Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/763 E. 2023/884 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Boşanma davasında tarafların kusur oranlarının belirlenmesi, buna bağlı olarak maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerinin hüküm altına alınıp alınmayacağı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Tarafların ileri yaşta ve sağlık sorunları olan kişiler olmaları, erkeğin kızının kadına karşı ağır ve süreklilik arz eden olumsuz davranışlarda bulunması, kadının da eşinin ailesi ile görüşmesini engellemesi ve hasta bakımını üstlenmemesi gibi karşılıklı kusurlu davranışlarının bulunması değerlendirilerek tarafların eşit kusurlu oldukları, bu nedenle erkeğe tazminata hükmedilemeyeceği, ancak kadının boşanma sonucu yoksulluğa düşeceğinin anlaşıldığından yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1 E., 2022/240 K.

KARAR : Davanın kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.11.2011 tarihli ve

2021/7364 Esas, 2021/8666 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kusur belirlemesi ve tazminatların miktarına yönelik kabulüne, sair itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 20.08.2009 tarihinde evlendiklerini, davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşinin bakımına destek olmadığını, davacının rahatsızlıklarında hastanede yanında kalmadığını, hastalığı nedeniyle yatağa bağımlı hâle gelen eşi ile ilgilenmediğini, ölüme terk ettiğini, davacıya çocuklarının baktığını, gittiği yer hakkında bilgi vermeden evden ayrıldığını, davacıyı ziyarete gelen kızının bir defasında babasını aşırı ateşli hâlde ve bilinci kapalı olarak görüp ambulansla hastaneye götürdüğünü, yine bir defasında ziyaretine geldiğinde kapıyı açan kimse olmadığını, çilingir ile kapıyı açtırarak içeriye girdiğini, babasını baygın hâlde bulduğunu, ambulansla hastaneye götürdüğünde davacının kalp krizi geçirdiğini öğrendiklerini, davalının yatalak ve kendi başına kalmaması gereken eşini adeta ölüme terk ettiğini, oysaki müvekkilinin evlenirken ölünceye kadar bakma şartı ile üzerine kayıtlı olan evin yarı hissesini davalıya devrettiğini, ne var ki davalının hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 150.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP VE KARŞI DAVA

Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların evlendikten kısa bir süre sonra erkek eşin önceki evliliğinden olma kızı ...'nin müvekkilini kıskanmaya başladığını, kadın eşe hitaben "benim annem böyle evlerde oturamadı, çıkacaksın bu evden, biz babamıza bakacağız, o..pu, sığıntı gibi geldin, defol git bu evden, öbür kadın geldi iki ay durdu gitti, sende aklını kullan sende git" dediğini, her fırsatta tarafların arasını bozduğunu, babasını eşine karşı şiddet uygulamaya yönelttiğini, kendisinin de müvekkiline şiddet uyguladığını, ölümle tehdit ettiğini, saçlarını yolup hakaret ettiğini, erkek eşin bu durumdan etkilenerek eşine kötü davranmaya başladığını, hakaret ettiğini, müvekkiline evlilik süresince ekonomik, psikolojik ve fiziksel şiddet uygulandığını, evdeki küflenmiş ve bayatlayan ekmeklerin kadın eşe yedirildiğini, kadın eşin önceki evliliğinden olan çocukları ile görüşmesinin engellendiğini, son olarak erkek eşin müvekkilinin kızlarına “gelin annenizi alın götürün” dediğini, yaşananlar nedeniyle kadının aynı gün üzüntüden kalp krizi geçirdiğini, erkeğin bu olaydan sonra eşini bir kez bile aramadığını ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 250.000,00 TL maddi, 250.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 22.05.2018 tarihli ve 2017/86 Esas, 2018/950 Karar sayılı kararı ile; tarafların 20.08.2009 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, her iki tarafın da aileleri tarafından yönlendirildikleri, aralarında bu nedenle sıkıntı yaşandığı, erkeğin evlendiğinde tek değnekle yürüdüğü, bacağında platin bulunduğu, son iki üç yılda diyalize girmeye başladığı, durumunun ağırlaştığı, yardıma muhtaç hâle geldiği, kadının eşinin çocukları ve torunlarının ziyarete gelmelerini istemediği, geldikleri bazı zamanlarda kapıyı açmadığı, yüzlerine kapıyı kapattığı, def ol git dediği, evden gitmeleri için polis çağırdığı, eve girdiklerinde yanlarında oturmadığı, başka odaya gittiği, kardeşlerin aralarını bozduğu, eşinin kızı ... ile problemler yaşadığı, ...'nin gelip gitmesini istemediği, durumu ağırlaşan erkeğe çocukları ve torunlarının yardımcı oldukları, kadının eşinin hastalığı ile ilgilenmediği gibi hastaneye götürülmesini de istemediği, davacının hastaneye genellikle kızı ... ve damadı tarafından getirilip götürüldüğü, hastane yemeklerini yiyememesi nedeniyle eşine refakat etmediği, bir kez refakatçi olarak kaldığında yatalak durumda olan kocasını bırakıp gittiği, yemeğini ve ilaçlarını vermediği, hasta olan eşini evde yalnız bıraktığı, bilincini kaybeden erkeğin ziyarete gelen kızı tarafından hastaneye kaldırıldığı, kadının eşinin kızına "babanı götür-babana sen bak, ben bakamam, baban gebersin" dediği, eşine de "ben gideceğim, seni çekemiyorum, sana bakamam, ölsen de hepimiz gideceğimiz yere gitsek" dediği, buna karşılık kadın eşin de evlilik birliği içerisinde bir kez kalp krizi geçirdiği, eşinin kızı olan ... ile sorunlar yaşadığı, karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, kadının rahatsızlığı nedeniyle yatağını ayırması üzerine erkeğin kadına "geber o zaman" dediği, buna karşılık kadının da eşine "sende tahtaya gel" dediği, evliliğin başında erkeğin kadının yüzüne tükürdüğü ve bastonu kaldırdığı anlaşılmışsa da bu olaylardan sonra evlilik birliğinin devam etmesi nedeniyle bu davranışların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, son olarak kadının eşyalarını alarak evi terk ettiği, gerçekleşen bu olaylara göre kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, erkek yararına 8.000,00 TL maddi, 8.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ağır kusurlu kadının yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2021 tarihli ve 2019/1111 Esas, 2021/768 Karar sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışların yanında erkek eşin kadının kızı ile görüşmesini engellediği, kendi kızı olan ...'nin eşine yönelik uyguladığı fiziksel şiddete sessiz kaldığı ve eşinin kızına "annenizi gelin alın" şeklinde söylemde bulunduğu, ne var ki erkeğe eklenen bu kusurlu davranışlara rağmen yine de kadının ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile kadının kusura yönelik istinaf talebinin kabulü ile kusura ilişkin gerekçenin gösterilen şekilde düzeltilmesine ve erkek yararına 4.000,00 TL maddi, 4.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-karşı davalı erkek mirasçısının tüm, davalı-karşı davacı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurludur. Bu husus gözetilmeden davalı-karşı davacı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

3- Yukarıda 2. bentte de açıklandığı üzere boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddî ve manevî tazminata karar verilemez. Davacı-karşı davalı erkek yararına Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. madde koşulları oluşmamıştır. O halde davacı-karşı davalı erkeğin maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

4- Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz (TMK m. 175). Bölge adliye mahkemesince kadının ağır, erkeğin az kusurlu olduğu belirtilmiş ise de yukarıda açıklandığı üzere boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu, kadının çalışmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği, kadın lehine yoksulluk nafakası verilmesi koşulları gerçekleştiği anlaşılmaktadır. O halde, kadın yararına boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren erkeğin ölüm tarihini de dikkate alarak geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak isteğin reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir,..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı-karşı davacı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafaka yönünden kararın hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre erkek eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 174 üncü maddesinde yazılı maddi-manevi tazminat ile kadın eş yararına aynı Kanun'un 175 inci maddesinde belirtilen yoksulluk nafakası koşullarından hangisinin oluştuğu noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166, 174 ve 175 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere TMK’nın "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir." hükmünü taşımaktadır.

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken "ortak hayatın sürdürülmesi" olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak "temelden sarsılmanın" karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

4. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

5. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’ileri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

6. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

7. Türk Medeni Kanunu’nun "Maddi ve manevi tazminat" başlıklı 174 üncü maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

8. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

9. Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir. Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Haksız fiil tazminatının temel unsuru olan "gerçek zararın belirlenmesi" koşulu, Aile Hukuku’nda, Borçlar Hukuku’ndaki düzenlemeden farklıdır. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada gerçek zararı tam olarak belirlemek zordur. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen eşe uygun bir tazminat verileceğini açıklamıştır. Bu nedenle hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını dikkate alarak takdir hakkını kullanmalıdır.

10. Yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya gelince; tarafların 20.08.2009 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, evlenme tarihinde erkeğin 76 kadının ise 71 yaşında olduğu, fiilen yedi yıl evli kaldıkları, her iki tarafın da aileleri tarafından yönlendirildikleri, aralarında bu nedenle sıkıntı yaşandığı, erkeğin evlendiğinde tek değnekle yürüdüğü, bacağında platin bulunduğu, son iki üç yılda diyalize girmeye başladığı, durumunun ağırlaştığı, yardıma muhtaç hâle geldiği, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının eşinin çocuklarının ve torunlarının ziyarete gelmelerini istemediği, geldikleri bazı zamanlarda kapıyı açmadığı, yüzlerine kapıyı kapattığı, "def ol git" dediği, evden gitmeleri için polis çağırdığı, eve girdiklerinde yanlarında oturmadığı, başka odaya gittiği, kardeşlerin aralarını bozduğu, eşinin kızı ... ile problemler yaşadığı, ...'nin gelip gitmesini istemediği, durumu ağırlaşan erkek eşe çocukları ve torunlarının yardımcı oldukları, kadının eşinin hastalığı ile ilgilenmediği gibi hastaneye götürülmesini de istemediği, davacının hastaneye genellikle kızı ... ve damadı tarafından getirilip götürüldüğü, kedının hastane yemeklerini yiyememesi nedeniyle eşine refakat etmediği, bir kez refakatçi olarak kaldığında yatalak durumda olan kocasını bırakıp gittiği, yemeğini ve ilaçlarını vermediği, hasta olan eşini evde yalnız bıraktığı, bilincini kaybeden erkeğin ziyarete gelen kızı tarafından hastaneye kaldırıldığı, kadının eşinin kızına "babanı götür-babana sen bak, ben bakamam, baban gebersin" dediği, eşine de "ben gideceğim, seni çekemiyorum, sana bakamam, ölsen de hepimiz gideceğimiz yere gitsek" dediği, buna karşılık erkeğin de karısının kızı ile görüşmesini engellediği, kendi kızı olan ...'nin eşine yönelik uyguladığı fiziksel şiddete sessiz kaldığı ve eşinin kızına "annenizi gelin alın" şeklinde söylemde bulunduğu, kadının evlilik birliği içerisinde bir kez kalp krizi geçirdiği, eşinin kızı olan ... ile sorunlar yaşadığı ve yaşanan olaylarda eşlerin karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, kadının rahatsızlığı nedeniyle yatağını ayırması üzerine erkeğin kadına "geber o zaman" dediği, buna karşılık kadınında eşine "sende tahtaya gel" dediği anlaşılmıştır.

11. Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık tarafların gerçekleşen bu kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu olup olmadıkları noktasından kaynaklanmaktadır.

12. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların her ikisinin de evlendikleri anda ileri yaşta oldukları, sağlık problemlerinin bulunduğu, buna rağmen evlendikleri, her iki tarafında önceki evliliklerinden çocuklarının bulunduğu, özellikle erkeğin kızı ...'nin evliliğe ve kadına olan olumsuz davranışlarının gerçekten de ağır ve süreklilik arzeder şekilde gerçekleştiği, buna ilişkin erkeğin oğlu ...'nin "kardeşim davalıyı tartaklıyordu, cimcikliyordu" dediği, Duran'ın yaşanan bir tartışmada "...kardeşim ... ben bu eve bu adi kadın yüzünden gelmiyorum deyip davalıyı saçından tuttuğu gibi yere attı, bir kez de tekme attı..." şeklinde beyanda bulunduğu, gelin olarak dinlenen ...'nin ise fiziksel şiddete ilişkin görgüye dayalı bilgisi olmasa da davalı kadında morluklar gördüğünü beyan ettiği, gerçekleşen bu duruma göre tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

13. Davalı kadın eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceği ilişkin olarak yapılan değerlendirmede ise; 4721 sayılı Kanun'un "Yoksulluk nafakası" başlıklı 175 inci maddesi ile "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen "yoksulluğa düşecek" kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 1998/688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 2007/275 Karar; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararlarında; "yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim" gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların "yoksul" kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

14. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır.

15. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlâki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.

16. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre erkeğin; emekli olduğu, üzerine kayıtlı iki adet evinin bulunduğu, bu evlerden birinde oturduğu kira vermediği, diğer evden ise kira geliri elde ettiği, buna karşılık kadının ev hanımı olduğu, kiraladığı evde oturduğu, kira bedelinin kızı tarafından ödendiği, ihtiyaçlarının kızı ve komşuları tarafından karşılandığı, adına kayıtlı mal varlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında kadın eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği belirgin olup, kadın yararına uygun miktarda yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmelidir.

17. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

18. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

04.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.