"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/34 E., 2021/90 K.
KARAR : Davanın kabulüne
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacılar vekili (vekâlet ücretine hasren) tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Hazine vekilinin başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin, 1941 yılında ölen muris...’ın mirasçıları olduğunu, murise ait ... ili Fatih ilçesi Kariye mahallesinde kain 2607 ada 26 parsel sayılı taşınmazdaki 21/48 payın Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1992/352 Esas sayılı dosyasında verilen kayyımlık kararı üzerine on yıl kayyım eliyle yönetilmesi nedeniyle Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2008 tarihli ve 2008/118 Esas, 2008/195 Karar sayılı kararına istinaden Hazine adına tescil edildiğini, ancak müvekkillerinin tapu kayıt maliki görünen...’ın mirasçıları olduğunu, bu durumun nüfus kayıtları ve veraset ilâmı ile sabit olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazda davalı Hazine adına olan 21/48 payın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine cevap dilekçesinde; çekişme konusu payın 4721 sayılı Kanun'un 588 inci maddesi gereğince Hazine adına tescil edildiğini, tapu kayıt maliki görünen... ile davacıların murisi...’ın aynı kişi olduğunun kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 13.02.2018 tarihli ve 2016/489 Esas, 2018/50 Karar sayılı kararıyla; niteliğine göre davanın nispi karar ve ilâm harcına tâbi olduğu, ancak davalı Hazine'nin harçtan muaf olduğu ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı kararı gözetildiğinde davacı tarafından eksik nispi peşin harcın tamamlanmasının gerekmediği, işin esası bakımından; celp edilen dosya kapsamı ve tescile ilişkin kayıtlar uyarınca...’ın Soyadı Kanunu’nun yürürlük tarihinden önce 13.11.1933 tarihinde çekişmeli payı iktisap ettiği, hasımlı veraset ilâmına göre davacıların murisi... ile tapu kayıt maliki görünen...’ın aynı kişi oldukları ve davacılar ile arasında veraset ilişkisi bulunduğu, davalı Hazine adına yapılan tescilin yolsuz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ile katılma yoluyla davacılar vekili (vekâlet ücretine hasren) istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.04.2019 tarihli ve 2018/1237 Esas, 2019/615 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafın, dava konusu taşınmazdaki 21/48 pay sahibi...’ın mirasçıları olduklarını kesinleşmiş hasımlı mirasçılık belgesi ile kanıtladığı gerekçesiyle davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
''...Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davanın, dava dilekçesinde değer gösterilmeksizin 29,20 TL maktu harç yatırılmak suretiyle açıldığı, yargılama sırasında yapılan keşif sonucunda dava konusu taşınmazdaki 21/48 payın dava tarihindeki değerinin 1.035.840,00 TL olarak saptandığı, keşfen belirlenen değer üzerinden harç tamamlattırılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi; “Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahelenin men'i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır. Gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda ecrimisil ve tazminat gibi taleplerde de bulunulduğu takdirde harç, gayrimenkulün değeri ile talep olunan tazminat ve ecrimisil tutarı üzerinden alınır. Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30’ uncu madde hükmü uygulanır.”
Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunun 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı vurgulanmıştır. Aynı Yasanın 30. maddesinde ise; "Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150 nci maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.'' düzenlemesine yer verilmiştir.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın keşfen saptanan dava tarihindeki değeri üzerinden Harçlar Kanunu’nun 30. ve 32. maddeleri uyarınca harcın tamamlattırılması, harç tamamlandığı takdirde davaya devam edilerek işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Kanun'un 371/1 inci maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve aynı Kanun’un 371/1-a maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe yanında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas, 2020/2 Karar sayılı kararı ile davalının harçtan muaf olması hâlinde harç ikmali gerekip gerekmediği konusunda içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar verildiği, Anayasa’nın 36 ncı maddesi, AİHM’nin 25321/02 başvuru numaralı Ülger/Türkiye kararı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı kararı gözetildiğinde davalının harçtan muaf olması hâlinde davacı taraftan harç ikmali yapılması istenmesinin adil yargılanma hakkına uygun düşmeyeceği, aksi durumda hak ihlali kararı verilebileceği, hak arama özgürlüğünün kullanılması ve yerine getirilmesinin kolaylaştırılması ve sonuç almayı geciktiren engellerin ortadan kaldırılması gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32 nci maddesi gereğince davaya devam edilebilmesi için gerekli harcın alınması gerektiğini, bozma ilâmı doğrultusunda işlem yapılması gerekirken direnme kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığını, aksi ispat edilebilen veraset ilâmının hükme dayanak yapılmasının hatalı olduğunu, tapu kayıt maliki ile davacıların murisinin aynı kişi olduğunun tespit davası ile belirlenmesi gerektiğini, çekişmeli payın Kanun gereği Hazine’ye geçtiğini, bu nedenle Hazine aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; nispi karar ve ilâm harcına tâbi eldeki davada, davalı tarafın harçtan muaf olması hâlinde dava açılırken yatırılan maktu peşin harcın yargılamanın devamı için yeterli olup olmadığı, yargılama sırasında belirlenen dava değeri üzerinden eksik nispi peşin harcın ikmal edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun;
2 nci maddesinin birinci fıkrası; ''Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir'' ,
11 inci maddesinin birinci fıkrası; ''Genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını istiyen kişiler ödemekle mükelleftir'' ,
15 inci maddesi; ''Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev'i ve mahiyetine göre maktü esas üzerinden alınır'' ,
16 ncı maddesi; ''Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahelenin men'i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır.
...
Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30 uncu madde hükmü uygulanır'' ,
28 inci maddesi; ''(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir.:
a) Karar ve ilam harcı,
Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir...'' ,
30 uncu maddesi; ''Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır'' ,
32 nci maddesi; ''Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmiyen harcları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır'' şeklindedir.
2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas, 2020/2 Karar sayılı kararı
3. Anayasa Mahkemesi, 14.01.2010 tarihli ve 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararı
2. Değerlendirme
1. Dava, yolsuz tescil (4721 sayılı Kanun'un 588/3 üncü fıkrasına dayalı) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olup, uyuşmazlığın çözümü bakımından harç, yargı harçları, maktu harç ve nispi harç kavramları üzerinde durulmasında fayda vardır.
2. Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
3. Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, masrafı karşılama ve faydalanma ilkelerine dayandırılmaktadır. Masrafları karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken; faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil, yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.
4. Yapılan açıklamalar karşısında harç; bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta Kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Burak Pınar, Yargı ve İcra Harçları, Ankara, 2009, s.1-3).
5. Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun gerekçesinde harcın tanımı ise; “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır.
6. Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir.
7. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de, kanunda yer almasına bağlıdır. Nitekim, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 73/3 üncü maddesinde; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünü içermektedir. Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.
8. O hâlde, harca ilişkin bir Kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacı gözden uzak tutmamak gerekir. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, Kanun Koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.
9. Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2 nci maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
10. Bu arada yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı adlî hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 16.11.1983 tarihli ve 1983/5 Esas, 1983/6 Karar). Yargı harçlarının konusuna giren, yani yargı harcına tabi işlemleri, genel olarak mahkeme harçları, icra ve iflas harçları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
11. Yargı harçlarının konusunu oluşturan harçlardan ilki mahkemelerde ödenecek harçlar olup; bunlar başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilâm harcıdır.
12. Gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için ihdas edilen karar ve ilâm harcı, yargılama giderlerinin de önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
13. Karar ve ilâm harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir. Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir. Nisbi harç, konusu belli bir değerle (para veya para ile değerlendirilebilen bir şey) ilgili davalarda, hüküm altına alınan değer üzerinden tarifedeki belli nisbete göre alınan harçtır. Maktu harç ise, konusu belli bir değerle tesbit edilemeyen davalarda ve davanın reddine ilişkin kararlardan alınan harçtır.
