairece Maliye Hazinesinin resen davalı olarak davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilip edilemeyeceğinin irdelenmesi gerekir.
Bilindiği üzere, davacı, dava dilekçesinde tarafların kimler olduğunu belirtir ve dava, dava dilekçesinde gösterilen taraflar arasında devam eder. Ancak davanın açılmasından sonra dava dilekçesinde gösterilen taraflarda değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkabilir. Bu değişiklik örneğin, taraflardan birinin dava sırasında ölmesinde veya dava yürürken dava konusunun devrinde olduğu gibi zorunlu (yasal) nedenlerle olabileceği gibi, davacının iradesine bağlı (iradi) değişiklik şeklinde de olabilir (Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s.812).
İradi taraf değişikliğinde; bu durum davayı değiştirme anlamına geldiğinden, zorunlu taraf değişikliğinden farklı bir rejime tabidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) iradi taraf değişikliği hakkında açık bir hüküm içermemekle birlikte, yerleşik Yargıtay uygulaması ile genel olarak, davada iradi taraf değişikliğine izin verilmemiştir. Bu durumun özellikle usul ekonomisi açısından eleştirilere tabi tutulmasını dikkate alan yasa koyucu, 6100 sayılı HMK’nın 124. maddesi ile belirli hallerde iradi taraf değişikliğine olanak veren bir düzenleme getirilmiştir .
Anılan Yasaya göre bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür (m.124/1). Ancak yasa koyucu bu konuda yasalarda yer alan özel hükümleri saklı tutarak (m.124/2) hâkimin izni ile taraf değişikliği yapılabilecek hallere de yer vermiştir. Anılan iki fıkra çerçevesinde maddî bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edileceği gibi, tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması durumunda da hâkimin izniyle taraf değişikliği yapılabilecektir (HMK m.124/3,4). İradî taraf değişikliğine ilişkin hükme istinaden gerek davacı gerekse davalı tarafta, iradî taraf değişikliği yapılması mümkündür (Taş Korkmaz, H.: Medenî Usûl Hukukunda İradî Taraf Değişikliği, Ankara 2014, s.169; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medenî Usûl Hukuku, 14.b., Ankara 2013, s.310; Saldırım, M.: Açıklamalı ve İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2011, s.103). Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (Bkz. HGK, 19.09.2012 gün ve 2012/6-338 E., 2012/586 K.).
Yapılan bu açıklamalar dikkate alındığında, somut olayda Özel Dairece, yukarıda belirtilen usul hükümleri gerekleri yerine getirilmeksizin Maliye Hazinesinin “davaya dâhil edilmesi” yönünde karar verilmesi yerinde bulunmamıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; davalı Maliye Hazinesinin yasal hasım olduğu, Özel Dairece Maliye Hazinesinin resen davalı olarak dahil edilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu yönünde görüş belirtilmiş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş kabul edilmemiştir.
S O N U Ç: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere; davacının temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA” karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Kararı:
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 07.05.2019 tarihli ve 2018/80 E., 2019/58 K. sayılı kararı ile;
“…DAVA: Davacı dava dilekçesinde özetle; açtığı boşanma davasında karar veren hakimi HSK nezdinde şikayet ettiğini, bunun basına yansıdığını, hakimin kendisi hakkında şikayetçi olduğunu, ancak takipsizlik kararı verildiğini, yine tekzip talebinin de reddedildiğini, bunun üzerine hakimin internet medyası üzerinden özel hayatının gizliliğini ihlal edecek şekilde açıklamalarda bulunarak kişilik haklarını ihlal ettiğini belirtmiş, manevi zararının tazminini ve açıklamaların internet sitelerinden silinmesini istemiştir.
CEVAP: Cevap dilekçesinde, zamanaşımı süresinin dolduğu ve HMK'nun 46. maddesindeki sorumluluk koşullarının da oluşmadığı savunulmuştur.
