Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/668 E. 2022/1841 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Yargıtay’ın bozma kararından sonra davacı tarafından yapılan ıslaha değer verilip verilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 177. maddesinde yapılan değişiklik ile bozma kararından sonra ıslah yapılabilmesine imkan tanındığı kabul edilse de, geriye yürümeme ilkesi ve ıslah işleminin tamamlanmış usul işlemi olması sebebiyle, somut olayda ıslahın yapıldığı tarih itibariyle yeni hükmün uygulanamayacağı, bu nedenle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararına göre bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gözetilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ... Yatılı İlköğretim Bölge Okulu pansiyonunda temizlik görevlisi olarak 01.04.2002 tarihinde çalışmaya başladığını, iş sözleşmesinin okul müdürü tarafından Milli Eğitim Bakanlığınca (Bakanlık) pansiyonun kapatıldığı ve personel ihtiyacı olmadığı belirtilerek haklı nedene dayanmaksızın 13.06.2014 tarihinde feshedildiğini, müvekkilinin çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumuna okul idaresinin temizlik, güvenlik ve yemek işlerini yapan şirketler tarafından bildirildiğini, ancak asıl işverenin davalı Bakanlık olduğunu ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Bakanlık vekili cevap dilekçesinde; davacının ihale usulüyle hizmet alınan şirketlerin işçisi olduğundan davanın husumet yokluğu sebebiyle reddi gerektiğini, davanın haksız ve hukukî dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı:

6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 25.02.2015 tarihli ve 2014/726 E., 2015/281 K. sayılı kararı ile; davacının en son aldığı ücret üzerinden kıdem ve ihbar tazminatlarının miktarını belirleyebileceği, bu nedenle dava konusu alacakların belirli alacak niteliğinde olup belirsiz alacak davasına konu edilmelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın hukukî yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Birinci Bozma Kararı:

7. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 12.02.2018 tarihli ve 2018/1252 E., 2018/2721 K. sayılı kararı ile; “…Dosya içeriğine göre; davacı belirsiz alacak davası açmadığı gibi davasının belirsiz alacak davası olduğuna dair bir iddiası ve talebi de bulunmadığı halde, mahkemece alacak kalemlerinin belirsiz nitelikte olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesiyle hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddedilmesi hatalı olmuştur. Davanın kısmi dava olarak açıldığı şüphesizdir. Bu itibarla, mahkemece davanın esasına girilerek dayanılan tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde hüküm kurulması gerekmektedir.

2- Kabule göre ise; davanın reddine karar verilmiş olmasına rağmen kendisini vekil ile temsil ettiren davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olması isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 20.03.2019 tarihli ve 2018/115 E., 2019/94 K. sayılı kararı ile bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu; davacının işe başladığı 01.04.2002 tarihinden iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği 13.06.2014 tarihe kadar davalı Bakanlığın talimatı altında çalıştığı, bilirkişi raporunun denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire İkinci Bozma Kararı:

10. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/7300 E., 2019/18702 K. sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra;

“…2-Gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177. maddesinde ıslahın ancak tahkikat tamamlanıncaya kadar yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04/02/1948 tarih ve 1944/10 esas, 1948/3 karar sayılı kararı uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 13/05/2016 tarih ve 2015/1 esas ve 2016/1 karar sayılı ilamında da bozma sonrası ıslahın mümkün olmadığı kesin bir şekilde belirtilmiştir.

Dosya içeriğine göre, davacı vekili tarafından fazlaya dair hakları ve ıslah hakkı saklı tutularak kısmi dava açılmış olup, Dairemiz bozma ilamına uyulmasından sonra, davacı vekili tarafından, 14.02.2019 harç tarihli dava ıslah dilekçesi ile talep konusu alacağın miktarı artırılmıştır. Mahkemece, bozma sonrası yapılan ıslaha göre hüküm kurulması doğru olmamıştır. Bozma sonrası ıslah hiç yapılmamış kabul edilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir….” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 23.03.2022 tarihli ve 2021/243 E., 2022/41 K. sayılı kararı ile; 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 177. maddesinin 2. fıkrasında Yargıtayın bozma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde ilk derece mahkemesince tahkikata ilişkin bir işlem yapılması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılacağı düzenlenerek bozmadan sonra ıslah konusuna açıklık getirildiği, Yargıtayın bozma kararına uyulması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hakkın gerçekleşebileceği, Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usulü kazanılmış hak olgusuna yine içtihatlarla istisnalar getirildiği, mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması ya da geçmişe etkili yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi hâlinde bozma ilamına uyulmakla oluşan usulî kazanılmış hakka değer verilmeyeceği, bu açıklamalar dikkate alındığında usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki kanun değişikliğinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek hüküm kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

16. Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (HMK m.176). Islah müessesesi, dava değiştirme başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir.

17. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

18. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu ve talep sonucunu değiştirebilirler. Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz.

19. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılma zamanı HMK’da sınırlandırılmış ve HMK'nın “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında, tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve HMK'nın 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir.

20. Diğer taraftan, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususunda farklı nitelikte Yargıtay kararlarının bulunması sebebiyle içtihadı birleştirme yoluna gidilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararı ile “Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına” ilişkin 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.

21. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin 5. fıkrası ise “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.” şeklindedir.

22. Bununla birlikte 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 18. maddesi ile HMK’nın 177. maddesine eklenen 2. fıkrasında “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

23. Bu noktada usul kanunlarında yapılacak değişikliklerin zaman bakımından uygulanması ile ilgili açıklama yapılması faydalı olacaktır.

24. Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin usul hükümlerinin derhâl yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

25. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhâl uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.

26. Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

27. Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I, ... 1997, s. 73 ilâ 78).

28. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak HMK’nın “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/4-1397 E., 2021/292 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.

29. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, davacı vekili kıdem ve ihbar tazminatlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece yapılan yargılamada talep edilen işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri gerekçesiyle hukukî yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin verilen karar, Özel Dairenin 12.02.2018 tarihli kararı ile kısmi dava olarak açıldığı sabit olan davada işin esasına girilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur.

30. Bozma kararı sonrasında davacı vekili 14.02.2019 tarihinde ıslah suretiyle talep sonucunu artırmış, Mahkemenin 20.03.2019 tarihli ikinci kararı ile de ıslah edilmiş olan tutarlar dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

31. Belirtmek gerekir ki bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararı 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 177. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerlidir ve bu nedenle 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin 5. fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir.

32. Diğer taraftan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.

33. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2021 tarihli ve 2017/3(13)-572 E., 2021/518 K., 19.10.2021 tarihli ve 2017/3-2281 E., 2021/1257 K., 26.04.2022 tarihli ve 2020/4-449 E., 2022/604 K. ile 22.09.2022 tarihli ve 2021/9-881 E., 2022/1135 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

34. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

35. Öte yandan dava tarihi 08.09.2014 olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında 11.09.2014 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlık, mahallinde her zaman düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.