"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/301 E., 2021/478 K.
KARAR : Davanın kabulüne
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkilinin davalı Belediyenin dar gelirli ailelere konut edindirme amacıyla başlattığı Nüve Konut Projesi kapsamında arsa tahsisine hak kazandığını, taraflar arasında arsa tahsis sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin edimlerini tümüyle ifa ettiğini ancak davalının arsayı devir ve teslim etmediği gibi arsa tahsislerinin 07.07.2005 tarihli Belediye Meclisi kararıyla iptal edildiğini ve imar planı değişikliğine gidildiğini, bu kararla birlikte edimin ifasının imkânsız hâle geldiğini, Belediyenin 13.05.2013 tarihinde yalnızca ödenen paranın karşılığını iade ettiğini ancak bu miktar müvekkilinin gerçek zararını karşılamadığı gibi bedel ödenirken herhangi bir ibraname de imzalanmadığını, Belediyenin ifanın kendi eylemiyle imkânsız hâle geldiği tarihteki rayiç arsa bedelinden sorumlu olduğunu ileri sürerek rayiç bedelin tespiti ile bu bedelden müvekkiline iade edilen meblağ mahsup edilerek bulunacak tutarın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslahla talep sonucunu 89.652,18 TL'ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili; davacının o dönemdeki yargı kararları çerçevesinde ödediği bedelin iade edilmesi yönünde müvekkiline başvurduğunu ve parasını faiziyle birlikte geri aldığını, bu ödemenin davacının başvurusu ve rızasıyla o günkü emsal içtihatlar çerçevesinde yapılmasının ibraname mahiyeti taşıdığını, buna rağmen ibraname imzalamadığından bahisle hak iddia edilmesinin kötüniyeti ortaya koyduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
6. Gaziantep 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.11.2015 tarihli, 2014/1159 Esas, 2015/760 Karar sayılı ilk kararı ile; davalının sözleşmeye konu arsanın ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki rayici olan 94.000,00 TL bedelden sorumlu olduğu, davacıya 4.387,82 TL ödeme yapılmış ise de tespit edilen maddi zarar ile ibraname arasında açık orantısızlık bulunduğu gözetildiğinde ibranamenin makbuz niteliği taşıdığı ve rayiç bedelden mahsubu gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 89.652,18 TL bedelin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
7. Bu karara karşı davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerinde Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.01.2017 tarihli ve 2016/328 Esas, 2017/689 Karar sayılı kararıyla hüküm 775 sayılı Gecekondu Kanunu’na eklenen geçici 10 uncu madde hükmü çerçevesinde değerlendirme yapılması yönünde bozulmuştur.
8. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 23.10.2018 tarihli ve 2017/247 Esas, 2018/552 Karar sayılı ikinci kararı ile; 775 sayılı Kanun’un geçici 10 uncu maddesine göre davacının ancak tahsis için ödenen bedeli ve kanuni faizini talep edebileceği, bu doğrultuda yapılan hesaplamada davacıya 1.747,87 TL eksik ödeme yapıldığının anlaşıldığı, işlemiş yasal faizle birlikte davalının 2.575,35 TL daha ödemesi gerektiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine, depo edilen 2.575,53 TL'nin davacıya ödenmesine karar vermiştir.
9. Karara karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 30.05.2019 tarihli, 2019/639 E., 2019/7021 K. sayılı ikinci bozma kararıyla bu kez bir önceki bozma kararında işaret edilen 20.08.2016 tarihli 6745 sayılı Kanun'un 12 nci maddesiyle 775 sayılı Gecekondu Kanunu'na eklenen geçici 10 uncu maddenin, Anayasa Mahkemesinin 20.12.2018 tarihli 2016/181 Esas ve 2018/111 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği, kararın 05.04.2019 tarihinde yayımlandığı, bu durumun bozmaya uyulmakla doğan usuli kazanılmış hakkın istisnası kapsamında kaldığı ve Mahkemece, tarafların iddia ve savunmaları, özellikle de, davadan önce bir ödeme olgusu olup olmadığı, var ise, bunun borcu sona erdirip erdirmediği hususu üzerinde durulup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.01.2015 tarihli ve 2014/3-8 Esas, 2015/10 Karar sayılı kararı da gözetilerek, gerekirse konusunda uzman bilirkişiden rapor da alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
10. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda 05.01.2021 tarihli ve 2019/381 Esas, 2021/12 Karar sayılı kararla; taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olarak kurulduğu ve temerrüde düşen davacının edimin ifasının imkânsız hâle geldiği tarihteki rayiç bedelden sorumlu olduğu, bu çerçevede belirlenen 94.000,00 TL rayiç değerinden davacıya iade edilen 4.347,82 TL bedelin mahsubu gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 89.652,18 TL tutarındaki tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
11. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.01.2021 tarihli ve 2021/4555 Esas, 2021/6811 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, taraflar arasında yapılan arsa tahsis sözleşmesi ve bilahare belediye meclisinin arsa tahsislerinin iptaline yol açan kararı ile ifanın imkansız hale gelmesinden kaynaklı rayiç değerin tahsili isteğine ilişkin olup, tahsisi yapılan arsa satış bedelinin davacı tarafından taksitler halinde davalı belediyeye ödendiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Dosya kapsamı ile davadan önce davalı ... tarafından davacıya ödeme yapıldığı anlaşılmakta olup, öncelikle belirtilen bu olgu kapsamında borcun sona erip ermediği hususunun açıklığa kavuşturulması ve varılacak sonuç çerçevesinde tarafların diğer iddia ve savunmalarına göre karar verilmesi gerekeceği açıktır.
