Logo

Hukuk Genel Kurulu2023/386 E. 2023/1186 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Bölge Adliye Mahkemesinin, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde yer almayan bir hususa ilişkin yaptığı tespitin, ilk derece mahkemesi gerekçesinin değiştirilmesi olarak kabul edilip edilemeyeceği ve buradan hareketle HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesinin, istinaf sebeplerini karşılar şekilde yazdığı gerekçenin ilk derece mahkemesi gerekçesini değiştirecek nitelikte olmadığı ve ilk derece mahkemesinin kararını benimsediği gözetilerek, direnme kararının usule ilişkin uyuşmazlık noktası bakımından uygun bulunmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1327 E., 2022/1160 K.

KARAR : Davanın esastan reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.05.2022 tarihli ve

2021/73 Esas ve 2022/4131 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı ... ... yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı ... İnş. Tic. ve San. Ltd. Şti. ile arasında genel kredi sözleşmeleri imzalandığını ve sözleşmelere istinaden anılan şirkete nakdi ve gayrinakdi ticari krediler kullandırıldığını, davalıların ise bu sözleşmelerde müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla yer aldıklarını, borcun ödenmemesi üzerine müvekkili tarafından davalılar aleyhine icra takibine geçildiğini, ancak davalıların haksız itirazları üzerine takibin durduğunu ileri sürerek davalıların icra takibine vaki itirazlarının iptaline, takibin devamına ve alacağın %20'sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; müvekkilleri ile davacı arasında geçerli bir kefalet ilişkisinin bulunmadığını, öte yandan müvekkillerinin icra takibine konu edilen alacak miktarı kadar borçlarının bulunmadığını, özellikle asıl borçluya kullandırılan gayrinakdi kredilerden sorumlu olmadıklarını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 26.03.2019 tarihli ve 2017/530 Esas, 2019/293 Karar sayılı kararı ile; davacı ile dava dışı ... İnş. Tic. ve San.Ltd. Şti. arasında 10.05.2011, 25.05.2012 ve 19.09.2012 tarihli üç adet genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davalılardan ... ...’nin sadece 19.09.2012 tarihli genel kredi sözleşmesine 07.04.2016 tarihinde kefil olduğu, diğer davalıların ise her üç sözleşmeye de kefil oldukları, icra takibine konu alacağın 10.05.2011 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, dolayısıyla davalı ... ...’nin kefaletinin bulunduğu tarihten önceki sözleşmelerden kaynaklanan borçlardan sorumlu olmadığı, diğer davalıların ise çek yapraklarından kaynaklanan depo talebi haricinde kalan borçlardan sorumlu oldukları, zira kefillerin çek yapraklarından kaynaklanan riskler nedeniyle sorumlu olacaklarına ilişkin sözleşmelerde açık hüküm bulunmadığı gerekçesiyle davalı ... ... hakkında açılan davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile nakde dönüşen teminat mektupları yönünden toplam 1.406.293,38 TL alacak üzerinden itirazların iptaline, meri olan teminat mektupları yönünden toplam 8.680.000,00 TL alacağın davacı bankada faiz getirmeyen bir hesapta depo edilmek üzere davalılardan tahsilini teminen takibin devamına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 19.11.2020 tarihli ve 2019/887 Esas, 2020/1198 Karar sayılı kararı ile; dava ve icra takibine konu kredilerin 10.05.2011 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığı, davalılar ..., ... ve ...’nin davacı banka ile asıl borçlu arasında düzenlenen her üç genel kredi sözleşmesine de kefil oldukları, dolayısıyla icra takibine konu nakde dönüşmüş teminat mektupları ile depo talebine konu teminat mektuplarından anılan davalıların sorumlu olduğu, ancak her üç genel kredi sözleşmesinde de kefillerin çek yapraklarından kaynaklanan risklere kefil olduklarına dair hüküm bulunmadığı, davacı bankanın çek bedelinin bankaya depo edilmesini ancak asıl borçlu olan dava dışı şirketten isteme hakkı bulunduğu, bu nedenle henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden söz edilemeyeceği, bu nedenle anılan davalılar yönünden çek yapraklarına ilişkin depo isteminin reddi gerektiği, ilk derece mahkemesince bu yönde verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, dava ve takibe konu nakde dönüşmüş teminat mektupları ile depo talebine konu teminat mektupları ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalı ... ...'nin kefil olduğu 19.09.2012 tarihli sözleşmeden önceki tarihte imzalanan 10.05.2011 tarihli sözleşmeye istinaden kullandırıldığı, 10.05.2011 tarihli sözleşmede davalı ... ...'nin herhangi bir kefaleti bulunmadığından dava ve takibe konu borçtan herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, öte yandan 10.09.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde doğmuş doğacak ibaresi yer alsa da bu ibarenin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığı, sözleşmede başka genel kredi sözleşmesi ile bağlantı kurulmadığı gözetildiğinde diğer genel kredi sözleşmesi borçlarını kapsamadığı, bu nedenlerle davalı ... ... yönünden açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararının da usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...1- Dava genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir

