"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin verilen karar davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 2014 yılı yerel seçimlerinden itibaren ... Belediye Başkanlığı görevini sürdürdüğünü, internet üzerinden yayınlanan ... Gazetesinde yazılar yazan davalının 15.01.2017 tarihinde "Şimdi Gelelim Sadede" ve 20.01.2017 tarihinde "...'a Kurban Olmak!" başlığı altında yazdığı köşe yazıları ile 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe girişiminde şehit olan ...'in babasının onur konuğu olarak davetli olduğu ve başkanlığını davalının yaptığı ... Basın ve Medya Cemiyeti’nin düzenlediği “10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü” etkinliğine ilişkin anlatımında müvekkilinin kişilik haklarına yönelik saldırıda bulunduğunu ileri sürerek her bir yazı sebebiyle 125.000TL toplamda 250.000TL manevi tazminatın yazıların yayın tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline ayrıca karar özetinin ulusal düzeyde günlük yayın yapan en yüksek tirajlı üç gazetede ayrı ayrı yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı davaya cevap vermemiş; ancak davalı vekili duruşmada davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.09.2018 tarihli ve 2017/38 E., 2018/247 K. sayılı kararı ile; davacının İl Belediye Başkanı, davalının ise aynı ilde gazeteci olduğu, hakaret teşkil ettiği iddia olunan yazılarda doğrudan davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edecek nitelikte bir ibarenin bulunmadığı, eleştiri mahiyetinde yazılar olduğu, davacının konumu itibari ile sıradan şahıslara yönelik eleştirilerden daha ağır eleştirilere maruz kalabileceğinin kabul edilmesi gerektiği, dava konusu edilen yazılardaki ifadeler kırıcı, hoş karşılanmayan veya kaygı uyandıran bilgi ve düşünceler olarak değerlendirilse bile hakaret içerikli olarak değerlendirilmelerinin mümkün olmadığı, manevi tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince 14.01.2019 tarihli ve 2018/1233 E., 2019/25 K. sayılı kararı ile; ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu, ayrıca sınırlamanın kanunî olması, meşru amaca dayanması, demokratik toplumda gerekli ve orantılı olmasının gözetilmesi gerektiği, dava konusu her iki yazının güncel olduğu, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği, yazının veriliş biçimi ve bütünlüğü çerçevesinde kamuoyu gündemini uzun süre meşgul eden menfur 15 Temmuz darbe girişimine ve ardından yaşanan olaylara ilişkin olduğu, davalının darbe girişimi sırasında aldığı tutum değerlendirilerek yazının haber verme hakkı ve eleştiri sınırları içerisinde yapıldığı, davacının konumu gereği davalının iddialarına karşı her türlü iletişim vasıtasıyla cevap verebileceği, siyasi bir kimliğinin bulunması nedeniyle ağır sayılabilecek eleştirilere de katlanması gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.02.2021 tarihli ve 2019/933 E., 2021/800 K. sayılı kararı ile; “…Davalının internet sitesinde yazdığı yazıdaki ifadelerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aşıp aşmadığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değil ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
Kamuya mal olmuş kişilerin şeref ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir denge kurulmalıdır. Dengeleme yapılırken; dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği göz önüne alınmalıdır.
… İfade özgürlüğünün sınırı, kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkıdır. Yarışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken öncelikle dava konusu köşe yazısında kullanılan ifadelerin davacıya yönelik bölümünün, kamuoyunu ilgilendiren ve kamunun yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmalıdır. Davaya konu köşe yazılarında, 15 Temmuz gecesinde halkın meydanlara çıktığı vakit davacının ortada olmadığı, sosyal medya kanalıyla hiçbir tepkide bulunmadığı, FETÖ terör örgütü ile ilişkili haber sitesinden davacının ... Partisinin ... Belediye Başkan adayı olduğunun açıklandığı, söz konusu terör örgütüne ait bir kitaba belediye bütçesinden ödeme yapıldığı iddia edilerek davacı FETÖ terör örgütü ile ilişkilendirilmiştir. Davacının söz konusu terör örgütü ile iltisak, irtibat veya bağlantıları bulunduğuna ilişkin dosyaya sunulmuş herhangi bir delil bulunmamaktadır.
