Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/238 E. 2022/1334 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hâkimlerin yargılama faaliyetleri nedeniyle oluşan zarardan dolayı Devlet aleyhine açılan tazminat davasında HMK’nın 46. maddesinde belirtilen hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin şartların oluşup oluşmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: HMK’nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen hâkimin hukuki sorumluluğuna sebep olan hallerden hiçbirinin davada gerçekleşmediği ve davacının da bu hallerin varlığını ispatlayamadığı değerlendirilerek davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği davanın esastan reddine ilişkin kararın onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mah. Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; olayın meydana geldiği 02.05.2009 tarihinde müvekkilinin yanında eşi, çocukları ve misafirleriyle ... askeri lojmanlarına ilerlerken dava dışı Hâkim Yüzbaşı ... ile yol verme meselesi yüzünden tartıştıklarını, ...’ın müvekkilinin kendisine “geri zekalı” dediğini iddia ettiğini, hakkı ve yetkisi olmadığı hâlde esas duruşa geçmesi şeklindeki emrine müvekkilinin itiraz etmediğini, garnizonda görev yapmış olmasının avantajını kullanarak telefonla Merkez Komutanlığını aradığını, şikâyeti üzerine eşi, küçük çocukları ve misafirleri ile birlikte Merkez Komutanlığına sevk edildiklerini ve saatlerce burada tutulduklarını, ifadelerinin alınmasına müteakip aynı gün saat 23:10 sıralarında serbest bırakıldıklarını, ancak müştekinin daha sonra fer’i müdahil Askeri Savcı Binbaşı ...’ı aradığını ve soruşturmaya askeri savcılık makamında devam edilmesini istediğini, müvekkiline isnat edilen suçların “üste saygısızlık” ve “hakaret” suçları olduğunu, isnat edilen suçların Askeri Ceza Kanunu kapsamına giren suçlardan olmadığını, bu suçlardan soruşturmanın ... Merkez Komutanlığınca zaten yapıldığını, bir askeri savcının askeri mahkemenin görev alanına giren bir olayda soruşturmaya re’sen başlaması ve el koymasının ancak ağır cezalık veya gecikmesinde sakınca bulunan, delillerin kaybolma durumu olan suçlarda mümkün olabileceğini, üste saygısızlık suçunun 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’un 47. maddesinde düzenlenen bir disiplin suçu niteliğinde olduğunu, hakaret suçunun da Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen şikâyete bağlı bir suç olduğunu, her iki suçun da ağır cezalık suç vasfında olmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesindeki taraf tutma ve kayırma hâlinin açıkça görüldüğünü, müvekkilinin serbest bırakılmasına rağmen 04.05.2009 tarihinde fer’î müdahil savcı tarafından hakaret ve üste saygısızlık suçlarından tutuklama istemiyle askeri mahkemeye sevk edildiğini, askeri mahkemenin görev alanına girmemesine ve yasal şartları oluşmamasına rağmen hâkim yüzbaşı ...’nın (hakkında tefrik kararı verilen) bulunduğu heyet tarafından müvekkili hakkında tutuklama kararı verildiğini, yapılan itirazın en yakın mahkemece reddedildiğini, bu ret kararının da mesleki dayanışma, taraf tutma ve kayırma kastıyla verildiğini, müvekkilinin ancak 12.05.2009 tarihinde fer’î müdahil tarafından serbest bırakıldığını, hakaret suçundan uzlaşma tutanağı imzalatıldığını, suçsuz yere sekiz gün süreyle askeri cezaevinde tutulduğunu, fer’î müdahil tarafından bilerek Askeri Ceza Kanunu’nun 87/1. maddesinde düzenlenen “emre itaatsizlikte ısrar suçu” nun oluştuğu iddiasıyla ... 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesinde kamu davası açıldığını, mahkemece görevsizlik kararı verildiğini ancak görevsizlik kararının daha sonra bozulduğunu, mahkemece direnme kararı verildiğini ve Askeri Yargıtay Genel Kurulunun direnme kararını da bozduğunu, mahkemece yapılan yargılama sonucunda müvekkilinin beraatına karar verildiğini, fer’î müdahilin davacının sırf askeri mahkemede yargılanmasını sağlamak amacıyla hareket ettiğini, böylece kayırma, taraf tutma ile farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı kararlar verildiğini, bu nedenle maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek 150.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın öncelikle hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu olay nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın dayanağının bulunmadığını, kararın yasal mevzuata uygun olarak verildiğini, işlemlerde kusur, kasıt ve hata olmadığını, ayrıca idareye atfedilebilecek bir kusurun da bulunmadığını, HMK’nın 46. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığını, sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delilin sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Fer’î Müdahil Beyanı:

