"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı ...’nin öldürülmesi olayı ile ilgili İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sırasında İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2003/486 müteferrik karar sayılı el koyma kararı ile 88.000TL’nin muhtelif borçlar hesabına alınarak bloke konulduğunu, İzmir 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/59 esas sayılı tereke dosyasının kararına istinaden el konulan paranın 44.000TL’sinin müvekkiline faizsiz olarak ödendiğini, 26.10.1971 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Suç Eşyası Yönetmeliği’nin 13. maddesi ve bu Yönetmeliği yürürlükten kaldıran ve hâlen yürürlükte olan 01.06.2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Suç Eşyası Yönetmeliği’nin 12. maddesi gereğince paranın faiz getirecek hesaba yatırılması gerekirken el koyma kararı ile bloke edilen paraya faiz yürütülmediğini, müvekkilinin faiz alacağından mahrum kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000TL faiz alacağının 10.12.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; faiz talep edilen paranın ödenme tarihi ile bu davanın açılma tarihi arasında bir yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönden ise ilgili Bankanın Yönetmelik gereği paranın faiz getirecek hesaba yatırılması gerektiğini bildiğinden kusurlu olduğunu, müvekkiline yüklenecek kusur bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2014 tarihli ve 2011/675 E., 2014/367 K. sayılı kararı ile; paranın bloke edildiği banka aleyhine açılan davanın reddine karar verildiği ve kesinleştiği, İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin bloke kararının Suç Eşyası Yönetmeliği kapsamında olduğundan bloke kararında muhafaza altına alınmasına karar verilen paranın faiz getirecek hesapta tutulmasına karar verilmesi gerekirken bu hususun yerine getirilmediği, dolayısıyla davalı ... Bakanlığının sorumluluğunun bulunduğu, dosyada alınan 14.04.2014 tarihli ek raporun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davacının ıslahı doğrultusunda davanın kabulü ile 53.252,03TL faiz alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/16098 E., 2015/15213 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının diğer temyiz itirazına gelince;
Dava, faiz alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından; davaya konu paranın kime ait olduğunun tespitine ilişkin, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/393 esas sayılı dosyası üzerinden görülen davada, davacı ile dava dışı ... arasında 06/12/2010 tarihinde bir protokol imzalandığı ve belirtilen davanın protokol hükümleri esas alınarak karara bağlandığı anlaşılmaktadır. Protokolde; 88.000,00 TL'nin 44.000,00 TL'sinin ...'a, 44.000,00 TL'sinin davacı ...'a ait olduğu, 88.000,00 TL'nin bankada bloke edilmesinden dolayı doğan veya doğacak faiz alacağının, protokolün imzalanması ile ... tarafından ...'a temlik edilmiş olacağı kararlaştırılmıştır. İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesi 2010/462 karar sayılı ilamı ile 88.000,00 TL'nin 44.000,00 TL'sinin ...'a, 44.000,00 TL'si ile varsa işlemiş faizlerinin ...'a Tereke Mahkemesi tarafından ödenmesine karar vermiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda yalnızca 44.000,00 TL'nin işlemiş faizi hesaplanmıştır. Protokol uyarınca 88.000,00 TL'nin işlemiş ve işleyecek faizi davacıya bırakıldığına göre, faiz hesabının bu miktar üzerinden yapılması gerekmektedir. Açıklanan nedenle mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
3- Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
a) Davaya konu paraya 08/09/2003 tarihinde bloke konulmuş, İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/10/2007 gün 2007/116 esas 2007/336 karar sayılı ilamı ile paranın Tereke Hakimliğine gönderilmesi ve paraya ilişkin taleplerin Tereke Hakimliğince değerlendirilmesine karar verilmiştir. Bu karar üzerine dava dışı ... tarafından Tereke Hakimliği nezdinde....terekesi ve mirasçı .... aleyhine dava açılmış ve paranın kendisine ait olduğunun tespiti ile mirasçıya ödenmemesi yönünde tedbir karar verilmesi istenilmiştir. Bu dava sırasında mirasçı İlknur Gören tarafından dava konusu para, eldeki davanın davacısı ...'a temlik edilmiş, ... tarafından temlik alacaklısına karşı davaya devam edilmesi talep edilmiştir. Tereke Mahkemesince verilen görevsizlik kararı üzerine, davaya İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/393 esas sayılı dosyası üzerinden devam edilmiş, sunulan sulh protokolü uyarınca 06/12/2010 tarihinde dava sonuçlandırılmış ve temyizden feragat neticesinde karar 07/12/2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Mahkemece faiz hesabının, paranın bloke edildiği 08/09/2003 tarihinden, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin paranın ödenmesine ilişkin kararının kesinleştiği 07/12/2010 tarihine kadar geçen süre için yapılması gerektiği benimsenerek, ek rapor alınmış ve ek rapor ile hesaplanan miktara hükmedilmiştir.
İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesinin paranın Tereke Hakimliğine gönderilmesine dair kararından sonra, hak sahibi olan kişinin parayı teslim alamamasının nedeni, dava dışı ... ile olan mülkiyet uyuşmazlığıdır. 24/10/2007 tarihinden sonraki sürede işlemiş faizden bu uyuşmazlığın dışında bulunan davalı idarenin sorumlu tutulması mümkün değildir. Faiz hesabının paranın bloke edildiği 08/09/2003 tarihi ile 24/10/2007 tarihi arasında geçen süre için yapılması gerekirken, aksi yönde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
b) Davaya konu paraya, kasten adam öldürme ve nitelikli yağma suçlarından yürütülen soruşturma sırasında bloke konulmuş olup bloke kararının verildiği tarih itibari ile paranın kime ait olduğu belli değildir. Paraya suça konu olması ve hesap sahibi olan kişiye ödenmemesi amacıyla bloke konulduğu gözetildiğinde, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi uyarınca faiz alacağı miktarından uygun bir miktar hakkaniyet indirimi yapılmalıdır. Bu yön gözetilmeksizin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 2016/343 E., 2017/227 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda Yargıtay ilamı doğrultusunda alınan ek rapor ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek bilirkişilerce tespit edilen bedel üzerinden ¼ oranında takdiri indirim yapılarak davacının alacağının 60.853,77TL olduğu ancak talep ile bağlı kalınarak davalının davacıya 53.252,03TL borçlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 53.252,03TL faiz alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/4260 E., 2017/8313 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazına gelince;
Dava, faiz alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dışı ...'nin öldürülmesi olayı ile ilgili yürütülen soruşturma kapsamında 88.000,00 TL'ye bloke konulduğunu, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/393 esas, 2010/462 karar sayılı ilamıyla; 44.000,00 TL'nin faizsiz olarak müvekkiline ödendiğini, paranın faiz getirecek hesaba yatırılması gerekirken, faiz yürütülmediğini belirterek, maddi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı idare, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, Dairemizin 24/12/2015 gün, 2014/16098 esas, 2015/15213 karar sayılı bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde; bilirkişiden 16/12/2016 tarihli ek raporun alındığı, bilirkişi raporunda davacının faiz alacağının 81.138,36 TL olarak hesaplandığı, bu bedel üzerinden, 818 sayılı BK'nun 43. maddesi uyarınca 1/4 oranında hakkaniyet indirimi yapılması halinde, davacının alacağının 60.853,77 TL olacağı, davacının talebiyle bağlı kalınarak, davalının davacıya 53.252,03 TL borçlu olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde, 10.000,00 TL alacak isteminde bulunmuş, bozma ilamı öncesi davasını ıslah ederek talebini 53.252,03 TL'ye yükseltmiştir. Bozma ilamına uyularak alınan bilirkişi raporunda ise, davacının faiz alacağının 81.138,36 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece yapılan 1/4 oranındaki hakkaniyet indiriminin talep miktarı üzerinden yapılması gerekirken, bilirkişi tarafından hesaplanan miktardan yapılmış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle davalının vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Birinci Direnme Kararı:
12. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2019/219 E., 2020/42 K. sayılı kararı ile; Yargıtayın yerleşik uygulamalarında hakkaniyet indirimi yapılması ile ilgili olarak yöntem açıklanır iken indirimin talep edilebilecek alacak miktarı bilimsel yöntemle hesaplandıktan sonra bulunan alacak kaleminin tamamı üzerinden yapılacağı hususunun açıkça belirtildiği, davacının talep miktarı üzerinden indirim yapılmasının hesaplama yöntemine ve aritmetik biliminin kurallarına uygun olmadığı, nesnel yöntemlerle talep edilebilecek alacak miktarı bulunup bunun üzerinden oranlama yapılarak indirimin belirlenmesi gerektiği, taraf talebi üzerinden indirim yapılmasının genel hesap yöntemlerine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Birinci Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı:
14. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2021/4-100 E., 2021/41 K. sayılı kararı ile usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm ve direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı bu usulî nedenden dolayı bozulmuştur.
