"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacı ... tarafından açılan asıl davanın kısmen kabulüne, diğer davacıların davasının reddine ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalılar Orman İdaresi ve Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 27.12.2001 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde bulunan ve doğusu:..., batısı: ..., güneyi: köy tüzel kişiliği taşınmazları ve kuzeyi: yol olan dava konusu yaklaşık 1000 m2 yüzölçümündeki taşınmazı müvekkilinin 20 yıldan daha uzun zamandan beri malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız zilyetliğinde bulunduranlardan devraldığını ileri sürerek taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiş, davacı ...’un yargılama sırasında 13.09.2011 tarihinde ölümü üzerine, tüm mirasçıları tarafından davacı vekiline vekâletname verilmek suretiyle dava takip edilmiştir.
Birleştirilen Davada Davacı İstemi:
5. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 12.03.2002 havale tarihli dava dilekçesinde; tescil davasına konu edilen taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı ilk geldisi 1290 tarih, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup, ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin mülkiyetine geçtiğini, dava konusu taşınmazın da aynı çiftlik hududunda kalan diğer yerler gibi icara verilmek suretiyle kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü, 1970 yılındaki kadastro işlemleri sırasında tapu malikleri ile çiftlik köylüleri arasında ihtilaflar çıkması üzerine müvekkillerinin tasarruflarına kaba kuvvetle son verildiğini ileri sürerek eldeki davanın tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
6. Bir kısım davacılar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... vekili 30.10.2009 havale tarihli dilekçesiyle; vekâletnamesindeki feragat yetkisine dayalı olarak davadan feragat ettiğini mahkemeye bildirmiş ve dava konusu taşınmazın ... adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:
7. Davalı ... idaresi vekili; orman tahdit haritası getirtilerek yapılacak keşif ile taşınmazın ormanla ilişiğinin saptanacağını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
8. Davalı Hazine vekili; dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
9. Davalı ... Köyü Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:
10. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.09.2003 tarihli ve 2001/1143 E., 2003/565 K. sayılı kararı ile; davacılar ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları miktarının çok geniş bir alanı kapsadığı, hudutların birleştirilmesi yoluyla tapuya kapsam tayin edilmesinin mümkün olmadığı, tanık beyanlarına göre davacı ... ailesinin dava konusu taşınmaza zilyet olmadıkları, davacı zilyet tanıklarının beyanlarına göre dava konusu taşınmazın davacı ... ve önceki zilyetler tarafından uzun yıllardır ziraat yapılarak kullanıldığı, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dava dosyası da değerlendirildiğinde davacı ... yönünden zilyetlikle iktisap şartlarının oluştuğu, devam eden diğer davalardan anlaşıldığı üzere ... köyünün 1877 yılından önce kurulan kadim köylerden olduğu, dava konusu yerin çok eski zamanlardan beri köy halkı tarafından kullanıldığı, öte taraftan davacılar ... ve arkadaşlarının ... köyünde senetsizden iktisap edilen taşınmazlarla ilgili 1995 yılında tescile itiraz nedeniyle toplu davalar açtığı, tescile itiraz davalarının ret ile sonuçlanıp Yargıtay denetimi neticesinde kesinleştiği gerekçesiyle muteriz davacılar tarafından açılan tescile itiraz ve el atmanın önlenmesi istemine konu birleşen davanın reddine, davacı ...’un davasının kabulü ile 23.05.2003 tarihli fen bilirkişi raporuna ekli krokide gösterilen 1087 m2’lik tarla vasfındaki taşınmazın davacı ... adına tesciline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 22.03.2007 tarihli ve 2005/5626 E., 2007/3658 K. sayılı kararı ile; davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında belirlenmiş ise de, bu kararın o davada taraf olmayan davacı gerçek kişi ve davalı Hazineyi bağlamayacağı, Arazi Kanunnamesi’nin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin ve özellikle davayla