6. Fer’î müdahil beyan dilekçesinde; olay tarihinde nöbetçi askeri savcı olarak görevli olduğunu, kıdemli askeri savcı tarafından olayın bildirildiğini ve re’sen soruşturma başlatılmasının istendiğini, olay yerine gittiğinde tarafların orada olduğunu, davacının saygısızca davranışlarına devam ettiğini, alkollü olduğunun her hâlinden belli olduğunu, olayın mağduru olan ... ile 2006 yılından itibaren aynı mahkemede çalışmaları nedeniyle arkadaşlıklarının bulunduğunu, toplanan deliller değerlendirilerek olayda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) belirtilen tutuklama nedenlerinin bulunması, en önemlisi de askeri disiplinin korunması amacıyla 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun (353 sayılı Kanun) 71. maddesi gereğince davacıyı görev ve yetkisi doğrultusunda tutuklamaya sevk ettiğini, 353 sayılı Kanun’da açıkça askeri disiplinin korunmasının tek başına tutuklama sebebi sayıldığını, davacı tarafından tutuklamaya itiraz edildiğini, itirazı incelemeye yetkili mahkeme tarafından itirazın reddine karar verildiğini, tutuklamadan itibaren sekiz gün geçmesi ve tarafların hakaret suçundan uzlaşmaları, isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti nedeniyle CMK’nın verdiği yetkiyi kullanarak tahliye ettiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Özel Dairenin Birinci Kararı:

7. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2015/4 E., 2015/15 K. sayılı kararı ile; fer’î müdahilin Askeri Yargıtay üyesi olduğu, hakkındaki davanın Hukuk Genel Kurulu tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:

8. Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 tarihli ve 2015/6 E., 2015/21 K. sayılı kararı ile;

“…01.04.2015 gün ve 6644 sayılı Yargıtay Kanunu İle Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesi ile HMK 47. maddesi değiştirilmiş; Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görüleceği verilen kararların temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı düzenlenmiştir.

Bu nedenle; 6644 sayılı Yargıtay Kanunu İle Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesi ile değiştirilen 6100 sayılı HMK 47. maddesi dikkate alındığında, Askeri Yargıtay üyesinin fiil ve kararlarından dolayı devlet aleyhine açılan tazminat davasında görevli mahkemenin Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin olduğu anlaşılmış olup davanın oybirliği ile usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilerek dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Kararı:

9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.09.2021 tarihli ve 2021/12 E., 2021/103 K. sayılı kararı ile;