Bu kapsamda davacının FETÖ terör örgütü ile ilişkilendirilmesinde kamusal bir yararın varlığından bahsedilemez. Dosya incelendiğinde, davacı hakkında anılan terör örgütü ile ilgisi olduğuna dair hiçbir delil, ceza soruşturması veya kovuşturması bulunmamasına rağmen, davalı tarafça yazılan davaya konu köşe yazılarında, davacıyı FETÖ terör örgütü ile ilişkilendirilen ifadelerin ısrarlı bir şekilde kullanılması davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkına aykırı hareket edilmiştir.
Buna göre; davacının şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı, davalının ifade özgürlüğünden üstün tutulmalı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir. İfade özgürlüğüne bu kapsamda getirilen sınırlama, ölçülü ve orantılı olduğu gibi demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygundur. Dolayısıyla davalı tarafından internet sitesinde yazılan yazılardaki ifadelerle, açıkça ve ısrarlı bir biçimde FETÖ terör örgütü ile davacıyı ilişkilendirmek suretiyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı sonucuna varılmıştır.
Şu durumda; kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına 6098 sayılı TBK'nın 58. maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle istemin reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.09.2021 tarihli ve 2021/188 E., 2021/274 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının, internet üzerinden yayınlanan ... Gazetesinde 15.01.2017 tarihli "Şimdi Gelelim Sadede" ve 20.01.2017 tarihli "...’a Kurban Olmak!" başlığı altında yazdığı köşe yazılarının davacının kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
15. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
16. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
17. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
18. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
19. Dava konusu yayının yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesinde ise;
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve TBK’nın 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
21. Görüldüğü üzere TBK'nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
22. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
23. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
24. Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme'nin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
26. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme" ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukukî normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, başvuru no: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, başvuru no: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
Sözleşme'nin 10/2. maddesine göre, "... Bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demoktarik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir."
Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve "başkalarının şöhret ve haklarının korunması" amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları, diğer yanda ifade özgürlüğü bulunduğu durumda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir (Osman Doğru, Atilla Nalbant; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, başvuru no: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, başvuru no: 13585/88, 26.11.1991).
28. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2021 tarihli ve 2017/4-1352 E., 2021/476 K.; 02.12.2020 tarihli ve 2017/4-1463 E., 2020/991 K.; sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
29. Kabul edilebilir eleştiri sınırları hususunda ise; AİHM sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında bu sınırların halka mâl olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset adamları için daha geniş olduğunu birçok kez kabul etmiştir. Siyasetçilerin fiil ve davranışları, kaçınılmaz olarak ve bilinçli bir şekilde, gazetecilerin olduğu kadar vatandaşların, hepsinden çok da siyasi rakibinin sıkı bir denetimine tabidir.
30. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, parag. 49).
31. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının ... Belediye Başkanı, davalının ise internetten yayınlanan ... ... Gazetesinde köşe yazarı olduğu, internet sitesinde 15.01.2017 tarihinde yazdığı “Şimdi Gelelim Sadede” başlıklı ve 20.01.2017 tarihinde yazdığı “...’a Kurban Olmak!” başlıklı köşe yazısında davacı hakkında 15 Temmuz gecesinde halkın meydanlara çıktığı vakit ortada olmadığı, sosyal medya kanalıyla hiçbir tepkide bulunmadığı, belediye başkan adaylığının FETÖ terör örgütü ile ilişkili haber sitesinden açıklandığı, aynı örgüte ait bir kitaba belediye bütçesinden ödeme yapıldığı şeklinde bu örgüt ile ilişkili olduğuna dair ifadelere yer verdiği anlaşılmaktadır.
32. Mahkemece iddia konusu hususlar hakkında tanıklar dinlenmiş, tanıklar yazılarda belirtilenlerin aksine davacının 15 Temmuz gecesi ...’da olduğunu, ...’da medya kuruluşları ile gerçekleştirilen yayınlara katılıp halkı meydanlara çağırdığını belirtmişlerdir. Dosya içerisinde davacı hakkında FETÖ terör örgütü ile ilgisi olduğuna dair hiçbir delil, ceza soruşturması veya kovuşturma da bulunmamaktadır.
33. Bu kapsamda internet sitesinde yayınlanan dava konusu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; hiçbir dayanağı olmadığı hâlde davacının FETÖ terör örgütü ile ilişkilendirilmeye çalışıldığı, dolayısıyla kamusal bir yararın varlığından bahsedilemeyeceği gibi ifade özgürlüğü sınırlarının da aşıldığı, bu nedenle hukuka aykırılık unsurunun oluştuğu ve davacının kişilik haklarına saldırının gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.
34. O hâlde; davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, açıklanan hususlara aykırı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
35. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 maddesi gereğince ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 25.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.