ilintili 20. ve 78. maddelerinin halen yürürlükte olduğu, buna ilişkin tapu kaydına tutunan davacıların temyiz itirazlarının yerinde olmadığı, ancak dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsayıp kapsamadığı konusunda yapılan uygulamanın yetersiz olduğu, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce çekişmeli araziye kaç yıl zilyet olduğu ve zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan delillerin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olup olmadığı konusundaki araştırmanın yetersiz olduğu, mahkemece yapılması gereken işin; dava dosyası keşfe hazırlandıktan sonra benzer mahiyetteki dava dosyaları birleştirilmeden sözü edilen delillerin eksiksiz toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek, hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapılarak sonuca gidilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
13. Bozma kararından sonra davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
14. ... Kadastro Mahkemesinin 03.10.2011 tarihli ve 2009/1760 E., 2011/394 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacıların mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ... efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukuki kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte merî olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının davacı ... lehine hukuki kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi halinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukuki değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukuki geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davacı ve taşınmazı ona devredenlerin 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların (... ailesi) bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davacı zilyedin ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, halen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının davacı zilyet lehine hukuki kıymetini yitirdiği, dava konusu taşınmazın fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen kısmı dışında kalan 1086,79 m2’lik kısmı yönünden; davacı ... ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşan kullanımlarının hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla, ekonomik amaca uygun bir şekilde sürdüğü, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının davacı zilyet lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukuki, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir halin bulunmadığı, bu nedenle 1086,79 m2’lik kısım bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği, fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 132,19 m2’lik kısım yönünden ise; 2003 yılında yapılan keşifte bu kısmın dava kapsamında gösterilmediği, alınan bilirkişi raporlarına göre tarım arazisi olmadığı, bu durumun da bu kısmın davacı ... tarafından kullanılmadığını gösterdiği, kayalık taşlık olduğu ve zirai amaçla kullanılamayacağı, zilyetlikle edinilmesinin mümkün olmadığı, öte yandan bir kısım davacılar vekilinin vekâletnamesindeki yetkisine dayalı olarak davadan feragat ettiği, bu nedenle onlar yönünden kesin hükmün sonuçlarını doğuran feragat nedeniyle davanın reddi gerektiği gerekçesiyle davacı ...’un davasının kısmen kabulüne, dava konusu 123 ada 31 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporuna ekli krokide A harfi ile gösterilen kısım dışında kalan 1.086,79 m2’lik kısmının aynı ada ve parsel numarası altında kadastro tespit tutanağındaki vasfıyla davacı ... adına tespit ve tapuya tesciline, A harfi ile gösterilen 132,19 m2’lik kısmın aynı adada en son parsel numarasından sonra yeni bir parsel numarası verilmek suretiyle ham toprak vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline, diğer davacıların davalarının reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
15. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 12.04.2013 tarihli ve 2012/5246 E., 2013/4267 K. sayılı kararı ile; ‘’…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında, hiçbir idari sınır gözetmeden seri yöntemiyle yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1981 yılında yapılıp dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.