“…DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Olay tarihinde dava dışı Hakim Yüzbaşı ... ile yol verme meselesi yüzünden bir gerginlik olduğunu, müştekinin kendisine “geri zekalı” dediğini iddia ettiğini, bunun gerçek olmadığını, hatta esas duruşa geçmesi şeklinde emrine itiraz dahi etmediğini, bu kişinin şikayetinden sonra eşi, küçük çocukları ve misafirleri ile birlikte Merkez Komutanlığında saatlerce tutulduklarını, ifadelerinin alındığını, aynı gün 23:10 sıralarında serbest bırakıldıklarını, ancak müştekinin daha sonra feri müdahil Askeri Savcı Binbaşı ...’ı aradığını ve soruşturmaya askeri savcılık makamında gecenin ilerlemiş saatine rağmen devam edildiğini, isnat edilen suçların ilk etapta üste saygısızlık ve hakaret suçları olduğunu, bu suçlardan soruşturmanın ... Merkez Komutanlığınca zaten yapıldığını, bir askeri savcının askeri mahkemenin görev alanına giren bir olayda soruşturmaya resen başlaması ve el koymasının ancak ağır cezalık veya gecikmesinde sakınca bulunan, delillerin kaybolma durumu olan suçlarda mümkün olabileceğini, üste saygısızlık suçunun 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Yargılama Usulü ve Disiplin Suçları Kanunun 47. maddesinde düzenlenen bir disiplin suçu niteliğinde olduğunu, hakaret suçunun ise TCK’nda düzenlenen şikayete bağlı bir suç olduğunu, her iki suçun da ağır cezalık olmadığını, açıkça HMK’nun 46 maddesindeki taraf tutma ve kayırma halinin görüldüğünü, müşteki hakimle soruşturmayı yürüten feri müdahilin aynı mahkemede görev yapıp mesleki dayanışma içinde olduklarını, gece saat 02:20 de kuvvetli suç şüphesi bulunmaması ve tutuklu kaldığı takdirde mağduriyetine neden olacağı şeklindeki gerekçeyle serbest bırakılmasına rağmen pazartesi günü aynı savcı tarafından hakaret ve üste saygısızlık suçlarından tutuklama istemiyle askeri mahkemeye sevk edildiğini, yasal şartları oluşmamasına rağmen Hakim Yüzbaşı ...’nın (hakkında tefrik kararı verilen) bulunduğu heyet tarafından hakkında tutuklama kararı verildiğini, yapılan itirazın bir başka mahkemece reddedildiğini, bu aşamada da meslektaş dayanışması olduğunu, feri müdahil tarafından daha sonra “hakaret ve üste saygısızlık suçlarından askeri disiplin temin edildiği ve tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varılarak serbest bırakılmasına” karar verildiğini, hakaret suçundan uzlaşma tutanağının imzalatıldığını, 8 gün süreyle suçsuz yere askeri cezaevinde tutulduğunu, ancak emre itaatsizlikten değil Askeri Ceza Kanunu 87/1 maddesinde düzenlenen emre itaatsizlikte ısrar suçunun oluştuğu iddia edilerek kamu davası açıldığını, bu suçun oluşabilmesi için ilk koşulun askeri hizmete ilişkin bir emir olması gerektiği, taraflar arasında ne olay sırasında ne de öncesinde askeri hizmet ilişkisinin bulunmadığını, bunun yerel mahkeme kararının Askeri Yargıtay tarafından bozulmasına ilişkin ilamında açık olarak belirtildiğini, feri müdahil tarafından bilerek disiplin suçu olan “emre itaatsizlik” yerine Askeri Ceza Kanununa tabi “emre itaatsizlikte ısrar” suçu oluştuğu iddia edilerek kamu davası açıldığını, yine mahkemece kasten görevsizlik kararı verilerek beraat kararı vermekten kaçınıldığını, Hakim Yüzbaşı ...’nın kanun hükmünü ihlal ettiğini, görevsizlik kararının daha sonra bozulduğunu, buna rağmen direnme kararı verildiğini ve Askeri Yargıtay Genel Kurulunun direnme kararını da bozduğunu, emre itaatsizlikte ısrar suçu ile dava açan feri müdahilin davacının sırf askeri mahkemede yargılanmasını sağlamak amacıyla hareket ettiğini, böylece kayırma ve taraf tutma ile farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı kararlar verildiğini, müşteki ile askeri savcı ve askeri hakimin iştirak halinde maddi ve manevi zarara uğramasına neden olduklarını, maddi zarara ilişkin idare aleyhine dava açtıklarını, eldeki davada manevi zararın tazmini istediğini beyan etmiştir.

CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde ve aşamalarda hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden davanın reddi gerektiğini, kararın yasal mevzuata uygun olarak verilip işlemde kusur, kasıt ve hata olmadığını, ayrıca idareye atfedilebilecek bir kusurun da bulunmadığını, HMK’nun 46 maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

FER’İ MÜDAHİL ...: Olay tarihinde nöbetçi askeri savcı olarak görevde olduğunu, kıdemli askeri savcı tarafından aranarak olayın bildirildiğini, davacının saygısızca davranışlarda bulunduğunu ve alkollü olduğunun her halinden anlaşıldığını, daha önceden kendisini tanımadığını, olayın müştekisi Hakim Yüzbaşı ... ile 2006 yılından itibaren aynı mahkemede çalışmaları nedeniyle arkadaşlıklarının bulunduğunu, olayda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve CMK’nda bulunmayan, ancak 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 71. maddesi gereğince askeri disiplinin korunması amacıyla davacıyı görev ve yetki yetkisi doğrultusunda tutuklamaya sevk ettiğini, 353 sayılı Kanunda açıkça askeri disiplinin korunmasının tek başına tutuklama sebebi sayıldığını, davacı tarafından tutuklamaya itiraz edildiğini, bir başka mahkeme tarafından incelenmesine rağmen itirazın reddine karar verildiğini, tutuklamadan 8 gün geçmesi ve tarafların hakaret suçundan uzlaşmaları, isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti nedeniyle CMK’nın verdiği yetkiyi kullanarak tahliye ettiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini istemiş ve davaya fer’i müdahil olarak kabulüne karar verilmiştir.

TANIK HÜSEYİN ÇALIŞKAN: Davacının aile dostu olduğunu, askeri alanda piknik yaptıklarını, öndeki arabayı davacının kullandığını, akşam dışarı çıkma aşamasında lojman nizamiyesine geldiklerinde davacı durunca kendilerinin de durduğunu, bir bağrışma olduğunu, hakim yüzbaşı olduğunu sonradan öğrendiği kişinin davacıya "siz bana geri zekalı diyemezsiniz" dediğini duyduğunu, davacının da "ben size geri zekalı demedim" dediğini, yüzbaşı olan kişinin “ben hakimim” deyince, kendisinin de "benim eşim de hakim" dediğini, askeri savcının gece davacının ifadesini aldığını beyan etmiştir.

TANIK CEM ÖKMEN: TSK’nde Albay rütbesiyle görev yaptığını, tabur komutanı olduğunu, davacının Merkez Komutanlığında askeri inzibat karakolunda bulunduğu bildirilince olayın içeriğini araştırmak için görevi gereği karakola gittiğini, davacının kullandığı araç ile 7. Kolordu Kışlası içerisinde seyrederken sivil kıyafetli karşıdan gelen bir aracın yolda durduğunu, o aracın durması sebebiyle kendi araçlarının da durduğunu, birbirlerine yol verdiklerini ve daha sonra herhangi bir olay olmadan araçların kendi seyir yönlerinde hareket ettiklerinin söylendiğini, karakolda tanımadığı birkaç kişi ile görüşmesinde diğer araçtaki kişinin yüzbaşı rütbesinde bir askeri hakim olduğunu öğrendiğini, davacıdan anlaşmalarını, özür dilemesini istediğini, davacının geri zekalı gibi bir söz söylemediğini beyan ederek özür dilediğini, müştekinin de kendisi için sorun olmayacağını, ancak durumu askeri savcılığa bildirdiğini beyan etmesi üzerine askeri savcıyı aradığını, onun da şu anda yapabileceği bir şey olmadığını, evrakı esasa kaydettiğini söylediğini, davacıyı gönderip gönderemeyeceğini sorduğunda askeri savcının acil bir işlem olmayıp pazartesi günü ifade için çağıracağını belirttiğini, bunun üzerine oradan ayrıldığını beyan etmiştir.

SAFAHAT: Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla 2013/97 E sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılamada 20.01.2015 gün ve 2013/97 2015/8 E-K sayılı ilamı ile feri müdahil ...’ın yargılama sırasında Askeri Yargıtay üyesi seçildiği, dosyasının ayrıldığı ve hakim ... hakkında 6545 sayılı Yasanın 70. maddesi ile değişik CMK 141/3 ile 142 maddeleri uyarınca görevsizlik kararı ve dosyanın talep halinde görevli ... nöbetçi ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verildiği; fer'i müdahil ... hakkında 2015/4 sayılı dosya üzerinden yargılamaya devam olunduğu ve Dairemizin 24.03 2015 gün ve 2015/4-15 sayılı ilamı ile HMK’nun 47 maddesi uyarınca Yargıtay Başkan ve Üyeleri hakkında açılacak sorumluluk davasının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda görülmesi gerektiğinden ve fer’i müdahilin halen Askeri Yargıtay üyesi olduğu anlaşıldığından görevsizlik kararı verilerek dosyanın talep halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği, temyiz edilmeksizin 15/06/2015 tarihinde kesinleştiği, İlk derece mahkemesi sıfatı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 gün ve 2015/6-21 E-K sayılı ilamı ile dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 01.04.2015 gün ve 6644 sayılı kanunun 3. maddesi ile değiştirilen HMK’nun 47 maddesi ve HMK’nun 114/1-c maddesi gereğince mahkemenin görevli olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilerek dosya Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır.

GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

KKK. 7. Kolordu Komutanlığı ... Askeri Mahkemesinin 20.03.2013 gün ve 2013/725 E – 180 K sayılı dosyasının örnekleri getirtilerek incelenmiştir.

Dosya kapsamından davacının hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunmaması ve tutuklandığı takdirde mağduriyetine neden olacağı gerekçesiyle 03 Mayıs 2009 tarihinde 02:20 civarında serbest bırakıldığı, ancak 04/05/2009 pazartesi günü feri müdahilin, davacının hakaret ve üste saygısızlık suçlarından dolayı tutuklanmasını talep ettiği, KKK 7. Kolordu Komutanlığı ... Askeri Mahkemesinin 04/05/2009 gün ve 2009/403 müt. sayılı kararıyla hakaret ve üste saygısızlık suçlarını işlediğine dair dosyada kuvvetli delillerin bulunması, bu suç ile askeri disiplinin önemli derecede ihlal edilmiş olması nedeniyle 353 sayılı kanunun 71/1 ve CMK nın 100/1 maddesi uyarınca tutuklandığı, itirazın HKK 2. HKK ... Askeri Mahkemesinin 06/05/2009 gün ve 171 müt. sayılı kararıyla reddedildiği, 12/05/2009 tarihinde feri müdahil tarafından “hakaret ve üste saygısızlık suçlarından ilgi (a) müzakere ile tutuklanan Ulş. Bçvş. ... hakkındaki askeri disiplinin temin edildiği ve tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varılmış olup CMK'nun 103/2 maddesi gereğince şüphelinin resen serbest bırakılmasına askeri savcılığımızca karar verilmiştir” şeklindeki karar ile davacının tahliye edildiği, aynı tarihli ve feri müdahil tarafından davacı hakkında hakaret (TCK 125/1) suçundan uzlaşma nedeniyle KYOK verildiği, emre itaatsizlikte ısrar etme suçundan (Askeri Ceza Kanununun 87/1 m.) iddianame düzenlendiği, hakkında tefrik kararı verilen Hakim Yzb ...’nın heyet başkanı olduğu KKK 7. Kolordu Komutanlığı ... Askeri Mahkemesinin 14/102009 gün ve 1531 E ve 1501 K sayılı ilamı ile “sanığın esas duruşa geçmek şeklindeki emri tam olarak yapmadığı, kısmen yerine getirdiği, bu haliyle emre itaatsizlikte ısrar suçunun oluşmayacağı, eylemin 477 sayılı Yasanın 48. maddesinde düzenlenen disiplin suçunu oluşturabilecek nitelikte olduğu, yargılama görevinin disiplin mahkemesinde bulunduğu, görevsizlik kararı ile Disiplin Mahkemesine gönderilmesine” karar verildiği; Askeri Yargıtay’ın 06/10/2010 gün ve 2200 E ve 2234 K sayılı ilamı ile “sanığın olay günü hafta sonu olması sebebiyle, ailesi ve sivilde arkadaşı olduğu misafirleri ile birlikte piknikten dönerek evlerine gitmekte oldukları bir sırada, nizamiyede aracından indikten sonra yaşanılan tartışmalarından, duruşunun bozuk olduğundan bahisle mağdur tarafından esas duruşa geçmesinin istenmesinin herhangi bir askeri vazifenin yerine getirilmesiyle ilgili olmaması nedeniyle askeri hizmete ilişkin bir emir niteliğinde olmadığı, ayrıca mağdurun ikazı üzerine nizami olmayacak tarzda da olsa duruşunu düzelten sanığın emre itaatsizlik suçunu işleme kastının da bulunduğunun kabul edilmeyeceği, söz konusu olayın hizmet veya hizmete ilişkin saygısızlık disiplin suçunu oluşturduğundan da bahsedilmeyeceğinden, sanığın eyleminin disiplin tecavüzü mahiyetinde kaldığı sonucuna varılmış ve Askeri Mahkemece aksi yönde değerlendirmelerle tesis edilen görevsizlik kararının, sübut (esas) yönünden bozulmasına” karar verildiği, mahkemenin 16/03/2011 gün ve 383E – 116 K sayılı ilamıyla önceki kararında direndiği, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 15/12/2012 gün ve 126 E – 120 K sayılı ilamı ile “…yaşanılan tartışmanın ardından sanığın duruşunun bozuk olduğundan bahisle mağdur tarafından esas duruşa geçmesinin istenmesinin, herhangi bir askeri vazifenin yerine getirilmesiyle ilgili olmaması yanında, olayın hizmet veya hizmete ilişkin hallerle de ilişkisi bulunmadığından, sanığın eyleminin, AsCK’nın 87/1 maddesinde düzenlenen emre itaatsizlikte ısrar suçunun ve 477. sayılı Kanunun 48. maddesinde düzenlenen emre itaatsizlik disiplin suçunu oluşturmadığı sonucuna varıldığından; direnilmek suretiyle verilen görevsizlik kararının, esas (subut) yönünden bozulmasına” karar verildiği, bunun üzerine mahkemece 10/07/2013 gün ve 725 E - 180 K sayılı kararıyla bozmaya uyularak emre itaatsizlikte ısrar suçunun unsurları itibarı ile oluşmadığı gerekçesiyle CMK nın 223/2-b maddesi uyarınca beraat kararı verildiği ve temyiz edilmeksizin 11/06/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

