Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/724 E. 2023/373 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekâleten tahsil edilen bedelin iadesine ilişkin itirazın iptali davasında, davalının ödeme yaptığına dair sunduğu karbon nüsha makbuzun delil başlangıcı sayılıp sayılamayacağı ve buna bağlı olarak yemin deliline başvurulup başvurulmayacağı hususunda ihtilaf bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Karbon nüsha makbuzun, davacı tarafından verildiği kabul edilemeyeceği ve bu nedenle delil başlangıcı olarak nitelendirilemeyeceği, davalının ödeme savunmasının kesin delille ispatı gerektiği ve bu hususta yemin deliline başvurulması gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/167 E., 2020/163 K.

KARAR : Davanın reddine

1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı şirket temsilcisinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı şirket temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı şirket temsilcisi; alacaklısı oldukları ilâmlı icra dosyasında davalı avukatın kendilerini vekil olarak temsil ettiğini, takip borçlusunun davalının hesabına 18.03.2013 tarihinde 17.000,00 TL, 19.03.2013 tarihinde 25.000,00 TL, 20.03.2013 tarihinde 15.000,00 TL ödeme yaptığını haricen öğrendiklerini, davalının tahsilâtı bildirmediği gibi vekâleten tahsil ettiği bu bedelden 25.000,00 TL haricindeki kısmı ödemediğini, bu şekilde iade edilmeyen 32.000,00 TL tutarındaki alacağın icra takibine konulduğunu ancak davalının haksız şekilde takibe itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı; davacının asıl vekâlet ilişkisinin dava dışı avukat ...ile olduğunu, kendisinin adı geçen avukatın yanında çalıştığını, icra dosyasında toplam 57.000,00 TL tutarındaki ödemenin davacı şirket temsilcisinin isteği üzerine doğrudan alacaklı hesabına değil kendisine gönderildiğini, bu bedelden 3.000,00 TL kadarını maaş alacağına mahsuben aldıktan sonra kalanını yanında çalıştığı asıl iş sahibi avukata yönlendirdiğini, akdi ve yasal vekâlet ücreti düşüldükten sonra kalan 40.000,00 TL’nin 25.000,00 TL’sinin 20.03.2013, 15.000,00 TL’sinin 21.03.2013 tarihinde bizzat şirket temsilcisi ...’e ödendiğini, davacının asıl amacının vekâlet ücreti ödememek olduğunu ve sonrasında vekâletten de haksız şekilde azledildiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. ... Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.10.2014 tarihli, 2013/170 Esas, 2014/378 Karar sayılı ilk kararı ile; yapılan bilirkişi incelemesine göre 21.03.2013 tarihli ve 15.000,00 TL tutarındaki tahsilat makbuzundaki imzanın davacının eli ürünü olduğu, bu durumda söz konusu bedelin davacıya iade edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, bunun yanı sıra davalı avukatın takip ettiği ilâmlı icra dosyası için hak ettiği akdi ve yasal vekâlet ücreti toplamının 18.089,00 TL olarak hesaplandığı, davalının bundan daha azını uhdesinde tuttuğu gözetildiğinde 17.000,00 TL yönünden de takibe vaki itirazın haklı olduğu ve davacıya iade edilmesi gereken bir meblağın kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

7. Karara karşı davacı tarafın temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 12.04.2016 tarihli, 2015/1030 Esas, 2016/10282 Karar sayılı ilk bozma kararıyla; kararın birinci bendinde sair tüm temyiz itirazlarının reddine karar verdikten sonra ikinci bentte “…2-Davacı, vekili olan davalı avukatın icra dosyasından tahsil ettiği parayı kendilerine ödemediği iddiasında bulunmuş, davalı avukat ise 20.03.2013 ve 21.03.2013 tarihli makbuzlarla tahsil ettiği paraları davacıya ödediğini, 3.000,00 TL’lik kısmı ise vekâlet ücreti alacağı nedeniyle uhdesinde bıraktığını savunmuştur. Mahkemece, her ne kadar davalının ibraz ettiği makbuz ve adli tıp grafoloji uzmanından alınan rapor hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiş ise de ibraz edilen 21.03.2013 tarih ve 15.000,00 TL bedelli makbuzun aslı sunulmamış, bilirkişi ise makbuzun karbon kopyası üzerinde inceleme yaparak rapor hazırlamıştır. Nüsha üzerinde inceleme yapılması mümkün değildir. Davalı, makbuzun aslını sunmalı ve ibraz ettiğinde makbuz aslına ilişkin inceleme yapılarak hazırlanan rapor sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle hükmü bozmuştur.

8. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 14.03.2019 tarihli, 2016/297 Esas, 2019/72 Karar sayılı kararla; bozmaya uygun olarak 01.11.2018 tarihli oturumda davalı tarafa makbuz aslının sunulması için konusunda kesin süre verilmesine aslın sunulamadığı, bununla birlikte emsal içtihatlara göre karbon suret yazılı delil başlangıcı mahiyetinde olduğundan davalının ödeme iddiasını tanık dinletmek suretiyle ispatlayabileceği, tanık beyanlarının davalıyı doğruladığı ve bu suretle davalının ödeme savunmasını ispat ettiği gerekçesiyle tekrar davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

9. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 01.06.2020 tarihli ve 2019/3723 Esas, 2020/4072 Karar sayılı kararı ile; “…Her ne kadar, Dairemizin 12.04.2016 tarih, 2015/1030 E.-2016/10282 K. sayılı ilamına uyulmasına karar verilmişse de bozma gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Dairemiz bozma ilamında, "… Mahkemece, her ne kadar davalının ibraz ettiği makbuz ve Adli Tıp Grafoloji uzmanından alınan rapor hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiş ise de, ibraz edilen 21.03.2013 tarih ve 15.000,00 TL bedelli makbuzun aslı sunulmamış, bilirkişi ise makbuzun karbon kopyası üzerinde inceleme yaparak rapor hazırlamıştır. Nüsha üzerinde inceleme yapılması mümkün değildir. Davalı, makbuzun aslını sunmalı ve ibraz ettiğinde makbuz aslına ilişkin inceleme yapılarak hazırlanan rapor sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi …” bozma nedeni yapılmış olmasına rağmen belirtilen bu yön hakkında; davalı tarafça makbuz aslının ellerinde olmadığı yönündeki beyanı üzerine, mahkemece karbon suret yazılı delil başlangıcı mahiyetinde olduğundan, tanık dinlenmesine karar verilmiş ve tanık dinlemek suretiyle, hüküm kurulmuştur. Uyulan bozma ilamının gerekleri eksiksiz yerine getirilmek zorundadır.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; 27.12.2018 tarihli celsede davalı vekili tarafından davacıya yemin teklif edildiği belirtilmiş olup mahkemece, bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden davanın esası hakkında karar verildiği dosya kapsamından anlaşılmıştır. O halde mahkemece, davalının yemin teklifi ile ilgili usuli işlemler yapılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne (doğrusu-reddine) karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” şeklindeki gerekçeyle sair temyiz itirazlar incelenmeksizin karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

11. Mahkemenin 05.11.2020 tarihli ve 2020/167 Esas, 2020/163 Karar sayılı kararı ile; ilk karar gerekçesi yanında, uyulan bozma kararının gereği olarak davalı taraftan makbuz aslının istendiği, ancak sunulamadığı için bozmanın ikinci aşaması olan belge aslı üzerinde imza incelemesi yapılması kısmının yerine getirilemediği, bozmada bu olmazsa davalı tarafa yemin delilinin hatırlatılmasıyla ilgili bir karar bulunmadığından delil değerlendirmesine devam olunduğu ve Dairenin emsal içtihatları doğrultusunda belge suretinin delil başlangıcı olarak kabul edildiği, dinlenen tanığın davalının ödeme savunmasını doğruladığı ve davalının savunmasını ispatladığı, bu nedenle yemin teklifinin hatırlatılmasına ihtiyaç duyulmadığı, hâl böyle olunca uyulan bozma kararının gereğinin yerine getirilmediğinden bahsedilemeyeceği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

12. Direnme kararı süresi içinde davacı şirket temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; vekâleten tahsil edilen bedelin iade edilmediği iddiasıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali davasında, davalı tarafın ödeme savunmasına delil olarak sunduğu karbon nüsha makbuz üzerinde imza incelemesi yapılamayacağı, belge aslı üzerinde inceleme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine işaret eden bozma kararına uyan Mahkemenin, davalı tarafça belge aslının sunulamaması üzerine bu kez karbon nüshayı delil başlangıcı olarak kabul edip tanık dinlemesinin uyulan bozma kararına uygun olup olmadığı, bozmaya aykırı davranılmadığı sonucuna varılacak olursa bir belgenin karbon nüshasının delil başlangıcı sayılıp sayılamayacağı ve buna göre davalının savunmasını kesin delille (yeminle) ispatlamasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Öncelikle uyuşmazlığın mahiyeti gözetilerek ispat yükü ve delil başlangıcı konularıyla ilgili kavram ve mevzuat hükümlerine dair açıklamalarda bulunulması yerinde olacaktır.

15. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyeti olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190 ıncı maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Karşı tarafın, iddianın gerçek olmadığı konusunda delil sunması ispat yükünü üzerine aldığı sonucunu doğurmaz (HMK md. 191).

16. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Nitekim kanun koyucu HMK’nın 200 üncü maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerinin senetle ispatını zorunlu kılmış olup bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri bir delille ispatı mümkün olmayacaktır.

17. Bununla birlikte senetle, daha doğru bir anlatımla kesin delille ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında bir delil başlangıcı varsa, bu hâlde HMK'nın 202 nci maddesinin "Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir" şeklindeki birinci fıkrası gereği tanıkla ispat imkânı doğacaktır.

18. Kanun koyucu anılan maddenin ikinci fıkrasında delil başlangıcı kavramının tanımını "..iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge" şeklinde yapmıştır.

19. Söz konusu tanımdan hareketle bir belgenin delil başlangıcı sayılabilmesi için aşağıdaki iki koşulun birlikte bulunması (gerçekleşmesi) gerekir. Bunlardan ilki belgenin, aleyhine ileri sürülen tarafından verilmesi veya gönderilmesidir. Bununla birlikte delil başlangıcı olan belgenin mutlaka karşı tarafa yöneltilmiş bir irade açıklamasını içermesinin gerekmediğini de belirtmekte fayda vardır. İkinci koşul ise söz konusu belgenin, varlığı iddia edilen hukuki işlemi tam olarak ispata yeterli olmamakla beraber, o hukuki işlemin muhtemelen yapıldığını (onun varlığını) göstermesidir. Kanunun aradığı bu unsurları taşıyan bir belge delil başlangıcı sayılır ve artık senetle ispat zorunluluğunun istisnası olarak o hukuki işlem hakkında tanık dinlenebilir.

20. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 292 nci maddesinden farklı olarak “yazılı delil başlangıcı” ibaresindeki, “yazılı” kelimesini benimsememiş ve “delil başlangıcı” ibaresi kullanılmış olmakla HMK düzenlemesine göre artık bir belgenin delil başlangıcı olabilmesi için yazılı olması şartı aranmayacaktır.

21. Gelinen aşamada mahkemenin delil başlangıcı ile ilgili değerlendirmesinin yerinde olup olmadığının denetlenebilmesi için somut olayda yargılama süreci içerisinde oluşan koşulların ortaya konulması, bozmaya uyulmakla doğan "usuli kazanılmış hak" kavramı üzerinde durulması gerekir.

22. Gerek HUMK gerekse HMK'da usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin olarak açık bir düzenleme yer almamaktadır. Bu kavram, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş; öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiş olup anlam itibarıyla, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder (Hukuk Genel Kurulunun 24.06.2021 tarihli, 2017/10-2105 Esas, 2021/848 Karar sayılı kararı)

23. Bozma kararına uyulmuş olması da mahkemece yapılmış bir usul işlemidir ve 09.05.1960 tarihli, 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurmak yükümlülüğü doğar. Bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesine de, sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara ve dolayısıyla oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilmesini yasaklamaktadır.

24. Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava usul ve kanuna uygun bir yola yönlendirilmişken buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması sonucunu doğurur ve kabul edilemez (Hukuk Genel Kurulunun 14.05.2014 tarihli, 2013/8-1827 Esas, 2014/661 Karar sayılı kararı).

25. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı şirket temsilcisi, davalı avukatın takip ettiği ilâmlı icra dosyasında borçludan tahsil ettiği bedelleri kendisine ödemediğini ileri sürmüş, davalı ise bu iddianın haksız olduğunu, hak edilen vekâlet ücreti mahsup edildikten sonra bakiye ödemenin bizzat davacı şirket temsilcisine ödendiğini savunmuştur.

26. Davalı avukatın davacı adına takip ettiği icra dosyasında toplam 57.000,00 TL tahsil edildiği, bu bedelden 25.000,00 TL tutarındaki kısmın 20.03.2013 tarihli tahsilat makbuzu ile imzası karşılığında davacı şirket temsilcisine ödendiği davacının kabulünde olup eldeki davanın konusu değildir. Dava konusu olan ve vekâlet ücretine mahsup edildiği savunulan 17.000,00 TL tutarındaki kısım ise avukatın bu miktardan daha fazla vekâlet ücreti alacağı bulunduğu ve bu nedenle davacının alacak iddiasının bu yönden de yerinde olmadığı şeklindeki tespitle Mahkemece reddedilmiş ve temyiz incelemesinde bu değerlendirme yerinde görülerek bu husus aşamalarda kesinleşmiş, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın dışında kalmıştır.

27. Geriye kalan ve direnmeye konu olan uyuşmazlığa konu olan 15.000,00 TL tutarındaki alacak iddiası yönünden ise davalı, bu bedelin de tıpkı 25.000,00 TL gibi imza karşılığında davacıya iade edildiğini savunmuş, ispat için ise 21.03.2013 tarihli tahsilat makbuzunu sunmuştur. Sunulan evrak, imzalı asıl değil, karbon nüsha olup davacının imzayı inkar etmesi üzerine Mahkemece bu belge üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmış, imzanın davacıya ait olduğu yönündeki tespitten sonra dava reddedilmiştir.