14. Harçlar Kanunu'nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlığını taşıyan 28/1 inci maddesinde nispi harçlarda ödeme zamanı düzenlenmiş olup, aynı maddenin (a) bendinde ise karar ve ilâm harçlarının dörtte birinin peşin, geri kalanının kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödeneceği belirtilmiştir.
15. Öte yandan, 492 sayılı Kanun'un 32 nci maddesinin birinci cümlesi olan “Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz'' hükmünün, itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının yerel mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 günlü Resmî Gazete'de yayımlanan 14.01.2010 tarihli ve 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararı ile; anılan düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiştir. Bu kararının gerekçesinde ise; “...Harç, devletin yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek için anayasal sınırlar içinde egemenlik yetkisine dayanarak değerlendirdiği çeşitli kaynaklardan elde etmiş olduğu vergi ve resim gibi bir çeşit kamu geliridir. Ayrıca harç, bireylerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında bu hizmetlerin maliyetlerine katılmaları amacıyla zor unsuruna dayanılarak alınan mali yükümlülüktür. Bu nedenle, yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 36. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.” ifadelerine yer vermiştir.
16. Ayrıca, davalı tarafın harçtan muaf olduğu nispi karar ve ilâm harcına tabi bir davada, dava açılırken yatırılan maktu karar ve ilâm harcının yeterli olup olmadığı, böyle bir davanın kısmî dava olarak açılması ve ıslah yapılmak suretiyle dava değerinin arttırılması hâlinde, ıslah edilen miktar için nispi karar ve ilâm harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği, ayrıca; bu tür bir davanın belirsiz alacak davası olarak açılması hâlinde, alacağın sonradan belirlenen miktarı için nispi karar ve ilâm harcının tamamlanmasının gerekip gerekmediği konusunda içtihatların birleştirilmesi talep edilmiş ise de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.10.2020 tarihli ve 2018/4 Esas, 2020/2 Karar sayılı kararı ile; içtihatların birleştirilmesine karar verilebilmesi için, içtihat aykırılığına konu kararların devamlılık arz etmesinin gerekmesi ve Yargıtayın Özel Dairelerinin yerleşmiş kararlarına aykırılık teşkil eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sadece 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 Esas 2020/561 Karar sayılı kararının bulunması ve henüz istikrar kazanmamış olması nedeniyle içtihatların birleştirilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
17. Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; eldeki dava, dava konusu para ile değerlendirilebilen bir şey olduğundan nispi karar ve ilâm harcına tabidir. 492 sayılı Kanun'un 28/1-a fıkrasının amir hükmü gereğince adlî hizmeti talep eden davacının karar ve ilâm harcının dörtte birini peşin olarak ödemesi gerekmektedir. Aksi durumda, aynı Kanun'un 32 nci maddesine göre yargılama için devam eden işlemlerin yapılmayacağı ortadadır. Kanun Koyucu bu hususu tarafların iradesine bırakmamıştır. Davacı taraf, dava dilekçesinde harca esas bir değer belirtmeden dava açmış, dava dilekçesinin kaydı sırasında 14.12.2016 tarihli sayman mutemedi alındısı ile 29,20 TL'lik maktu peşin harç yatırmıştır. Yargılama sırasında yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporu ile dava konusu payın dava tarihindeki değeri belirlenmiştir. Ne var ki, davacı tarafından belirlenen değer üzerinden eksik nispi peşin harç ikmal edilmemiştir.
18. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
19. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.
20. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler göz ardı edilerek, eksik nispi harç tamamlatılmadan yargılamaya devamla hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
21. Buna göre yapılacak iş; davacı tarafa dava değeri olan 1.035.840,00 TL üzerinden hesaplanacak eksik nispi peşin harcın tamamlanması için usulünce ihtarat yapılarak süre verilmesi, bu sürede harç tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek işin esasına girilmesi, tamamlanmazsa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150 nci maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılması, süresi içerisinde harç tamamlanarak dosya yenilenmez ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği göz önünde bulundurularak sonucuna göre karar verilmesi olmalıdır.
22. Hâl böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı Hazine vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373/1 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.