6100 sayılı HMK’nun 46 maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK 46. maddesine göre Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a)Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b)Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç)Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d)Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular, yaşanılan tartışma sonucu Merkez Komutanlığında bitebilecek bir süreç varken Askeri Savcılığın soruşturmaya resen el koyduğu, bu durumun ancak ağır cezalık veya gecikmesinde sakınca bulunan, delillerin kaybolma ihtimali olan suçlarda olabileceği, bu şartlar oluşmamışken feri müdahilin yetkisini aşarak soruşturmaya resen el koyduğu, HMK 46. Maddesinde düzenlenen taraf tutma ve kayırma eylemlerinin gerçekleştiği, feri müdahil olan askeri savcı ile tutuklama kararı veren hakimin aynı mahkemede görev yapıp mesleki dayanışma içinde ve farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık kanun hükmüne aykırı davrandıkları, feri müdahil tarafından gece yarısı serbest bırakılmasına rağmen hemen sonra tutuklamaya sevk edildiği ve yine 8 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığı, askeri hizmete ilişkin olmayan bir emir nedeniyle daha ağır suçtan iddianame düzenlendiği, bu durumun Askeri Yargıtay ve direnme kararından sonra verilen Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlarıyla tespit edildiği, hakkında tefrik kararı verilen askeri hakim ile askeri savcı olan feri müdahilin iştirak halinde kendisini zarara uğrattıkları iddialarıdır.

Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle, hukuki süreç işlemiştir. Davacı, HMK 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00-TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;

1-HMK'nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

2-HMK'nun 49.maddesine göre takdiren 1.000,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3-Alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 2.561,62-TL'den mahsubuna, kalan 2.502,32-TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 5.940,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

10. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekilinin duruşma talepli temyiz isteminde bulunduğu gözetildiğinde, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılıp yapılmayacağı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden;

12. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

13. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü yer almaktadır.

14. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

15. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir.

Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası:

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

16. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. “Duruşmalı yargılama hakkı” her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; ... İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

17. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; ... Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

19. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

20. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; ... İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

21. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vâkıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

22. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

23. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

24. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

25. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tâbi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.

26. Bu nedenle davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Esas yönünden:

27. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

28. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

29. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

30. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 19.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.