İkinci Direnme Kararı:
15. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/177 E., 2021/408 K. sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı gereği yerine getirilerek önceki direnme gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
İkinci Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada mahkemece faiz alacağına ilişkin yapılacak olan hakkaniyet indiriminin ıslah dilekçesi ile talep edilen alacak miktarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam alacak miktarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, "Davalı tarafın harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilam harcına tabi bir davada dava açılırken yatırılan maktu karar ve ilam harcının yeterli olup olmadığı, böyle bir davanın kısmî dava olarak açılması ve ıslah yapılmak suretiyle dava değerinin arttırılması halinde ıslah edilen miktar için nispi karar ve ilam harcının tamamlanması gerekip gerekmediği ayrıca; bu tür bir davanın belirsiz alacak davası olarak açılması halinde alacağın sonradan belirlenen miktarı için nispi karar ve ilam harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği” konulu içtihadı birleştirme başvurusuna ilişkin olarak Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas sayılı kararı ile “İçtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtayın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden Hukuk Genel Kurulunun sadece 03.11.2010 tarih ve 2010/10-550/561 sayılı kararının bulunması karşısında, içtihatların birleştirilmesine yer olmadığı” yönünde karar verildiği dikkate alındığında, davalı ... Bakanlığının harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilam harcına tabi olan eldeki davada dava açılırken ve ıslah edilirken maktu yatırılan peşin harcın ve ıslah harcının usul ve yasaya uygun şekilde tamamlanmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
19. Bilindiği üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan malî kaynağın sağlanması amacıyla Devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu malî yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilir.
20. Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, “masrafı karşılama” ve “faydalanma” ilkelerine dayandırılmaktadır. Masrafları karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.
21. Bu açıklamalar karşısında harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan malî yükümlülükler olarak tanımlanabilir (Pınar, B.: Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
22. Diğer bir deyişle “…harç; muhtelif kanunların konusunda bulunan adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği kırtasiye ve formalite masraflarını karşılamak mülahazasıyla hakiki ve hükmi şahıslardan hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir.” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 23.12.1976 tarihli ve 1976/7 E., 1976/6 K. sayılı kararı).
23. Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun (492 sayılı Kanun/Harçlar Kanunu) gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır. Bu tanım, Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 E., 1987/9 K.; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 E., 1991/4 K.; 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 E., 52 K. sayılı kararlarında da yer almıştır.
24. Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişinin bir kamu kuruluşundan yararlanması, kişilere kamu eliyle özel bir çıkar sağlanması ve kamu idaresinin kişinin bir işiyle uğraşması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.12.1964 tarihli ve 1964/3 E., 1964/5 K. sayılı kararı).
25. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
26. Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 73. maddesinin üçüncü bendi “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
27. Bahsi geçen Anayasa hükmünün vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.
28. O hâlde, harca ilişkin bir kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamalıdır. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına alınmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, kanun koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.
29. Bu kanunîlik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 1. maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) Sayılı Tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
30. Anayasa Mahkemesinin 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; “…diğer harçlarda olduğu gibi yargı harçlarında da kural; harcın davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişi tarafından ödenmesidir. Ancak yargı yoluna başvurmak, başvuran kişiye bir harç yükümlülüğü yüklediği gibi, başvuranın haklı çıkması hâlinde bu yükümlülük yer değiştirmekte ve davada haksız çıkan tarafa yükletilmektedir. Bu nedenle nispi harca tabi davalarda, yargılama sonunda ödenecek harç miktarıyla birlikte, harcın gerçek sorumlusu da mahkeme kararıyla belirlenmektedir.”.
31. Yargı harçları; mahkeme harçları, icra ve iflas harçları, ticaret sicili harçları ve diğer harçlar olarak dört başlık altında toplanmıştır. Mahkemelerde ödenecek harçlar ise başvurma harcı, celse harcı, karar ve ilam harcı, temyiz, istinaf ve itiraz harçları ile keşif harcıdır.
32. Gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için ihdas edilen karar ve ilam harcı, yargılama giderlerinin de önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
33. Karar ve ilam harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 15, 21, (1) Sayılı Tarife (A)-III).
34. Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir.
