Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/517 E. 2022/1013 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hâkimlerin iflas erteleme davasında verdikleri ihtiyati tedbir kararları nedeniyle davacının alacaklarının tahsil edilememesi sebebiyle açılan tazminat davasında, HMK m. 46/1’de sayılan hâkimin hukuki sorumluluk hallerinin oluşup oluşmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davada, iflas erteleme davası açıldığında İİK m. 179/a uyarınca hâkimin ihtiyati tedbir kararı vermekle yükümlü olması ve davacı tarafından ileri sürülen HMK m. 46/1-(b), (c) ve (e) bentlerindeki sorumluluk sebeplerine dair herhangi bir delil bulunmaması gözetilerek, Özel Daire kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : (Kapatılan)Yargıtay 23. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin hammadde üretimi yaptığını, dava dışı ... Ambalaj Yalıtım Kuyumculuk ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nin müvekkilinden toplam 2.474.277,60USD değerinde polistiren ambalaj malzemesi ve ısı yalıtım levhası yapımında kullanılan Genleştirilmiş Polistiren Sert Köpük (EPS) satın aldığını, anılan şirketin verdiği çeklerin karşılıksız çıkması üzerine Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden alınan ihtiyatî haciz kararı ile borçlu şirketin adresine 08.07.2014 tarihinde hacze gidildiğini, ancak haczedilen mallar muhafaza altına alınmayarak üçüncü bir kişiye yediemin olarak bırakıldığını ve 09.07.2014 tarihinde devam edilmek üzere hacze ara verildiğini, 09.07.2014 tarihinde haczin devamını talep ettkilerinde İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/262 E. sayılı iflas erteleme davasında verilen ihtiyatî tedbir kararı nedeniyle takiplerin durdurulduğunun taraflarına bildirildiğini, yaptıkları araştırmalarda borçlu şirket hakkında iki tane iflas erteleme davası açıldığının tespit edildiğini, İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan dosyada bilirkişilerin iflasın ertelenmesi konusunda olumsuz görüş bildirdiklerini, hâkim ...’ın olumsuz bilirkişi raporuna rağmen ihtiyatî tedbir kararı verdiğini, müvekkilinin İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesine bir dilekçe sunarak derdestlik itirazında bulunduğunu ve ihtiyatî tedbir kararının kaldırılmasını talep ettiğini, mahkemece taleplerinin değerlendirilmediğini, hâkim ...’ın yerine 05.08.2014 tarihinde duruşmaya çıkan hâkim ...’nun da derdestlik itirazını ve ihtiyatî tedbir kararının kaldırılması talebini değerlendirmediğini, 12.08.2014 tarihli duruşmada ise derdestlik itirazını kabul ederek davayı reddettiğini ve ihtiyatî tedbir kararını kaldırdığını, ihtiyatî tedbir kararı ile takipler ve ihtiyatî hacizler durdurulduğundan borçlunun tüm mallarını kaçırmasına imkân verildiğini, bu nedenle müvekkilinin 2.095.821,74USD alacağının tahsilinin imkânsız hâle getirildiğini, İstanbul Anadolu 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen iflasın ertelenmesi davasının da usulden reddedildiğini, bunun üzerine borçlu ... Ambalaj Yalıtım Kuyumculuk ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. vekilinin üçüncü kez iflasın ertelenmesi davası açtığını, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada hâkim ...’ın hiçbir inceleme ve araştırma yapmadan ihtiyatî tedbir kararı verdiğini, borçlu şirketin alacaklılardan mal kaçırdığına ilişkin belgeler sunulmasına rağmen ihbar olunan hâkimler tarafından dikkate alınmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46/1-(b), (c) ve (e) bentlerini ihlâl eden, iflas erteleme ile ilgili yasal düzenlemelere, alınan bilirkişi raporlarına ve Yargıtay içtihatlarına aykırı bir şekilde tedbir kararı veren ve derdestlik dava şartına rağmen davayı zamanında reddetmeyerek borçlu şirketin malları kaçırmasına zaman tanıyan hâkimlerin sorumlu olduklarını, müvekkilinin tahsil edemediği bu alacak nedeniyle, tüm ödemeler dengesinin bozulduğunu, kredi kullanmak ve borçlanmak zorunda kaldığını, almış olduğu borçlar sebebiyle yüksek faiz yüküyle karşılaştığını ve zarara uğradığını, ayrıca alacağını tahsili için de oldukça yüklü harcamalar yapmak zorunda kaldığını, müvekkilinin uğramış olduğu tüm müspet ve menfi zararlarının hesaplanarak tahsiline karar verilmesi için işbu davanın açıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere; şimdilik 613.142,48USD'nin ve 192.967,00EURO'nun, fiilen ödeme tarihindeki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının ve Devlet bankalarının o para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsilini, yine 830.638,15TL'nin zararın meydana geldiği tarihlerden işleyen ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, dava konusu kararlar nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların dayanağının bulunmadığını, kararların yasal mevzuata uygun olarak verildiğini, işlemlerde kusur, kast ve hatanın bulunmadığını, zararın ve tazminat talebinin yasal dayanağının olmadığını, sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delilin sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı:

6. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 14.06.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/2 K. sayılı kararı ile;

“…DAVA:

Davacı vekili dava dilekçesinde, Hakim ..., Hakim ... ve Hakim ...'nun HMK'nın 46/1-b, c, e bentlerini ihlâl ederek, borçlu ... Ambalaj Ltd. Şti.'nin mallarını kaçırmalarına, şirketin içini boşaltmalarına yardımcı olduklarını ve bu nedenle müvekkil şirketin 2.070.210,62 USD alacağını tahsil edemeyerek zarara uğradığını, tahsil edemediği bu alacak nedeniyle, tüm ödemeler dengesinin bozulduğunu, kredi kullanmak ve borçlanmak zorunda kaldığını, almış olduğu borçlar sebebiyle yüksek faiz yüküyle karşılaştığını ve zarara uğradığını, ayrıca alacağını tahsili için de oldukça yüklü harcamalar yapmak zorunda kaldığını, müvekkilinin uğramış olduğu tüm müspet ve menfi zararlarının hesaplanarak, tahsiline karar verilmesi için işbu davanın açıldığını, iflas erteleme davasında alınan bilirkişi raporunun olumsuz olmasına rağmen, kağıt üstünde göstermelik atanan kayyımlarla, iflas erteleme davasının şartları yerine getirilmeden ve derdestlik itirazları dikkate alınmadan ihtiyati tedbir kararı verildiğini, itirazlara rağmen bu kararın kaldırılmadığını, borçlu ... Ambalaj Yalıtım Kuyumculuk ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti.'ne zaman kazandırılıp; malları kaçırmalarına, şirketin içini boşaltmalarına neden olan, bunun sonucunda da müvekkilinin alacaklarını tahsil etmesini engelleyen Hakim ..., Hakim ... ve Hakim ...'nun karar ve eyleminden müvekkil şirketinin zarara uğradığını ileri sürerek, HMK'nın 46/1-b, c, e bentleri gereği, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere; 613.142,48 USD'nin ve 192.967,00 Euro'nun, fiilen ödeme tarihindeki TC Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının Devlet bankalarının o para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsilini, yine 830.638,15 TL'nin zararın meydana geldiği tarihlerden işleyen ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, harca esas değeri toplam 2.826.612,00 TL olarak göstermiştir.

CEVAP:

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; HMK'nın 46. maddesindeki şartların oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiş, ayrıca disiplin cezası verilmesini talep etmiştir.

Feri müdahiller ... ve ... ile ihbar olunan ..., davanın reddini istemiştir.

GEREKÇE:

Dava, 6100 sayılı HMK'nın 46/1.maddesinin ( b ),( c )ve ( e ) fıkraları uyarınca, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminatın tahsili istemine ilişkindir.

Dava, önce ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'ne açılmış, anılan Daire'ce 03.07.2015 tarih ve 52 E.,45 K.sayılı kararla, 6110 sayılı Yasa'nın geçici 2.maddesinin ( a ) bendi gereğince, dava konusu iflasın ertelenmesi konusunda ticaret mahkemesinin verdiği kararlardan kaynaklandığından Yargıtay 23.Hukuk Dairesi'nin görevli olduğu gerekçesiyle, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilerek, dosya Dairemize süresinde yapılan talep üzerine gönderilmiştir.

Yargı yetkisinin özellikleri; hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira, yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde, aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer Devlet

Memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.

Şu da belirtilmelidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi gerekir. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.

Bu düşünceden hareketle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla onun hukuki sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tabi tutmuştur.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun, hâkimin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda, dava sebepleri, görevli merciler ve yargılama usulüne dair 46. 47.48 ve 49 maddeleri, istisnai ve sınırlı bir alanla düzenlemede bulunduğundan kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi olanaklı değildir.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.1970 gün ve 186/623 sayılı kararında da anılan usul hükümleri sıralanarak, "...Kanun bu gibi davalarda dava sebeplerini tahdit etmiş, görevli mercileri özel suretle belirtmiş, dava sabit olmadığı takdirde davacının para cezası ve tazminat ile sorumlu tutulmasını emretmiştir...” ifadeleriyle, hakimin hukuki sorumluluğunun sınırlı hallerde kabul edildiği ve sorumluluğun tespitinin özel bir usule tabi bulunduğu vurgulanmıştır.

Açıklanan hükümler, hâkimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.

Bu amaçla, 14.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren, 09.02.2011 tarih ve 6110 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la, hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri kararlar nedeniyle açılacak tazminat ve rücu davalarında yeni düzenlemeler getirmiş ve hâkimlerin hukuki sorumluluğu konusundaki davaların Devlet aleyhine açılacağı esası benimsenmiştir.