İlk Derece Mahkemesince, nakde dönüşen teminat mektubu ile depo talebine konu teminat mektubu ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalılardan ... ...'nin kefaletinin bulunduğu tarihten önceki sözleşmelerden dolayı kullanıldığından bu davalı yönünden koşulları bulunmayan davanın reddine diğer davalı kefillerin ise 10/05/2011, 25/05/2012 tarihli sözleşmeleri de kefil olduklarından bu sözleşmelere kamu borçlarından da sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince dava ve takibe konu nakde dönüşmüş teminat mektupları ile depo talebine konu teminat mektupları ve nakde dönüşen çek yapraklarının davalı ... ...'nin kefil olduğu 19/09/2012 tarihli sözleşmeden önceki tarihte imzalanan 10/05/2011 tarihli sözleşmeye istinaden kullandırıldığı, bu sözleşmede davalı ... ...'nin herhangi bir kefaletinin bulunmadığı 19/09/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde doğmuş doğacak ibaresinin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığı, gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın karar tarihinde ve halen yürürlükte olan 353/1-b-2 maddesinde; "b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, ... duruşma yapılmadan karar verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Anılan düzenleme uyarınca davacı vekilinin istinaf talebi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında, değiştirilen ve genişletilen gerekçelerle davalı ... ... yönünden açılan davanın reddine yönelik karar verilmesi gerektiği sonucuna varılması nedeniyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine şeklinde hüküm kurulması doğru olmamış Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu sebeple re’sen bozulması gerekmiştir.

2-Kabule göre de; Bölge Adliye Mahkemesince davalı ... ... yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de dosya ekinde bulunan icra takip dosyası ve sözleşmelerden, davacı bankanın takip talebinde borca konu kredi sözleşmesi numaralarını gerekçe göstererek takip başlattığı davalı ...’ın 19/09/2012 tarihli sözleşmeye sonradan 07/04/2016 tarihinde kefil olarak katıldığının belirtildiği;ancak icra takip dosyasında takip konusu yapılan borcun davalı Abdulah ...’nin sonradan kefil olduğu sözleşmeyi de kapsadığı, davacı tarafından her 3 genel kredi sözleşmesinden kaynaklı borç için tek bir takip başlattığı oysa davalı ...’ın sadece bunlardan birinin kefili olduğu anlaşılmakla Mahkemece öncelikle, takibe konu 1.406.293,38 TL nakdi alacak ile 8.733.070,00 TL gayrinakdi alacak toplamı üzerinden başlatılan takipte, takibin hangi miktardaki kısmının davalı ...’nın imzası bulunan sözleşmeye ilişkin olduğu hususunda öncelikle davacı Bankadan izahat istenilerek, akabinde konusunda uzman bankacı bilirkişi görevlendirilmek suretiyle, banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yaptırılarak denetime elverişli rapor alınarak ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı banka yararına bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten bozma ilâmında belirtilenin aksine davalı ... ... yönünden açılan davada ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının değiştirilmediği veya genişletilmediği, davalı ... ...’nin kefil olduğu 10.09.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde yer alan doğmuş doğacak ibaresinin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığının belirtildiği ve bu suretle 10.09.2012 tarihli sözleşmenin önceki sözleşmelerle bağlantısının kurmadığı tespitine yer verildiği, bu tespitin ilk derece mahkemesinin gerekçesinin genişletilmesi olarak kabul edilemeyeceği, zira davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebeplerinin karşılanması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, ilk derece mahkemesinin davalı kefil ... ... yönünden ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı ... ...'nin kefaletinin bulunduğu sözleşmenin 3.5 inci maddesinde müteselsil kefilin doğmuş borçlarını da kapsadığının açıkça belirtildiği halde davanın reddi kararının hatalı olduğunu, tüm davalılar yönünden gayri nakdi çek bedeli riskleri ile ilgili olarak da sözleşmelerin 5.20 nci maddesinde çek sorumluluk bedeli kredisi başlıklı maddesinde bu hususun açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen bu talebinde reddi kararının hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