1) 3402 sayılı Kadastro Kanununun 30/2. maddesi hükmü gereğince, Kesinleşmiş orman kadastro tutanakları ile haritalarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarıyla, çekişmeli parselin tamamının kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları dışında bırakıldığı, (A) bölümünün tarımda kullanılmayan taşlık ve ham toprak niteliğinde olduğu, parselin 1.086,79 m2 yüzölçmündeki bölümünün tarımda kullanıldığı, bu bölüm için satın aldığı ... ile davacı ... yararına zilyetlik edinme koşullarının oluştuğu belirlendiğine göre, ...'un çekişmeli parselin krokisinde (A) ile gösterilen 132,19 m2 yüzölçümündeki bölümüne, Orman Yönetiminin parselin tamamına, Hazinenin ise (A) bölümü dışında kalan 1.086,79 m2 yüzölçümündeki diğer bölümüne ilişkin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2) Davacılar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... vekili Avukat ... tarafından verilen hâkim onaylı dilekçe ile davadan bütün hüküm ve sonuçlarıyla feragat ettiklerini, bunun karşılığında, feragate ilişkin aynı dilekçe üzerine beyanı ve imzası alınan davacı ... vekili'nin ise feragat edenlerden, avukatlık ücreti ve yargılama gideri talep etmeyeceğini bildirmiştir. 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunun 91 ve devamı maddeleri ile bu kanunun yerine yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 307 ve devamı maddeleri gereğince, uyuşmazlığı bitiren tek taraflı bir işlem olan feragat kesin hükmün sonuçlarının doğurur. Feragat davacının talep sonuçlarının kısmen veya tamamen vazgeçmesi olup, şarta ve kabule bağlı değildir. Davalarının feragat nedeniyle reddine karar verildiğine göre, kararı temyizde hukuki yararları bulunmayan ... ve arkadaşlarının yerinde görülmeyen temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.
3) Davacılar ..., ... ve ...nin temyiz itirazlarına gelince;
…
YAPILAN ARAŞTIRMA VE İNCELEME HÜKME YETERLİ DEĞİLDİR :
Mahkemece, dayanılan çiftlik tapu kayıtlarının aynı tarihte ve birbirini takip eden sıra numarasıyla AYNI ŞEKİLDE OLUŞTUĞU, bir kısım sınırların ortak olduğu, birinin varlığının ve sıhhatinin diğerini de etkileyeceği gözetilerek, ... Köyü için sunulmasa da, çiftlik tapusuna dayananlar tarafından, tapu kaydı kapsamındaki taşınmazların tapuya dayanılarak zilyet edildiğine ilişkin ... ya da ... Köyleri için sunulan belge, rapor ve kararların asılları ya da onaylı suretleri ilgili kurumlardan getirtilmesi için bir çaba gösterilmemiş, bu delillerden çoğuna, fotokopi olarak sunulması nedeniyle, özelikle bir başka köye ilişkin olduğu için değer verilmemiş, bazıları hiç tartışılmamış, bu delillere niçin değer verilmediği gerekçede açıklanmadan, delillerden bazılarının toptan reddi yoluna gidilmiş, özellikle zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların bir insan ömrünü aşan zilyetliklerini haber veren yerel bilirkişi ve tanık beyanları teknik bilirkişi raporları ile denetlenmemiş, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esasına kayıtlı dava dosyasında yapılan tapu uygulaması ve bu dosyada alınan bilirkişi raporlarının, bu dosyada taraf olmayan Hazine, Orman Yönetimi ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişileri bağlamayacağı, çiftlik tapu kayıtları değişebilir nitelikte sınır içerdiğinden, kapsamının 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince miktarına değer verilerek saptanacağı gözetilmemiş, kayıt fazlasının niteliği, zilyetlikle edinilecek yerlerden olup olmadığı, zilyetliğin başlangıcı, süresi ve şekli konusunda soyut ifadeler ile yetinilmiştir.
Eksik araştırma ve incelemeye dayanılarak karar verilemez.
Diğer taraftan; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün 1977/11819 Esas 1978/13674 sayılı ilâmı ile 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 tarih, 2001/418-2033 sayılı ilamlarında değinildiği gibi, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunu’nun kaldırılan kanunlar arasında sayılmaması, Medenî Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. Maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerinin yürürlükte bırakılması, 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve diğer maddelerine değinilmemesi nedeniyle, davaya konu parselin tespit ve dava tarihi itibariyle, Medenî Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğu,
... Kadastro Mahkemesinin 08.03.2003 gün ve 1991/363-231 kararını temyiz yoluyla inceleyen 16. Hukuk Dairesinin 14.07.2006 günlü 2005/13657 - 5526 sayılı ve 7. Hukuk Dairesi kararlarında da kabul edildiği gibi, Ağustos 1326 tarihli 2, 3 ve 4 numaralı tapu maliki ...ın, nüfus kayıtlarına göre baba adının ... olduğu, tapu kayıtlarında “... Kızı” olarak geçtiği, ... (...) ...’nin kızı ve ...'nin de karısı olması nedeniyle, ...ın, tapu maliki ...’nin kızı ve mirasçısı olduğu, Çiftlik tapu kayıtlarına dayan davacılar adına tapuda yapılan intikallerin kanunî olduğu kabul edilmelidir.