6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinin gerekçesinde, "hükümde, hâkimlerin sorumluluğunu gerektiren sebeplerin, genel olarak belirtilmediği, daha önce 1086 sayılı Kanunun 573. maddesinde olduğu gibi tahdidi olarak sayma yoluna gidildiği, böylece hâkimlerin daha ağır bir sorumluluk rejimiyle karşılaşmalarının engellenmek istenildiği” ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere; hakimlerin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davası, normal bir eda davası görünümünde olmakla birlikte, az yukarıda açıklanan mülahazalarla taraflarına ve sorumluluk sebeplerine dair özel düzenlemelerin yanı sıra, görevli yargı mercii yönünden de özel yasal düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Hakimlerin görevleri sırasında vermiş oldukları zararlardan ötürü Devletin sorumluluğu yoluna başvurulması için, Türk Borçlar Kanunu'ndaki haksız fiil hükümlerine göre zarar, kusur ve illiyet bağının aranması gerekir. Kusur ile sorumluluk sebepleri 6100 Sayılı HMK'nın 46.maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır.

Davanın dayanağını oluşturan 6100 sayılı HMK'nın 46/1-( b ),( c ) ve ( e ) maddeleri, “ (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne

aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” hükmünü içermektedir.

Davacı vekilince dava dilekçesinde, İstanbul Anadolu 8.Asliye Ticaret Mahkemesi Hakimi Hülya Dalarslan'ın, iflas erteleme koşulları mevcut olmasına rağmen verdiği ihtiyati tedbir kararı ile tüm takipleri ve ihtiyati hacizleri durdurduğu, derdestlik dava şartına rağmen davayı reddetmediği, Hakim Hülya Dalarslan'ın izinli olduğu tarihte yerine duruşmaya çıkan Hakim ...'nun derdestlik itirazına rağmen davayı reddetmeyip, beyanda bulunmak üzere davacı vekiline süre verdiği, davacı vekilince aynı taleplerle açılan iflas erteleme davasında İstanbul Anadolu 1.Asliye Ticaret Mahkemesi Hakimi ...'ın davanın açıldığı gün, müdahil alacaklıların derdestlik itirazlarını, borçlu şirketin mallarını kaçırmaya yönelik faaliyetlerine ilişkin dosyaya sunulan bilgi ve belgeleri dikkate almaksızın ve kayyımdan rapor almaksızın ihtiyati tedbir kararı verdiği, tedbir kararının adı geçen hakim tarafından 2,5 ay sonra kaldırılarak davanın derdestlik dava şartı yokluğundan reddedildiği, her üç hakimin eylemleri ile borçlunun tüm mallarını kaçırmasına imkân verildiği, müvekkilinin alacağını tahsil edemediği, zarara uğradığı ileri sürülmüştür.

İstanbul Anadolu 8. ve 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde açılan davaların dava tarihinde yürürlükte bulunan İİK'nın 179/a maddesi, “ Mahkeme, iflâsın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarını onaylanması için derhal bir kayyım atar; ayrıca şirketin ve kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alır.” hükmünü içermektedir. Anılan yasal düzenleme iflas erteleme davası açıldığında, derhal kayyım atanması ve ihtiyati tedbir kararı verilmesi hususunda hakime yetki ve görev verdiğinden, ihbar olunan hakimlerce verilen ihtiyati tedbir kararlarının, HMK'nın 46/1-( c) maddesindeki, açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar niteliğinde olduğundan söz edilemez.

HMK'nın 46/1 maddesindeki sorumluluk hallerinden, ( b) fıkrasındaki, sağlanan veya vaadedilen menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir karar verilmesi, ( e ) fıkrasındaki, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmasının oluştuğu yolunda da dosyada herhangi bir delil ve belge bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle, ihbar olunan Hakimlerin hukuken sorumlu tutulmalarını gerektirecek HMK'nın 46.maddesinin ( b ), ( c ) ve ( e ) fıkralarındaki sorumluluk halleri gerçekleşmediğinden davanın reddine, aynı Kanun'un 49.maddesi uyarınca davacının takdiren 1.000,00 TL.disiplin para cezasına mahkumiyetine karar vermek gerekmiş, davalı lehine dava dilekçesinde harca esas değer olarak gösterilen dava değeri üzerinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin ikinci bölümünün üçüncü kısmı doğrultusunda hesaplanan vekalet ücretine hükmedilmiştir.

HÜKÜM:

1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. madde hükümlerine dayalı olarak açılan hakimin sorumluluğuna ilişkin tazminat davasının esastan REDDİNE,

2-Aynı Kanun'un 49. madde hükmüne göre 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacı şirketten alınarak hazineye gelir kaydına,

3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 29,20 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 48.271,47 TL'den mahsubu ile kalan 48.242,27 TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,

5-Yatırılan 250,00 TL avanstan kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesinden sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 333. maddesi gereği Dairemiz Yazı İşleri Müdürü tarafından ilgilisine ödenmesine,

6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca 92.599,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. GEREKÇE

8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

10. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.