GEREKÇE: Dava kişilik hakların ihlaline dayalı manevi tazminat ve internet yayınının kaldırılması taleplerine ilişkindir.
Dosya kapsamından; davanın ilk olarak 12/05/2013 tarihinde davalı olarak davacının boşanma davasına bakan hakim ... gösterilmek suretiyle ... Sulh Hukuk Mahkemesi'ne açıldığı, 15/05/2013 tarihinde asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar verildiği, bu kararın 04/07/2013 tarihinde kesinleştiği, dosyanın gönderildiği ... Asliye Hukuk Mahkemesince 09/12/2013 tarihinde hakimlerin görevleri sırasında görevlerinden veya kişisel nedenlerden kaynaklanan iddialarla ilgili olarak haklarında açılacak tazminat davalarına bakma görevinin Dairemize ait olduğu şeklindeki gerekçeyle görevsizlik kararı verildiği, Dairemizce yargılamanın ilk derece sıfatıyla yapıldığı, davalı olarak Maliye Hazinesi'nin kabul edildiği, ilgili hakimin ise ihbar olunan sıfatını aldığı, Dairemizce 24/03/2015 tarihinde davanın esastan reddine karar verildiği, davacının temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 29/11/2017 tarihinde usul hükümleri gerekleri yerine getirilmeksizin Maliye Hazinesinin davaya dahil edilmesinin hukuka aykırı olduğundan bahisle Dairemiz kararının bozulduğu, bilahare ihbar olunan sıfatını taşıyan hakim ...’ın karar düzeltme isteminin de reddedildiği anlaşılmıştır.
Davacı, gerek dava dilekçesinde gerekse Dairemizce yapılan ön inceleme tutanağındaki beyanlarında açıkça hakimin kişisel sorumluluğuna dayanarak eldeki davayı açtığını belirtmiş, dava dilekçesinde de ilgili hakim davalı olarak gösterilmiştir.
Şu durumda, HMK’nun 46. maddesinde belirtilen hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine açılmış bir tazminat davası bulunmadığı, ilgili hakimin kişisel eylemi nedeniyle tazminata hükmedilmesi istendiği ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla dairemizin görevsizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dava dilekçesinin Dairemizin görevsiz olması sebebiyle HMK'nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine, ... Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğuna,
2-Karar kesinleştiğinde olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Hukuk Genel Kurulu'na gönderilmesine,” oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun İkinci Bozma Kararı:
12. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2020 tarihli ve 2019/4-606 E., 2020/1003 K. sayılı kararı ile; “…20. Davacı dava dilekçesinde, Hâkim ...’ı davalı göstererek ... Sulh Hukuk Mahkemesinde eldeki davayı açmış, mahkemece görevsizlik kararı verilerek dosya ... Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, ... Asliye Hukuk Mahkemesince de görevsizlik kararı verilerek dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davalı sıfatı ile Maliye Hazinesine dava dilekçesi tebliğ edilerek yargılamaya devam olunmuş ve davanın esastan reddine karar verilmiştir. Kararın davacı tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca yapılan temyiz incelemesinde, “Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce eldeki davanın, hâkimin yargılamaya ilişkin hizmet kusurundan mı, yoksa kişisel kusurundan mı kaynaklandığı, burada varılacak sonuca göre Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin mi yoksa ... Asliye Hukuk Mahkemesinin mi görevli olduğu hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış, uyuşmazlığın hâkimin yargılamaya ilişkin işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Özel Dairenin görevli olduğu sonucuna varılarak ön sorun oyçokluğuyla aşılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.” denilerek dava konusu uyuşmazlığın hâkimin yargılamaya ilişkin işlemlerden kaynaklandığı gerekçesiyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevli olduğuna karar verilmiştir.
