"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 2. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 2. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 30.11.2020 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilin eşi ... hakkında, bir süredir akli dengesizlikler yaşadığı iddiasına dayanarak 08.08.2016 tarihinde ... Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde kendisinin vasi olarak atanmasına ilişkin vesayet davası açtığını, kısıtlı adayının ilk eşinden olan çocukları “..., ... ve ...'in davaya müdahil olarak” katılma talebinde bulunduklarını, Mahkemece hukuka aykırı şekilde müdahale talebinin kabulüne karar verildiğini, müdahillerin babaları olan ...’e vasi olarak ... olmadığı takdirde ...'in atanmasını talep ettiklerini, yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 26.06.2018 tarihli ve 2016/1086 E., 2018/699 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, hükmün davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesinin 2018/2421 E. ve 2018/1400 K. sayılı kararı ile “kısıtlı adayı hakkında düzenlenen sağlık kurulu raporunun ihtisas hastanesinde düzenlenmediği, kısıtlı adayına yasal danışman, kayyım veya vasi atanmasının gerekip gerekmediğinin yazılı olmadığı, bu haliyle raporun yeterli olmadığı, hükme esas alınamayacağı, ihtisas hastanesinde alınmış rapor olmaması, kısıtlı adayının hakim tarafından duruşmada beyanının alınmadığı, davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verilmiş olması” gerekçesine yer verilerek hükmün kaldırılmasına karar verildiği, yeniden yapılan yargılamada davaya 2018/1137 E. sayılı dosya üzerinden devam edildiği, bu aşamada reddi hâkim talep edildiğini, talebin reddine karar verilmesine rağmen Hâkim ...’nin 12.09.2019 tarihli kararı ile davadan çekilme kararı aldığını, ... Anadolu Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının 27.09.2019 tarihli ve 2019/8183 sayılı yazısıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 42/2. maddesi uyarınca kısıtlı adayının korunması amacına yönelik tedbir taleplerinin değerlendirilmesi için ... Anadolu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi Hâkimi ...’ın görevlendirilmesine karar verildiğini, söz konusu hâkim tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 420, 486 ve 487. maddeleri ve HMK’nın 42/2 ve 28/2. maddeleri uyarınca kısıtlı adayının yararına olduğu düşünülen bir kısım tedbirlerin alındığını, dosyaya gizlilik kararı verildiğini, TMK'nın 420. maddesi gereğince ... Barosuna kayıtlı avukatlardan Av. ... , Av. ... ve Av. ... ’dan oluşan “geçici vasiler heyeti” kurulduğunu, 03.12.2019 tarihinde Hâkim ...’nun görevlendirildiğini, anılan hâkimin göreve başladıktan sonra yargılamanın sevk ve idaresini yürüttüğü süreç boyunca usule ve kanunlara aykırı kararlar verdiğini, üçüncü kişilerin yararına menfaat güttüğünü, bu bağlamda dosyada bulunan gizlilik kararını kaldırıldığını, hakkında ileri sürülen reddi hâkim talebinin geri çevrildiğini, asli müdahale talep edenler ile kısıtlı adayı arasındaki menfaat çatışmasının görmezden gelindiğini, kısıtlı adayının vekili hakkında yapılan işlemlerin yasal olmadığını, kısıtlı adayı hakkında rapor alınması sürecinde yapılan işlemlerin usul ve yasaya aykırı olduğunu, birbirleri ile çelişkili ara kararlar kurulduğunu ve nihayetinde yapılan yargılama sonunda müvekkilinin kısıtlı adayının eşi olması nedeniyle öncelik hakkı yok sayılarak ...’e kızı ...’in vasi olarak atanmasına karar verildiğini ileri sürerek müvekkili yararına 350.000TL maddi ve 100.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili 27.01.2021 tarihli cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, tazminat talebine dayanak yapılan kararın yasal mevzuata uygun olarak verildiğini, herhangi bir kusur ve hata bulunmadığını, hâkimin sorumluluğuna ilişkin sebeplerin mevcut olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.03.2022 tarihli ve 2021/8 E., 2022/2 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili Yargıtay 8. Hukuk Dairesine sunduğu dava dilekçesinde özetle; .../Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/1137 esas sayılı vesayet davası sırasında mahkeme hâkiminin duruşma sırasında ve celse aralarında usule aykırı olarak verdiği kararlarla müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğramasına sebebiyet verdiğini,müvekkilinin mağdur olduğunu belirterek, müvekkilinin uğramış olduğu zararların tazmini amacı ile haksız fiil tarihinden itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte 350.000.-TL. maddi, 100,000.-TL. manevi tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, usul ve yasaya uygun hukuki süreç devam ettirilerek sonuçlanan davada oluşan bir zararın bulunmadığını, açılan davanın esastan reddini, ...nın 49. maddesi hükmü uyarınca davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Yargılamaya Yargıtay 8. Hukuk Dairesince bidayet mahkemesi sıfatıyla başlanmış, Yargıtay Hukuk Dairelerine ilişkin iş bölümünde yapılan değişiklik nedeniyle dosya Dairemize devredilmiş, yargılamaya Dairemizce kaldığı yerden devam olunmuştur.
... Anadolu 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/1137 Esas sayılı dosyası ile dosyada bulunan diğer tüm belge ve deliller incelenmiştir.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden HMK. m. 46’da belirtildiği şekilde ; İhbar edilen hâkim tarafından kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verildiğinin, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verildiğinin, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verildiğinin, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verildiğinin, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verildiğinin ve hakkın yerine getirilmesinden kaçınıldığının kanıtlanmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesinin koşulları oluşmadığından davanın esastan reddine, 6100 sayılı HMK’nın 49 maddesi gereğince esastan reddedilen dava nedeniyle davacının takdiren 1.100,00.- TL. disiplin para cezası ile cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-...nun 46.maddesinde belirtilen sorumluluk sebepleri bulunmadığından davanın REDDİNE,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
3-Dava esastan reddedildiğinden ...nun 49.maddesi gereğince davacının takdiren 1.100,00.-TL. disiplin para cezasına mahkum edilmesine,
4-Alınması gerekli 91.10 .- TL. başvuru harcının peşin alınan 7.684,87.- TL. harçtan mahsubu ile fazla alınan 7,593,77.- TL. harcın hüküm kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
5-Davalı Hazine vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10.maddesinin 3 numaralı bendi gereğince 7.425,00. -TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı hazineye verilmesine,…” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içinde temyiz isteminde bulunulmuştur.
II. ÖN SORUN
8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
III. GEREKÇE
Ön Sorun Yönünden:
9. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.
10. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.
11. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.
12. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.
13. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; ... Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).
14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).
16. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.
17. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; ... Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
18. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.
19. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. ve 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
20. Somut olayda dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.
21. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.
22. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.
23. Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Esas Yönünden:
24. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
26. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
27. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.