Bilindiği ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 131. maddesinde işaret edildiği üzere; asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur, keza aynı yasanın 132. maddesinde " Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir." düzenlemesine yer verilmiş olup, benzer düzenlemelere 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda da yer verilmiştir.
Eldeki bu davada, davacı; Şahinbey Belediye Başkanlığına hitaben yazdığı 13.05.2013 kayıt tarihli dilekçesi ile " Nüve Konut Projesi kapsamında, Belediyeniz ile tarafım arasında imzalanmış olan Arsa Tahsis Sözleşmesi, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2008/6366 E. 2008/11883 K. sayılı ilamı ile hukuken geçersiz sayılmıştır. Bu karar doğrultusunda Gaziantep 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.11.2008 tarih 2008/206 E. , 2008/552 K. sayılı ilamda, 20.10.2008 tarihli bilirkişi raporu ile asıl alacağa belirlenen değer artış oranı eklenerek davacıya ödeme yapılması gerektiği yönünde karar verilmiştir. Buna göre ... sayılı ilamının emsal kabul edilerek, Belediyenize yapmış olduğum ödeme tutarının, 20.10.2008 tarihli bilirkişi raporu ile belirlenen değer artış oranına göre hesaplanmasını ve belirlenen tutarın tarafıma ödenmesini arz ederim. " şeklinde talepte bulunmuş, buna göre de kendisine davalı ... tarafından ödeme yapılmış olup, davacının yapılan ödemeyi olduğu gibi kabul ettiği, ödeme esnasında ise herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmediği anlaşılmaktadır. Bu haliyle davacının talebine uygun yapılan ödemenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 131. maddesinde ( 818 sayılı Borçlar Kanunu 113. madde ) işaret edilen ve borcu sona erdiren hallerden biri olduğu sonucuna varılmaktadır. Davacı, ödemenin irade fesadı ve baskı ile kabul edildiğine ilişkin iddiasını da ispatlayabilmiş değildir. Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulması gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
13. Mahkemenin 23.09.2021 tarihli ve 2021/301 Esas, 2021/478 Karar sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesinin yanında, emsal içtihatlar gözetildiğinde alacak miktarı ve ödeme arasında açık orantısızlık var ise ödemenin ancak kısmî ifayı içeren bir makbuz niteliğinde kabul edilmesi gerektiği de belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
14. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; geçerli sözleşmenin ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle sözleşmeye konu taşınmazın rayiç bedelinin tahsili istemiyle açılan dava yönünden, sözleşme çerçevesinde ödediği bedelin kendi talebi üzerine davacıya iade edilmiş olmasının ve bu ödeme sırasında herhangi bir ihtirazî kayıt konulmamasının dava konusu borcu sona erdirdiğinin kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Borç ilişkisini kuran en önemli kaynak sözleşmedir. Her sözleşme taraflar arasında bir hukuk ilişki meydana getirir; bu ilişkiye sözleşme ilişkisi denir. Bir borcun sona ermesi, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin bir tasfiye ilişkisine dönmesi anlamına gelir.
17. Geniş anlamda borç ilişkisini sone erdiren genel sebepler fesih, dönme, geri alma ve iptaldir. Geniş anlamda borcu sona erdiren sebepler, bütün olarak borç ilişkisini sona erdirirler (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019, s.1407). Böylece sözleşme ortadan kalkar. Buna karşılık dar anlamda borcu sona erdiren sebepler; ifa, ifa imkânsızlığı, ibra, süreli sözleşmelerde sürenin dolması, yenilme, takas, zamanaşımı ve borçlu ve alacaklı sıfatlarının birleşmesidir. Dar anlamda borcu sona erdiren sebepler, borç ilişkisini değil, bu ilişkiden doğan çeşitli hâlleri sona erdirirler.
18. Borç ilişkisinden doğan tüm borçlar sona ermişse, kural olarak borç ilişkisi ve dolayısıyla da sözleşme sona erer.
19. İfa da borcu sona erdiren en doğal sebeptir. Bir borç ilişkisi alacaklısına borcun ifasını isteme yetkisi verir. Ancak alacaklı ve borçlu olmaktan kaynaklanan hukuksal ilişkiler her zaman tereddütsüz bir süreç içinde gerçekleşmeyebilir ve bazı durumlarda borçlunun ifasının borcu sona erdirip erdirmediği hususu ayrı bir değerlendirmeyi gerektirebilir.