Davalılar vekili, bölge adliye mahkemesince duruşma açıldığı için müvekkilleri lehine vekâlet ücreti takdiri gerekirken aksi yönde karar tesisinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bu yönden bozulmasını veya düzeltilerek onanmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesinin gerekçesinde yer almayan “10.09.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde doğmuş doğacak ibaresi yer alsa da bu ibarenin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığı, sözleşmede başka genel kredi sözleşmesi ile bağlantı kurulmadığı gözetildiğinde de diğer genel kredi sözleşmesi borçlarını kapsamadığı” şeklindeki tespitinin ilk derece mahkemesinin gerekçesinin değiştirilmesi olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince davalı ... ... yönünden ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Kanun'un 27, 297, 353 ve 359 uncu maddeleri;

2. Değerlendirme

1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36 ncı maddesinde adil yargılanma hakkı “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde ifade edilmiştir.

2. Yine Anayasa’nın 90/son maddesi gereğince usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.

3. Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6 ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse Sözleşme düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. Hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkı kararın içeriği ve gerekçeli olmasıyla doğrudan ilgilidir. Bu nedenle kanun koyucu mahkeme kararılarının içeriğinin nasıl olması gerektiğini ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.

4. Bununla birlikte 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesiyle bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiği açıklanmıştır. Söz konusu hükme göre; bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.

5. Bölge adliye mahkemelerince verilecek kararların içeriği ise 6100 sayılı Kanun'un 359 uncu maddesinde yukarıda anılan 297 nci maddeyle paralel şekilde düzenlenmiştir. Anılan hükme 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 38 inci maddesiyle üçüncü fıkra olarak “Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle yetinebilir” maddesi eklenmiştir. Buna göre bölge adliye mahkemeleri istinaf incelemeleri sonucu vardıkları netice ve kanaati gerekçelerine yansıtırken ileri sürülen istinaf sebepleri ve taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebi göstermek zorundadır.

6. Tüm mahkeme kararlarında olması gerektiği gibi istinaf mahkemelerince de verilecek kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğu ancak gerekçeyle ortaya konulabilir. Bu sayede tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirebilmeleri mümkün olacak, gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilecektir. Zira üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ ..., Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472). Aksi hâlde tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan, kanuna uygun verilerek yazılmış, kanun yolu denetimine elverişli bir hükmün varlığından söz edilemez.

7. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b-1 maddesi gereğince bölge adliye mahkemesi, incelediği ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu sonucuna varacak olur ise duruşma yapmaksızın başvurunun esastan reddine karar verir. Bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği veya gerekçesinde yanılgıya düşüldüğü ve fakat bu durumun yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği hâllerde bu durumu düzelterek yeniden esas hakkında karar verir (6100 sayılı Kanun m. 353/1-b-2).

8. 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-1 maddesi çerçevesinde verilecek başvurunun esastan reddi kararları, taraflarca ileri sürülen istinaf sebepleri (ve elbette varsa kamu düzenine ilişkin hususlar) çerçevesinde tarafların iddia ve savunmalarının dosyadaki delillere ilk derece mahkemesince usul ve yasaya uygun şekilde çözümlenmiş olduğunun ve bu bağlamda tesis edilen gerekçenin yerinde görüldüğünün ifadesidir. Başka bir deyişle bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesinin yargılamayı yürütmesi, gerekçesi ve vardığı neticeyi haklı bulur ve benimser. Ancak bu noktada kararın usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin tespitin istinaf sebepleriyle bağlı olarak yapılan sınırlı bir incelemenin sonucu olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

9. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunun esastan reddi yönünde tesis ettiği kararın gerekçesinde yalnızca benimsenen mahkeme gerekçesini/değerlendirmesini ortaya koymaz; istinaf başvusunda bulunan tarafa başvurusundaki itiraz nedenlerinin ne sebeple yerinde görülmediğini de açıkça ortaya koymak zorundadır.