21. Hukuk Genel Kurulunca işin esasının incelenmesinde ise; HMK’nın 124/1. maddesine göre bir davada taraf değişikliğinin, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkün olduğu, Özel Dairece, belirtilen usul hükmü gerekleri yerine getirilmeksizin Maliye Hazinesinin davaya dâhil edilmesi yönünde karar verilmesinin yerinde bulunulmadığı gerekçesiyle Özel Daire kararının bozulmasına karar verilmiştir.
22. Özel Dairece, 07.05.2019 tarihli duruşmada Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyulmasına dair ara karar kurulmuş sonrasında ise Dairenin görevsizliğine karar verilmiştir.
23. Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; gerek 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesine göre hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi, gerekse Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında uyuşmazlığın hâkimin yargılamaya ilişkin işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Özel Dairenin görevli olduğu sonucuna varılması nedeniyle Özel Dairece, HMK’nın 46. maddesinde belirtilen hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine açılmış bir tazminat davasının bulunmadığı, ilgili hâkimin kişisel eylemi nedeniyle tazminata hükmedilmesinin istendiği ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle usulden reddine ve ... Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna dair karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle Özel Daire kararının bozulması gerekir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Özel Dairenin Üçüncü Kararı:
14. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 02.11.2021 tarihli ve 2021/14 E., 2021/112 K. sayılı kararı ile;
“…Dosya kapsamından davanın ilk olarak ... Sulh Hukuk Mahkemesine açıldığı, anılan mahkemece görevsizlik kararı verilerek ... Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği, bu mahkemece de görevsizlik kararı verilerek dosyanın Dairemize gönderildiği ve ilk derece esasına kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Dairemizin 24/03/2015 gün ve 2014/21 E – 2015/17 K sayılı birinci kararı ile “Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgu, davacının tarafı olduğu boşanma davası ile ilgili olarak ihbar olunan tarafından yapılan açıklamalardır. Bu konuda davacının basına beyanları olmuş ve dava konusu açıklamalar yapılmıştır. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.” şeklindeki gerekçe ile davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine HGK’nun 29/11/2017 gün ve 2015/4-3519 E – 2017/1442 K sayılı ilamı ile ön sorun olarak görev hususu tartışılarak uyuşmazlığın hâkimin yargılamaya ilişkin işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Özel Dairenin görevli olduğu sonucuna oy çokluğu ile varılarak işin esası incelenmiş ve “ Bu noktada, Özel Dairece Maliye Hazinesinin resen davalı olarak davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilip edilemeyeceğinin irdelenmesi gerekir.
Bilindiği üzere, davacı, dava dilekçesinde tarafların kimler olduğunu belirtir ve dava, dava dilekçesinde gösterilen taraflar arasında devam eder. Ancak davanın açılmasından sonra dava dilekçesinde gösterilen taraflarda değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkabilir. Bu değişiklik örneğin, taraflardan birinin dava sırasında ölmesinde veya dava yürürken dava konusunun devrinde olduğu gibi zorunlu (yasal) nedenlerle olabileceği gibi, davacının iradesine bağlı (iradi) değişiklik şeklinde de olabilir (Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s.812).
İradi taraf değişikliğinde; bu durum davayı değiştirme anlamına geldiğinden, zorunlu taraf değişikliğinden farklı bir rejime tabidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) iradi taraf değişikliği hakkında açık bir hüküm içermemekle birlikte, yerleşik Yargıtay uygulaması ile genel olarak, davada iradi taraf değişikliğine izin verilmemiştir. Bu durumun özellikle usul ekonomisi açısından eleştirilere tabi tutulmasını dikkate alan yasa koyucu, 6100 sayılı HMK’nın 124. maddesi ile belirli hallerde iradi taraf değişikliğine olanak veren bir düzenleme getirilmiştir .