MAHKEMECE YAPILMASI GEREKENLER:
O halde mahkemece; taraflar arasında genel mahkemede görülen davalar nedeniyle çekişmeli parselin tesbit tutanaklarının, 3402 sayılı Kanunun 27 ve 5. maddeleri hükümlerine göre malik haneleri açık bırakılmak suretiyle düzenlendiği, bu halde, 3402 sayılı Kanunun 30/2 maddesi gereğince parselin niteliği ve malikinin mahkemece re'sen yapılacak araştırmayla belirleneceği, bir birine sınır ..., ... ve ... Köylerinde, aynı çiftlik tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesinin, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği göz önünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;
a) Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idarî sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesi'ne ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih (12 ... 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,
b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemelerdeki derdest dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,
c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,
d) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç harita mühendisi bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,
e) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...Menteşe sancağında, ... kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı Karavasil Beli ve Mermeran Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle ... bir ... çiftlik ve ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18, aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, Löngöz sınırlarının ortak sınır, ... (...), ... (...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırı olup olmadığı irdelenerek, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olması ve bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunması, bir kısım sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olması, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle, değişebilir nitelikte sınır içerdiği, 3402 SAYILI KANUNUN 20/C MADDESİ GEREĞİNCE KAYIT KAPSAMININ YÜZÖLÇÜMÜNE DEĞER VERİLEREK SAPTANACAĞI, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... Çiftliği tapusunun ... Köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı da, gözönünde bulundurularak, dayanılan çiftlik tapu kayıtları yöntemince uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) Köyleri (ya da Çiftlikleri) ile memleket haritasında ... köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 SAYILI KANUNUN 20 VE 21. MADDELERİ HÜKMÜNE GÖRE SABİT SINIRLARLA BAĞLANTISI KESİLMEMEK SURETİYLE, BU SINIRLARDAN BAŞLANARAK, GENEL KADASTRODA REVİZYON GÖRDÜĞÜ, ÇİFTLİK TAPU SAHİPLERİ ADINA KESİNLEŞEN PARSELLER DE DİKKATE ALINMAK SURETİYLE UYGULANARAK, KAYITLARIN YÜZÖLÇÜMÜYLE KAPSADIĞI ALANLAR TEREDDÜTE YER BIRAKMAYACAK BİÇİMDE BELİRLENMELİ, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.
f) Çekişmeli parselin çiftlik tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı içinde kaldığı belirlendiği taktirde; Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından en az 10 yıl önce den başlanarak, malik sıfatıyla, iyi niyetle, çekişmesiz ve aralıksız zilyet edilip edilmediği, çiftlik tapu kaydının yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kalan taşınmazlar için de, zilyetlikle edinilecek yerlerden olup olmadığı, dava ve tesbit tarihi itibariyle zilyetlikle edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince araştırılmalıdır.