35. Nispi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden Tarifedeki belli nispete göre alınan harçtır ( (1) Sayılı Tarife, (A)-III/1-a).
36. Maktu harç ise konusu belli bir değerle tespit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır ( (1 Sayılı Tarife, (A)-III/2-a).
37. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1-a alt bendinin birinci cümlesi; “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir.” şeklindedir.
38. Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinde ise “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır. Bu hükmün, itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararı ile, 492 sayılı Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde ise “...Yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 36’ncı maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” ifadelerine yer verilmiştir.
39. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 120. maddesine göre de “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır”.
40. Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2013 tarihli ve 2013/21-445 E., 2013/1625 K.; 06.06.2018 tarihli ve 2017/13-1984 E., 2018/1172 K. sayılı kararlarında da aynı hususlara işaret edilmiştir.
41. Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken ve alınan bilirkişi raporu sonrası talep miktarını ıslah ederken nispi peşin ve ıslah harcını yatırmayıp sadece maktu peşin ve ıslah harcı yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
42. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
43. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.
44. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği, nispi harca tabi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, bu durumda dava açılırken alınan harç maktu peşin harcın üstünde olduğundan tamamlatılması gereken bir nispi harç bulunmadığı kabul edilerek işin esasına girilmesi gerektiğinden ön sorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
45. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usulî nedenle bozulması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
492 sayılı Harçlar Kanunu hükümlerine göre; yargı işlemlerinden Harçlar Kanununa bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olan yargı işlemleri, yargı harçlarına tâbidir (md. 2/1). Karar ve ilam harcı (1) sayılı tarifede değere bağlı davalarda nispi harç olarak düzenlenmiştir. Nispi harçların ödeme zamanının düzenlendiği Harçlar Kanunu 28. maddeye göre; karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.
Harçlar Kanununa bağlı (1) sayılı tarifede konusu belli bir değer ile ilgili davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68,31 oranında nispi harç alınacağı düzenlenmiştir. Aynı tarifede değere bağlı davalarda dahi davanın reddi hâlinde alınacak harç nisbi harç olmayıp maktu harç olarak düzenlenmiştir.
Harçlar Kanunu ile harç alınmasına ilişkin kurallar getirilmiş ise de aynı Kanunda ve pek çok konuda harç alınmasına ilişkin istisnalar da bulunmaktadır.
Bu kapsamda düzenlemenin yer aldığı Harçlar Kanunu 13/1-j maddede; genel Bütçeye dahil idarelerin Harçlar Kanununun 1 ve 3 sayılı tarifelerine giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olduğu düzenlenmiştir.
Peşin alınması gereken nispi karar ve ilam harcı dava konusu değere göre karar verildiği takdirde alınacak nispi harcın dörtte biridir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde davalı ... olup tüm talebin kabulü hâlinde alınacak bir nispi harç bulunmamaktadır. Zira davalı yargı harçlarından muaftır. Davanın reddi hâlinde ise davacıya yükletilecek harç nispi harç olmayıp maktu harçtır. Bu nedenle bu dosyada ne karar verilirse verilsin nispi harç alınması söz konusu olmayıp ancak davanın reddi hâlinde davacıya da yükletilcek harç ise maktu harçtır.
Harçlar Kanunu 28. maddede değere göre peşin nispi harç alınacağı düzenlenmiş olmayıp, alınacak nispi harcın dörtte birinin peşin alınacağı düzenlenmiştir. Zira hüküm doğrudan alınacak karar ve ilam harcına bağlı olarak bir peşin ödemeyi içermektedir. Bu dosyada verilen karar ile alınacak bir nispi harç bulunmuyorsa değere göre hesaplanacak peşin yatırılması gereken bir nispi harç bulunmadığı da kabul edilmelidir. Bu dosyada alınabilecek en fazla harç davanın reddi hâlinde alınacak maktu harç olduğundan alınması gereken peşin harç da bu miktar olmalıdır.
Dava açılırken alınan harç maktu peşin harcın üstünde olduğundan tamamlatılması gereken bir nispi harç bulunmadığı kabul edilerek işin esasına girilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan ıslah nedeniyle artırılan miktar için nispi peşin harç yatırılmadığı için ön sorun bulunduğu kabul edilerek harç yönünden hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.