Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/681 E. 2023/115 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Yargıtay’ın bozma kararından sonra ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada davacının ıslah talebinin kabul edilip edilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 177. maddesinde yapılan değişiklikle bozma kararından sonra ıslah yoluna başvurulabileceği düzenlenmiş ise de, bu düzenlemenin geriye yürümeyeceği ve davada ıslahın yapıldığı tarihte yürürlükte olan içtihadı birleştirme kararı gereğince bozma sonrası ıslah yapılamayacağı gözetilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Fikrî ve Sınaî Haklar Mahkemesi Sıfatıyla)

SAYISI : 2021/144 E., 2021/499 K.

KARAR : Maddi tazminata ilişkin davanın kabulüne,

manevi tazminata ilişkin davanın kısmen kabulüne

1. Taraflar arasındaki endüstriyel tasarıma vâki tecavüzün durdurulması, önlenmesi ile endüstriyel tasarıma vaki tecavüzden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) verilen maddi tazminata ilişkin davanın kabulüne, manevi tazminata ilişkin davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin uzun yıllardır çevre ve peyzaj düzenlemeleri, düşey çiçeklendirme işleri, modüler saksı uygulamaları işleri ve bu alanda kullanılan ürünlerin tasarım ve imalatı işi ile uğraştığını, tasarımı olan ürünlerin Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 2009/03748 sayı ile müvekkili adına 15.04.2010 tarihinde tescil edildiğini, davalı tarafından daha önce düzenlenen ihale ile müvekkili tarafından üretimi yapılan ve tescil belgesi ile koruma altına alınan modüler saksıların alım işinin yapıldığını, cadde ve bulvarlarda davacının endüstriyel tasarımının aynısı olan saksıların kullanıldığını, durumun mahkemenin 2012/39 Değişik İş sayılı dosyasıyla tespit edildiğini, davalı eyleminin müvekkilinin tasarımdan doğan haklarına tecavüz teşkil ettiğini, davalı tarafından satın alınan ürünlerin kötü üretimi ve uygun olmayan biçimde piyasaya sürülmesi nedeniyle itibar kaybına uğradığını ileri sürerek tecavüz teşkil eden davalı kullanımının durdurulmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş; 28.07.2016 harç tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminata ilişkin talebini 101.050,00 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; bu davanın muhatabının müvekkili olmadığını, davaya konu saksıların yüklenici firma dava dışı Dündar Mevsimlik Süs Bitkileri Peyzaj Ltd. Şti. tarafından ihale yoluyla temin ve monte edildiğini, davanın bu şirkete yöneltilmesi gerekirken müvekkiline yöneltildiğini, müvekkili tarafından çevre düzenlemesindeki amacın, ticari bir kazanç elde etmek değil, kamu hizmeti sunmak olduğunu, müvekkili belediye tarafından "Sardunya dikilmiş termik özellikli saksıların temini ve montaj işi" için yüklenici firmaya ödeme yapıldığını ve müvekkilinin ticari bir kazanç sağlamadığını ileri sürerek öncelikle davanın husumet nedeni ile reddini savunmuş, davanın Dündar Mevsimlik Süs Bitkileri Peyzaj Ltd. Şti.ye ihbar edilmesine ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Birinci Kararı