Bu cümleden, çekişmeli taşınmazda ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılmak suretiyle, özellikle eski tarihli ve yakın tarihli hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli parsel(ler)in imar ihya görüp görmediği, gördü ise tarihi ve imar ihyanın şekli, ne zaman bittiği, kaç yıl süreyle ne şeklide zilyet edildiği, kimden kime geçtiği, bu kullanımın şeklinin taşınmazın ekonomik amacına uygun olup olmadığı konularında, ziraat uzmanı ve jeolog bilirkişilere bilimsel verileri içeren raporlar düzenlettirilmeli, aynı konularda, özellikle zilyetliğin başlangıcının ve süresinin ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı yönünde somut olgulara somut olaylara dayalı yerel bilirkişi ve tanık beyanları alınmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan çiftlik tapu kayıtlarına tutunan davacı tarafın sunduğu deliller ile ilgi bilgileri de sorulmalı, teknik bilirkişi raporları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının yöreye ait eski ve yeni tarihli memleket haritaları ile hava fotoğraflarındaki görüntüleri ile bağdaşıp bağdaşmadığı saptanmalı, 1926 yılından en az 10 yıl önceden başlayan zilyetliğin tanıkla ispatlanma imkansızlığı karşısında, yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları ve teknik bilirkişi raporları ile bir insan ömrünü aşan zilyet edildiğinin belirlenmesi halinde, 1926 yılından en az 10 yıl önce başlayan zilyetlik olgusunun ispat edildiği kabul edilmeli,
g) Oluşacak sonuca göre, çekişmeli parselin dayanılan tapu kayıtlarının yüzölçümleri ile geçerli kapsamı içinde kaldığı, zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların Medenî Kanunun yürürlüğünden önce en az 10 yıl önce başlayan, malik sıfatıyla ve iyi niyetli zilyetliğinin bulunmadığı saptanması halinde, tapu malikleri adına,
h) Çekişmeli parselin çiftlik tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı içinde kaldığı, ancak, zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların, Medenî Kanunun yürürlüğünden önce en az 10 yıl önce başlayan, malik sıfatıyla ve iyi niyetli zilyetliğinin bulunduğu ya da çekişmeli parselin tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlendiği taktirde ise, ham toprak olduğu belirlenen (A) bölümünün ham toprak olarak Hazine adına tapuya tesciline, parselin (A) bölümü dışında kalan diğer bölümünün ise şimdi olduğu gibi davalı gerçek kişi adına tapuya tesciline karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin eksin incelemeyle hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle ...'un çekişmeli taşınmazın krokisinde A ile gösterilen 132,19 m2 yüzölçümündeki bölümüne, Orman İdaresinin taşınmazın tamamına, Hazinenin ise A bölümü dışında kalan 1.086,79 m2 yüzölçümündeki diğer bölümüne ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle feragat eden bir kısım davacıların temyiz dilekçelerinin reddine, üçüncü bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
17. ... Kadastro Mahkemesinin 15.04.2015 tarihli ve 2014/33 E., 2015/62 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
18. Direnme kararı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilen davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davacı ...’un zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 123 ada 31 parsel sayılı taşınmazın 28.08.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, tarla niteliğinde, 1218,98 m2 olarak dava dışı aynı ada 32 parsel sayılı taşınmaz ile bir bütün olarak ... kızı ...'nun ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken bu yerini 1994 yılında iki parçaya ayırarak 31 sayılı parseli tutanağa ekli 19.12.1994 tarihli harici satış senedi ile ... oğlu ...’a satarak hak ve alakasını kestiği saptanmış ise de, taşınmazın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/1145 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
21. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... Efendi adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: Löngöz, G: Kırvasil Beli ve bu yerden ... çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve Löngöz, K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. Löngöz, G: Gölenya Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
22. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.
23. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.
24. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:
1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması
2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması
3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması
4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)
5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.
Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukuki kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukuki kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukuki kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukuki kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukuki kıymetini koruyacaktır.
25. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hali arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukuki kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.
26. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Asliye Hukuk Mahkemesi aşamasında 03.05.2003 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1932 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, çekişmeli taşınmazın evvelinde ... isimli şahsa ait olduğunu, ... ölünce kızı ...’ya kaldığını, daha sonraki satışlar ile davacı ...’ya geçtiğini, hatırladığı kadarıyla ilk malik ...’ın 1303 veya 1305 doğumlu ( 1887-1889 M.) olduğunu, ...’in savaşa katılmış ve hatta bu nedenle bacağı sakat (gazi) kaldığını, bahsettiği kişilerin taşınmazı kullanırken kimseyle bir niza yaşamadığını, taşınmazı tarım yaparak kullandıklarını, davacıları bu köyde görmediği gibi taşınmazda zilyetliklerine şahit olmadığını ifade ettiği, 1928 doğumlu davacı zilyet tanığının da mahalli bilirkişi beyanı ile aynı içerikte beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.
