Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/304 E. 2022/1810 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının yıllık izin ücreti alacağının, alt işveren yanında çalıştığı dönemle sınırlı talebiyle mi yoksa mahkemenin asıl işveren nezdindeki çalışmaları da hesaba katarak belirlediği süreyle mi hesaplanması gerektiği.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının dava dilekçesindeki açıklamaları ve Bölge Adliye Mahkemesince alınan beyanı birlikte değerlendirildiğinde, talebinin alt işverenlerdeki çalışma dönemiyle sınırlı olduğu ve taleple bağlılık ilkesi gereği asıl işveren nezdindeki çalışmaların dikkate alınarak yıllık izin ücreti hesaplanamayacağı gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.09.1993-24.06.2003 tarihleri arasında alt işveren olan şirketlerin işçisi olarak davalıya ait işyerinde çalıştığını, 25.06.2003 tarihinde davalı işverence kadroya alındığını ve 27.09.2018 tarihine kadar çalıştığını, müvekkilinin bu çalışmalarının karşılığında davalının yalnızca 25.06.2003-27.09.2018 tarihleri arasındaki çalışması karşılığı kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti ödediğini, müvekkilinin tüm çalışma süresinin davalıya ait işyerinde geçtiğini, davalı işverenin müvekkilini kendi kadrosuna almak için alt işveren şirkete hitaben istifa dilekçesi verdirdiğini, müvekkilinin istifa dilekçesini baskı altında verdiğinden hükümsüz olduğunu, kaldı ki bir an için istifa dilekçesinin geçerli olduğu kabul edilse bile istifa dilekçesinin muhatabı son alt işveren şirket olduğundan müvekkilinin asıl işveren olan davalıyla olan ilişkisinin bu istifadan etkilenmeyeceğini, bu nedenlerle davalının tüm çalışma süresi bakımından sorumlu olduğunu ileri sürerek kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iş sözleşmesinin istifa ile sona erdiğini, iradeyi sakatlayan hâller de olmadığından istifa dilekçesinin dikkate alınması gerektiğini, alt işveren şirketlerde çalıştığı sürede yıllık izinlerini kullandığını, ayrıca taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

6. ... İş Mahkemesinin 11.06.2019 tarihli ve 2018/259 E., 2019/258 K. sayılı kararı ile; davacı son alt işverenden ayrıldıktan sonra aynı gün davalı asıl işverenin işçisi olarak çalışmaya devam ettiğinden istifa dilekçesi ile işinden değil işvereninden ayrıldığı, asıl işverenin alt işverende geçen çalışma süresinden sorumlu olmamak için davacının alt işverenle olan iş ilişkisini istifa ile sonlandırmak istediği, bu durumda davacının maddi anlamda olmasa bile manevi olarak zorlandığı, istifa dilekçesinin davacının gerçek iradesini yansıtmadığı ve geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin Kararı:

7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 27.05.2021 tarihli ve 2020/505 E., 2021/826 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14.09.2021 tarihli ve 2021/8080 E., 2021/11760 K. sayılı kararı ile; birinci bendinde davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “2-Somut uyuşmazlığın geldiği bu safhada, Mahkemece hüküm altına alınan yıllık ücretli izin süresinin isabetli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gereklidir.

Davacı işçinin ücretli izin alacağına ilişkin talebi alt işveren işçisi olarak çalıştığı döneme ilişkindir. Hükme esas alınan 23.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda, ücretli izin alacağına ilişkin belirlemeyi yaparken ilk paragrafta doğru şekilde davacı işçinin alt işveren işçisi olarak çalıştığı dönemde hak ettiği ve kullandığı ücretli izin süresini 132 gün olarak belirlemiştir.

Daha sonra aynı bilirkişi raporunun devam eden ikinci ve üçüncü paragrafında davacı işçinin talebini aşarak davalı işverenin kadrolu işçisi olarak çalıştığı dönemde ücretli iznin 20 gün eksik kullandırıldığı ve bir kıdem yılı için de 26 gün izni bulunduğu saptamasıyla toplam 46 günü de önceki hesabına ilave etmiştir.

Ne var ki, davacının davalı işveren nezdinde kadrolu işçi olarak çalıştığı döneme ilişkin talebinin bulunmaması karşısında açıkça talep aşımı niteliğindeki bu hesap hatalıdır.

Sonuç itibariyle; davacının ücretli izin alacağı hesabının taleple bağlı kalınarak 132 gün üzerinden yapılması gerekirken, talebi aşılarak 178 gün üzerinden yapılması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. ... İş Mahkemesinin 30.11.2021 tarihli ve 2021/210 E., 2021/367 K. sayılı kararı ile; davacı vekilince dava dilekçesinin beşinci paragrafında müvekkilinin davalı işyerindeki tüm çalışmalarının karşılığı olan yıllık izin ücretinden davalı işverenin sorumlu olduğunun ileri sürüldüğü, bu nedenle tüm çalışma dönemi için yıllık izin ücreti talep edildiğinin kabulünün gerektiği, aynı işverene karşı açılan davalarda aynı şekilde yapılan hesaplamaya göre verilen kararların onanarak kesinleştiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının yıllık izin ücreti alacağının 132 gün üzerinden mi yoksa 178 gün üzerinden mi hesaplanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Dinlenme ve yıllık ücretli izin hakkı, İş Hukukuna hâkim olan işçinin korunması ilkesi çerçevesinde pek çok uluslararası belgede düzenlenmiş, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığı altında sosyal bir hak olarak kabul edilmiş ve güvence altına alınmıştır.

15. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 50. maddesi,

“…Dinlenmek, çalışanların hakkıdır.

Ücretli hafta ve bayram tatili ile yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir.” hükmünü içermektedir.

16. Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri ile ilgili düzenlemeler ise 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53 vd. maddelerinde yer almaktadır. Buna göre Kanun’un “Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri” başlıklı 53. maddesinin 1. fıkrasında, işyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verileceği; 2. fıkrasında, yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemeyeceği; 3. fıkrasında ise, niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir.

17. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.

18. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.

19. Uyuşmazlığın çözümünde “taleple bağlılık ilkesi” ile ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

20. Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin, tarafların bildirdiği vakıalarla bağlı olmasını ve onların talepleri doğrultusunda hareket etmesini ifade ederken, taleple bağlılık ilkesi, hâkimin hüküm fıkrasında tarafların talep sonucuyla bağlı olduğunu; ondan fazlasına veya başka bir şeye hükmedemeyeceğini ifade etmektedir.

21. Taleple bağlılık ilkesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 26. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrası; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmünü içermektedir. Buna göre hâkim tarafların talepleri ile bağlı olup, kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesi mümkündür.

22. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade etmektedir. Başka bir deyişle hâkim, tarafın talep etmediği bir husus hakkında karar veremeyecektir. Hâkim, tarafın neyi talep edip etmediğini ise dava dilekçesine bakarak tespit edecektir. Dava dilekçesinde talep sonucunun yeteri kadar açık olmadığı hâllerde hâkim, davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde davacıya talep sonucunu açıklattırmalıdır (HMK m. 31).

23. Öte yandan taleple bağlılık ilkesi, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda geçerli değildir. Buna karşılık taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı davalarda da kimi zaman hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri nedeniyle bu ilke uygulanmaz. Örneğin davada yargılama giderleri talep edilmemiş olsa bile, hâkim, kendiliğinden davada haksız çıkan tarafı yargılama giderlerine mahkûm eder (HMK m. 332/1).

24. Yapılan açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili müvekkilinin 01.09.1993 tarihinde alt işveren işçisi olarak çalışmaya başladığını, 25.06.2003 tarihinde davalı işverenin kadrolu işçisi olarak çalışmasına devam ettiğini ve iş sözleşmesinin 27.09.2018 tarihinde sona erdiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile yıllık izin ücretinin tahsilini talep etmiştir.

25. Mahkemece benimsenen 23.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda, davacının hem alt işveren yanında hem de davalının kadrolu işçisi olarak çalıştığı dönem olmak üzere tüm hizmet süresi dikkate alınarak yıllık izin ücreti alacağının hesaplandığı görülmüş, karar Özel Dairece, yıllık izin ücretinin hesaplanmasında talebin aşıldığı gerekçesiyle bu alacak yönünden karar bozulmuştur.

26. İlk Derece Mahkemesince dava dilekçesine bakıldığında davacının tüm çalışma süresi yönünden talepte bulunduğu, emsal dosyalarda da aynı yönde yapılan hesaplamalara göre verilen kararların onandığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

27. Ancak dava dilekçesinin ikinci paragrafında “Davalı, müvekkil işçinin bu çalışmaları karşısında, yalnızca 25.06.2003-27.09.2018 tarihleri arasındaki çalışması karşılığı kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücretini ödemiş, ancak 01.09.1993-25.06.2003 dönemi için ödemede bulunmamıştır.” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir.

28. Bölge Adliye Mahkemesince davacının yıllık izin hakkındaki beyanının alınmasına karar verilmiş, talimat mahkemesine “…davacının 01.09.1993-27.09.2018 tarihleri arasında çalıştığı sürede yıllık izinleri kullanıp kullanmadığı, kullandıysa hangi yıl kaç gün kullandığı hakkındaki beyanı alınarak tutulacak tutanağın duruşmanın bırakıldığı 27/05/2021 tarihinden önce mahkememize gönderilmesi” şeklinde müzekkere yazılmıştır. Davacının beyanının alındığı talimat duruşmasında da davacı, “bana bildirdiğiniz 01/09/1993-25/06/2003 tarihleri arasında hiç yıllık izin kullanmadım, ilgili tarihlerde işçi haklarının korunması noktasında yaygın bir hassasiyet yoktu, bu nedenle haklarımıza saygı gösterilmezdi, dediğim gibi yıllık izin kullanmadım” şeklinde beyanda bulunmuştur.

29. Davacının hizmet döküm cetveline bakıldığında, 01.09.1993 tarihinde alt işveren işçisi olarak çalışmaya başladığı, 25.06.2003 tarihinde davalının kadrolu işçisi olarak çalışmasına devam ettiği ve iş sözleşmesinin 27.09.2018 tarihinde sona erdiği görülmüştür.

30. Bu durumda davacının Bölge Adliye Mahkemesince talimat yoluyla alınan beyanı ve dava dilekçesindeki açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; davacının yıllık izin ücreti ile ilgili talebinin alt işverenlerde çalıştığı dönemle sınırlı olduğu, bu nedenle davalı nezdinde kadrolu çalıştığı hizmet süresinin de eklenerek yıllık izin süresi ve buna bağlı olarak yıllık izin ücreti hesaplanmasının taleple bağlılık kuralına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

31. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 21.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.