28. Davacının temyiz itirazları inceleyen Özel Dairenin ilk bozma kararında, karbon nüsha üzerinde imza incelemesi yapılamayacağı kabul edilmiş ve ispat yükü üzerine düşen davalının belge aslını sunması ve asıl üzerinde inceleme yapılması gerekliliğine işaret edilmiştir.

29. Söz konusu bozma kararında belirtilmemiş olsa da tarafların belgeleri ibraz zorunluluğu HMK'nın 219 uncu maddesinde "Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadır" şeklinde düzenlenmiştir. Nitekim 220 nci maddede de tarafın belgeyi ibraz etmemesi hâlinde uygulanması gereken prosedür "(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.

(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir" şeklinde düzenlenmiştir.

30. Mahkeme ilk bozma kararına uymuş ve davalıdan belge aslını sunmasını istemişse de davalı, "ödeme sırasında yanlışlıkla suret karşı tarafa verilip asıl kendilerinde kalacakken aslı davacıya teslim ettiklerini" belirtmiş ve neticeten belge aslını dosyaya sunamamıştır.

31. Bu aşamaya kadar mahkemenin izlediği yol, uyulan bozma kararına uygundur.

32. Belge aslının sunulamaması ve bu nedenle de asıl üzerinde imza incelemesi yapılmasının mümkün olmaması üzerine Mahkeme bu kez karbon nüshanın delil başlangıcı niteliği taşıdığını kabul ederek savunmanın takdiri delillerle de ispatlanabileceği değerlendirmesinde bulunmuş ve davalı tanığını dinleyerek ödemenin ispatlandığını kabul etmiş, bu gerekçeyle de davanın reddi sonucuna varmıştır.

33. Ne var ki, delil başlangıcından söz edilebilmesi için yukarıda değinildiği üzere HMK'nın 202 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre "kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge" nin varlığı şarttır.

34. Oysa davacı imzayı inkar ederek bu belgenin kendisinin elinden çıkmadığını belirtmiş ve mahkeme de karbon nüshanın imza incelemesine esas alınamayacağını kabul eden bozma kararına uymuştur. Uyma kararıyla birlikte artık sunulan suret belgenin davacı tarafça verilmiş bir belge olarak kabul edilemeyeceği hususu davacı lehine usuli kazanılmış hak doğurur şekilde kesinleşmiştir. Bu durum karşısında, söz konusu belgeye hukuken değer atfedilmesi artık mümkün olmayacaktır.

35. Bu hâlde somut olayda bir delil başlangıcının var olup olmadığı tartışması artık yapılamayacağından ispatla ilgili istinai hâlin varlığından da bahsedilemez; davalı ödeme savunmasını miktar itibarıyla kesin delille ispat yükü altındadır ve senetle ispat sağlanamadığına göre diğer bir kesin delil olan ve ancak davalı tarafça açıkça delil olarak dayanılan yemin ile savunmanın ispatı mümkündür.

36. Hâl böyle olunca Mahkemece yapılması gereken Özel Daire kararında da belirtildiği üzere davalının karşı tarafa yemin teklif etmek istediklerine ilişkin beyanı göz önünde bulundurularak davalıya yeminle savunmasını ispat imkânı tanınması ve bundan sonra ortaya çıkacak duruma göre karar verilmesinden ibarettir.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; uyulan bozma kararında belge aslının sunulamaması hâlinde izlenecek yol ile ilgili olarak Mahkemeyi bağlayacak şekilde kesin bir yol haritası çizilmediği, Mahkemenin bozmaya uygun şekilde belge aslını sorduğu ve aslın sunulamaması üzerine dosyadaki delilleri tekrar değerlendirerek bir sonuca vardığı, yemin delilinin en son kullanılabilecek bir ispat yolu olduğu, dosyada ispata yarar başka delil var ise taraflar arasındaki uyuşmazlığın yeminden önce bu delillerle çözümlenmesi gerektiği, karbon nüshanın herhangi bir fotokopi belgeden farklılık arz ettiği, bu özelliğinden dolayı somut olayda bilirkişinin karbon nüsha üzerinde imza incelemesi yapılabileceğini belirterek imzanın davacıya ait olduğunu tespit edebildiği, dosya kapsamı itibarıyla bu tespitin aksinin ortaya konulamadığı gözetildiğinde Mahkemenin belgenin davacı elinden çıktığını kabul ederek nüshaya delil başlangıcı olma vasfı atfetmesinin ve tanıkla ispatı mümkün görmesinin haklı ve yerinde olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

38. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı şirket temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

26.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.