20. Özel hukuk alanında borç ilişkileri bakımından ifa kavramı ile sıklıkla bir araya gelen ihtirazî kayıt kavramı da asıl borç ilişkisinden kaynaklanan ve ona bağlı olarak varlık kazanan bir hak niteliği taşır. Bu kavramla, çoğunlukla alacaklının borcun tam olarak ifa edilip edilmediği konusundaki tereddütlerinin bir görünümü olarak karşılaşılır. Hukuk düzeni ifadaki belirsizliğin hak sahibine zarar vereceğini düşündüğü konularda bu belirsizlikten kaçınmak için ihtirazî kayıt ileri sürme hakkının kullanımına yer vermiştir.
21. Kelime anlamı olarak ihtirazî kayıt (çekince); belirli hakları kullanma konusunda serbestliğini korumak isteyen kişinin bu konudaki oy açıklamasıdır (Türk Hukuk Lügatı: Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, s. 239).
22. İhtirazî kaydın alacak ilişkisindeki etkisi, ifa işleminin bitmediğinin hukuksal olarak borçluya hatırlatılmasıdır. İfa teknik anlamda tam bir ifa olmasa da ihtirazî kayıtsızlık borcun teknik anlamda ifası dışında borçtan kurtulmanın bir şekli olarak tezahür edebilir.
23. Bu noktada ifayla ilgili çekince açıklamasının ifadan önce veya ifa sırasında hakkın sona ermesinden önce kullanılması gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.
24. Somut olayda davacı, davalı Belediyenin başlattığı proje kapsamında arsa tahsisine hak kazanmış ve sözleşme bedeli olan 3.000,00 TL'yi taksitler hâlinde ödeyerek edimini ifa etmiştir. Ne var ki sonrasında tahsis edilen arsayla ilgili imar planı iptal edilmiş ve davalı yönünden edimin ifası imkânsız hâle gelmiştir. Anılan projeyle ilgili ihtilâflar doğmaya başlamış ve yargı merciileri sözleşme çerçevesinde ödenen bedelin ilgili hak sahiplerine geri ödenmesi gerektiği ve fakat iade edilecek tutarın denkleştirici adalet ilkesi çerçevesinde güncellenmesi gerektiğine işaret eden içtihatlar ortaya koymuşlardır. Bu doğrultuda davalı ... 12.11.2009 tarihli yazıyla sözleşme bedelinin enflasyon çerçevesinde güncellenmiş değeri olan 4.347,82 TL'yi hak sahibi davacıya iade etmek istediklerini, ihtarın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde yazılı olarak bu yönde başvuru yapılmadığı takdirde başkaca bir değer artışı talebinde bulunulamayacağını bildirmiş, ihtar davacıya 14.11.2009 tarihinde elden tebliğ edilmiştir. Davacı aradan geçen süre zarfında davalıdan herhangi bir talepte bulunmamış, 13.05.2013 tarihinde davalı Belediyeye başvurarak yaptığı ödemenin emsal kararlar ve bilirkişi raporları çerçevesinde hesaplanmasını ve tarafına iade edilmesini talep etmiş, Belediye tarafından bu ödeme yapılmıştır. Bu suretle davacı borcun ne suretle tasfiye edileceği konusunda talebiyle ilgili bir tercihte bulunmuş olup gerek başvuru gerekse ödeme anı sırasında borç ilişkisinde fazlaya ilişkin hakları yahut ödemenin miktar ve nev'ine itirazının bulunduğuna dair herhangi bir ihtirazî kayıt ileri sürmemiştir. Bu durumda davalının borcunun sona erdiğinin kabulü gerekir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; konuyla ilgili yargısal kararlar süreç içerisinde değişkenlik göstermiş ise de son içtihatlarda hak sahiplerine taşınmazın rayiç değerinin ödenmesi gerektiğinin kabul edildiği, davacıya sözleşmenin geçersiz olduğu şeklindeki bir kabulle sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde ödediği bedelin iadesi yönünde yapılan ödemenin taraflar arasındaki borç ilişkisini tümüyle sona erdirmediği, davalının geçerli sözleşmenin kendi kusuruyla ifasını imkânsız hâle getirmesi nedeniyle davacıya karşı taşınmazın rayiç bedeli nispetinde sorumluluğunun devam ettiği, davacının sözleşmeyle ödediği bedelin kendisine iade edilmesi yönündeki başvurusunun ibra niteliği taşımadığı, sözleşmeye dayalı olarak gerçek zararın tazminini isteyen davacının kısmî ödeme sırasında ihtirazî kayıt sunmamış olmasının davalıyı borç yükünden kurtarmayacağı, bu nedenle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve sair temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca yapılan ödemeyle davalının borcunun sona erdiğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun "Geçici Madde 3" hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
15.02.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.