27. Kadastro Mahkemesince yapılan 02.07.2011 tarihli keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmaz ile batısındaki 32 sayılı parsel ve doğusundaki parsellerin öncesinde bir bütün halinde ...’a ait olduğunu, ...’e de askerde öldüğü anlatılan ancak yaşı itibarı ile tanımadığı aynı adı taşıyan babasından kaldığını, hatta ...’in de seferberlik sırasında gazi olduğunu, bundan kırk yıl kadar önce öldüğünü, bu mevkideki yerleri ...’nın intikalen aldığını ve yirmi yıl kadar önce parçalara ayırarak sattığını, dava konusu yeri de en son davacı ...’nın satın aldığını, köy kurulduğundan bu yana taşınmazın arpa buğday ekiminde tarla olarak kullanıldığını ifade etmiştir. Davacı zilyet tanığı 1930 doğumlu ..., taşınmazın evveliyatı ile ilgili mahalli bilirkişiyle aynı içerik ve nitelikte beyanda bulunduğu, ek olarak ...’ın babası olduğunu, ölümü ile dava konusu taşınmazın kardeşi ...’ın kaldığını, köy yerinde kardeşinin isminin ... olarak bilindiğini ancak resmi olarak ... olduğunu beyan etmiştir. 1922 doğumlu diğer davacı tanığı da taşınmazın evveliyatı ile ilgili mahalli bilirkişiyle aynı içerik ve nitelikte beyanda bulunmuştur. Mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın köy yerleşim alanı içerisinde yer aldığı, içerisinde ikamet amaçlı kullanılan eski bir betonarme binanın bulunduğu, doğu kısmında büyük ve yaşlı bir zeytin ağacının bulunduğu, yine kuzey batı sınırına yakın bir yerde büyük bir çam ağacının olduğu tespit edilmiştir.
... Asliye Hukuk Mahkemesi aşamasında yapılan keşif neticesinde fen bilirkişi tarafından düzenlenen 23.05.2003 tarihli raporda; şahitler ve zilyet eden tarafından zeminde sınırları gösterilen ve ekli krokide de B harfi ile belirtilen tescile konu taşınmazın 1087 m2 olduğu saptanmıştır. Kadastro Mahkemesince yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporları incelendiğinde; fen bilirkişi, ekli krokisinde A harfi ile gösterdiği kısmı 132,19 m2, A harfi dışında kalan kısmı ise 1086,79 m2 olarak belirlemiş, daha önce sunulan 23.05.2003 tarihli fen bilirkişi raporu ile aralarındaki miktar farkını A harfi ile gösterdiğini beyan etmiştir. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazdaki toprağın orta derinlikte bir profile sahip (40-50 cm) tınlı, su tutma kapasitesi iyi düzeyde, hafif, süzek, gevşek ve geçirgen olduğunu, içerisinde bir adet 70 yaşlarında zeytin ağacı ile genç yaşlarda diğer meyve ağaçlarının bulunduğunu, halihazırda sebze tarımı için kullanıldığını, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 35-34 yıl öncesinden tamamlandığını (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı) ve kadim ziraat arazisi olduğunu saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını tespit etmiştir. Jeoloji bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.
29. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) miri arazilerden olduğu, miri arazilerde uygulanan ve halen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davacı ... ... ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmaz bakımından hukuki kıymetini yitirdiği, o halde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da davacı zilyet lehine gerçekleştiği anlaşıldığından, bu kısmın davacı zilyet lehine tesciline ilişkin yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
30. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.