6. ... 3. Asliye Hukuk (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesinin 30.10.2013 tarihli ve 2012/717 Esas, 2013/562 Karar sayılı kararı ile; TPE nezdinde davacı adına tescilli olan 15.04.2010 tarihli 2009/03748 numaralı çoklu tasarımda 1.1. No.lu saksı tasarımının aynısının veya belirgin bir şekilde benzeri tasarıma sahip olan saksıların dava dışı Dündar Mevsimlik Süs Bitkileri Peyzaj Ltd. Şti.den davalı ... tarafından yapılan ihale sonucunda geçit, park ve bahçelerde kullanım amaçlı olarak (ticari bir gaye olmaksızın) satın alınıp kullanılmakla tüketildiğinden, davalının davacı adına tescilli olan tasarımların aynısını veya belirgin bir şekilde benzerlerini havi saksıları ihale yolu ile satın alıp tüketmesi işlem ve eyleminin 554 sayılı KHK’nın 48 inci maddesine göre tasarım hakkına tecavüz oluşturmayacağı gerekçesiyle, davalı Belediyenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-d maddesi uyarınca pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle aynı Kanun’un 115/2 nci maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.05.2014 tarihli ve 2014/1013 Esas, 2014/8509 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, endüstriyel tasarıma tecavüzün durdurulması, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, davacı 2009 yılında tescil ettirdiği saksı tasarımının davalı ... tarafından yol kenarlarına konulması suretiyle tasarıma tecavüzde bulunulduğunu iddia etmiş, davalı ise yol kenarlarına konulan saksıların yapılan ihale sonucu dava dışı ihbar olunan şirketten satın alındığını, bu nedenle kendisinin tecavüzde bulunmadığını savunmuş ve buna dair iki adet ihale evrakını delil olarak dosyaya ibraz etmiştir. Mahkemece, bilirkişi incelemesi yapılarak yol kenarlarında kullanılan saksıların ihale ile satın alınan saksılar olup olmadığı, ihale konusu saksıların ebatlarının ve şekillerinin davalı ... tarafından belirlenip belirlenmediği, ihaleye bu şekilde çıkılıp çıkılmadığı incelenmeksizin yazılı şekilde karar verilmiştir. Oysa, davacı, dava tarihinden önce davalıya gönderdiği 22.04.2011 tarihli cevabi ihtarında, yol kenarlarında kullanılan saksılar ile kendi tasarımlarının benzediğini fakat ihaleden alınan saksıların yollardaki düz formlu saksılara benzemediğini ve bunun da şüphelerini haklı çıkardığını bildirmiştir. Ayrıca, dosya içerisine getirtilen ihale evrakları incelendiğinde, davalı belediyenin ihale teknik şartnamesinde üretilecek saksıların tüm ebatlarını bildirdiği gibi ayrıca üretilecek saksının şeklini dahi belirlediği anlaşılmaktadır. Davacı, davalı belediyenin yol kenarlarında kullandığı saksıların kendi tasarımına tecavüz teşkil ettiğini iddia ettiğine ve bu yönde tespit de yaptırdığına göre, mahkemece yol kenarlarında kullanılan dalgalı formlu saksıların teminine dair tüm ihale veya satın alma evrakları ile tüm belgeler istenerek bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava konusu saksıların davacı tasarımına tecavüz edip etmediği, bu saksıların ihbar olunan şirket tarafından imal edilen saksılar olup olmadığı, ihale olunan şirkete imal ettirilmiş ise, davalı belediyenin bu imalatta iştirak halinde faaliyetinin olup olmadığı hususlarında rapor alınarak oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış,…” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesi İkinci Kararı

9. ... 3. Asliye Hukuk (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesinin 22.06.2017 tarihli ve 2015/26 Esas, 2017/247 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; iddia, savunma, mahkeme kararları, bilirkişi heyet raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı Belediyenin muhtelif yerlerde kullanmak üzere kamu hizmeti amacıyla teknik özellikleri ve şeklinin teknik çiziminin kendisi tarafından yapılarak teknik şartname oluşturduğu, açık ihaleye çıkarak imal ettirmek suretiyle satın aldığı, bilirkişi raporuna göre ürünlerin görselleri ile davacının TPE nezdinde tescilli 2009/03748 nolu endüstriyel tasarım tescil belgesindeki tasarımların ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğu, davalı ürünlerinin davacının tescilli tasarımının koruması kapsamında kaldığı, 554 sayılı KHK'nın 7, 48/1-a, 49 uncu maddeleri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 54 ve devamı maddeleri uyarınca tasarım hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle maddi tazminata ilişkin davanın kabulü ile 101.050,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline; manevi tazminata ilişkin davanın kısmen kabulüne ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir.

Özel Daire İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.05.2019 tarihli ve 2018/1743 Esas, 2019/3779 Karar sayılı kararı ile; (1) nolu bentte davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “…(2) Dava, endüstriyel tasarıma tecavüzün durdurulması, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 20.000.- TL maddi ve 20.000.- TL manevi tazminatın davalıdan tahsili talep edilmiş, bozmadan sonra 27/07/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminata yönelik istem 101.050 TL'ye yükseltilmiştir. Mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde davanın ıslah ile arttırılan kısmı da gözetilerek kabulüne karar verilmiştir. Islah tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesi (1086 sayılı HUMK'un 84. maddesi) uyarınca kural olarak, ıslahın yargılama bitinceye kadar yapılması mümkün ise de 04/02/1948 tarih 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre hükmün Yargıtay tarafından bozulması üzerine mahkemesinde yapılan yeni yargılama sırasında ıslahta bulunulması mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı nazara alınmadan ıslahla arttırılan meblağa hükmedilmesi doğru görülmemiş,…” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) 14.12.2021 tarihli ve 2021/144 Esas, 2021/499 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, 28.07.2020 yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile değişen HMK’nın 177 nci maddesinin ikinci fıkrasında Yargıtayın bozma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde ilk derece mahkemesince tahkikata ilişkin bir işlem yapılması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapılacağının düzenlenerek bozmadan sonra ıslah konusuna açıklık getirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek hüküm kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

16. Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (HMK m.176). Islah müessesesi, dava değiştirme başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir.

17. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

18. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu ve talep sonucunu değiştirebilirler. Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz.

19. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılma zamanı HMK’da sınırlandırılmış ve HMK'nın “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177 nci maddesinin birinci fıkrasında, tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve HMK'nın 176 ncı maddesinin ikinci fıkrasında aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir.

20. Diğer taraftan, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususunda farklı nitelikte Yargıtay kararlarının bulunması sebebiyle içtihadı birleştirme yoluna gidilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı ile; “Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına” ilişkin 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.

21. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 inci maddesinin beşinci fıkrası ise “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” şeklindedir.

22. Bununla birlikte 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 18 inci maddesi ile HMK’nın 177 nci maddesine eklenen ikinci fıkrasında “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” hükmüne yer verilmiştir.

23. Bu noktada usul kanunlarında yapılacak değişikliklerin zaman bakımından uygulanması ile ilgili açıklama yapılması faydalı olacaktır.

24. Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

25. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.

26. Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır.

27. Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I, ... 1997, s. 73 ilâ 78).

28. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak HMK’nın “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1 inci maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/4-1397 Esas, 2021/292 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.

29. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; eldeki dava endüstriyel tasarıma vaki tecavüzün durdurulması, önlenmesi ile endüstriyel tasarıma vaki tecavüzden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olup, Mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda; HMK'nın 115/2 nci maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verilmiş, bu kararın Özel Dairenin 06.05.2014 tarihli kararı ile eksik inceleme nedeniyle bozulması üzerine, Mahkemece yapılan ikinci yargılama sonucunda; davacı tarafça sunulan 28.07.2016 tarihli ıslah dilekçesi esas alınarak maddi tazminata ilişkin davanın kabulüne, 101.050,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, manevi tazminata ilişkin davanın kısmen kabulüne, 5.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine, bu karar Özel Dairenin 15.05.2019 tarihli kararı ile; 04.02.1948 tarihli ve 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre hükmün Yargıtay tarafından bozulması üzerine mahkemece yapılan yeni yargılama sırasında ıslahta bulunulması mümkün olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

30. İlk bozma kararı sonrasında davacı vekili 28.07.2016 tarihinde ıslah suretiyle talep sonucunu artırmış, Mahkemenin 22.06.2017 tarihli ikinci kararı ile de ıslah edilmiş olan tutarlar dikkate alınarak maddi tazminat talebi bakımından davanın kabulüne karar verilmiştir.

31. Belirtmek gerekir ki bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 177 nci maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerlidir ve bu nedenle 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 inci maddesinin beşinci fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir.

32. Diğer taraftan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usuli işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi olan 28.07.2016 tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.

33. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2021 tarihli ve 2017/3(13)-572 Esas, 2021/518 Karar, 19.10.2021 tarihli ve 2017/3-2281 Esas, 2021/1257 Karar, 26.04.2022 tarihli ve 2020/4-449 Esas, 2022/604 Karar, 22.09.2022 tarihli ve 2021/9-881 Esas, 2022/1135 Karar, 27.12.2022 tarihli ve 2022/(22)9-668 Esas, 2022/1841 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.

34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; YİBGK’nın 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere ıslahın tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği, YİBGK’nın 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı ile de 1948 tarihli İBK'dan dönülmesini gerektiren bir durum olmadığı sonucuna varıldığı, HMK'nın 177 nci maddesine eklenen ikinci fıkranın usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu ve eldeki davaya uygulanması gerektiği, bu nedenle davacı tarafın bozmadan sonra sunduğu ıslah dilekçesinin esas alınması gerektiği belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

35. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

22.02.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.