Anılan Yasaya göre bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür (m.124/1). Ancak yasa koyucu bu konuda yasalarda yer alan özel hükümleri saklı tutarak (m.124/2) hâkimin izni ile taraf değişikliği yapılabilecek hallere de yer vermiştir. Anılan iki fıkra çerçevesinde maddî bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edileceği gibi, tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması durumunda da hâkimin izniyle taraf değişikliği yapılabilecektir (HMK m.124/3,4). İradî taraf değişikliğine ilişkin hükme istinaden gerek davacı gerekse davalı tarafta, iradî taraf değişikliği yapılması mümkündür (Taş Korkmaz, H.: Medenî Usûl Hukukunda İradî Taraf Değişikliği, Ankara 2014, s.169; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medenî Usûl Hukuku, 14.b., Ankara 2013, s.310; Saldırım, M.: Açıklamalı ve İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2011, s.103). Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (Bkz. HGK, 19.09.2012 gün ve 2012/6-338 E., 2012/586 K.).
Yapılan bu açıklamalar dikkate alındığında, somut olayda Özel Dairece, yukarıda belirtilen usul hükümleri gerekleri yerine getirilmeksizin Maliye Hazinesinin “davaya dâhil edilmesi” yönünde karar verilmesi yerinde bulunmamıştır.” şeklindeki gerekçe ile Dairemizin ilk kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Davalının karar düzeltme istemi talepte bulunmaya hakkı olduğu kabul edilerek reddedilmiştir.
Dairemizce bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda 07/05/2019 gün ve 2018/80 E – 2019/58 K sayılı ikinci kararı ile “Davacı, gerek dava dilekçesinde gerekse Dairemizce yapılan ön inceleme tutanağındaki beyanlarında açıkça hakimin kişisel sorumluluğuna dayanarak eldeki davayı açtığını belirtmiş, dava dilekçesinde de ilgili hakim davalı olarak gösterilmiştir.
Şu durumda, HMK’nun 46. maddesinde belirtilen hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine açılmış bir tazminat davası bulunmadığı, ilgili hakimin kişisel eylemi nedeniyle tazminata hükmedilmesi istendiği ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla Dairemizin görevsizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ... Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dairemizin bu ikinci kararının da temyizi üzerine HGK’nun 2019/4-606 E – 2019/58 K sayılı ilamı ile “6100 sayılı HMK’nın 46. maddesine göre hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi, gerekse Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında uyuşmazlığın hâkimin yargılamaya ilişkin işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Özel Dairenin görevli olduğu sonucuna varılması nedeniyle Özel Dairece, HMK’nın 46. maddesinde belirtilen hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine açılmış bir tazminat davasının bulunmadığı, ilgili hâkimin kişisel eylemi nedeniyle tazminata hükmedilmesinin istendiği ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle usulden reddine ve ... Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna dair karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur. Dairemizce usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmuştur.
GEREKÇE: Dava HMK’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesi sıfatıyla Dairemiz görevlidir.
6100 sayılı HMK’nun “Hakimin Hukuki Sorumluluğu” üst başlığı altında “Devletin sorumluğu ve rücu” alt başlıklı 46. maddesinde sorumluluk nedenleri tek tek belirtilerek hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davasının Devlet aleyhine açılabileceği ve ödenen tazminatın sorumlu hakime rücu edileceği düzenlenmiştir
Davacı vekili dava dilekçesinde davalı olarak hakimi göstermiş ve tüm aşamalarda hakimin baktığı dava nedeniyle yaptığı basın açıklaması sonucu yargısal faaliyet dışında kişisel kusuruna dayandıklarını işin esasının incelenerek karar verilmesini istemiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve davacının dosyadaki dilekçe ve beyanları dikkate alındığında, davanın ilgili hakime rücu edilmek kaydıyla ancak Devlet aleyhine açılabileceği, davalıya husumet düşmeyeceği anlaşılmakla davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-Davanın husumet nedeniyle REDDİNE,
2-HMK'nun 49. maddesi gereğince dava usulden reddedildiğinden disiplin para cezası tayinine yer olmadığına,
3-Alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 24,30-TL'den mahsubuna, kalan 35,00-TL'nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 5.940,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
15. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
II. GEREKÇE
16. Yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.