10. İstinaf sebeplerinin neden reddedildiğinin açık bir gerekçeyle ortaya konulması 6100 sayılı Kanun'un 359 uncu maddesinin emri olduğuna göre; gerekçede hata bulunmamakla birlikte, bazı durumlarda ilk derece mahkemesi kararının gerekçesi istinaf kanun yoluna başvuran tarafın itirazlarını karşılar bir açıklama içermeyebilir ya da var olan açıklama bölge adliye mahkemesince doğru ve fakat yeterli görülmeyebilir. Böyle bir hâlin varlığı durumunda bölge adliye mahkemesi benimsediği ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf sebeplerini 6100 sayılı Kanun'un 359 uncu madde bağlamında kendisine ait, daha açıklayıcı bir gerekçeyle karşılayabilecektir. Gerekçenin değiştirilmesi mahiyeti taşımamak kaydıyla, daha geniş kapsamlı bir gerekçe oluşturulması şeklinde tezahür edecek bu durum yukarıda açıklanan adil yargılanma hakkı ve kararların gerekçeli olması ilkelerinin gereğidir. Aksi yöndeki bir kabul, bölge adliye mahkemelerinin, ilk derece mahkemesince açıklanan gerekçedeki anlatımın ötesinde kendisine ait hiçbir gerekçe ortaya koyamaması gibi bir sonucu doğurabilir ki, bu durum kanunun ve istinaf yargılamasının amacıyla bağdaşmaz.

11. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; Bölge Adliye Mahkemesi davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiş, Özel Daire ise bu kararın gerekçe itibarıyla ilk derece mahkemesindeki kabulden farklı mahiyet taşıdığı, bu durumda verilecek kararın esastan ret değil, gerekçe düzeltilerek yeniden karar tesis edilmesi şeklinde olması gerektiğini belirtmiştir.

12. Bölge adliye mahkemesi ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözülebilmesi için davalı ... ... yönünden ilk derece mahkeme kararının ve bölge adliye mahkemesi kararının irdelenmesi gerekir.

13. İlk derece mahkemesi, icra takibine konu alacağın 10.05.2011 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, dolayısıyla davalı ... ...’nin kefaletinin bulunduğu tarihten önceki sözleşmelerden kaynaklanan borçlardan sorumlu olmadığı gerekçesiyle davalı ... ... yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde bu yöne ilişkin itiraz sebebi olarak; davalı ... ...'nin imzaladığı 10.09.2012 tarihli sözleşmede müteselsil kefaletin doğmuş borçları da kapsadığının belirtildiğini, dolayısıyla davalı ... ...'nin kendi imzasının bulunduğu sözleşmeden önce kullanılan sözleşmelerden kaynaklanan borçlardan da müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu olduğunu ileri sürmüştür.

14. Bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddi kararının gerekçesinde; ilk derece mahkemesindeki gerekçe ile paralel şekilde, 0.05.2011 tarihli sözleşmede davalı ... ...'nin herhangi bir kefaleti bulunmadığından dava ve icra takibine konu borçtan herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, öte yandan 10.09.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde doğmuş doğacak ibaresi yer alsa da bu ibarenin ancak bu sözleşme kapsamındaki borçları kapsadığı, sözleşmede başka genel kredi sözleşmesi ile bağlantı kurulmadığı gözetildiğinde diğer genel kredi sözleşmesi borçlarını kapsamadığı gerekçesiyle istinaf sebeplerini de karşılar şekilde davalı ... ...'nin dava konusu borçtan neden sorumlu olmadığı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bölge adliye mahkemesinin istinaf sebeplerini karşılar şekilde yazdığı bu gerekçenin davalı ... ...'nin dava konusu borçtan sorumlu olmadığına dair ilk derece mahkemesi gerekçesini değiştirecek yeni bir gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

15. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usule ilişkin uyuşmazlık noktası itibarıyla usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

16. Ne var ki, taraf vekillerinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun olduğundan taraf vekillerinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

29.11.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.