"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil ile alacak, olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılar arasında 16.02.2007 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, müvekkilinin de davalı yüklenici şirket ile imzaladığı 02.11.2010 tarihli taşeronluk ve alacağın temliki sözleşmesi ile inşaatın ince işlerini yükleniciye isabet eden dört adet villanın devredilmesi karşılığında üstlendiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında imzalanan 25.04.2011 tarihli ek sözleşme ile 02.11.2010 tarihli sözleşmenin bazı maddelerinin değiştirildiğini ve davalı yüklenicinin 500.000TL ödemesi karşılığında davacıya ilave bazı yükümlülüklerin verildiğini, ek sözleşmede davalı arsa sahibi ... ile de arsa sahibine ait villalara ek imalat olarak havuz yapımı için anlaşma sağlandığını, sözleşme gereğince müvekkilinin üstlendiği inşaat işlerini bitirmesine ve belediyeden 19.09.2011 tarihinde iskân belgesi alınmasına rağmen her iki davalının da ödemelerini zamanında yapmadığını, davacıya sadece bir adet villanın mülkiyetinin devredilip bir kısım paranın ödendiğini, zamanında ödeme yapmayarak müvekkilini zor durumda bırakan davalı yüklenici şirketin 06.10.2011 tarihinde müvekkili şirket ile imzaladığı ek anlaşma ile iki adet villayı müvekkilinin müzayaka hâlinde bulunduğunu kabul ederek yarı bedeline satın aldığını, kendi edimlerini ifa etmeyen davalı şirketin inşaata iskân alındığı hâlde eksik ve ayıplı imalatlar bulunduğunu savunup tek taraflı tespit yaptırdığını, devamında da 29.03.2012 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi haksız şekilde ve tek taraflı olarak feshettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 02.11.2010 tarihli taşeronluk ve alacağın temliki sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğinin tespitine, alacağın temliki hükümleri uyarınca 16.02.2007 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre davalılar adına kayıtlı üç adet villanın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, 25.04.2011 tarihli sözleşme kapsamında ve sözleşme dışı yapılan işler nedeniyle şimdilik 100.000TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı ...’den tahsiline, tapu iptali ve tescilin mümkün olmaması hâlinde satışı vaat edilen üç adet villanın kaim değerine karşılık şimdilik 50.000TL’nin iskân tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı yüklenici şirketten tahsiline, haksız fesih nedeniyle uğranılan zararın tazmini için şimdilik 1.000TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... Turistik Tesis Yatırımları İnşaat ve Tarımsal Üretim San. Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davalı ... ile 16.02.2007 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığını, bu sözleşmedeki edimlerin yerine getirilmesi amacıyla bir kısım altyapı işleri ve ince işlerin 02.11.2010 tarihli sözleşme uyarınca davacıya verildiğini, 25.04.2011 tarihli ek sözleşme ile de davacıdan 500.000TL tutarında ilave iş yapılmasının istenildiğini, ancak davacının sürekli müvekkilinden ek süre ve ek bedel talep ederek işleri aksattığını, işleri yarım ve eksik bırakarak inşaat sahasını terk ettiğini, müvekkilinin eksik işlerin tamamlanması için başka taşeronlar ile anlaştığını, iskân ruhsatı alınmasının davacının üstlendiği işleri sözleşmenin gereklerine uygun şekilde bitirmesi anlamına gelmediğini, zira iskân ruhsatı verilirken işçiliğin ya da ince işlerin kalitesinin değil sadece binanın oturulabilir hâlde olup olmadığının denetlendiğini, edimlerini yerine getirmeyen davacının taleplerinin haksız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davanın dayanağı olan davacı ile davalı yüklenici şirket arasında imzalanan 02.11.2010 tarihli taşeron sözleşmesinde ve 06.10.2011 tarihli iki adet villanın satışına dair sözleşmede taraf olmadığını, bu sözleşmeler gereğince müvekkilinden herhangi bir talepte bulunulamayacağını, davalı yüklenici şirketin kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre taahhütlerini yerine getirmediğini, dolayısıyla davacının sözleşmeye göre davalı yüklenici şirkete isabet eden bir adet villanın tapusunu isteyemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:
7. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2012/261 E., 2015/39 K. sayılı kararı ile; davada sözleşmenin feshi talep edilmediğinden sözleşmenin hâlen yürürlükte olduğu ve davalının tek taraflı fesih ihbarının hukukî sonuç doğurmayacağı, asıl ve ek sözleşme gereğince davacının davalıdan taşınmazların devrini isteyebilmesi için üstlendiği edimleri gereği gibi yerine getirmesi gerektiği hâlde, 26.03.2012 tarihi itibariyle 785.500TL’lik hatalı ve eksik imalat bulunduğu, dolayısıyla davacının tescile hak kazanamadığı, eksik iş bedelinin davacıdan tahsil edilerek davalıya ödenmesi koşuluyla taşınmazların devrinin yapılabileceği, ancak sözleşmenin taraflarının her ikisinin de yüklenici olduğu, davalı yüklenici şirket bedel teklifini kabul ile yükümlü olmadığından davacıya bu bedelin ödenmesi için mehil verilmesine gerek görülmediği, davacının sözleşme kapsamında yaptığı işlerin değer ve miktarının taşınmazların devri için yeterli olmadığı, bu hususun ancak sözleşmenin feshi hâlinde tazminata konu edilebileceği, eldeki davada fesih ve tazminat talep edilmediğinden bu konu üzerinde durulmadığı, davacının haksız fesih tazminatı bakımından, fesih geçersiz olduğundan haksız fesih nedeniyle uğranılan bir zarardan söz edilemeyeceği, 06.10.2011 tarihli sözleşme taşınmaz satış vaadi niteliğinde olduğundan ve taraflarca haricen düzenlendiğinden geçerli olmadığı, bu nedenle geçersiz sözleşmenin iptalinin istenemeyeceği, kaldı ki anılan sözleşmeyi davalı yüklenici şirket adına imzalayan birisinin de bulunmadığı, haksız fesih ve gabin iddialarının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın davalı şirket yönünden reddine, davalı ... bakımından ayırma kararı verildiğinden bu davalı hakkında da karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.11.2016 tarihli ve 2015/6748 E., 2016/5099 K. sayılı kararı ile;
“…1-Davalı tarafça, üç adet bağımsız bölümün müvekkili adına tescili istenilmiş olup, söz konusu taşınmazlardan bir tanesinin tapusu davalı arsa maliki ... üzerinde olduğundan, davalı ...'ün bu davada yasal hasım olduğu dikkate alınarak davacının davalı ... adına açtığı ve tefrik edilmesine karar verilen davanın işbu dosya ile birleştirilip sonucuna göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, işbu dava dosyasında tefrik edilmesine karar verilen yüklenici ... Pazarlama Ticaret Tur.ve İnş. San. A.Ş.'nin arsa maliki ...'e karşı açtığı davada talep edilen bağımsız bölümün eldeki davamızda talep edilen bağımsız bölümlerden birinin olduğunun belirlenmesi hâlinde bu dava dosyasının sonucunun beklenmesi, eğer bu davada konu edilen bağımsız bölümlerden değilse hangi bağımsız bölüm olduğunun açıklattırılması gerekirken, bu hususun gözardı edilmeside doğru olmamıştır.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
10. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.03.2018 tarihli ve 2017/117 E., 2018/140 K. sayılı kararı ile; eldeki davada 19.10.2017 tarihli celsenin dört nolu ara kararı doğrultusunda celse arası 20.10.2017 tarihinde verilen ara kararda, davanın tapu iptali ve tescil talepli olduğu, mahallinde yapılan keşif sonucu alınan 11.10.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda uyuşmazlığa konu taşınmazların değerinin 1.000.000TL olarak belirlendiği, davacı tarafa bu bedel üzerinden yatırması gereken eksik harcı tamamlaması amacıyla HMK’nın 120/2. maddesi gereğince iki haftalık kesin süre verildiği, süresi içerisinde harç ikmali yapılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine dair hüküm kurulduğu, kararın davacı vekiline 30.11.2017 tarihinde tebliğ edildiği, ancak verilen kesin süre içinde eksikliğin giderilmediği, dosyanın verilen kesin sürede eksik harcın tamamlanmaması nedeniyle 15.12.2017 tarihi itibariyle işlemden kaldırılmasına karar verildiği gerekçesiyle davanın HMK’nın 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 16.01.2019 tarihli ve 2018/3707 E., 2019/204 K. sayılı kararı ile;
“…Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, tapu iptâl ve tescil davası ile ilgili harcın ikmal edilmediğinden bahisle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de; dava dilekçesinde açıkça istem terditli olarak belirtilmiş ve sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin tespitinin yanında davalı yüklenici adına kayıtlı iki adet villanın ve davalı arsa sahibi adına kayıtlı 1 adet villanın tapu kaydının iptâli ve adına tesciline hükmedilmesi, bu mümkün olmadığı taktirde ise, davalı yüklenici ... AŞ.’den villaların kaim değeri olan bedelden şimdilik 50.000,00 TL’nin tahsiline, haksız fesih nedeniyle 1.000,00 TL’nin bu şirketten tahsiline, diğer davalı ...’den ise ilave işler nedeniyle şimdilik 100.000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup, mahkemece davanın terditli olduğu gözden kaçırılarak, HMK'nın 111. maddesi uyarınca terditli dava olduğu gözetilmeden karar verilmesi hatalı olmuştur. Öte yandan davalar arasında bağlantı bulunduğu hâlde ... hakkında açılan davanın da tefrik edilmesi ve başka bir esasa kaydedilerek bozma ilamına aykırı şekilde hüküm kurulması da usulî kazanılmış hak ilkesine aykırılık teşkil etmiş bulunmaktadır.
Bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş, bu dava dosyasından tefrik edilip mahkemenin başka bir esasına kaydedilen ... hakkındaki davanın derdest ise, bu dava ile birleştirilmesinin sağlanıp, birlikte görülmek suretiyle ve davacının gerek terditli talep olan iş bedeli yönünden gerekse fesih nedeniyle oluşan zarar kalemleriyle ilgili olarak delilleri toplayıp, yine ... yönünden sebepsiz zenginleşme koşullarının mevcut olup olmadığı tartışılarak ve yüklenici şirket tarafından ...’e açılan dava dosyası getirtilip incelenerek bu davaya etkisinin bulunup bulunmadığı tartışılıp değerlendirilerek hüküm kurulmasından ibarettir.
Bu hususlar gözetilmeden hatalı değerlendirmeyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.02.2021 tarihli ve 2020/21 E., 2021/77 K. sayılı kararı ile; bozmadan önceki kararda da belirtildiği üzere HMK’nın 120/2. maddesi gereğince davacıya verilen iki haftalık kesin süreye rağmen eksik harcın tamamlanmaması nedeniyle dosyanın 15.12.2017 tarihinde işlemden kaldırılmasına ve 16.03.2018 tarihi itibariyle de davanın HMK’nın 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verildiği, HMK’nın 111/2. maddesine göre mahkemenin davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemeyeceği ve hükme bağlayamayacağı, her ne kadar ilk duruşmada Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de, uymaya yönelik ara karardan rücu edildiği, asıl talep yönünden dava açılmamış ve talep dahi vaki olmamış sayıldığından, terditli talep yönünden yargılamaya devam etmenin mümkün olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra, uyma kararından rücu edilerek önceki hükümde direnilmesine karar verilip verilemeyeceği, bozmaya uyulmakla davacı lehine usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, direnme olarak adlandırılan kararın usulüne uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
16. Öncelikle “usulî kazanılmış hak” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.
17. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
18. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
19. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir.
20. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
21. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.
22. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2022 tarihli ve 2019/10-831 E., 2022/158 K.; 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 E., 2022/128 K.; 11.11.2021 tarihli ve 2021/10-601 E., 2021/1398 K.; 30.09.2021 tarihli ve 2018/(21)10-371 E., 2021/1123 K.; 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 E., 2021/752 K.; 08.03.2017 tarihli ve 2014/10-2377 E., 2017/428 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
23. Şu hâlde; usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
24. Açıklanan bu maddî ve hukukî olgular çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairece davacı yararına bozma kararı verildikten sonra mahkemece 10.03.2020 tarihli birinci celsede iki nolu ara karar ile bozma kararına uyulmuş olmakla davacı lehine usulî kazanılmış hak oluşmuştur. Bu nedenle Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra mahkemenin 09.02.2021 tarihli beşinci celsesinde uyma kararından rücu ederek önceki kararda direnmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
25. Şu hâlde mahkemece Özel Dairenin bozma kararına uyulmakla gerçekleşen usulî kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
26. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.
V. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usülden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.